Ben de aklımın erdiği kadarıyla aşağıdakileri söylerim.
- Çok kaliteli bir mesleki-teknik eğitim örgüsü kurulmalıdır.
- Meclis’teki vekil sayısı yarıya düşürülmelidir.
- Makam uçakları, otoları, lojmanlar minimuma indirilmelidir.
- Yurtdışına beyin göçü engellenmelidir.
- Zorunlu temel eğitim 8 yıl olmalıdır.
- Üniversite sayısı yüzde 75 oranında azaltılmalıdır.
- Kamudaki memur sayısı yarıya düşürülmelidir.
“Yaşasın arılara değer veren insanlar. Hadi bu yıl birlikte çiçek açalım.... Yaşasın Arılar” diye ilginç bir mesaj göndermiş dostlarına... Bu yıl sizi büyük bir hikâyeye ortak yapmak istedik; yarım kavanoz bal ve bir tutam tohumla demiş.
Kavanozun yarısının neden boş olduğunu merak ettik. Çünkü bu kavanoz yalnızca arıların emeğini değil, bizim sorumluluğumuzu taşıyor. O boşluk, doğaya olan borcumuzu simgeliyor. Arıların azalmakta olan yaşam alanlarını, yok olan çiçekleri ve doğal dengeyi...
Doğal kesenin içinde tohumlar bu boşluğu birlikte doldurabilmemiz için. Bu tohumlar bir saksıya bir bahçeye, bir yol kenarına dikmenizi rica ediyoruz. Çünkü arılar yaşasın diye çiçekler gerek. Arılar yaşasın diye doğa gerek.
Her yıl milyonlarca km yol kat edip ömrü boyunca sadece bir çay kaşığının 1/12’si kadar bal üreten arıların sabrını, emeğini ve mucizesini düşündükçe, bu balın aslında ne kadar büyük bir anlam taşıdığını göreceksiniz. Bu mal onların bize armağanı...Bizim onlara armağanımız ise yeşeren bu tohumlar olabilir.
Anavarza Bal’ın bu yıl, Dünya Arı Günü’nü kutlamaktan çok, arıların yaşam hakkını savunmak için mesajını biz de yayıyoruz.
Yaşasın arılar. Can Sezen’in güzel bir mesajı da ‘Sır, sabır, armağan’ olmuş.
Ne güzel sözler.
YA ARICILARIN DERDİ
Türkiye’nin agroekolojik potansiyeline uygun, katma değerli bir tarım modeli kurmak amacıyla hayata geçirilen Sparga1 Tarım A.Ş., kuşkonmaz üretimini ölçekli ve sürdürülebilir hale getirmek için yola çıktı. 2004 yılından bu yana kuşkonmaz sektöründe faaliyet gösteren Nomad Tarım’ın bilgi birikimi ve operasyonel deneyimi üzerine inşa edilen bu yapı, bireysel yatırımcılarla kurulan ortaklık modeliyle dikkat çekiyor. İlk etapta Isparta’da 40 hektar alanda başlayan yatırım, bugün 60 hektarlık Sparga2 yatırımıyla genişletilmiş durumda.
Sparga markaları, tüketiciye yönelik bir perakende markasından ziyade, profesyonel B2B tarım modelini, ölçekli üretimi ve verimli işletmeciliği temsil ediyor.
NİŞ ÜRÜN BÜYÜK POTANSİYEL
Kuşkonmaz gibi niş bir ürüne yönelmenin arkasında stratejik bir vizyon yatıyor. Uzun ömürlü üretim döngüsü sayesinde riskleri minimize eden bu özel bitki, dünya genelinde yüksek kaliteye odaklanan ihracat pazarlarında güçlü talep görüyor. Türkiye’de ise uzun süre değerlendirilmemiş bu potansiyel, Sparga1 için önemli bir fırsat alanı oldu.
Türkiye’de kuşkonmaz tüketimi henüz yaygın olmasa da özellikle gastronomi profesyonelleri ve restoran zincirleri tarafından artan bir ilgiyle karşılanıyor. Şeflerin mönülerinde daha fazla yer bulan kuşkonmaz, yerli üretimin artmasıyla ithal ürüne olan bağımlılığı azaltıyor. Sparga1, üretim modelini büyük ölçüde ihracat odaklı olarak kurgularken; Avrupa’da Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa ve İskandinav ülkeleri başlıca hedef pazarlar arasında yer alıyor. İngiltere ise alternatif pazarlar arasında değerlendiriliyor.
Türkiye’nin gayri safi milli hasılası, nüfusu ve sebze tüketim alışkanlıkları göz önünde bulundurulduğunda, kuşkonmaz üretimi için yıllık 40.000 tonluk bir potansiyel olduğu tahmin ediliyor. Sparga1, bu açığı kapatmak amacıyla üretim alanlarını orta vadede 4.000 dönüme çıkarmayı hedefliyor.
Kuşkonmaz üretimi, çok yıllık ve emek yoğun yapısıyla istihdam yaratma kapasitesine sahip. Ayrıca erken ilkbaharda hasat ediliyor olması üreticiye sezon başında nakit akışı sağlıyor. Bu yönleriyle kırsal kalkınmaya doğrudan katkı sağlayan ürün aynı zamanda Türkiye’deki geleneksel sebze desenlerinin dışına çıkarak tarımsal çeşitliliği artırıyor.
GASTRONOMİDE ARTAN İLGİ
19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının adıdır.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın adıdır. Bu yıl 106. yılını kutluyoruz. Kutlu olsun. Atatürk, “19 Mayıs benim doğum günümdür” diyor.
Atatürk, arkadaşlarıyla birlikte 16 Mayıs’ta İstanbul’dan Bandırma vapuru ile yola çıktı. Ve 19 Mayıs 1919’da Samsun’a vardı. Atatürk’ün hedefi; Sevr Antlaşması ile paylaşılmış ve işgal edilmiş vatan topraklarını kurtarıp, Lozan Antlaşması ile tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmaktı. Ve Türk milleti bu hedefine Mustafa Kemal’in “Ya istiklal (bağımsızlık) ya ölüm” şiarıyla yola çıkarak ulaştı. Onun için Atatürk demek vatan demektir. Atatürk demek tam bağımsız Türkiye demektir. Atatürk demek, Türk vatanının tapusu olan Lozan demektir. Bugün hala Lozan’a saldıranların amacı; Sevr Antlaşması’nı yani parçalanmış ve işgal edilmiş vatan topraklarını istemek değil de nedir? Ama bunlara Türk ulusu asla geçit vermeyecektir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 19 Mayıs’ta Samsun’a bir güneş gibi çıkışını bakınız ulusal şair Hasan Azkıran dizeleriyle ne güzel anlatıyor:
“Bir gemi kalktı İstanbul Boğazı’ndan. Yol aldı, engin suları yara yara.
Kimse yoktu, birkaç yolcusundan başka. Kurtuluş için hedef idi Ankara.
Tan yeri ağarırken vardı Samsun’a, Sabah güneşiydi doğan karanlığa. Yüreklerde aynı hesap, aynı dava,
Kurtuluş için hedef idi Ankara.”
Kolay olmadı bu vatanı kurtarmak, devrimleri yaratmak, zaferleri kazanmak, Cumhuriyeti kurmak.
Eylül 2024’te kapılarını açan 402 odalı otel, 600 yıllık Osmanlı tersanesinin dönüştürülmesiyle hayata geçirilen ve Türkiye’nin en büyük yatırımlarından biri olan ‘Tersane İstanbul’ projesinin merkezinde yer alıyor. İstanbul’un kalbinde ‘şehir resort’u konseptine yeni bir yorum getiren Rixos Tersane İstanbul, tarihi dokuyu modern tasarımla buluşturarak; seçkin konaklama alternatifleri, zengin gastronomi seçenekleri, kültür-sanatla iç içe etkinlikler ve benzersiz Haliç manzarası eşliğinde misafirlerine ayrıcalıklı bir deneyim sunuyor.
Rixos Otelleri Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince, yatırımla ilgili şöyle diyor: “İstanbul’un kültürel ve endüstriyel mirasının en değerli unsurlarını yansıtan ancak uzun yıllardır atıl durumda bulunan 600 yıllık Tersane İstanbul’u yeniden hayata geçiriyoruz ve çağdaş bir yaşam alanı olarak İstanbullulara geri kazandırıyoruz. Projenin ilk etabı örnek bir koruma yaklaşımıyla tamamlandı. Yeniden kent hafızasının bir parçası haline gelmeye hazırlanan bu eşsiz bölgede açtığımız Rixos Tersane İstanbul ise şehir otelciliğine yepyeni bir bakış açısı getirecek. Ekonomiye ve istihdama büyük katkı sağlayacak. Rixos Tersane İstanbul, bu köklü kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılması açısından da önemli bir rol üstlenecek. Tasarımından mimarisine Rixos Tersane İstanbul’un her detayını titizlikle düşündük. Benim için ticari bir projenin çok ötesinde olan bu yeni heyecanımızın şehrimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.”
ZARİF BİR MİMARİ
Otelin mimarisi, bulunduğu alanın köklü denizcilik mirasına saygı duruşunda bulunuyor. İç mekânlarda Osmanlı esintileriyle çağdaş estetik bir araya gelerek gelenek ve yeniliği dengeli bir şekilde buluşturuyor. Modern mobilyalar; geleneksel mozaikler, lale motifleri ve el dokuması halılar gibi Türk el sanatlarının zarif detaylarıyla tamamlanıyor. Her biri özenle tasarlanmış odalar ve süitler, misafirlere konforla şıklığı bir arada sunuyor.
HALİÇ KIYISINDA BENZERSİZ BİR KONUM
Haliç kıyısındaki ayrıcalıklı konumuyla öne çıkan otel, şehir merkezinin dinamizmiyle sakinliği ideal bir dengede buluşturuyor. Misafirler deniz kenarındaki ısıtmalı sonsuzluk havuzunda dinlenebiliyor veya özel tekne erişimiyle şehri su yoluyla keşfedebiliyor. Otelin “Discovery Routes” programı, misafirlere İstanbul’un kültürel zenginliklerini kara ve denizden deneyimleme imkânı sunuyor. Her cumartesi düzenlenen Fener-Balat tekne turlarında, uzman rehberler eşliğinde şehrin tarihi semtleri tanıtılıyor. Sanatseverlere özel hazırlanan rotalarda ise Haliç çevresindeki önemli müzeler ve sanat durakları ziyaret ediliyor.
Rixos Tersane İstanbul, yalnızca bir otel değil; tarih, sanat ve yaşamın buluşma noktası. Otel genelinde sergilenen özel sanat eserleri, yerli ve yabancı sanatçıların çağdaş üretimlerini bir araya getiriyor. Canlı performanslar, tematik etkinlikler ve Haliç kıyısında düzenlenen spor aktiviteleriyle otel, hem konaklayan misafirlere hem de şehrin sosyal hayatına değer katıyor. Otelin geniş etkinlik alanları Tersane Balo Salonu ve Tersane İstanbul Event Hall ise ulusal ve uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yaparak İstanbul’un etkinlik haritasına yeni bir soluk getiriyor.
GÜNÜN SÖZÜ
Gürer, çay üreticilerinin beklentilerinin karşılanmadığını belirterek iktidarı, çay alım fiyatını 32 TL artı 4 TL destek ile 36 TL olarak güncellemeye davet etti. Ayrıca, Gürer, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü de kutladı.
Gürer, “Güne güzel bir haberle başlamak isterdik. Ancak dün akşam açıklanan 2025 yılı çay alım fiyatı yine üreticinin beklentisini karşılamadı ve büyük bir tepki oluştu. Bir milyon çay üreticisi en az 32 liralık bir alım fiyatı artı 4 lira da bir destek bekliyordu. Ama açıklanan 25 lira 44 kuruşluk fiyat üreticiyi hayal kırıklığına uğrattı” dedi.
Gürer, ÇAYKUR’un 2024 yılında 49 çay fabrikasında toplam 783 bin ton yaş çay alımı gerçekleştirdiğini hatırlatarak, “Geçen yıl açıklanan 19 liralık fiyat maliyetlerin altında kalmış ve en az 25 lira olması gerektiği ifade edilmişti. Bu yıl açıklanan 25 lira 44 kuruşluk fiyat da üreticinin maliyet fiyatının altında kaldı” ifadelerini kullandı.
TARIM KARIN DOYURMUYOR
ANTALYA Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp, tarımın iş gücü gerektiren, maliyetleri her geçen gün artan bir sektör olduğunu söylerken, “Tarım zor zanaat” dedi. 15 yıl önce 6 milyon olan çiftçi sayısının 2 milyon 200 bine düştüğünü söyleyen Nazif Alp, toprağı terk eden çiftçinin tekrar toprağa dönmediğini kaydetti. Çiftçi ailelerinin çocuklarının tarımla uğraşmak istemediğini, bu nedenle kırsaldan kente gitme eğiliminde olduğunu kaydeden Alp, “Tarım karın doyurmuyor. 22 TL’ye mal ettiğimiz 1 kg domatesin 8 TL’ye satıyoruz. Benim yaptığım sera benim çocuğumu doyurmuyorsa, çocuk serada kalmıyor, köyü terk ediyor. Neden köyler boşalıyor, işte bu yüzden boşalıyor. Eli nasırlı çiftçiyi bu tarlada tutacaksak, tarımı desteklemeliyiz” diye konuştu. Tarımda yaş ortalamasının 55’in üzerine çıktığına dikkat çeken Alp, “Tarımın gençleştirilmesi için çiftçinin çocuklarının para kazanması lazım” dedi.
TMO’DAN KATKI BEKLİYORUZ
- NİĞDE Milletvekili Ömer Fethi Gürer, mayıs sonunda Çukurova’da başlayacak olan buğday hasadı öncesi TMO çiftçinin yanında olmasını istedi. TBMM KİT Komisyonu’nda TMO Genel Müdürü Ahmet Gürdal’ın katıldığı toplantıda, Gürer 2025 yılı için hububat alım fiyatı konusunda uyarıda bulunmuştu. Gürer, hasat dönemi öncesi çiftçilerle geçtiğimiz yıl TMO uygulamalarında yaşanan sorunları tarlada görüştü. Çiftçilerin TMO’dan yakındıkları ve “Randevu alamayınca tüccarın eline düşürüyoruz” dedikleri görüldü.
Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
CHP, 31 Mart 2019 tarihinde Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında İstanbul ve Ankara, Mersin, Adana başta olmak üzere kazandığı belediyelerde özellikle pandemi döneminde başarılı hizmetler yaptı. 1970’li yıllarda, yerel yönetimlerin babası sayılan ‘sosyal demokrat belediyecilik’ örnekleri ile yarıştı diyebiliriz.
Ve CHP’de genel başkan değişti. Değişim mottosu ve 31 Mart 2019 seçim sonrası icraatlar 31 Mart 2024 tarihinde yerel seçim başarısı getirdi.
Özgür Özel’in deyimi ile CHP cam tavanı delmişti...
Ancak CHP’li belediyeler ikinci döneme pek parlak girdi diyemeyiz.
Ankara, Adana, Mersin gibi belediye başkanlarının gayreti yetmedi. Bunun iki sebebi var. Birincisi aday tespitinde mevcut belediye başkanlarının çoğunlukla aday gösterilmeyerek yerel yönetim ve örgüt deneyimi olmayan isimlere yönelmesi oldu. Oysa özellikle İstanbul’da Ataşehir, Kadıköy, Bakırköy, Şişli, Avcılar, Beşiktaş, Sarıyer, Beylikdüzü gibi ‘ana arter’ ilçeler 10-15 yıldır CHP’li belediyeler tarafından yönetiliyordu. Yerel dengeleri gözeten Mansur Yavaş Ankara’da deneyimli belediye başkanları ile rekor oya ulaştı.
İkincisi CHP’nin hep eleştirilen belediye başkanları siyasetini genel siyasete taşıması oldu. Dürüstlüğü kadar huysuzluğu ile de tanınan Aziz Kocaoğlu ve arkadaşları toplam 360 yılla tutuksuz yargılandı. Bir hakkı teslim edelim ki Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi hiçbir belediye başkanını tutuklatmadı, savunmasını adil çerçevede tutarak, siyasi nitelik kazandırmadı. Burada Aziz Kocaoğlu ve arkadaşlarının titiz ve şeffaf faaliyetlerini de görmezden gelemeyiz ama sonuç olumlu oldu. O dönemde de Kemal Bey cumhurbaşkanı adayı idi ve Erdoğan ile arasında kıyasıya bir mücadele vardı.
SORUN NE
Sorun şurada. CHP Genel Başkanı
Benim oturduğum yerden bu yargıya nasıl vardığımı sorarsanız, bugünkü yazımı gençlere ayırdığım için bunu da bir genç aracılığıyla sizlere aktarmak istiyorum. Nisan ayında gittiğim İstanbul Mücevher Fuarı’na bu satırlarda yer vermiştim. İşte AgaKulche standında tanıştığım genç bir arkadaşın anlattıklarından bu kanıya vardım. Genç arkadaşımın ismi Mert Batri. Okumak için gittiği Londra’da 4 yıldır oturuyor ve oradaki değişime bizzat şahitlik ediyor. Mert’in dediğine göre son dönemde Londra’ya göç eden Türklerin sayısı oldukça fazla. Ve gün geçtikçe bu sayı artıyor.
Peki sadece Türkler mi? Biraz araştırma yapınca gördüm ki uzunca bir süre İngiliz sömürüsü altında yaşayan Hintliler, Londra’da adeta baskın grup haline gelmiş. Azımsanmayacak bir Pakistanlı nüfus var. Savaş öncesi gelen Ruslar ise finansal özgürlükleri kısıldıktan sonra Londra’yı terk etmeye başlamışlar. Ancak istatistiklerde bile görünmeyen bir Afgan nüfus var ki onlarla birlikte İngilizler Londra’da azınlığa düşüyor.
Peki köklü İngilizler ne yapıyor derseniz onlar da ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin yolunu tutuyor. Böylece İngilizler, Londra’daki egemenliğini kaybettiler gibi görünüyor.
GÜVENLİK SORUNU VAR
Durum böyle olunca bugün Londra’nın merkezinde bile ciddi bir güvenlik sorun ortaya çıkmış. Hırsızlık son derece artmış durumda. İnsanlar sokaklarda arkalarını kollayarak yürüyor. Ellerindeki telefon başta olmak üzere ziynet eşyaları ve saatleri güpegündüz çalınabiliyor. Sokakta yürürken elektrikli bisikletle gelen bir şahıs kaşla göz arasında telefonunuzu alıp uzaklaşmış olabiliyor.
Dediğim gibi Londra’nın finansın merkezi olma özelliği tabii ki hâlâ devam ediyor. Yine piyasalar Londra’da belirleniyor, ancak eskiye nazaran işinsanlarının ülkeden çıkış yaptıklarını net olarak görmek mümkün.
Üstelik Londra hâlâ pahalı bir şehir. Her ne kadar geçen yıl Londra’ya giden Türkler, “Türkiye’den de ucuz” dese de artık İngilizler bile fiyatlardan şikâyetçi. Alım gücü eskiye nazaran oldukça gerilemiş durumda. İşgücüne göçmenlerin de dahil olması İngilizlerin gelirlerini de etkilemiş. Ortalama ücret göçmenleri mutlu ederken İngilizler için yetersiz kalmaya başlamış.
GÜNÜN SÖZÜ