Tahir Perek

Yatırım indirimi otomatiğe bağlanıyor

30 Nisan 2002
<B>TÜRKİYE'</B>nin IMF'ye verdiği niyet mektubunda, vergi ile ilgili çok önemli konular yer almakta ve iddialı sözler verilmiş bulunmaktadır. Bu konuda, mevzuatta yapılması gereken yeni düzenlemeler için Maliye Bakanlığı'nda yoğun bir çalışma gözlenmektedir.

Üstelik bu çalışmaların IMF'ye verilen sözlerle sınırlı kalmayacağı, hazır çalışmalar yapılırken vergi kanunlarında yer alan ve birtakım aksaklıklara yol açan birçok hususun da gözden geçirilerek, adeta bir vergi reform paketi hazırlanmakta olduğu anlaşılmaktadır.

Maliye Hesap Uzmanları Derneği'nce düzenlenen ve Maliye Bakanlığı yetkililerinin de katıldığı bir toplantının konusunu teşkil eden ve 2003 yılından itibaren uygulanmaya başlaması planlanan hususlar tespitlerimize göre şunlardır:

ENFLASYON MUHASEBESİ

Mali tabloların gerçek durumu göstermesi ve vergi matrahlarının gerçek kazancı kavraması amaçları ile uygulamaya geçilmesinde herkesin hemfikir olduğu enflasyon muhasebesi ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır.

Halen mevzuatımızda, enflasyonun olumsuz etkilerini törpülemek üzere yer almakta olan ‘‘Yeniden Değerleme’’, ‘‘Maliye Artırımı’’ vs. gibi hususların kaldırılıp genel olarak enflasyonla doğan hayali kazançları vergi dışında bırakacak bir sistemin kurulması ile ilgili çalışmalarda bu uygulamaların mükellefler açısından kapsamının nasıl olacağı, bunun mecburi mi yoksa ihtiyarı mi olacağı hususları değerlendirilmektedir.

YATIRIM İNDİRİMİ

Yatırım indirimi uygulamalarının, teşvik belgeleri kaldırılarak otomatik işleyen bir sistem haline getirilmesi, kapsamının daraltılması ve oranının da bölge ve sektör ayrımı yapılmaksızın % 30 veya % 40 gibi tek bir rakam olarak tespit edilmesi hususlarında çalışmalar yapılmaktadır.

Öte yandan, halen kár dağıtımı olsun veya olmasın indirimden faydalanılan tutar üzerinden % 19.8 oranında yapılmakta olan stopajın, kár dağıtımına bağlı olarak yapılması hususu tartışılmaktadır.

SERBEST BÖLGELER

Serbest bölgeler, şu andaki mevzuata göre büyük vergi avantajları sağlamaktadır. Ancak, bu konudaki mevzuatın, biraz da karışık olması nedeniyle tam anlaşılamamasından kaynaklanan bir ürkeklikle mükellefler bu vergi kolaylığından yeterince faydalanamamaktadır.

Bu konudaki istisnalar, Maliye Bakanlığı'nı rahatsız etmiş olmalı ki, serbest bölgeler mevzuatı bütünü ile ele alınmış ve vergi kolaylıklarını azaltmaya yönelik çalışmalara başlanmıştır.

Bu çalışmalarda,

Gelir ve Kurumlar Vergisi istisnalarına son verilip bazı koşullara bağlı olarak bir miktar Kurumlar Vergisi indirimi yapılması,

Serbest bölgelerde şube şeklinde değil, ayrı bir şirket kurularak faaliyet yapılması,

Yurtiçi ile ticarete sınır getirilmesi,

Ücretlerdeki istisnaların bütünü ile kaldırılması,

Bu bölgedeki şirketlerin tam denetlenmesi, gibi konular üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır.

FAİZE VERGİ EŞİTLİĞİ

Temettü gelirleri, kár payları, TL. faiz gelirleri, döviz faiz gelirleri, tahvil ve bono faizleri, repo ve fon gelirleri vs. gibi menkul sermaye iratlarında, vergiye tabi gelirlerin hesabı ve beyanı farklı farklı hükümlere tabidir.

Bunlardan bazıları tamamen vergi dışı kalmakta, bazıları sadece stopaja tabi olup beyan dışı kalmakta, bazılarında büyük istisnalar bulunmakta ve bazılarının beyanı ise miktar sınırlamalarına tabi olmaktadır.

Bu yüzden de, bunlar üzerindeki reel vergi yükleri çok farklıdır.

İşte bu farklılıkların giderilmesi, vergi yüklerinin, beyan koşullarının, beyan sınırlarının, istisna tutarlarının ve vergi matrahı tespit yöntemlerinin eşitlenmesi ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır.

Devam edeceğim.
Yazının Devamını Oku

‘Naylon’ hapsinden pişmanlıkla kurtulun

24 Nisan 2002
<B>VERGİDE</B> hapis cezası son günlerde yine gündeme geldi. Asında vergi mevzuatımızda 50 yıldır var olan hapis cezası, pratikte 1998 yılına kadar hemen hemen fiili olarak hiç uygulanmamış, 1998 yılında meşhur Mali Milat düzenlemeleri sırasında, bir kelimelik değişiklik korkulu rüya haline gelmiştir. O dönemde, o bir kelimenin aslında kötü niyeti olmayan binlerce mükellefi, kurunun yanında yaş da yanar misali, mahkumiyete iteceğini, başta sayın Şükrü Kızılot ve sayın Abdülkadir Kuşin olmak üzere hepimiz defalarca ikaz etmiştik.

Ne kanun koyucular, ne de işin tuhafı, tehlike altında olan mükellefleri temsil eden kişi ve kuruluşlar, bu tehlikenin önlenmesi için yeterince çaba göstermediler.

Herhalde, daha önceleri olduğu gibi, hapis cezaları ile ilgili hükümlerin, yine kağıt üzerinde kalacağını, fiiliyatta uygulanamayacağını zannettiler.

Şimdi Danıştay'ın kanun hükümlerini normal şekliyle uygulayarak, mükellefler aleyhine kararlar vermesi ve adli makamların da bu kararlara dayanarak yoğun bir şekilde hapis cezalarını uygulamaya başlaması üzerine kıyametler kopmaya başladı.

Yoğun bir şekilde hapis cezası uygulanan suç, naylon fatura düzenlemek veya kullanmaktır.

HABERİ OLMASA DA

Eskiden naylon faturayı ‘‘bilerek’’ kullanmak hapis cezasını gerektirirdi, işte 1998 yılında bu ‘‘bilerek’’ kelimesi kaldırıldı.

Kayıtlarına, her nasılsa bir naylon fatura girmiş olan her patron, haberi olsun veya olmasın, ya da kastı olsun veya olmasın, potansiyel hapis cezası adayıdır.

Naylon faturaların uçuştuğu şu dönemlerde, en ciddi holdinglerin bile kazaya kurban gitmeleri doğal olarak an meselesidir.

Naylon fatura düzenlemeyi meslek edinenlerin cezalandırılmasına kimsenin itirazı olamaz. Ama iyiniyetli ve dürüst mükelleflerin de kazaya kurban gitmelerine seyirci kalınmamalıdır.

Ekonomik suça ekonomik ceza ilkesiyle, karşılıksız çek yazıp, piyasayı dolandıranlarla ilgili hapis cezasını kaldırmaya çalışanların, vergi mevzuatındaki bu çarpıklığı da ele almalarında fayda vardır.

PİŞMANLIK ZAMMI

Bu arada, zatürreyi aspirinle tedavi edercesine, bizim de masum mükelleflere küçük bir önerimiz var.

İyi niyetli mükellefler, kullandıkları belgeleri dikkatle gözden geçirsinler. Naylon olduğundan şüphelendikleri belgeleri ayıklayıp bunları araştırsınlar, içlerinde gerçekten naylon olanlar varsa, bunların sebep olduğu vergi kayıplarını Vergi Usul Kanunu 371'inci madde hükmüne dayanarak ‘‘pişmanlık’’ dilekçesi ile vergi dairesine beyan edip ödesinler.

Bu durumda, vergi ile birlikte sadece gecikme zammı kadar bir ‘‘pişmanlık zammı’’ ödeyecekler, onun dışında vergi ziyaı cezası ve kaçakçılık cezası ödemeleri söz konusu olmayacak, ayrıca, hapis cesazı tehlikesi de bütünü ile ortadan kalkacaktır.
Yazının Devamını Oku

Borsa kazançları nasıl beyan edilecek?

5 Mart 2002
<B>TASARRUF </B>araçlarına yapılan yatırımlardan elde edilen gelirlerin beyanıyla ilgili bilgilendirme yazımıza noktayı özel sektör tahvilleri ve borsa kazançları konusunu irdeleyerek koyuyoruz. ÖZEL SEKTÖR TAHVİL FAİZLERİ: Özel sektör tahvil faizleri % 12 (ve % 1.2 fon) gelir vergisi ve fon stopajına tabidir. 2001 yılında elde edilen tahvil faizinin enflasyondan arındırıldıktan sonra kalan tutarı 4.900.000.000 TL.'yı aşarsa, bu ay beyan edilecektir. Bu sınır 2002 yılı kazançları için 6.650.000.000 TL. olarak uygulanacaktır. Bu sınırlar stopaja tabi tutulmuş diğer menkul kıymet gelirleri ile vergi alacağı dahil şirket kár payları ile birlikte hesaplanacak, eğer toplam sınırı aşarsa beyan sözkonusu olacaktır. Beyan edilecek gelir üzerinden hesaplanan vergiden, stopaj yoluyla kesilmiş vergiler mahsup edilecektir.

YABANCI ÜLKE TAHVİL FAİZLERİ: Yabancı ülke hazinelerine ait tahvillerin faizleri, 2001 ve 2002 yıllarında miktarları ne kadar olursa olsun beyana tabi olacaktır.

A.Ş. ve LTD ŞİRKET KÁR PAYLARI: Borsaya kayıtlı olsun ya da olmasın anonim şirketlerden veya limited şirketlerden 2001 yılında elde edilmiş kár paylarının vergi alacağı dahil, toplam 4.900.000.000 TL.'yı geçmez ise, (başka stopaja tabi menkul kıymet geliri varsa toplamı), herhangi bir beyan sözkonusu olmayacaktır. Bu sınır geçilirse tamamı beyan edilecektir. 2002 yılında 4.9 milyar liralık sınır 6.650 milyar lira olarak uygulanacaktır. Burada vergi alacağı ele geçen net tutarın 1/5'i olarak hesaplanacaktır. Yani 2 milyar lira kár payı alınırsa, bunun 1/5'i olan 400 milyon lira vergi alacağı sayılacak ve sınır hesaplamalarında 2.400.000.000 liralık tutar dikkate alınacaktır. Bir nevi kesilmiş vergi sayılan bu tutar beyanname verilmesi halinde, hesaplanacak gelir vergisinden mahsup edilebilecektir. Kár paylarında, sınır hesaplanırken veya beyan edilecek tutar tespit edilirken enflasyondan arındırma işlemi yapılmayacaktır.

BORSA KAZANÇLARI: Borsada esas kazanç alım satım işlemlerinden doğar. Ancak, bu arada elde bulundurulan hisse senetlerine bedelsiz hisse senedi veya nakit kár payı verilebilir. Alım satım kárı, bedelsiz hisse senedi alımı ve nakit kár payı alımı vergileme açıısından ayrı ayrı hükümlere tabidir. Şöyle ki;

Borsaya kayıtlı olsun veya olmasın bir şirketin, yeniden değerleme fonları, maliyet artış fonları, serbest yedek akçeleri veya dağıtılmayan kárları gibi iç kaynaklarının sermayeye eklemesi sonucunda ortaklarına artan sermaye karşılığı bedelsiz hisse senedi vermesi halinde bunların miktarı ve değeri ne olursa olsun, vergilendirilmesi sözkonusu olmayacaktır.

Eğer böyle bir şirket, nakit kár dağıtımı yaparsa, o takdirde hisse senetleri sahipleri, temettü elde etmiş olurlar. Temettü şeklinde elde edilen kár paylarının 2001 yılında 4.900.000.000 TL. ve 2002 yılında ise 6.650.000.000 TL.'lık sınırı geçmesi halinde nasıl vergilendirileceği bir önceki bölümde açıklanmıştı.

Borsada alım-satım suretiyle sağlanan kazançların vergilendirilmesine gelince: Bu suretle elde edilen kazançlar menkul sermaye iradı değil, değer artış kazancı veya ticari kazanç addolunur. Değer artış kazancı, bir işlemin arızı olarak yapılması, örneğin yılda bir kere yapılması halinde teşekkül eden kazançtır. Bir işlem daha çok yapılırsa, yani yılda birkaç kez yapılırsa, o takdirde elde edilen kazanç ticari kazanç statüsüne girer.

Borsada alım-satım yılda bir kere yapılmaz. Değil yılda, bir günde defalarca yapılır. Ancak bu işlemler banka veya bir aracı kurum bünyesinde yapıldığından buradaki işlemlerin çokluğu, elde edilen kazancın değer artış kazancı olma mahiyetini değiştirmemektedir. Eğer hisse senedi alım-satım işi müstakilen ticari bir organizasyon içinde yürütülürse o zaman elde edilen kazanç ticari kazanç olur. Aslında, bu konuda mevzuatta açık bir hüküm olmamakla birlikte, uygulama ve Maliye Bakanlığı'nın görüşü bu yöndedir. Bu konunun bir kanun hükmüne bağlanmasında fayda vardır.

Borsada alım-satım işlerinden 2001 ve 2002 yıllarında sağlanan değer artış kazançlarının vergilendirilmesi şöyle olacaktır: Bir hisse senedi, alış tarihinden itibaren 3 ay geçtikten sonra satılırsa, bu satıştan sağlanacak kazanç miktarı ne olursa olsun vergiye tabi olmayacaktır. Eğer hisse senedi, alınışından itibaren 3 ay içinde satılırsa o takdirde, bu satıştan sağlanan kazanç gelir vergisine tabi tutulacaktır.

Bu şekilde, bir yıl içinde sağlanan, vergiye tabi kazançlar toplanarak enflasyondan arındırma işlemine tabi tutulacak (istenirse endeksleme yolu seçilebilir, ancak bu yol cazip olmaz) ve hesaplanacak net tutardan, 3.5 milyar liralık istisna düşüldükten sonra kalan miktar değer artış kazancı olarak yıllık gelir vergisi beyannamesine dahil edilecektir.
Yazının Devamını Oku

Hazine bonosu geliri beyanı nasıl olacak?

4 Mart 2002
<B>2002</B>'de, 2001 gelirleri üzerinden kim nasıl beyanname verecek. Hangi gelirler beyana tabi... Bu konudaki bazı ayrıntıları aktaralım. ÖZEL ALACAK FAİZLERİ: İzinli ya da izinsiz, herhangi bir kimseye borç para verilmesi karşılığında faiz alınması veya herhangi bir adla menfaat sağlanması halinde elde edilecek gelirler, enflasyondan arındırıldıktan sonra beyana tabi olacaktır. Enflasyondan arındırma oranı 2001 yılı kazançları için % 50.7 olmuştur. 2002 yılı kazançları için yüzde kaç olacağı 2002 yılının sonunda belli olacaktır. 2001 yılında elde edilmiş özel alacak faizlerinin (% 100-% 50.7=) % 49.3'lük bölümü miktarı ne olursa olsun bu ay beyan edilecektir.

HAZİNE BONOSU-DEVLET TAHVİLİ: Hazine bonosu ve Devlet Tahvili üzerinden 3 türlü kazanç elde etmek mümkündür.

1) Hazine bonosu ve devlet tahvilini vade sonuna kadar elde tutup vade sonunda ana para ile birlikte alınan nemaya faiz geliri denilmektedir.

2) Hazine bonosu ve devlet tahvilinin vadesinden önce işlemiş faizi ile birlikte satılması halinde elde edilen gelire elden çıkarma kárı, ya da değer artış kazancı denilmektedir.

3) Hazine bonosu ve devlet tahvilinin, geri alım veya satım taahhüdü ile iktisap veya elden çıkarılması karşılığında sağlanan menfaatlere ise repo geliri denilmektedir.

Prensip olarak, repo gelirlerinin miktarları ne kadar olursa olsun beyana tabi olmadıklarını açıklamıştık.

Faiz gelirleri ile değer artış kazançları mahiyetinde olarak sağlanan menfaatler prensip olarak beyana tabidir.

Ancak, bunların beyanlarında bazı sınırlar ve istisnalar sözkonusudur.

Bu sınırlar ve istisnaları değerlendirirken, Hazine bonosu ve devlet tahvillerinin ihraç tarihlerine dikkat etmek gerekecektir.

Hazine bonosu ve devlet tahvilinin ihraç tarihi 26.07.2001'den önce ise onlardan sağlanan gelirlerin vergilendirilmesi şöyle olacaktır:

Vade sonunda faiz şeklinde elde edilen gelirlerin toplamı enflasyondan arındırıldıktan sonra 4.900.000.000 TL. (bu tutar 2002 yılı kazançlarında 6.650.000.000 TL. olacak)'yi geçmez ise beyan edilmeyecektir. Bu tutar geçilirse tamamının beyanı gerekecektir. Şu an itibariyle Hazine bonosu ve devlet tahvili faizleri prensip olarak stopaja tabidir, ancak stopaj oranı sıfırdır.

Alım satım kazancı, yani değer artış kazancı olarak elde edilen gelirin enflasyondan arındırıldıktan sonra kalan miktarı 3.500.000.000 TL.'yi geçerse, aşan kısmı beyan edilecektir. Yani burada 3.5 milyar liralık bir istisna sözkonusudur.

Hazine bonosu ve devlet tahvilinin ihraç tarihi 26.07.2001'den sonra ise (26.07.2001-31.12.2002 tarihleri arası) o takdirde çok önemli çapta istisna sözkonusu olacaktır. Bu gruba giren bono ve tahvil gelirlerinin faiz ya da değer artış kazancı mahiyetinde olması önemli değildir. Her iki cins gelirde aynı imkándan yararlanabilecektir. Bu imkána göre ise, burada sağlanacak gelirin enflasyondan arındırma işlem ide yapıldıktan sonra 2001 yılı kazançları için 50 milyar, 2002 yılı kazançları için ise bu miktarın yeniden değerleme oranı ile çarpılması sonucu bulunacak miktar kadarlık kısmı vergiden istisna edilecektir.

2001 yılı sonu itibariyle, enflasyondan arındırma oranı % 50.7 olduğuna göre (% 100-% 50.7 = % 49.3) (50 milyar / % 49.3 =) 101.419.878.296 TL.'lık, 26.07.2001 tarihinden sonra ihraç edilmiş tahvil ve Hazine bonosundan 2001 yılında elde edilmiş faiz geliri vergiye tabi olmayacaktır.

2002 yılı için ise yeniden değerleme oranı % 53.2 olduğuna göre, yıl sonunda eğer enflasyondan arındırma oranının % 50 olacağını varsayarsak 2002 yılında yaklaşık olarak (50 milyar x 1,532x2) 153,2 milyar liralık bir faiz veya alım satım kazancı vergiden istisna edilecektir. Bu istisna uygulanınca artık ayrıca bir de değer artış kazançlarındaki 3.5 milyar liralık istisnadan yararlanılamayacaktır.

2001 ve 2002 yıllarında hem 26.07.2001 tarihinden önce, hem de bu tarihten sonra ihraç edilmiş tahvil ve bonolardan gelirler elde edilirse, bunlar ayrı ayrı değerlendirilecek, hem 26.07.2001 tarihinden önce ihraç edilmiş olanlar için 4.900.000.000 TL.'lık (2002 yılı için 6.650.000.000 TL. olacak) sınır ve 3.5 milyar liralık istisna uygulanacak, hem de 26.07.2001 tarihinden sonra ihraç edilmiş olanlar için yukarıda belirtilen istisnadan faydalanabilecektir.

Devam edeceğim.
Yazının Devamını Oku

Bankadaki hesap için beyan yok

3 Mart 2002
<B>2001</B> yılı gelirleriyle ilgili gelir vergisi beyanları bu ay verilecek. Özellikle şahısların tasarruflarından elde ettikleri 2001 yılı gelirlerinin 2002'de nasıl beyan edileceğine ilişkin noktalara değinmekte yarar var. MEVDUAT FAİZLERİ: Türk Lirası cinsinden açtırılan mevduat ve döviz cinsinden açtırılan bütün tevdiat hesapları için 2001 yılında elde edilmiş ve 2002 yılında elde edilecek faiz gelirlerinin tamamı miktarı ne olursa olsun beyana tabi olmayacaktır. Başka gelirler için beyanname verilse bile bu gelirler beyannameye dahil edilmeyecektir.

Bunun anlamı, mevduat faizlerinden hiç vergi alınmayacak değildir. Mevduat faizleri stopaj yoluyla vergilendirilmektedir. Yani bankalar, faizleri öderken vergi kesmektedir. İşte kesilen bu vergiler, yeterli görülmekte ve 2002 yılı sonuna kadar da mevduat faizleri için ek bir vergi istenmemektedir.

Mevduat faizlerinde, bankalar tarafından 2002 yılında kesilecek ve vadelerine göre değişecek gelir vergisi oranları şöyledir:

Döviz tevdiat hesaplarına yürütülen faizlerden ve özel finans kurumlarınca döviz katılma hesaplarına ödenen kár paylarında bir yıla kadar vadeli hesaplarda % 18 (ve % 1.8 fon) bir yılı aşan vadelerde % 16 (ve 1.6 fon)

Nama ve hamiline yazılı mevduat hesaplarına yürütülen faizlerden vadesiz ve 3 aya kadar vadeli olanlarda % 16 (1.6 fon), 6 aya kadar vadeli olanlarda % 14 (ve 1.4 fon), 1 yıla kadar vadeli hesaplarda % 10 (% 1 fon), 1 yıl ve daha uzun vadelerde % 6 (ve % 0.6 fon)

Bu kesintiler tahakkuk ettirilen brüt faiz gelirleri üzerinden yapılmaktadır. Bu gelirler enflasyondan arındırılıp beyan edilseydi çok büyük rakamlar dışında zaten daha da fazla vergi ödemek gerekmezdi. Enflasyonun % 60'ı geçmesi halinde, bu usul faiz geliri elde edenin aleyhine sonuç vermektedir.

Yurtdışındaki bankalara yatırılan paralar stopaja tabi olmadığından bunlardan off-shore hesaplarından elde edilecek faizler miktarları ne olursa olsun beyana tabi olacaktır. Bunlar döviz faizleri olduğu için enflasyondan arındırma işlemine de tabi olmayacaklardır. Burada sadece faizler beyan edilecektir. Kur farkları şahıslarda zaten vergiye tabi değildir.

YATIRIM FONLARI: (A) veya (B) tipi yatırım fonlarından 2001 yılında elde edilmiş ve 2002 yılında elde edilecek gelirlerde mevduat faizleri gibi tutarları ne olursa olsun beyana tabi olmayacaktır.

REPO GELİRLERİ: Üzerinden vergi kesilmiş olan repo gelirleri, tutarları ne olursa olsun 2001 ve 2002 yıllarında beyana tabi olmayacaktır. Ancak bu gelirleri hak sahiplerine ödeyenler 2002 yılında % 20 gelir vergisi ve % 2 de fon payı keseceklerdir.

KÁR PAYI: Bazı islami çevrelerde yaygın olarak uygulanmakta olan sisteme göre, faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kár payları ile kár ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kár payları ve özel finans kurumlarınca kár veya zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kár payları da miktarları ne olursa olsun 2001 ve 2002 yılları için beyana tabi olmayacaklardır. Ancak, burada da kaynakta vadelere göre değişen stopaj söz konusudur, 30 ve 90 gün vadeli hesaplarda % 16 (ve 1.6 fon), 180 gün vadeli hesaplarda % 14 (ve % 1.4 fon), 360 gün vadeli hesaplarda % 10 (ve 1 fon), 310 günden uzun vadeli hesaplarda ise % 6 (ve 0.6 fon) oranlarında stopaj yapılmaktadır.

Devam edeceğim.
Yazının Devamını Oku

Emlak Vergisi'ni yeniden hazırlayın

24 Ocak 2002
<B>BİNA</B> değerlerinin hesabında çok önemli bir unsur olan arsa metrekare bedelleri, beldiyelerin kontrolundeki, Takdir Komisyonları tarafından astronomik oranlarda artırılınca çok haklı bir kıyamet koptu. Emlak Vergisi oranlarının da bir kat artırılması yaraya tuz basmak gibi geldi. Şikayetler öylesine haklıydı ki Başbakanımız da hataların düzeltilmesi için talimat verdiğini açıkladı.

Düzeltme nasıl olmalı?

Bu işten anlayan herkesin birleştiği ve akla ve mantığa en uygun gelen çözüm aslında bir tanedir. O da; 2002 yılı için ilan edilmiş olan genel beyan dönemini ertelemektir.

Yani 2002 yılında da daha önceki son 3 yılda olduğu gibi, vergiler, yeniden değerleme oranının yarısı kadar artırılmış emlak bedellerinin üzerinden ödenmeye devam edilmelidir.

Ancak, bu çözüm Emlak Vergisi Kanunu'nda basit de olsa bir değişikliği gerektirmektedir. Çünkü, kanunun 23 (a) madesine göre emlak beyannameleri 4 yılda bir verilmektedir.

Bu değişikliğin mutlaka Mart ayına kadar yapılması gerekir. Mart ayı beyannamelerin verilmeye başlanacağı aydır.

Öte yandan, vergi oranlarında bir katına kadar indirim yapma yetkisine sahip olan Bakanlar Kurulu oranlarını gerekirse eski oranlara çekebilir.

Ancak Emlak Vergisi'nde bugünkü mevzuata göre problem bitmez. Aynı sorunlar önümüzdeki yıl tekrar başımıza gelir. Çünkü; kanun hükümleri ile uygulama rasında çok önemli bir çelişki vardır. Belediyelerin arsa bedellerini takdir ettirirken yaptıkları hatanın da temelinde bize göre bu çelişki yatmaktadır.

Kanun emlak vergilerinin rayiç bedel üzerinden alınmasını öngörür. Rayiç bedel bir emlakin beyan tarihindeki normal alım-satım bedelidir. Yine kanun hükümlerine göre hesaplanan asgari bedel ise bir sokaktaki en düşük değerli emlaki ifade eder. Yani, bir sokağın iyi yerlerindeki emlak için kanuna göre daha yüksek bir bedel beyan edilmelidir. İşte belediyeler bu asgari bedeli yükseltmek ve kıymetli yerlerdeki emlak değerlerini rayiç bedellere çıkarmak için arsa bedellerini bu dönem aşırı derecede şişirttiler. Ancak, kantarın topuzunu hem çok kaçırdılar, hem de kurunun yanında yaşında yanacağını düşünmediler.

Anlaşılıyor ki haklı tepki meyvesini verecek ve Emlak Vergisi sorunu bu yıl için atlatılacaktır. Ancak, bu işin peşi burada bırakılmamalı, Emlak Vergisi Kanunu sil baştan yeniden ele alınıp, açık, net ve makul ölçülü vergi alınır hale getirilmelidir.
Yazının Devamını Oku

Tahsil edilemeyen kira beyan dışı kalacak

24 Aralık 2001
<B>2001 </B>yılında elde edilen kira gelirleri eğer başka cins bir gelir daha yoksa, 2002 Ocak ayında beyan edilecektir. Konut kiraları, 700 milyon liralık istisna edilmiş kısım düşüldükten sonra beyan edilecektir. Yıllık konut kira geliri 700 milyon TL'yi geçmezse beyanname verilmeyecektir. Eş ve çocukların her biri ayrı ayrı 700 milyon liralık istisnadan faydalanabilecektir. Ticari, zirai ve mesleki kazanç sahipleri bu istisnadan faydalanamayacaklardır.

İşyeri kiralarında ise tahsil edilen brüt kira tutarı 4 milyar 900 milyon TL'yi geçmeyenler beyanname vermeyeceklerdir. Eğer brüt tahsilat bu rakamı geçerse gelirin TAMAMI beyan edilecek, ancak hesaplanacak vergi ve fondan daha önce kesilmiş vergi ve fonlar mahsup edilecektir.

4 milyar 900 milyon liralık sınır hesaplanırken ele geçen kira değil, vergi ve fon kesilmeden önceki brüt kira tutarı esas alınacaktır. Hem konut, hem de işyeri kira geliri varsa, bunu hesaplarken konut kirası dikkate alınmayacak, sadece işyeri kira tutarlarının sınırı geçip geçmeyeceğine bakılacaktır.

YURTDIŞINDA ÇALIŞANLAR

Dar mükellef olanlar ve yabancı ülkelerde oturma ve çalışma izni olup 6 aydan fazla bir süredir yurtdışında çalışmakta olan Türk işçileri sadece 700 milyon lirayı aşan konut kiralarını beyan edecekler, miktarları ne kadar olursa olsun işyeri kiralarını beyan etmeyeceklerdir.

Kiralar beyan edilirken ya gerçek giderler brüt kiradan indirilebilecek, ya da yüzde 25 oranında GÖTÜRÜ gider dikkate alınacaktır. Yüzde 25'lik götürü gider için herhangi bir belgeye ihtiyaç olmayacaktır. Kendi evini kiraya verip başka bir evde kira ile oturanlar, gerçek gider usulünü seçerlerse, ödedikleri kiraları da gider olarak dikkate alabileceklerdir.

Kira gelirlerinden sadece 2001 yılında fiilen tahsil edilmiş kiralar beyan edilecektir. Tahsilat, direkt olarak yapılabildiği gibi, bir alacağın takası ya da mal sahibinin bilgisi dahilinde onun namına, bankaya, notere, icraya, kamu müessesesine veya postaya yatırılması şeklinde de gerçekleşebilmektedir.

Tahsil edilemeyen kiralar ile ihtilaflı kira alacakları, tahsil edildikleri yıl beyan edilecektir. Buna karşılık, ileriki yıllar için peşin kira alınması halinde, bunların sadece 2001 yılı ile ilgili olanlar bu yıl beyan edilecektir.

DÖVİZLE KİRA

Dövizle kira tahsil edilmiş olunması halinde, tahsilatın yapıldığı günkü kurdan TL'ye çevrilip, hesaplara dahil edilecektir.

Bu yıl döviz kiralarında çeşitli kurların uygulandığı malum. İleride zor duruma düşülmemesi için kiracıdan, fiilen uygulanan kurlar ve tahsil edilen kiralar hakkında bir belge almakta fayda vardır. Tahsilatla ilgili belgeler, 5 yıllık zamanaşımı süresinde muhafaza edilmelidir.

İşyeri kirasını beyan edecek olanlar, kesilen vergi ve fonları mahsup edebilmek için kiracılarından, brüt kira, kesilen vergi ve fonlar ile bunların yatırıldığı vergi daireleri ve sicil numaralarını gösteren belge almaları ve bunları beyannamelerine eklemeleri gerekmektedir. Kira ile ilgili beyannameler, ikametgáhın bulunduğu vergi dairesine verilecek ve vergiler ocak, nisan ve temmuz aylarında olmak üzere 3 eşit taksitle ödenecektir. Daha önce, beyanname verdiği halde bu yıl beyanname verecek kadar kira geliri elde edemeyenlerin, bir yazı ile vergi dairesine bilgi vermelerinde fayda vardır.
Yazının Devamını Oku

Maliye'nin adaleti

9 Aralık 2001
<B>YAKLAŞIK</B> yirmi yıldır yaşanan ve artık kronik hale gelen azgın enflasyona rağmen, vergi ile ilgili olarak doğru dürüst bir enflasyon muhasebesi uygulanması için balıkların kavağa çıkması beklenen ülkemizde yaşanmış veya yaşanması muhtemel iki adet hikáye var aşağıda. İster bir kara mizah diye okuyun, isterseniz kara kara düşünün.

Bir şirket varmış. İşler iyi gittiği zamanlarda bir miktar para kazanmış. Sonra, krizde işler durmuş. Patronlar daha fazla zarar etmemek için işi askıya almışlar ve kriz geçene kadar beklemede kalmak istemişler.

Şirkette para var. İki şey yapılabilir. Ya kár dağıtılır ortaklar bunu değerlendirir, ya da para dövize çevrilip bankada muhafaza edilir.

Ortaklar hangisinin daha uygun olacağını araştırırken dehşete düşmüşler.

Çünkü, kárı dağıtırlarsa önce şirkette % 16.5 stopaj sonra da şahsen % 30-35 oranında Gelir Vergisi ödemek zorunda olacaklarını, yok eğer parayı dövize çevirip bankada tutarlarsa, bu defa kur farkları için % 33 oranında Kurumlar Vergisi ödeyeceklerini öğrenmişler.

Yukarı tükürseler bıyık, aşağı tükürseler sakal. Onlar yanpirik tükürmenin formüllerini araştıra dursunlar, biz ikinci hikáyemize geçelim.

İşler kötü, hele son kriz şirketi yemiş bitirmiş. Patronlar dayanıyor. Kredi kullansalar dünya kadar faiz verecekler. Bir kenarda biriktirdikleri şahsi paraları var.

‘‘Bari bu paraları şirkete koyalım da biraz nefes alalım’’ demişler.

Şirkete TL. olarak borç verecekler, para eriyip gidecek. Birileri akıl vermiş. Şirkete borç olarak dolar vermişler. Böylece, hem kur farkını gider olarak yazabilecekler, hem de paralarını, sonra dolar olarak aynen geri alabilecekler.

Kriz uzamış, aradan bir yılı aşkın süre geçmiş, patronlar paralarını hálá geri alamamışlar.

Vergi beyannameleri düzenlenirken, muhasebe servisi, patronların dövizli alacaklarına kur farkı hesaplayıp masraf yazmışlar.

Bu arada maliyeciler gelmiş, durumu görmüşler. Kur farklarının masraf yazılmasına karşı çıkmışlar. Patronun parası şirkette uzun süre kalmış. Bu artık örtülü sermaye olmuş. Örtülü sermayeye faiz ödenemez demişler.

Patronlardan biri itiraz etmiş. ‘‘İyi amaa biz faiz almadık. Aldığımız sadece kur farkı, o da paramızı aynen korumak için.’’

Maliyeci, ‘‘Onu sen benim külahıma anlat, ha faiz, ha kur farkı ne fark eder’’ demiş.

Patron ‘‘İyi ama’’ demiş, ‘‘Bize bunu masraf yazabilirsiniz, bu konuda birçok Danıştay kararı var dediler’’ diye direnmiş.

Maliyeci, ‘‘Ben Danıştay, manıştay dinlemem, sen bal gibi vergi kaçırmışsın, hem masraf yazdığın kur farkı için vergi vereceksin, hem de ceza ve her ay için % 10 gecikme zammı ödeyeceksin’’ diye gürlemiş.

Patron son bir gayretle ‘‘Şirketin sahip olduğu dövizlere kur farkı uygulayıp onlardan vergi alıyorsunuz, bu adaletsizlik değil midir’’ diyecek olunca...

Maliyeci, ‘‘Eeee sen de fazla uzattın ama, şimdi elimin tersiyle bir çakarsam...’’ demiş midir acaba?
Yazının Devamını Oku