Sahrap Soysal

Hamsi Kurban O Göze

13 Temmuz 2009
Biraz hor görürüz biz hamsiyi. Hele bazılarımız, diğer balıklara nazaran ucuz olmasından mıdır nedir, burun kıvırarak yer. Oysa ne güzel olur, mısır ununa bulanmış ve tavada çıtır çıtır kızarmış hamsiyi yemesi...

Hamsinin Karadeniz’de altın çağını yaşadığı dönem 1970’lere kadar olan dönemdi. O zamanlar ekim ayını sabırsızlıkla bekleyen balıkçılar dualarla çıkarlardı hamsi avına ve balıktan ağları dopdolu vaziyette dönerlerdi.
Bazen o kadar çok hamsi avlarlardı ki, kiloyla değil, tenekelerle satarlardı tuttuklarını. Bazen de olağanüstü ucuz fiyata satılmasına rağmen miktarın çokluğu yüzünden tuttukları hamsi ellerinde kalırdı. İşte bu hamsiyi ziyan etmemek için toprağa gübre yaparlardı.
Sıradan bir balık değildir hamsi. Onu sadece kızartması, pilavı ya da tatlısı yapılan bir yiyecek maddesi olarak algılamak da yanlıştır. Karadeniz insanının günlük yaşamı, kültürü ve yaşayış biçimi de hamsiyle birlikte şekillenmiştir. Bu yüzden de hamsiyi ele almak, Karadeniz insanını ele almakla eşdeğerdir.
Size, hamsiye ve hamsi kültürüne yakışır bir kitap tavsiye edeceğim; “Hamsi Kurban O Göze - Deniz, Tarih ve Mutfak Kültürü”.
Üç akademisyen Prof. Dr. Cemal Saydam, Kudret Emiroğlu ve Nihal Kadıoğlu tarafından kaleme alınan eserde hamsinin Karadeniz insanı üzerindeki etkisi bilimsel veriler ışığında inceleniyor.

Sarıoğlu patlıcan paçası

· 6 adet ince uzun kemer patlıcan

Yazının Devamını Oku

v

11 Temmuz 2009
Bazıları peynirsiz kahvaltı edemez, bazılarının kahvaltı sofrasındaki vazgeçilmezi baldır, bazılarıysa reçelden vazgeçemez.

Benim favori kahvaltılığımsa hiç tartışmasız zeytindir. Özellikle siyah zeytin olmadan kurulan bir kahvaltı sofrası düşünemem. E, benim gibi bir zeytinyağı meraklısından da başka bir şey beklenemezdi değil mi?
Herkesin sevdiği bir zeytin çeşidi vardır. Kimisi bol etli olanını tercih ederken kimisi küçük ve daha etsiz zeytin sever. Ne olursa olsun, herkesin sevdiği bir zeytin çeşidi mutlaka vardır.
Özellikle Batı bölümlerinin zeytin yetiştiriciliğine çok uygun olduğu bir ülkeyiz biz. Akdeniz iklimi bitkisi olan zeytin deyince akla hep Ege Bölgesi’nin gelmesi de bundandır.
Evet, bir Akdeniz ülkesi olarak topraklarımız zeytin yetiştiriciliğine uygundur ama son yıllardaki iklim değişikliklikleri ve yağışın azalması zeytin üreticilerini çok zorluyor. Tabii bir de kanser ve diğer zirai hastalıklar nedeniyle ürün vermeyen zeytin ağaçları var.
Tüm bu zorluklar göz önüne alındığında zeytin üreticilerinin işi de gittikçe zorlaşıyor gibi.
Sektörde yaşanan tüm zorluklara rağmen geçen sezon, yani 2007-2008 sezonunda zeytin ihracatımızın artmış olmasını da sanırım sektörde faaliyetini sürdüren zeytin üreticilerinin çabalarına borçluyuz.

Pasta ikinci baharım

Kek için;

Yazının Devamını Oku

Fatih’in sofrası

10 Temmuz 2009
Tarihe “İstanbul’u fetheden padişah” olarak geçen Fatih Sultan Mehmet ne yediği, nasıl yediği merak edilen kişiliklerden biri. Öncelikle Fatih’in yemeklerini ya yalnız başına ya da aileden birkaç kişiyle birlikte yediğinizi söyleyebiliriz. Yani İstanbul’u fethedip bir çağı kapatan insan, kalabalıkta yemek yemeyi pek de sevmezmiş. Daha Topkapı Sarayı yapım aşamasındayken çıkardığı kanunnameyle sarayın kurallarını belirlemiş Sultan Mehmet.
İşte bu kanunnamenin 35. maddesinde de padişahın bundan böyle yalnız yemek yiyeceği yazılı. Yine aynı dönemin, Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı Sarayı’nda yaşadığı zamanın, muhasebe kayıtlarına bakıldığında onun et ağırlıklı beslendiği, günde iki öğün yediği ortaya çıkar. Sabahın erken saatlerinde yaptığı kuvvetli bir kahvaltı ve kuşluk vakti, yani güneş batmadan hemen önce yediği iki yemektir onun iki öğünü. 

Sultan sabah kahvatısında kuvvetli ve hatta ağır yemekler yermiş. Kahvaltı mönüsünde mantıdan, kestaneli pilava kadar pek çok yemek varmış. Hatta muhallebi ve tavukgöğsü de Fatih’in kahvaltısının vazgeçilmezleri arasındaymış.

Akşam yemeklerindeyse çeşit sanıldığı kadar çok değilmiş. Ya tavuk ya da kuzu etli bir yemek yiyen padişah, ana yemeği yoğurt ve salata gibi çeşitlerle tamamlatırmış. Yine dönemin malzeme kayıtlarına baktığımızda en pahalı baharat olan safranın padişah tarafından ne kadar sevildiğini görüyoruz.

Kuzu kapama Topkapı

6 Kişilik
Hazırlama süresi 20 dakika
Pişme süresi 120 dakika

MALZEME LİSTESİ 
1,5 kg ya da 1,7 kg kuzu kol
(kemikli iri parçalara ayrılmış olmalı)
25 gr 30 gr tereyağı
1 adet orta boy kıvırcık marul
5 adet taze yeşil soğan
1 demet dereotu
1 demet maydonoz
1 su bardağı sıcak su
2 çay kaşığı tuz, karabiber

YAPILIŞI: Taze soğanları ayıklayıp 2-3 santimlik parçalar halinde doğrayın. Dereotu ve maydonozu ayıklayıp irice dilimleyin. Kıvırcık marulan yapraklarını ayırıp iyice yıkadıktan sonra süzün. Kuzu koldan parçalattırdığınız kemikli iri etleri bir kenarda bekletin. İsterseniz kemiksiz parça et de kullanabilirsiniz. Tereyağını geniş bir tencereye koyup orta ısılı ateşte kızdırın.

Etleri kızgın yağa aktarıp 5 dakika kadar çevire çevire kızartın. Hafifçe kızarttığınız etlerin üzerine tuz ve karabiber serpin. Üzerine yeşil soğan, dereotu ve maydonozu ilave edip yaklaşık 5 dakika kadar kavurduktan sonra bir su bardağı sıcak suyu da aktarın. İyice süzdüğünüz marul yapraklarını pişmekte olan yemeğin üzerine üst üste ve yan yana dizin. Yemeği kaynayıncaya kadar pişirip kaynamaya başlayınca tencerenin kapağını kapatın. Ocağı epeyce kısıp etleri kısık ateşte iki saat kadar pişirin. İyice yumuşayan etleri tenceredeki sebzelerle birlikte servis tabağına alın. Sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Mavi çiçekli baharat

9 Temmuz 2009
Çok eski çağlarda yaşamış olan güzel mi güzel bir Mısır prensesi varmış. Prenses bir gün dağlarda dolaşırken beyaz, küçük çiçekli bir bitkinin yanında durmuş.

Beyaz çiçekleri o kadar güzelmiş ki bu bitkinin, prenses dokunmuş çiçeklere. Güzel prenses bitkinin yanından ayrılırken sırtındaki mavi pelerin çiçeklerin üzerinde kalmış. İşte o günden sonra bitkinin beyaz çiçekleri mavi oluvermiş. 
Çiçekleri açık mavi renkte olan bu bitki biberiyedir. Pek azımız biliriz biberiyenin yararlarını ve gerek mutfaklarda gerekse diğer alanlarda nasıl kullanılacağını. Hatta kimilerimizin bahçesinde ilkbahar ve yaz boyunca çiçekli kalan bu bitkiden vardır ama onun biberiye olduğunu bile fark etmeyiz.
Çok yüksek olmayan bir bitkidir biberiye. Taze ve kurutulmuş olarak kullanılır. Nasıl ki taze nane yapraklarını salatalara koyabiliyorsak, biberiye yapraklarını da aynen öyle kullanabiliriz. Kurutulmuş biberiye ise baharat olarak et yemeklerimizi ve yumurtalı yemekleri süsler ve onlara lezzet verir. Ayrıca bitkinin yaprakları kaynar suda bekletilerek çay olarak da içilebilir. Yani biberiyeyi hayatımıza sokabilmenin pek çok yolu vardır.
Peki neden bu bitki hayatımıza girmeli? Çünkü doğadaki pek çok bitki gibi biberiye de şifa deposudur. Bir kere, biberiye yağı kanser tümörlerini yok edici özelliğe sahiptir. Kanser tedavisinde destekleyici olarak kullanılabilir. Kan dolaşımını hızlandırıp kılcal damarları açar, sindirim sisteminin düzgün çalışmasını sağlar, karaciğeri tamir etme özelliğine sahiptir. İdrar söktürücü olarak da kullanılan biberiye safra salgısını arttırır ve hazımsızlığım sonucu olan gazların vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Biberiyenin yaprak ve sürgünlerini toplayıp serin ve kuru bir yerde kurutur, daha sonra da çayını yaparsanız bütün bu şifa verici özelliklerinnden faydalanabilirsiniz. Ancak bitkiden maksimum fayda sağlamak için çiçeklerin üzerinde olduğu ilkbahar ve yaz aylarını tercih etmeniz gerekli.
Ayrıca topladığınız biberiye yapraklarını banyo yaptığınız suyun içinde beklettiğinizde cildinizin pürüzsüz bir güzelliğe eriştiğini görürsünüz.

Egeli taze börülce salatası

Yazının Devamını Oku

Özellikle sporculara makarna

8 Temmuz 2009
Dün bu köşede de yazdığımız gibi, Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlıklı beslenme kriterlerinde, insanın ihtiyaç duyduğu enerji miktarının yüzde 60 ya da 70’ini karbonhidratlardan alması gerektiği belirtilmiştir. Yani günlük beslenme diyeitimizde yağlardan ve proteinlerden daha çok karbonhidratlara ihtiyacımız vardur. Çünkü karbonhidrat demek, enerji ve kaslarda depolanan glikoz demektir. Kaslarda depolanan glikoz ise gerektiğinde açığa çıkar ve vücudun ani enerji ihtiyacını karşılar.
Hemen hepimiz, düzenli spor yapanların antremanlardan hemen önce bir tabak makarna yediklerini biliriz. Düzenli olarak spor yapanların yukarıda bahsettiğimiz karbonhidrat, yağ ve protein oranlarına kesinlikle sadık kalmaları gerektiği düşünüldüğünde makarnanın da sporcuların beslenme diyetinde ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar.
Makarna kaliteli bir karbonhidrat kaynağıdır. Çünkü vücut için çok yararlı olan buğdaydan yapılır. Makarnanın diğer besin maddeleri ve malzemelerle kurduğu iyi ilişki de göz önüne alındığında beslenme piramidindeki önemli yeri de daha açık ve net görülür.
Kısaca, özellikle de düzenli ve ağır spor yapanlar, kaliteli bir karbonhidrat kaynağı olan makarnayı sofralarından eksik etmemelidirler. Tabii, her gün aynı şeyi yemenin sıkıcı olduğunu dikkate alarak, makarnayı çeşitli malzemelerle zenginleştimeyi ihmal etmeden.

Portakallı sütlü irmik helvası

Kaç kişilik 8

Hazırlama süresi
10 dakika

Pişirme süresi
25 dakika

Malzeme listesi

· 1 su bardağı irmik
· 150 gr. bitkisel margarin (50 gr. tereyağı+5 yemek kaşığı zeytinyağı da kullanabilirsiniz)
· 3 yemek kaşığı dolusu dolmalık fıstık
· 2 su bardağı soğuk süt
· 1.5 su bardağı tozşeker
· 1-2 adet portakal kabuğunun rendesi

Yağı orta boy teflon tencerede kızdırıp dolmalık fıstıkları ekleyin ve karıştırarak, fıstıklar altın sarısı renk alıncaya kadar, 1-2 dakika kavurun. Üzerine hemen irmiği aktarıp tahta bir kaşlıkla sürekli karıştırarak, kısık ateşte yaklaşık 12-15 dakika, irmiğin rengi iyice sararmaya başlayıncaya kadar kavurmaya devam edin. Diğer taraftan, soğuk süt ve toz şekeri derin bir kapta karıştırın.
Şeker iyice eriyinceye kadar ara sıra karıştırın. Rengi iyice sararan ve annelerimizin deyimiyle “miyanesi gelen” irmiğin üzerine, şekerli soğuk sütü ekleyin. Tekrar karıştırıp tencerenin kapağını hemen kapatarak çok kısık ateşte sütünü çekmesi için 7-8 dakika daha pişirin. Ocaktan alıp, sıcakken üzerine rendelenmiş portakal kabuğunu serpiştirdikten sonra servis tabağına aktarın.
Ilık olarak servise sunun. İrmik helvasının yanında isterseniz dondurma da ikram edebilirsiniz. Dondurmanın irmiğe çok yakıştığını göreceksiniz.


Yazının Devamını Oku

Yağlara da ihtiyacımız var

7 Temmuz 2009
Yaklaşık son on yıldır, çok ciddi bir sağlık sorunu olan obeziteyle mücadele ediyor Amerikalılar.

Nüfusun çok ciddi bir kısmı obez, çok sayıda Amerikalı ise çocuklarının obez olmasından korkuyor.
Peki “baş belası” obezite olan bir toplumun beslenirken yağsız ya da az yağlı yiyecekleri tercih ettiğini biliyor muydunuz? Yani, pek çok Amerikalının marketten alışveriş yaparken diyet ürünleri satın aldığını. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce Amerikalı sağlık uzmanları yağın kötü bir şey olduğunu ve yemeklerde ne kadar az yağ kullanılırsa o kadar sağlıklı beslenilebileceğini vurgulayınca Amerika’daki yağ kullanımı ciddi oranda azaldı. Obezitenin ise son on yılların sorunu olduğu düşünülürse bu sağlık sorununun sadece yemeklerdeki yağ oranıyla açıklanamayacağı da ortaya çıkar.
Yani yağların vücut için tamamen zararlı olduğu ve kesinlikle yağlardan uzak durulması gerektiği pek doğru bir yargı değil. Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı kriterlere bakılırsa, bir insanın ortalama günlük enerji ihtiyacı 2000 kalori.
Sağlıklı bir beslenme diyetinde bu enerji ihtiyacının yüzde 50 ya da 60’ı karbonhidratlardan, yüzde 30 ya da 40’ı yağlardan ve son olarak da yüzde 10 ya da 15’i proteinlerden elde edilmeli.
Yağların vücuda alınan vitaminlerin emilmesini sağlamaktan, vücut ısısının korunmasını, organların dış etkilerden korunmasını sağlamaya kadar pek çok işlevi olduğu düşünüldüğünde aşırı olmamak kaydıyla yağ tüketmenin ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkar.

Böğürtlen soslu irmik tatlısı

· 4 su bardağı diyet süt

Yazının Devamını Oku

Baharatsız olmaz

6 Temmuz 2009
Bazı şeylerin hayatımızda kapladığı yeri, ancak onlar hayatımızdan çıktığında anlarız.

Düşünün bir kere, karabiber olmasa yemeklerimiz bu kadar lezzetli olur muydu? Ya da elmalı pastalar bu kadar güzel kokar mıydı ve damağımızda o müthiş aroma kalır mıydı, tarçın olmasa?
Aslında baharatların olmadığını düşünmek de pek mümkün değil. Çünkü baharatlar esas olarak birtakım bitkilerin kök, çiçek, tohum, meyve ya da kabuklarından yapılıyor. Bunlar kurutulup çoğu kez dövülüyor ve baharatlar bu şekilde elde ediliyor.
Kendilerine özgü koku, tat ve renkleri olan bu “baharat bitkileri”, çoğunlukla tropikal bölgelerde yetişir. Yenibahar, anason, kimyon, tarçın, safran ve zencefil, bu bitkilerden bazıları.
Bitkiler, mutfaklarımıza yalnızca baharat olarak girmez elbette. Mutfaklarımızın değişmez renkleri arasında aromalı otlar da vardır. Bunlar da yine kendilerine özgü kokuları ve tatları olan bitkilerdir.
Bazen yaprak ya da gövdelerini, bazen de çiçeklerini taze ya da kurutulmuş olarak kullanırız. Fesleğen, dereotu, maydanoz, sarmısak, adaçayı ve defne yaprağı, bu aromalı otlara verebileceğimiz ilk örnekler arasındadır.
Taze fesleğenli bir makarnaya, defne yapraklarıyla süslenmiş balığa, adaçayıyla lezzetlendirilmiş kuzu etine hayır diyebilecek olan kimse yoktur sanırım ve bu dayanılmazlıkta aromalı otların payı büyüktür.

Brokoli çorbası

· 400-500 gr brokoli

Yazının Devamını Oku

Kirazın yolculuğu

4 Temmuz 2009
Bayılırım manav vitrinlerine yaz gelince. Hele hele bence yazın simgesi olan kirazın koyu kırmızı rengiyle şenlendirmesine bu vitrinleri.

İdrar söktürücü özelliğe sahip kiraz. Aynı zamanda vücudu zehirli maddelerden temizliyor, romatizma ve damar sertliğine de iyi geliyor. “Beni yiyen sapım gibi olur” demiş kiraz ve bunu boşu boşuna söylememiş anlaşılan. Çünkü bu yararlı meyve, vücuttaki fazla suyu atarak zayıflamaya yardımcı da oluyor. Ama yalnızca meyve verdiği için kıymetli değil kiraz ağacı. Bu ağaç mobilya yapımının en kıymetli malzemelerinden biri aynı zamanda. Şölenleriyle ve görkemli sofralarıyla ünlü Roma’nın, ülkeyi iflasın eşiğine getirecek kadar boğazına düşkün olan konsülü Lucullus boşuna götürmemiş Anadolu’dan aldığı kiraz tohumlarını Roma’ya. Evet, bir iddiaya göre, İ.Ö 71 yılında Giresun’a gelmiş Lucullus ve o kadar seviyormuş ki yemek yemeyi, tadına bakıp çok beğendiği kirazdan ülkesine gittiğinde de mahrum kalmak istememiş.

Peynirli unsuz kurabiye 

· 3 su bardağı dolusu mısır nişastası
· 1 çay bardağı ılık su
· ½ paket yaş maya
(42 gramlık paketin yarısı)
· 1 adet yumurtanın sarısı

Yazının Devamını Oku