5 Nisan 2010
İLGİNÇ bir dönemde yaşıyoruz. Kimi ağlıyor, kimi gülüyor. Gülenler iktidar yandaşları...
Şöyle bir çevrenize bakıyorsunuz. “Bal tutan parmağını yalar” derler ya... Tıpkı öyle... Yandaşlar için her şey ballı börek!
Muhalefet etkisiz kalıyor. Oysa gerçek demokrasinin yeşermesi ve yerleşmesi için muhalefetin de güçlü olması gerek!
Yeni oluşumlar var. Vatandaşların bir kısmı bunlara umut bağlamış durumda... Bir yandan Mustafa Sarıgül, diğer yandan Hüsamettin Cindoruk, Türkiye’de muhalefeti güçlendirmek için kolları sıvamış durumdalar.
* * *
Mustafa Sarıgül’
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)
4 Nisan 2010
BUGÜNKÜ iktidar, sekizinci yılına girdi. Ülke sorunlarından hangisi halledildi?
Hâlâ yürümesini öğrenemeyip emekleyen çocuklar gibiyiz. Düşüyor, her yanımızı yara bere içinde bırakıyoruz. Aç kalıyor, ağlıyoruz. Toplum olarak ağzımıza bir emzik veriliyor, susuyoruz. Bazen de elimize tutuşturulan oyuncaklarla oyalanıyoruz.
Ülkeyi yönetmekte değil ama gündem değiştirmekte başarılı bu iktidar!
Şimdi de Anayasa Değişikliği Paketi’ni fırına sürdüler... Birkaç ay da bunu tartışıp ülkeye zaman kaybettireceğiz. Hani Başbakan “Hap gibi Anayasa değişikliği” dedi ya...
Yutturulan hapın etkisi geçince, sancılar daha ağır başlayacak!
¡ ¡ ¡
Devlet Planlama Teşkilatı eski müsteşarlarından CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici, içinde bulunduğumuz sıkıntılara doğru teşhisler koyan bir parlamenter. Onun, Uğur Dündar ve Nedim Şener’le birlikte sundukları Arena Programı’nda anlattıkları hâlâ konuşuluyor.
İlhan Kesici’ye, içinde bulunduğumuz durumu, bir uzman gözü ile bir de bana anlatmasını rica ettim. Bakınız neler dedi?
¡ ¡ ¡
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)
1 Nisan 2010
OLAYLAR karşısında şaşırmamak elde değil. Herkesin ağzında bir “uzlaşı” lafıdır gidiyor ama Meclis’e sunulan “Anayasa Değişiklik Paketi”nde uzlaşmanın esamisi yok! Evet, “Ben yaptım, oldu” dayatmasıyla da anayasa yapılabilir ama bu tartışmalı bir anayasa olur. Milletin anayasası olmaz! Uygar ülkelerde anayasa değişikliklerini, parlamentoların seçtiği tarafsız kuruluşlar hazırlar, çok sayıda katılımcı sağlanır, her kesimin görüşleri alınır.
Bizde hazırlama işine partiler girince, birinin ak dediğine, öbürü kara diyor, işler karışıyor.
* * *
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek arayarak, anayasa değişikliği konusunda pazartesi günü yazdığım eleştirileri ağır bulduğunu söyledi. Konuşurken zarafetini bozmadı. Ne de olsa deneyimli ve kibar bir siyaset adamı...
“Evet” dedi, “Ben hak ve özgürlükler konusunda referandum olmaz, dedim. Bugün de sözlerimin arkasındayım. Şimdi, yapmak istediğimiz değişikliklerle hak ve özgürlükleri geri götürmüyoruz ki... Daha genişletmek istiyoruz. Anayasa’yı ileri standartlara taşımak amacındayız. Bazı itirazları da dikkate almış bulunuyoruz.”
Sorumlu gazetecilik anlayışımın gereği, Cemil Çiçek’in bu sözlerini not ettikten sonra ona bazı sorular sordum. Çok tartışılan yüzde 10 seçim barajı ve milletvekili dokunulmazlığı gibi...
* * *
Kimse umutlanmasın! Yüzde 10 seçim barajı kaldırılmayacak! İktidarın böyle bir niyeti yok. Yalnız iktidar mı bunu istiyor? Hayır!
CHP’nin de, MHP’nin de işine geliyor bu durum!
Üç parti de çıkarları gereği, seçim barajının yüzde 10’da kalmasını destekliyor.
Seçim barajı anayasa konusu değil. Partiler isterse bunu bir yasa ile beş dakikada kaldırabilir. “Demokrasi” deyince herkes kükrüyor ama ucu kendilerine dokununca hiçbir değişikliğe yanaşmıyorlar!
Yüzde 10 seçim barajının kalkmasını sadece baraj altında kalan küçük partiler istiyor!
* * *
Cemil Çiçek’e, Venedik Komisyonu’nun “Türkiye’deki yüzde 10 seçim barajı çok yüksek ve demokrasinin önünde ciddi bir engel” şeklindeki kararını hatırlattım.
Çiçek, “Venedik Komisyonu’nun kararları bağlayıcı değil, tavsiye niteliğindedir” dedi ve sözü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne getirdi: “Yüzde 10 seçim barajı konusu AİHM’de görüşüldü ve mahkeme bunu Türkiye ile imzalanan sözleşmeye aykırı bulmadı. ‘Baraj, her ülkenin kendi bileceği iştir’ kararına vardı.. Eğer ülkede istikrar istiyorsak bu baraj devam etmelidir.”
* * *
“Ya dokunulmazlıklar? Suçluları korumayı sürdürecek misiniz?” diye sordum.
Meclis’te 550 milletvekili var, suç dosyası sayısı 600’den fazla. Temiz milletvekillerini tenzih ederiz ama haklarında 8-10 suç dosyası olan milletvekilleri siyaseti karalıyor. Meclis bunları barındırmaya devam edecek mi?
Cemil Çiçek “Devam edecek!” dedi ve anlattı:
“Bugün ‘Dokunulmazlık kalksın’ diye feryat edenlere inanmayın siz... 1995’te, dokunulmazlığın kaldırılması için yaptığımız çalışmada bütün partilerin milletvekilleri yan çizdi. Bugün de böyle bir çalışma yapsak hiç biri ortada görünmez. Ayrıca ben, milletvekillerinin ikide bir hâkim karşısına çıkarılmasını doğru bulmam. Doğru olan, parlamenterlikleri bittikten sonra yargılanmalarıdır.”
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)
29 Mart 2010
ETİLER’de bir taksi şoförüne sordum:<br><br>“Ne diyorsun bu anayasa değişikliğine?”
“Hiç ilgilemedim abi... Doğrusu ne olduğunu bilmiyorum!”
Sarıyer’de seyyar bir balık satıcısına sordum:
“Anayasa değişikliği için ne diyorsun?”
“Vallahi abi, ben ekmek derdindeyim. Ayıp olacak belki ama konuyu bilmiyorum. Cahilliğimi bağışla!”
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)
28 Mart 2010
MUSTAFA Kemal Paşa, 31 Temmuz 1920 günü Afyon Orduevi’nde, genç subaylara şöyle sesleniyordu:
“Dünyada insanca yaşamak için bağımsızlık şarttır. Bağımsız olmak için bir kuvvete sahip olmak gerekir. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat kaynağı, hürriyet isteyen millettir.
Yabancılar milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için Mondros Mütarekesi ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün savunma araçlarımızı elimizden almaya çalıştılar.
Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza saldırmaya başladılar.
Askerlik onurunu yok etmeye çalıştılar. Ordumuzu lağvederek milletimizi, bağımsızlık için muhtaç olduğu dayanaktan mahrum etmeye çalıştılar. Milletimizin onuruna, her türlü hak ve hukukuna saldırarak, milleti alçaltarak ‘boyun eğmeye alıştırma’ planını uyguladılar ve uyguluyorlar. Ordu, düşmanlarımızın birinci saldırı hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, küçük düşürmek lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta bir sakınca görmeyecekler!”
Atatürk’ün, genç subaylara bunları söylediği günlerde İstanbul’da işgal kuvvetlerini destekleyen işbirlikçi Peyam-ı Sabah Gazetesi, Atatürk ve arkadaşlarına ateş püskürerek “Ankara’daki şımarık herifler! Artık durun! Haddinizi bilin! Bu şarlatanlık bitsin!” diye manşetler atıyordu.
Yabancı uşağı Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanlığını yaptığı mahkeme Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i ve Urfa Valisi Nusret Bey’i idam ettirmiş, Mustafa Kemal Paşa için de gıyabında “idam” kararı vermişti.
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)
25 Mart 2010
ARTIK bu ülkede yaşadığımız hiçbir olaya şaşırmamamız gerekiyor. Memleketin çivisi çıktı!
Geçtiğimiz pazar günü Nevruz kutlamalarından sonra televizyon ve gazetelerdeki yorumlar: “Oh, ne güzel! Nevruz olaysız geçti!” şeklindeydi. Oysa ortada utanç verici olaylar vardı.
Güvenlik kuvvetleri, yasaları çiğneyen, açıkça suç oluşturan bu olaylara sessiz kaldığı, yasaları uygulamadığı için gürültü-patırtı çıkmadı. Aslında devlet yara aldı.
İşin doğrusu bu!
PKK yanlısı konuşmacılar, Türkiye Cumhuriyeti Devletine meydan okuyarak “Öcalan’ı muhatap almadan hiç bir yere varamazsınız” diye bağırdı, onları ellerinde Apo posterleriyle dinleyen kalabalık bir kitle “Öcalan’a özgürlük!” diye haykırdı.
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)
22 Mart 2010
İŞSİZLİK, birçok aileyi alevden diller gibi sarıp yakıyor.<br><br>Vatandaşa soruyorlar: “Derdin ne?” Büyük bir çoğunluk haykırıyor: “İş istiyorum! Çalışmak istiyorum!”
Oysa iş de yok, para da... Bu sorunu çok ciddiye almak gerekiyor ama iktidar cephesi “Anayasa değişikliği” diyor, “Referandum” diyor, “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu Meclis seçsin” diyor, her gün yeni bir gündem yaratıyor ama işsizlik ve yoksulluktan söz eden olmuyor!
Tuzu kuru olalar, işsizliği kâğıt üzerindeki istatistik rakamlarından ibaret sanıyorlar!
İşsizlik oranı yüzde 14’e yükselmiş, genç nüfusun yüzde 24’ü işsizmiş, umurlarında mı?
“Eee... Ne var bunda?” gibisinden geveleyenleri gördükçe tüylerimiz diken diken oluyor!
Her işsizin ardında bir aile dramı yatıyor. İşsizlik, ateşten gömlek gibi bireyleri sarıp yakıyor!
* * *
Türkiye’nin gerçek gündemi, “Kafes Eylem Planı”, “Balyoz harekâtı”, “Ergenekon soruşturmaları” değil, İŞSİZLİKTİR!
Demokrasilerin önündeki en ciddi engel, her zaman işsizlik ve açlık olmuştur.
Yoksul kesim arttıkça, muhtemel tehlikelerin de güçlendiği görülüyor.
İşsizlik sorununa “Ne var yani? İki puan daha artmış!” diye bakmak yanlışların en büyüğüdür! Bugün, resmî rakamlara göre 3 milyon 361 bin insanımız işsizliğin pençesinde kıvranıyor. Gerçek rakam bunun üç katı mı, dört katı mı, Allah bilir!
* * *
Bol bol açılmış üniversitelerimiz var. Gençlerimiz okuyor. Bundan mutluluk duyuyoruz. Fakat bu üniversiteleri bitirenler işsiz kaldıktan sonra okumak neye yarıyor?
Uzun süredir görmediğim bir arkadaşıma rastladım. Basın dünyasının yakından tanıdığı bir isimdi bu... Hal hatır sorduk. Ağlar gibiydi. “Sorma” dedi “Bizim oğlan, teğet geçen(!) krizde işini kaybetti. İki üniversite bitirmiş, yabancı dil bilen yetişkin bir gencin işsiz kalması çok acı! Bir yılı aşkın süredir ona ben yardım ediyorum. Utancından yüzüme bakamıyor zavallı. Çok üzülüyorum, çook!”
Ülkemizde her dört genç insandan biri işsiz! Buna kim çare bulacak? “Kriz teğet geçti” demekle işler düzelmiyor! Birçok insanımız can derdinde iken, onlar nelerle uğraşıyorlar?
“Tok açın halinden anlamaz!” sözü bugünler için söylenmiş sanki...
* * *
İstanbul’da birçok kahvehaneyi dolaştım, sohbetlere kulak verdim.
Halkın gündemi, siyaset ağalarının gündeminden çok farklı!
Konuşulan bir numaralı konu, işsizlik ve geçim derdi!
Vatandaş için önemli olan ekonomidir, yaşam düzeyidir, işsizliktir, çarşı-pazar fiyatlarıdır. Mutfaklarda dert kaynıyor! Sokağın sesini duymak lazım!
* * *
Ülkenin görünümü hiç iç açıcı değil ne yazık ki...
Sahtekârlık aldı yürüdü... Büyük kentlerde göz göre göre her şeyin sahtesi satılıyor...
Fuhuş, kanser gibi toplumu sarmış durumda... Kartzedeler intihar ediyor...
İşsiz kalan insanlar, gelecek korkusu içine giriyor, umutsuzluk felaket getiriyor.
Cinnet geçirip karısını, kızını, kundaktaki oğlunu kesenleri üçüncü sayfa haberlerinde okuyoruz. Öte yandan, vurgun vuranlar, adamını bulup malı götürenler de çok!
Peki, bu ülke nasıl düzlüğe çıkacak?
İnsanlarımızın bilinçlenmeleri için önce daldıkları uykudan uyanmaları gerekiyor!
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)
21 Mart 2010
HEP “Mütareke basını” der dururuz ama bunun ne menem şey olduğunu bilen azdır. Ben birkaç defa yazdım, fakat köşe yazılarıyla anlatılamayacak kadar büyük çaplı bir olaydır bu... O dönemi inceleyince, günümüzle olan benzerlikleri de bulmak mümkün!
Bilgi Yayınevi, Aydın Keleşoğlu’nun bu konuda yazdığı geniş hacimli bir kitabını yayınladı... Keleşoğlu, 90 küsur yıl önce İstanbul basınının, yabancılara nasıl hizmet ettiğini anlattığı kitabına “İHANET BASINI” adını verdi.
* * *
30 Ekim 1918 Çarşamba... 6 asırlık Osmanlı İmparatorluğu yenilmişti!
İmparatorluk adına Deniz Bakanı Rauf Bey ile İngiliz Komutan Amiral Calthorpe, Ege’deki Limni Adası’nın Mondros Limanı açıklarında, İngiltere bayrağının dalgalandığı “Agamemnon” zırhlısında, çok önemli bir anlaşmaya imza attılar.
İşgal Kuvvetleri Komutanı Calthorpe, galibiyetin verdiği çalımlı bir eda ile ayağa kalktı ve tokalaşmak için Rauf Bey’e ince elini uzattı. Alaylı bakışları Türk heyetini eziyordu.
Rauf Bey, amiralin uzattığı eli buruk bir nezaketle sıkarak son bir istekte bulundu:
“Ekselansları, sizden, İstanbul’un işgal edilmemesini ve Yunanlıların İstanbul’a girmemesini Osmanlı Devleti adına rica ederim”.
Bu sözleri duyan İngiliz amiral gülümseyerek şunları söyledi:
“Sizi temin ederim ki, İstanbul’a tek bir düşman askeri bile girmeyecektir.”
* * *
Verilen bu söze en çok Padişah Vahidettin sevindi. Gazeteler “esaret anlaşması”nı “Diplomatik bir zafer” diye ilan ettiler.
Osmanlı Parlamentosu anlaşmayı oybirliği ile onayladı. Yetkililer, artık milletin barış ve huzura kavuşacağını, Avrupa’nın Osmanlı Devleti’ne sahip çıkacağını söyleyip, tüm halkı buna inandırdılar. Fakat bir kişiyi inandıramadılar: Mustafa Kemal Paşa...
Genç general “Orduları dağıtarak İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak, İngilizlerin ihtiraslarının önüne geçmek mümkün olmayacaktır” diyordu.
* * *
Beyoğlu meyhanelerinde gayrimüslimlerin eğlenceleri bitmedi. Süslü binalardan sallanan İngiliz ve Yunan bayrakları, ölümün kanatları gibi açılıyordu...
Gösteriler taşkınlıklara dönüştü. Sokaklar, fanatik Rum ve Ermeni göstericilerle doluyor, Türklere sebepsiz sataşmalar ve saldırılar oluyordu.
Olaylar Anadolu’ya da sıçradı. Ermeni ve Rumlarla yaşanan bin yıllık hoşgörü, kine dönüştü birden... Türkler katlediliyordu fakat Türk gazeteleri bir tuhaftı.
İngiliz Amiral Calthorpe, galip devletlerin komutanı olarak 7 Kasım 1918’de, 61 parçalık savaş donanmasıyla İstanbul Boğazı’na girerken, İstanbul basını bakınız neler yazıyordu:
VAKİT: “Memleket artık barış ve huzura kavuştu!”
TASVİRİ EFKÂR: “Çevresi çiçeklerle bezenmiş, üstünden güneş doğan bir barış!”
HADİSAT: (Yerde boylu boyunca yatan ölmüş bir Türk karikatürü ile) “Zaten hasta değil miydi?”
İKDAM: “Allah’ın yardımıyla ateşkes yapıldı.”
SABAH: “İngiliz milleti kainatın en azimli milletidir.”
* * *
Gazetelerin çoğu yabancı parası alıyor, karşılığında fitne ve karışıklık çıkarıyordu. Yabancıların emellerine bilerek ya da bilmeyerek alet oluyorlardı. Basın, bu kirli paralarla kendi vatandaşını kandırıyordu... Yayınlar utanç vericiydi...
Yakın tarihimize ilgi duyanların “İhanet Basını”nı okumaları gerekir! Bugün, o kara günleri unutup, benzeri olaylara çanak tutmak da ayrı bir ihanettir!
Yazının Devamını Oku ![](https://static.hurriyet.com.tr/static/images/hurriyet/fullarticle-arrow.png)