YAKLAŞIK yirmi yıldır yaşanan ve artık kronik hale gelen azgın enflasyona rağmen, vergi ile ilgili olarak doğru dürüst bir enflasyon muhasebesi uygulanması için balıkların kavağa çıkması beklenen ülkemizde yaşanmış veya yaşanması muhtemel iki adet hikáye var aşağıda.
İster bir kara mizah diye okuyun, isterseniz kara kara düşünün.
Bir şirket varmış. İşler iyi gittiği zamanlarda bir miktar para kazanmış. Sonra, krizde işler durmuş. Patronlar daha fazla zarar etmemek için işi askıya almışlar ve kriz geçene kadar beklemede kalmak istemişler.
Şirkette para var. İki şey yapılabilir. Ya kár dağıtılır ortaklar bunu değerlendirir, ya da para dövize çevrilip bankada muhafaza edilir.
Ortaklar hangisinin daha uygun olacağını araştırırken dehşete düşmüşler.
Çünkü, kárı dağıtırlarsa önce şirkette % 16.5 stopaj sonra da şahsen % 30-35 oranında Gelir Vergisi ödemek zorunda olacaklarını, yok eğer parayı dövize çevirip bankada tutarlarsa, bu defa kur farkları için % 33 oranında Kurumlar Vergisi ödeyeceklerini öğrenmişler.
Yukarı tükürseler bıyık, aşağı tükürseler sakal. Onlar yanpirik tükürmenin formüllerini araştıra dursunlar, biz ikinci hikáyemize geçelim.
İşler kötü, hele son kriz şirketi yemiş bitirmiş. Patronlar dayanıyor. Kredi kullansalar dünya kadar faiz verecekler. Bir kenarda biriktirdikleri şahsi paraları var.
‘‘Bari bu paraları şirkete koyalım da biraz nefes alalım’’ demişler.
Şirkete TL. olarak borç verecekler, para eriyip gidecek. Birileri akıl vermiş. Şirkete borç olarak dolar vermişler. Böylece, hem kur farkını gider olarak yazabilecekler, hem de paralarını, sonra dolar olarak aynen geri alabilecekler.
Kriz uzamış, aradan bir yılı aşkın süre geçmiş, patronlar paralarını hálá geri alamamışlar.
Vergi beyannameleri düzenlenirken, muhasebe servisi, patronların dövizli alacaklarına kur farkı hesaplayıp masraf yazmışlar.
Bu arada maliyeciler gelmiş, durumu görmüşler. Kur farklarının masraf yazılmasına karşı çıkmışlar. Patronun parası şirkette uzun süre kalmış. Bu artık örtülü sermaye olmuş. Örtülü sermayeye faiz ödenemez demişler.
Patronlardan biri itiraz etmiş. ‘‘İyi amaa biz faiz almadık. Aldığımız sadece kur farkı, o da paramızı aynen korumak için.’’
Maliyeci, ‘‘Onu sen benim külahıma anlat, ha faiz, ha kur farkı ne fark eder’’ demiş.
Patron ‘‘İyi ama’’ demiş, ‘‘Bize bunu masraf yazabilirsiniz, bu konuda birçok Danıştay kararı var dediler’’ diye direnmiş.
Maliyeci, ‘‘Ben Danıştay, manıştay dinlemem, sen bal gibi vergi kaçırmışsın, hem masraf yazdığın kur farkı için vergi vereceksin, hem de cezave her ay için % 10 gecikme zammıödeyeceksin’’ diye gürlemiş.
Patron son bir gayretle ‘‘Şirketin sahip olduğu dövizlere kur farkı uygulayıp onlardan vergi alıyorsunuz, bu adaletsizlik değil midir’’ diyecek olunca...
Maliyeci, ‘‘Eeee sen de fazla uzattın ama, şimdi elimin tersiyle bir çakarsam...’’ demiş midir acaba?