Akçaabat’ın tarihine yolculuk
Trabzon’un her anlamda farklı bir bölgesi olan Akçaabat’ın ‘Orta Mahalle’si; hem tarih hem de coğrafya meraklılarına çok ilginç hikâyeler sunuyor.
Daha çok köftesi ve horonuyla akıllarda kalan Akçaabat, aynı zamanda Doğu Karadeniz kentlerinin içinde tarihi oldukça eskilere uzanan nadir yerlerden biri. Roma, Bizans, Komnenos ve Osmanlı döneminin izlerini barındıran Akçaabat’ın ‘Orta Mahalle’ denilen mevkiinde 100'e yakın tescilli tarihi ev bulunuyor. Osmanlı mimarisinin ağırlıkta olduğu bu yapıların bir kısmı yıkılmış olsa da bu tarihi mahalleden Akçaabat Limanı’na, kente ve Karadeniz’e bakmak yarattığı duyguyla ziyaretçilerine tarih sahnesinde bulunma ayrıcalığı sunuyor.
SOKAKLARDAKİ HAYATA BAKMAK
Orta Mahalle’yi arabayla değil, yürüyerek dolaşmak gerekiyor öncelikle. Mahallenin girişinde aracınızı bırakıp, tepelere doğru yürümeye başlıyorsunuz. Eski evlerin büyük ve geniş bahçeli duvarlarının önünden, oradaki yaşama tanıklık ederek tırmanmaya başlıyorsunuz. Bazı evler birbirini andırsa da her biri farklı mimari sitillere sahip. Sadece mesken olarak kullanılan bu evler gösterişten uzak olsalar da estetik açıdan oldukça iddialı yapılar.
Ancak Orta Mahalle de kıymeti sonradan anlaşılan ve korumaya alınan tarihi mekânlardan. Bu nedenle bu tarihi mahallede tahrip olmuş tarihi evlere rastlamakla birlikte beton yapılar da göze batan ayrıntılar arasında yer alıyor.
GENİŞ SOFRALAR, ÜÇGEN ALINLIKLAR
Araştırma Görevlisi Kamuran Öztekin’e göre Orta Mahalle evlerinin özellikleri şöyle: Evler en fazla üç katlı. Geniş sofalar doğu yönünde ve manzaraya bakıyor. Altta yaşama mekânları; kiler, depo, servis alanları, üst katta ise, sofaya açılan yatak odaları yer alıyor. Evlerin planları birbirine oldukça benziyor. Üst kattaki sofada, alttaki girişin üzerini örten bir çıkma bulunuyor. Bu çıkma çoğunlukla iki kolona oturuyor. Karadeniz mimarisinin en göze çarpan özelliklerinden birisi olan üçgen alınlık buradaki evlerin de olmazsa olmazı.
Ailenin büyüklüğüne göre nadir de olsa üç katlı evlere rastlanan mahallede, evlerin pencerelerinin fazlalığı göze çarpan bir başka özellik. Evlerde, ‘Taşlık’ denilen avlulardan misafir odalarına geçişler bulunuyor. Bu evlerin sonuncusu 1938’de yapılmış. Evlerde cephelerdeki üçgen alınlıkların üzerine gelen süsleme ve ayetleri ise Müslümanlarla birlikte yaşayan Rumlar’ın işlediği söyleniyor.
Orta Mahalle’de en tepeye çıktığınızda gözünüze bir kubbe çarpıyor. Bu kubbe evlerin arasında gizlenmiş eski bir kiliseye ait. Kilisenin adı Hagios Mikhailos. Bazı kaynaklarda kilisenin Komnenoslar döneminde yapıldığı belirtilse de başka kaynaklar kilisenin Bizans’ın son dönemlerine ait olabileceğini söylüyor. Kilise 1846 yılında onarım görmüş olsa da sonrasında ev olarak da kullanılmış olmasından dolayı harap edilmiş ve kullanılmaz bir durumda olsa da eski görkemli günlerinden izlerini yine de günümüze taşıyor. Geçmiş yıllarda kilisenin avlusunda yapılan kazılarda bulunan mezar taşları kaybolma riskine karşı Ayasofya Müzesi’ne taşınmış. Ayrıca, kilisenin alt sokağında halen ekilip biçilen bir tarlanın içinde şapel bulunuyor. Mahallede ayrıca 1800’lü yıllarda yerlileri tarafından yaptırılan camiler de yer alıyor.
KARADENİZ'DEKİ AKDENİZ
Akçaabat’ı diğer Doğu Karadeniz ilçelerinden ayıran bir diğer özelliği de iklimi. Karadeniz’in bol yağmurlu havası burada yerini Akdeniz güneşine bırakıyor. Yoroz Burnu’na doğru konumlanmış Akçaabat, kurulu olduğu yerin kendine has özel koşulları nedeniyle doğa açısından da adeta bir açık havamüzesi niteliğinde. 1884 yılında Akçaabat’ı ziyaret eden seyyah ve tarihçi Fallmerayer günlüklerinde Akçaabat’ta semiz gövdeli zeytin ağaçları, incir ağaçları, üzüm bağları ve dut ağaçları bulunduğunu söylüyor.