Rahmi Turan

Allah nedir, Tanrı nedir?

8 Şubat 2010
ŞAŞIRMAMAK elde değil... 25 Ocak Pazartesi günü bu köşede yayımlanan “Gazetecilere 4 bin dava!” başlıklı yazımda şöyle bir cümle vardı:<br><br>“Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Tanrım?”

Bu cümlede geçen “Tanrım” sözcüğü bana birçok tepki mesajının gelmesine neden oldu.

Cahilliğe, tutuculuğa, bağnazlığa, şaşırmanın da ötesinde üzülüyor ve kızıyorum da!


Gelen mesajlara bakın:

“Tanrı ne demek? Senin Allah’ın yok mu?”

“Allah başka, Tanrı başka!”

“Allah demekten niçin korkuyorsun?”

Yazının Devamını Oku

Savunmasız av gibiler!

7 Şubat 2010
HAVALARIN kötü gittiği günler taksi şoförlerinden şikâyetler artıyor.

Bir süre önce “Ekmek parası ve ölüm” başlıklı yazımda taksicilerin içinde bulunduğu güçlüklerden, büyük kentlerde soygun ve ölüm tehlikesi altında çalıştıklarından söz etmiştim.

Birçok okurum, yolladıkları şikâyet mektuplarında özetle şöyle diyor:

“Elbette ki hepsi değil ama taksi şoförlerinin büyük bir kısmı yağışlı ve kötü havalarda sokakta kalan müşterilerin yüzüne bile bakmıyor. Sanki intikam almak ister gibi kötü davranıyorlar. Birçoğu gidilecek mesafeyi beğenmediği için müşteri almıyor, inadına boş gidiyor. İyi havalarda da peşimizde koşuyorlar. Tüm uygar ülkelerde, bizdekilerden başka adres seçen taksi şoförü yok. Batı ülkelerinde bunun cezası ağır çünkü... Bizde ise tam bir keyfilik hâkim! Bu nedenle tüm şoförlerin eğitilmesi, taksi şoförlüğünün kurala bağlanması, her aklına esenin taksici olamaması gerek!”

Bu şikâyetlerde elbette ki haklılık payı var ama şu da bir gerçek ki taksi şoförleri büyük bir risk altında çalışıyor. Saldırıya uğruyor, soyuluyorlar... Bazıları öldürülüyor!

Hırsızlara, gaspçılara, soygunculara karşı savunmasız birer av gibiler!

* * *

Şoförlerin anlattığına göre, askerler ve polislerden sonra en çok kurban veren meslek şoförlük! Bir yanda geçim derdi, yorgunluk, diğer yanda ölüm tehlikesi!

Özellikle İstanbul’da taksi şoförü olarak çalışmak için mangal gibi yürek ister!

Yazının Devamını Oku

Akıl körelince...

4 Şubat 2010
TEKEL işçileri 51 gündür karda kışta, dondurucu soğukta sokaklarda yatarak hak arıyor...

Tüm işçilerin Türkiye genelinde uyarı grevi var...

Ülkede ortalık toz duman ama bazı grupların gündemi başka...


Artık kabak tadı veren darbe iddialarının sevimsiz ve seviyesiz tartışmaları devam ediyor.

Ülkenin bütün sorunları bir kenara itilip, bu dalaşmayı sürdürmenin vatandaşa ne yararı var? Tekel işçileri açlık grevi yapıyor, millet geçim derdinde, zamlar yakıyor, kavuruyor...


Yazının Devamını Oku

Cindoruk ve Sarıgül olayı!

1 Şubat 2010
DARBE tartışmaları sevimsiz bir şekilde sürüyor, bu arada Başbakan “Erken seçim falan yok” diyor... Diyor ama Türkiye’de seçim tartışmaları çoktan başladı bile...

Erkene alınmasa bile en geç bir buçuk yıl sonra, 2011 yılının yaz aylarında genel seçim var.

Şu anda yüzde 10 seçim barajını aşması kesin olan 3 parti bulunuyor: AKP, CHP ve MHP.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra Turgut Özal döneminde, istikrar adına konulan yüzde 10 seçim barajı aslında büyük adaletsizlik yaratıyor.

Bu adaletsizlik, Meclis’teki partilerin işine yaradığı ve onlara avantaj sağladığı için, antidemokratik seçim yasasının değiştirilmesi düşünülmüyor bile...

Meclis’e dördüncü bir parti girebilse, ülke siyasetinde dengeler çok değişecek.

Peki, yüzde 10 seçim barajını geçebilecek 4’üncü parti var mı? Şu anda yok ama bu mümkün... Ancak birlik olmak, ittifak yapmak gerekebilir. Peki, bunu yapabilirler mi?

* * *

Şu anda iddialı iki çalışma var:

Yazının Devamını Oku

Rus Yarbay’ın Ermeni notları!

31 Ocak 2010
DÜŞMANIMIZ çok! Dost bildiklerimiz bile, güçlü olduğumuz zaman bize dost, zayıfladığımız vakit düşman!

Büyük Osmanlı İmparatorluğu, dışarıdaki düşmanlarla, içerideki işbirlikçilerinin ortak çalışmasıyla yıkılmıştı. Şimdi hedefte Türkiye Cumhuriyeti var. Benzeri bir oyun tezgâhlanıyor. Devletimizi bölmeyi amaçlayanlar, Ermeni ve Kürt kartlarını kullanıyorlar.

Geçen yıl, Ermenistan’la protokol imzalandığı vakit “Tarihi gün”, “Dönüm noktası” gibi büyük laflar edildi. İlişkilerimiz yumuşuyor derken, imzalanan protokol, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile askıya alındı!

Protokol zaten Başkan Obama’nın baskısı üzerine imzalanmıştı. Ermeniler gönülsüzdü. Uygulanmayacağı belliydi. Ermenilerin yüz yıllık kinini bir anda unutup Türkiye ile dost olmasını beklemek fazla iyimserlikti.

Gazeteci arkadaşımız Yalçın Toker’in sahibi olduğu Toker Yayınları (0212 528 77 83) ilginç bir kitap yayınladı: “Rus Yarbayının Ağzından TÜRKLERE KARŞI ERMENİ VAHŞETİ”.

Tarihi belgeler ve fotoğraflarla desteklenen eserin yazarı Muhittin Nalbantoğlu.

* * *

Tarafsız bir kişi olan Rus Yarbay Twerdokhleboff, Ermeni meselesinin ortaya çıkışını, Ermenilerin nasıl emperyalizmin maşası olduğunu, Anadolu’daki Ermeni ayaklanmalarını, isyanların perde arkasını, Ermenilerin yarattığı vahşeti, belgelere dayanarak anlatıyor.

Rusların, Erzurum ve çevresini işgal ettiği dönemde, Rus ordusunda alay komutanlığı yapan Twerdokhleboff’un işgalde Ruslara yardım eden Ermenilerin Türklere yaptıkları zulüm hakkında tuttuğu notlardan birkaç kısa örnek vermek istiyorum, Yarbay, şöyle yazıyor:

Yazının Devamını Oku

Güvenme dostuna...

28 Ocak 2010
TİLKİNİN kırk masalı varmış, hepsi tavuk üstüne...<BR><BR>Avrupa’nın da, Amerika’nın da kırk masalı var, hepsi dostluk üstüne!

Peki, gerçekten dostlar mı bunlar?

Öyle olduğunu kabul edelim. Fakat dostluklar sözlerle değil, davranışlarla belli olur! Aksi halde “Güvenme dostuna, saman koyar postuna!” atasözümüz gerçek olur.

Bazı dostlar, dostlarının derisini soyarlar, içine saman doldurup, hatıra diye rafa koyarlar!

* * *

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Mike Hammer, kısa bir süre önce Beyaz Saray’da yaptığı basın toplantısında, ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’yi önemli bir stratejik ortak olarak gördüğünü belirterek, “Bu stratejik ortaklığı derinleştirmek bizim çıkarımızadır. Umuyoruz ki, bu yıl ilişkilerde daha da ilerleme sağlanacaktır” dedi ve şu cümleyi ısrarla vurguladı:

“İlişkilerimiz genel anlamda mükemmeldir!”

Ne güzel sözler bunlar, değil mi? Peki, gerçek öyle mi?

Amerikan hükümeti Türklere nasıl davranıyor? Bir dost gibi mi?

Yazının Devamını Oku

Gazetecilere 4 bin dava!

25 Ocak 2010
BAZEN kendi kendime soruyorum:<br><br>“Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Tanrım?”

Öyle bir ülke ki, her şey arapsaçı...

Demokrasi diyorlar, demokrasi yok. Özgürlük diyorlar, özgürlük yok!

Biz bunları yazınca “Bunlar münafık” diyorlar...

Özgürlükten ne anlıyoruz, bilemiyorum... Özellikle basın özgürlüğünden...

Ne demek basın özgürlüğü? Herkesin, her yazarın, her gazetecinin düşüncelerini özgürce yazması, fikirlerini savunması, haberlerini yayınlaması değil mi?

Peki, Türkiye’de basın özgürlüğü var mı?

Buna, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözleriyle cevap verelim.

Bir süre önce Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği toplantıda konuşan Bülent Arınç’ın sözleri bir itiraf gibi... Diyor ki:

Yazının Devamını Oku

Deli mi, zırdeli mi?

24 Ocak 2010
MERKEZİ Ankara’da olan Halk TV’den Müşerref Seçkin arayıp bildirmese haberim olmayacaktı! Meğerse benden de bahsediliyormuş! Müşerref Hanım, “Taraf Gazetesi’nde açıklanan plana göre gazeteciler iki gruba ayrılıyorlar. 1) Tutuklanacak olan gazeteciler, 2) Darbe sırasında iletişim kurulacak olanlar” dedi.

“Eee, ne olmuş?” diye sordum.

Müşerref Hanım telefonda:

 “Taraf Gazetesi’ni okumadınız galiba?” dedi.

“Okumadım ve okumuyorum. Çünkü bu gazete hemen her gün darbe planlarından bahsediyor. Birileri öyle servis yapıyor, onlar da manşetlerine taşıyor. Üç mü oldu, beş mi oldu, yoksa daha fazla mı, hepsi birbirine karıştı. Meğerse yıllardır darbe planları üzerinde oturuyormuşuz! Ancak böyle davul-zurnalı, kayıtlı, belgeli, ıslak imzalı darbe mi olur? Aklım bunu pek almıyor! Bana kalırsa ülkenin saygın insanlarını karalamak istiyorlar!”

 “Darbe esnasında iletişim kurulacağı belirtilen 137 kişilik gazeteci listesinde sizin de adınız var!”

 “Deme yahu! Şaka mı bu?”

 “Hayır, Taraf Gazetesi’nin yayınladığı liste böyle...”

 “Vay canına! Bir yaşına daha girdim! 50 yıllık gazetecilik hayatımda, demokrasi dışı hiçbir olayın içinde olmadığım gibi, bundan sonra da olmam mümkün değil. Silahlı Kuvvetlerimizi severim, askerimize güvenirim. Ordumuzun gücü sayesinde bu belalı coğrafyada ayakta kalabildiğimize inanıyorum. Tarih boyunca bu topraklarda, güçlü bir orduya sahip olduğumuz için ayakta kaldık. Her yanımızda, iştahla bize bakan aç kurtlar var. Bunlar, bir yolunu bulsak da şunları yesek! diye fırsat kolluyor.

Yazının Devamını Oku