Yalçın Bayer

‘Hariciye’nin yıldızı’ şehit Balkar’ın öyküsünden çok şey öğreneceksiniz: Bilgiç’in bu kitabını kaçırmayın

2 Mayıs 2025
‘Hariciye’nin Yıldızı, Şehit Büyükelçi Galip Balkar’ adlı 394 sayfalık bu kitap okurken çok ilgimi çekti. Büyükelçi Tanju Bilgiç’in kitabında bu kadar bilgi yüklenmesi, türünde bir beceri, akıl ve güçlü bir kaynak deposuna sahip olması gerçekten bir maharet sahibi olmasını gösteriyor. Kitapta terör’, ‘şehit’ olgularının dışında NATO, Ermeni terörü, saldırının arkasındaki gerçekler, Yugoslavya’da bu cinayet neden işlendi, Balkar Ermenilerden daha önce tehdit almış mıydı gibi bir çok soruya yanıt arıyor Büyükelçi Tanju Bilgiç...

Bilgiç’in bu çalışmayı yaparken görevi sırasında Sırpça öğrenmesi, Sırp gazetelerini tercüme etmesi, Balkan politikalarına yer vermesi, Tito’yu anlatması, ASALA gibi Ermeni terör örgütleri hakkında ayrıntılı bilgi vermesi, Balkar’ın neden zırhlı bir aracı ve koruması olmamasını sorgulaması ve dostumuz Sedat Ergin’in de bir sohbet sırasında bu çalışmayı bize övmesi de dikkatimizi çekmişti.

- 9 Mart 1983 günü Belgrad’da saldırıya uğrayan ve 54 saat 22 dakika hayat mücadelesi verdikten sonra 11 Mart 1983 günü şehit olan Dışişleri Bakanlığı’nın önemli isimlerinden olan Büyükelçi Galip Balkar’ın titiz bir hayat hikâyesini gösteriyor bize.

OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E

Büyükelçi Bilgiç, bu olaydan yıllar sonra Büyükelçi olarak Belgrad’da aynı görevde bulunuyor ve bu olayı bir kuyumcu titizliğiyle araştırıyor ve “Sayın Balkar şehit olan ne ilk ne de son diplomatımızdır. Bu saldırının ardından da Dışişleri Bakanlığı mensupları  yurtdışında pek çok saldırıya maruz kaldılar ve hayatlarını kaybettiler. Bu kitabı farklı kılan ilk kez bir şehit diplomatımızın hayat hikâyesinin yazılmasıdır” diyor.

- Kitapta, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yetişen bir aydının hüzünlü yaşam öyküsünün yanı sıra Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bir ailenin serüveni, dönemin Dışişleri Bakanlığı’nın yapısı ve çalışma sistemi, Soğuk Savaş’ın gölgesinde Türkiye’nin Balkanlar’a ve Yugoslavya’ya bakışı ile Ermeni terör örgütleri ile Belgrad saldırısı hakkında ayrıntıları öğreneceksiniz.

-Tanju Bilgiç’e göre; Türkiye ve Yugoslavya devlet arşivlerindeki belgelere de yer veren ve olayın birincil tanıklarıyla yapılan mülakatlar çerçevesinde kaleme alınan bu kitap, Hariciye’nin yıldızı Galip Balkar’ın anısını canlı tutmayı hedeflerken, aynı zamanda o dönemde yanıtlanamayan bazı sorulara da ışık tutuyor.

Yazının Devamını Oku

Emeğin ve emekçinin bayramı 1 Mayıs kutlu olsun

1 Mayıs 2025
Bu derin acıları paylaşırken, canlarını yitiren tüm ‘emek şehitlerinin’ aziz hatıraları önünde saygı ve tazimle eğiliyoruz.

Tüm vatan şehitleri ile birlikte ışıklar içinde yatsınlar. Unutmayalım... Hatırlatalım... Tıpkı eşsiz önder Atatürk gibi emeğe ve emekçiye saygı duymak insani bir duruştur.

Noyan UMRUK

(Türkiye’de sendikal hareket ne yaptı? Ne yapıyor? Ne yapmalı?)

 

BEKLENEN İSTANBUL DEPREMİNDE GÖRÜLEBİLECEK OLASI ZARAR!..

MARMARA Bölgesi büyük bir deprem tehdidi altındadır. Bu tehdit Marmara fayından ileri gelmektedir. Marmara fayı tümüyle deniz içinde ve yaklaşık 160 km uzunluğundadır. Beklenen depremin gerçekleşmesi durumunda Marmara Bölgesi genelde, İstanbul kenti de özelde ciddi bir şekilde etkilenecektir. (Kundak ve Türkoğlu, 2007) İstanbul özelikleri itibarıyla Marmara depremine hazır değildir. Halkın depreme dair farkındalığı, bilgisi, bilinci ve kültürü yoktur.

Deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında ne yapması gerektiğini bilmemektedir. Ev ve inşaat söz konusu olduğu zaman depreme duyarlı bir tepkisi yoktur. İmar ve iskan af ve barışlarını bizzat kendisi arzu etmekte ve sevinçle karşılaşmaktadır. Kentin yapı stoğu resmi ifadelere göre depreme dirençsizdir. Mekânsal Adrese Dayalı Kayıt Sistemi (MAKS) 2021 verilerine göre, İstanbul’da toplamda 1 milyon 448 bin 341 adet yapı birimi vardır. Bunların yaklaşık 255 bini 1980 öncesi, 538 bini 1980-2000 yılları arasında inşa edilmiştir.

Bu yapıların yüzde 60’ı gecekondu mantığı ile yapılmış, yeterli mühendislik hizmeti almamış, kaliteli malzeme kullanılmamış, plan ve projesi sorunlu, imar ve iskân almamış yapılardır. Bu nedenle riskli yapı olarak kabul edilmektedir.

Yazının Devamını Oku

Siyasi tutumumuz ölümcül olabilir: Partiler neye yarar

30 Nisan 2025
İstanbul depreminden neden korkuyoruz?

Deprem riskine rağmen bir şehir kaldıramayacağı büyük bir kalabalığı taşıyor; binalara güvenmiyoruz. Şehir neden bu kadar kalabalık? Çünkü serbest piyasa ekonomisi diye pazarlanan neoliberal piyasa modelinde eşitsiz gelişme esastır.

Neoliberal piyasada kimse, uzun vadede kazançlı olma ihtimali taşısa bile henüz kalkınmamış bir bölgeyi kalkındırmak için bugünkü kârından vazgeçmez. Peki, binalara neden güvenmiyoruz? Aslında kendi yaptığımız evlere ya da kamu eliyle inşa edilen binalara güveniyoruz. Sorun binanın bina olmasından ileri gelmiyor.

O halde bu politikaların doğurduğu bir piyasada, inşaat sektörünün ‘güvenli binalar’ üretmesi beklenebilir mi? Bu koşullarda, İstanbul depreminde hayatımızı kaybedip etmeyeceğimizi belirleyecek olan şey izlenecek ekonomi politikasıdır. Neoliberal bir piyasa ekonomisi ve müteahhit kârları ile arsa rantları çevresinde örgütlenen saadet zincirlerini kesemezsek, İstanbul depreminde on binlerce insanımızı kaybedeceğiz.

Zira bu politikalar, tehlikeyi göre göre emekçileri İstanbul’a yığmaya ve tehlike teşkil eden konutlarda servet ödeyerek kalmaya mecbur bırakıyor. Bu politikalar, inşaat sektöründe düşük maliyetli üretimi temele koyarak yıkılacağı belli olan binalar inşa ediyor.

İstanbul’daki riskli bölgeleri acilen tahliye etmek için oradaki halka, başka şehirde iş ve barınma imkânı sağlayabilmek gerekiyor. Bunun için de var olan şirketlerin ve yeni yatırımların İstanbul dışına yönlendirileceği bir sistem gerekiyor. Bu durumda, böyle bir sistemi inşa etme hedefi gütmeyen partiler ya da siyasetler, on binlerce insanın enkaz altında kalmasını önlemeye çalışmıyor demektir. O zaman neye yarıyorlar?

BAŞKA SEÇENEĞİMİZ YOK MU

İstanbul’daki nüfusun Anadolu’ya aktarılmasını tartışmayıp, deprem sonrası tahliyeyi tartışan herhangi bir programın bu meseleyi çözemeyeceği açık değil mi? O halde siyasi tavrımızı enkazların oluşmasını önlemeye acilen yöneltmeliyiz. Buna hizmet etmeyen bir partiyi, ‘kötünün iyisi’ diye destekliyorsak bundan da acilen vazgeçmeliyiz.

Her seçimde siyaseti tek seçimlik bir eylem olarak düşünüp ‘başka seçeneğimiz yok’ diyenlere şimdi biz soralım, enkaz altında kalmaktan başka seçeneğiniz yok mu?

Yazının Devamını Oku

Biliniz, deprem dirençli kent mutlu kenttir

29 Nisan 2025
ÜLKEMİZDE depremlerin tarihi yaklaşık 16.3 milyon sene öncesindeki ‘neo-teknotik’ döneme dayanır.

Bu tarih önümüzde uzanan geleceğin de habercisidir. Depremleri durdurma gücümüz yok, onları engelleyemiyoruz ama her depremde binlerce insanımızı toprağa verecek kadar aciz miyiz? Hayır. 21’inci yüzyılda depreme bu kadar kurban vermek açıklanabilir bir durum değil. Çağdaş ülkeler, yani bilim toplumları bir depremde bu kadar çok insan kaybeden ülkeleri ‘çürümüş toplumlar’ olarak niteler. Depremden sonra açılan davalarda bu çürümüşlüğün izleri görülmektedir. Müteahhitlerin yaptığı çürük evler, kalite ve malzeme yolsuzluğu, denetim eksikliği...

Alp-Himalaya Dağ Kuşağı üzerinde yer alan ülkemiz için deprem gerçek bir beka meselesidir. Nesillerimizin bu topraklar üzerinde güvenli, sağlıklı, ekonomik olarak güçlü ve bağımsız bir yaşam sürdürülebilmesi için deprem sorununun bir an önce çözüme kavuşturulması gerekir. Bu da ancak ve ancak deprem dirençli yerleşim alanları yaratmakla mümkündür.

Beklenen İstanbul depremine karşı devlet, yerel yönetim, sivil toplum ve yurttaş ekseninde deprem dirençli bir İstanbul’u nasıl yaratabileceğimizi ana hatlarıyla açıklayan Prof. Dr. Naci Görür’den yerel yönetimler, altyapıdan sorumlu kurumlar, yurttaşlar ve İstanbul’a gönül vermiş herkes için bir el kitabıdır bu. Hocamız özetle “Deprem dirençli kent mutlu kenttir” demek istiyor.

Prof. Dr. Naci Görür, “Beklenen İstanbul Depremi” (DK) kitabını daha geçen şubat ayında yazmış; “İstanbul’u depreme nasıl hazırlarız?” demiş.

Hocamız İstanbul depremlerini üçe ayırıyor; Bizans dönemi, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi depremleri olarak... Kemal Kuzucu’dan (2021) alarak özetlemiş.

NET BİLGİ VERİLMİYOR

6.2 Silivri depreminden beri birçok yerbilimciyi dinledik ama hiçbirisi halka tatmin edici net bir bilgi vermedi. Yerbilimci depremcilerin hepsi çok konuşuyor ama hiçbir şey söylemiyor. Ben hiçbirine inanmıyorum. Alayı kolpacı. Kemal Şahin TALAN

BALKANLARIN ÇINARI İLHAMİ EMİN’İ 5 YIL ÖNCE KAYBETTİK

Yazının Devamını Oku

İşte deprem gerçeği... Meclis’teki önergeler ve raporlar açılsın, acılar yaşanmasın

25 Nisan 2025
İstanbul’da ve çevresinde yaşanan depremlerin gerçeği bir kez daha hatırlattığını söylemek zorundayız.

İyi ki İstanbul’da daha büyük acılar yaşamadık. CHP Milletvekili Ayhan Barut’un dediği gibi böyle bir acının yaşanmaması için daha fazla zaman yitirmeden depreme karşı acil seferberlik başlatılması gerekiyor.

Türkiye’nin deprem ülkesi olduğuna vurgu yaparak on milyonlarca insanın fay hatlarından kaynaklı risk altında olduğunu ifade eden Barut, “Deprem dirençli kentler, deprem gerçeğine uygun yapı stokları yaratmak zorundayız. Son 6 Şubat depremlerinde yaşanan acılardan ders çıkartıp önlenebilir acılar yaşanmaması için acil adım atılmalıdır” dedi. Doğru söylüyor sayın vekil.

İstanbul’da yaşanan depremlerden etkilenen herkese ‘Geçmiş olsun’ dememiz gerekiyor.

Bu arada konu değiştiriyoruz.

ERZİNCAN-MARMARA DEPREMİ ARASINDA 60 YIL GEÇTİ

Ayhan Barut, diyor ki:

Ülkemizde bildiğimiz kadarıyla 18 ilimiz ve 80 ilçemiz fay hatlarının doğrudan üstünde yer alıyor. Bu sayının daha fazla olduğu da ifade ediliyor. Bu da gösteriyor ki, deprem gerçeği açısından milyonlarca insanımızın yaşamı hala çok büyük risk altında. 1939 Erzincan depreminden 1999 Marmara depremine kadar geçen sürede 100 binden fazla insanımızı kaybettik. 6 Şubat depremlerinde çok daha büyük acılar yaşadık. Bu acılardan hala ders çıkarılmaması ve gerekenlerin yapılmaması içimizi karartıyor, geleceğimizi ve yaşamı riske atıyor.”

‘SEFERBERLİK BAŞLATILMALI’

Yazının Devamını Oku

Ağustos 1999 depreminde yaşadıklarımızdan bugüne... Her şey ne kadar ürkütücü

24 Nisan 2025
Çok deprem gördük yaşadık, felaket bölgelerine gittik, yıkılmış evler gördük, canlar toprağa verildi.

Acaba yine böyle mi olacaktı? İnsan baştan böyle düşünüyor. Bina dışına çıktık, o arada Ahmet Albayrak aradı, ne oluyor diye... “İlk önce annemi aradım” diyor. Bir anda sesi “Vah vah, vah” diye yükselmeye başladı. Bir yandan da eşim uyardı, “Bu ne sarsıntı farkında mısın?” demeye başladı. Bu sırada tam 6.2’lik deprem vurdu, 13 saniye falan sürdü. Ama ilginç olanı yıkım yok!

Sokaklara fırlayanlar, ağlayanlar, sızlayanlar... Çocuk feryatlarını dinleyen, yaşlılara yardımcı olmaya çalışanlar.

Komşularla birbirimize geçmiş olsun demeye başladık.

Geçmiş deprem aklıma geldi. Hiçbirini unutmak mümkün değil.

17 Ağustos 1999 depremi sırasında eşim anne ve babasıyla yazlıkta, iki çocuğum dershaneye gitmek için benimle İstanbul’da kalıyorlar.

Saat 03.02...

Deprem Kocaeli’nden İstanbul’a kadar öyle bir vurdu ki, panik halindeyim, elektrikler kesildi.

Onları hemen koltuğumun altına çekerek evden dışarı atmak istiyorum. Evden çıkarken de bir şişe suyu, bir kavanoz reçeli ve bir ekmeği sepete koyabiliyorum ancak. Onlarla birlikte arabaya binerek Bağcılar’daki Hürriyet binasına gidebildim heyecan içinde. Hürriyet binası sağlamdır diye düşünüyorum.

Yazının Devamını Oku

Yaşasın 23 Nisan

23 Nisan 2025
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Uluslararası Çocuk Bayramı’dır.

Çünkü 23 Nisan sadece Türk çocuklarını değil, bütün dünya çocuklarını kucaklamaktadır. 23 Nisan’ın iki önemli büyük yönü vardır. Bunlar:

1- Ulusal egemenlik (Ulusal egemenlik demek devleti ve milleti kim yönetecektir? Yönetme işi sarayda mı olacaktır? Yoksa milletin elinde mi olacaktır? İşte Cumhuriyet’e gelinceye kadar devletimizi ve milletimizi padişahlar yönetiyordu. Yani babadan oğula geçen bir saltanat rejimi vardı. Atatürk işte bu rejimi değiştirdi. 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’yi açtı. Böylece egemenlik kayıtsız şartsız millete verildi. Millet de bu hakkını seçimle milletvekillerine devretti.

2- Uluslararası çocuk bayramı. (23 Nisan aynı zamanda uluslararası bir çocuk bayramıdır. Atatürk çocuklara olan sevgisi ve güveni üzerine 23 Nisan 1929 tarihinde 23 Nisan’ı bütün dünya çocuklarına armağan etmiştir. Atatürk çocuklar için bir sözünde şöyle diyor: “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir.”

DÜNYANIN EN İYİ ÜÇÜNCÜ STARTUP MERKEZİ İSTANBUL’DA

BU MERKEZ GİRİŞİMCİLİĞİ UÇURUR

Herkes ABD’deki Silikon Vadisi’ni övedursun, dünyanın en iyi üçüncü startup merkezinin İstanbul’da olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyorduk, yeni öğrendik. Üstelik Silikon Vadisi’ndeki kuluçka merkezlerini de geride bırakarak bu unvanı elde etmiş bir merkez: Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi (BTM)...

Genel Müdür Dr. Önder Kul, dün bazı gazeteci dostlarla birlikte Beşiktaş Fulya’daki 3 bin 500 metrekarelik kapalı alana sahip merkezinde bizi ağırladı ve merkez hakkında bilgi verdi. BTM, İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından girişimlerin ve girişimciliğin desteklenmesi amacıyla 2017 yılında kurulmuş. BTM daha 2 yaşındayken 2019 yılında dünyada otorite olarak kabul edilen ve birçok metrik üzerinden puanlama yapan İsveç merkezli UBI Global tarafından “Dünyanın En Gelecek Vaat Eden Merkezi”, 6 yaşındayken de 2023 yılında “Dünyanın En İyi Üçüncü Merkezi” seçilmiş.

Üstelik bu unvanı üniversiteler de dahil dünyanın 2000’den fazla kamu ve özel sektör startup merkezini geride bırakarak elde etmiş. Bunun çok önemli bir başarı olduğunu vurgulamamız lazım.

Yazının Devamını Oku

Menenjit ve aşılar... Maliyeti 10 bin TL’yi aşıyor

22 Nisan 2025
Kocaeli’nde 8 yaşındaki İrem’in menenjit nedeniyle hayatını kaybetmesinin ardından, İstanbul’da da 14 yaşındaki bir çocuğun aynı hastalık nedeniyle yaşamını yitirmesi menenjit aşılarını gündeme getirdi.

Yaşanan trajik gelişmelerin ardından 5 aylık bir bebek annesi olan Zehra Betül Şenol tarafından başlatılan imza kampanyası kısa sürede 8 binin üzerinde kişi tarafından imzalandı.

Kampanya, menenjit ve rotavirüs gibi hayati öneme sahip ancak devletin ücretsiz aşı takviminde yer almayan özel aşıların Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmasını talep ediyor.

Menenjit aşısının maliyeti 10 bin TL’yi aşıyor. Zehra Betül Şenol kampanya metninde, bu aşıların yüksek maliyetine dikkat çekerek şunları söylüyor: “Sadece menenjit B grubu aşısının maliyeti 10 bin TL’yi aşıyor. Rotavirüs aşısının doz başı maliyeti ise yaklaşık 2.000 TL. Ekonomik olarak zor bir dönemden geçerken çocuklarımızı hayati hastalıklara karşı koruyamamak, bir anne olarak beni derinden üzüyor. Çocuklarımızın sağlığı, ailelerin gelirine bağlı olmamalı. Tüm çocuklar eşit sağlık hakkına sahip olmalı.”

UZMANLARDAN VE HEKİM ÖRGÜTLERİNDEN DESTEK

 Ankara Tabip Odası geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada “Meningokok Aşıları Ulusal Aşı Takvimi’ne bir an önce eklenmelidir” çağrısında bulundu ve şu ifadeleri kullandı: “Meningokok menenjiti; beyin zarı, omurilik ve kan dolaşımı enfeksiyonlarını içeren ağır ve ölümcül bir hastalıktır. Hızlı ilerleyen bu enfeksiyon acil tıbbi müdahale gerektiren bir durumdur. Meningokok menenjitine karşı bilimsel olarak en etkili ve en iyi korunma yöntemi aşılamadır.”

Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği Kolu ise Sağlık Bakanlığı’nı artan menenjit vakalarıyla ilgili kamuoyunu bilgilendirmeye çağırdı.

Menenjite karşı geliştirilen aşıların yalnızca biri devlet tarafından karşılanıyor. Menenjite neden olan meningokok bakterisinin farklı serotiplerine karşı geliştirilmiş iki farklı aşı türü bulunuyor. MenACWY aşıları: A, C, W ve Y serogrubuna karşı koruma sağlar. MenB aşısı: B serogrubuna karşı koruma sağlar. Türkiye’de sadece biri, yani MenACWY aşısı devletin ücretsiz aşı takviminde yer almaktadır. MenB aşısı ise tamamen ailelerin kendi imkânlarıyla karşılaması gereken bir aşıdır.

Özetle, artan Menenjit vakaları sonrası binlerce kişi aşı için SGK’ya çağrı yapıyor. 

Yazının Devamını Oku