“Din kardeşi Bangladeş’te, bir tecavüze uğrayan ve hamile kalan 16 yaşındaki kız 101 kırbaç cezasına çarptırıldı!”
Yıl 2010... 21’inci yüzyıldayız... Talihsiz bir kız tecavüze uğruyor, sonra da “Dinimiz böyle emrediyor” diye öldüresiye kırbaçlanıyor!
Son altı ay içinde İslam ülkelerinde (dünya basınına yansıyan) iki recm olayı yaşandı. Biri İran’da, diğeri Somali’de...
Hazar Denizi kıyısındaki Rest kentinde 30 yaşında bir erkek, göğsüne kadar toprağa gömülüp taşlanarak öldürüldü. İran Yargı Erki Sözcüsü Ali Rıza Çeşmidi “Evet, olay doğrudur. Zina eden erkek cezalandırıldı ama kadın tövbe etti. Olaya karışan kişi tövbe ederse mahkeme zina cezasını uygulamayabilir” dedi.
Diğer “recm olayı” Somali’de yaşandı ve 13 yaşındaki kız çocuğu, evlilik dışı cinsel ilişkiye girme suçlamasıyla şeriat yasasına göre recmedilerek idama mahkûm edildi ve bir stadyumda binlerce kişinin önünde taşlanarak öldürüldü.
Londra’dan bir arkadaşıma konuk olarak gelen İngiliz sordu:
Şimdiye kadar böyle bir hengâme yaşamamıştık... Her gün yeni bir gerilim, yeni bir kepazelik!
Telekulak skandallarına bir yenisinin daha eklenmesi, Genelkurmay Başkanı’nın bile dinlenmesi, Ordu Komutanı’nın ikinci defa ifade vermeye çağrılması, Başsavcı’nın tutuklanması, yetki krizi, yargıya baskı gibi bunaltıcı haberleri bugün için bir yana bırakıp, biraz neşeli konulardan bahsedelim... Tatil günü içimiz kararmasın!
Başbakan, saç tıraşı olmak için berbere gitmiş. Berber geveze mi geveze... Bir ara sormuş:
“Başbakanım, laiklik konusunda ne düşünüyorsunuz?”
Başbakan duymazlıktan gelmiş... Tıraş devam ederken berber tekrar sormuş:
“Laiklik konusunda ne düşünüyorsunuz Başbakanım?”
Başbakan’ın canı iyice sıkılmış ama yine duymazlıktan gelmiş...
“Dayanamazlar! İki gün sonra tıpış tıpış evlerine giderler!” diyorlardı... Ne oldu? Tekel işçilerinin direnişi iki ayı geçti, 64 gündür saygı duyulacak bir inançla ekmek kavgası veriyorlar!Böyle bir azmi, böyle güçlü bir inanışı takdir etmemek mümkün mü?64 gündür her şeyi, ekmeği, üzüntüyü, kederi, kıvancı birbirleriyle paylaşıyorlar, kendilerine yapılanların haksızlık ve zulüm olduğunu haykırıyorlar.Birlik olmanın gücünü gördüler, gösterdiler, zafer için sarsılmaz bir inanç gerektiğinin bilincine vardılar. Umutsuzluk zehrini yok edip, umut ve azmin ifadesi haline geldiler.Öfke, coşku, inanç ve kardeşlik... Tekel işçilerinin bu hasletleri, ezilmek istenen tüm insanlarımıza örnek olacak.* * * Ne diyorlar? “Sömürü ve açlık ortaktır. Kurtuluşumuz elbirliği ile sağlanacaktır!”“Tek başına kurtuluş kabul edilemez! Ya hep beraber, ya hiç birimiz!”Yani Dartanyan ve arkadaşları gibi: “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!” Tekel işçileri, iki ay içinde birçok acı olay yaşadılar. İktidarın gazıyla, copuyla, kelepçesiyle karşılaştılar, kış mevsiminin acımasız soğuğuyla mücadele ettiler.Her defasında birbirlerine sarılarak yendiler güçlüğü...Haftalar, aylar geçti... İktidar duyarsız... Muhalefet de yeteri kadar ilgilenmiyor hak arayan işçilerle... Türkiye’nin başkenti Ankara’nın göbeğinde işçilerin dramı devam ediyor!* * * Direnişçi Tekel işçilerinden ve onların yakınlarından zaman zaman mektuplar geliyor.Öyle ağlamaklı mektuplar değil... Cesur, inançlı ve kararlı...Elektronik postama son mesaj “Açlık grevindeki kardeşleriniz” imzasıyla geldi. Uzun mektuptan, yer darlığı nedeniyle kısa bir özet nakledeceğim. İşçi kardeşlerimiz şöyle diyor:“Ne olur sesimizi, haklı mücadelemizi, sarsılmaz azmimizi dört bir yana duyurun. İki aydır sürdürdüğümüz ekmek kavgamızı görmezden gelmeye çalışıyorlar. Bizi küçümsüyor, hor görüyorlar. Aslında korkuyorlar bizden... Uyguladıkları tüm sertlikler korku ifadesidir. Yılgınlığa gelmeyeceğiz. Hiç umutsuzluğa kapılmayacağız. İlk günkü gibi sarılıyoruz kavgaya... Ölmek var, dönmek yok dememiş miydik? Zafer, direnen emekçinin olacak dememiş miydik? Her geçen gün kavgamız yeniden başlıyor bizler için... Kararımız kesindir. Bunca yol almışken ve en önemlisi zafere bu kadar yaklaşmışken, şimdi sesimizi daha güçlü çıkarmanın zamanı olduğuna inanıyoruz.Bize umutsuzluk yakışmaz. Biz umudun adı olduk burada... Biz haklıyız, biz kazanacağız! Başka yolu yok bunun... Umutla, inançla sevgiyle... Açlık grevindeki kardeşleriniz”* * * Tekel işçilerinin ekmek kavgasına adil bir çözüm bulunmalıdır. Hükümetler, işçileri sokağa atmak için değil, onlara aş ve iş sağlamak için vardır.Dileriz işçi kardeşlerimiz ve gözü yaşlı aileleri haklı mücadelelerini kazanırlar. Fakat onlar da etten kemikten yapılmış insanlardır... Direnme güçlerinin sonuna gelip tükenebilirler...
Tükenebilirler ama kaybetseler bile “Galip sayılır bu yolda mağlup!” denilecektir. Çünkü ülkede “hak arama fitilini” ateşlediler... Yürekleri tutuşturan bu ateş artık sönmez!
Neee, “karnım aç” mı dedin? Yani sen şimdi “karnım aç” dedin ha? Yani midende bir şey olmadığını söyledin ha? Onu mu demek istedin? Yani “karnım aç” demekle, bu ülkenin güzel yönetilmediğini mi söylemek istiyorsun, birilerinin karnı tokken “benim aç” diyorsun ha? Bu doğrudan doğruya bölücülüğe girer. Bölücü insan bölünür... Ulan!
ALIN BUNU BÖLÜN!..* * *
“İşsizim!”
Neee, “işsizim” mi dedin? Demek “işsizim” dedin ha? Yani “Sabah kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra gideceğim bir işim yok” demek istedin! “İşim olmadığı içini eve para götüremiyorum” diyorsun öyle mi? Yani bu götürme sözcüğü çok anlama çekilebilir. Yani götüren malı götürüyor öyle mi? Kim malı götürüyor ha, kim götürüyor? Ulan!
ALIN BUNU GÖTÜRÜN!..* * *
“Kriz var!”
Neee, “kriz var” mı dedin? Demek, kriz var ha? “Kriz işlerimi bozdu, işlerimi kapattım.” Bunu mu söylemek istiyorsun? Yani şimdi, “Teğet geçmedi, bağrımdan girdi, öteki yanımdan çıktı” diyorsun, değil mi? “İşte ondan ötürü işyerimi kapattım” diyorsun... Demek öyle hııı, laaan? Kapattın ha! Ulan!
ALIN BUNU KAPATIN!..
Elbette ki, her türlü düşmana karşı yurdu savunmak?
Peki, maneviyatı sarsılan, morali bozulan bir ordu bu görevi nasıl yapar, nasıl savaşır, yurdu nasıl korur?
Zaman zaman Güneydoğu’da görev yapan subaylarımızdan mektuplar alıyorum. İfadelerinde bir bıkkınlık seziliyor. Bulundukları zor şartları anlatırken, fazla şikâyet etmiyorlar ama ülkede yaşanan olayların morallerini etkilediğini de saklamıyorlar.
Halk arasında ayrılık tohumları ekip, insanlarımızı birbirine düşürmeye çalışanlar Türkiye’nin bütünlüğünü dinamitliyor!
Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımızın olduğu şu dönemde, yapay gündemlerle ortalığı bulandırmak isteyenlere fırsat vermemek gerekiyor.
¡ ¡ ¡
Finlandiya 1917 yılında bağımsızlığını kazandığında çok fakir ve geri bir kuzey ülkesiydi. Ünlü filozof Profesör Snelman ve arkadaşları Fin halkına sürekli eğitim verdi. Finlandiya bugünkü refah düzeyine onların bu çalışmaları sayesinde ulaştı.
Prof. Snelman’ın verdiği şu örnek, Türkiye’de de tüm kulaklara küpe olmalıdır:
Ne kadar ilgilisi varmış bu konunun?
Mesaj yollayanları üç grupta toplamak gerekiyor:
1) Tanrı sözcüğünün kullanılmasına kesinlikle karşı çıkıp Allah adını kullanmanın şart olduğunu söyleyenler... Bunlar, ılımlı ve saygılı ifadelerle fikirlerini savunuyor, “Müslümanların Allah’ı vardır, Tanrı’sı yoktur. Tanrı mitolojik bir ifadedir. Tanrı’nın dişisi de vardır, ona Tanrıça denir. Oysa Allah tektir” diyorlar.