Kimi okuyucular da, sosyal medya üzerinden, ‘tamamlayıcı emeklilik diye bir şey yok işçinin, çalışanın kıdemine kimse dokunamaz’ diyerek, yazdıklarıma tepki gösteriyor. Oysa ‘tamamlayıcı emekliliğin kıdem tazminatı ile uzaktan yakından ilişkisi yok’ dememe rağmen; ya anlatamıyorum ya da anlaşılmak istenmiyorum. Bunları neden yazdım; anlatayım.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ekonominin 3 yıllık hedef ve politikalarının yer aldığı 2025-2027 döneminin kapsayan Orta Vadeli Programı (OVP) geçen hafta açıkladı. Bence OVP kapsamında önümüzdeki üç yılda yapılacaklar arasındaki en önemli maddelerden biri, tamamlayıcı emeklilik sistemine geçilecek olması. Önce OVP’ye bu konu nasıl girmiş, ona değineyim; sonra tamamlayıcı emeklilik sistemi hakkında bilgi vereyim.
ORTA VADELİ PROGRAM NE DİYOR?
Programda, uzun vadeli tasarrufların artırılması bakımından önemli olan bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemini geliştirici düzenlemelerin hayata geçirileceğine değiniliyor. Bu kapsamda da, Programda, “Otomatik Katılım Sisteminin (OKS) işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacaktır” yazıyor.
Bir adım daha öteye gideyim, OVP’de, tamamlayıcı emeklilik sisteminin ne zaman kurulacağı da yazıyor. Programda, bu sistem için kanunu düzenlemeye gidileceği ve tamamlayıcı emekliliğin 2025’in 4. çeyreğinde kurulacağı yer alıyor. Özetleyeyim; bugün tüm çalışanlar için uygulanan otomatik katılım sistemi çıkarılacak kanunla yeniden revize edilecek ve 2025’in sonunda tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacak. Hani o, ‘yok öyle bir şey, nereden çıkarıyorsun?’ diyenlere; OVP’yi okumalarını şiddetle tavsiye ederim.
İKİNCİ BASAMAK EMEKLİLİK
Hazır yeri gelmişken, OVP’de yazan, ‘ikinci basamak emeklilik sistemi’ hakkında bilgi vereyim. Çünkü bu kavram başta çalışanlar olmak üzere çoğu kesim tarafından bilinmiyor. Emeklilik sisteminde üç basamak uygulanıyor. Birinci basamak, çalışanların SGK’ya prim ödeyip, gerekli şart ve koşulları yerine getirdiklerinde emekli oldukları, devletin sunduğu emeklilik sistemi. İkinci basamak, çalışanların her ay maaşlarından kesilen, işverenlerin de belirli oranda katkı yaptığı özel emeklilik sistemi, yani tamamlayıcı emeklilik. Üçüncü basamak ise, kişilerin tamamen kendi tercihleri doğrultusunda birikim yapıp, gelecek için tasarruf ettiği sistem. Dünyada emeklilik sistemleri böyle uygulanıyor ve bu sırayla uygulanıyor. Bizde sosyal güvenlik sistemi ile birinci basamak var, bireysel emeklilik sistemi ile üçüncü basamak var, ikinci basamak yok. Otomatik katılım sistemi ile ikinci basamak var gibi gözükse de eksik.
Peki, tamamlayıcı emeklilik sistemi nasıl olacak? Daha önceki bazı yazılarımda da değindim ama kısa bir özet geçeyim. Şunu belirteyim, bu konuda, ilgili taraflar ortak çalıştılar, ortaya bir içerik çıktı, bu da kamu yönetimine sunuldu. Aslında üç aşağı beş yukarı sistemin ana hatları belli.
Programın adı, İşgücü Uyum Programı (İUP). Program, Resmi Gazete’de yayımlandı. Bugüne kadar diğer istihdam programlarından ayrı ve ilk kez uygulanacak. Açıkçası içeriği bana ilginç geldi. Program; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, SGK, İŞKUR ve kamu kurum ve kuruluşları ile ortaklaşa yürütülecek.
Programın bir amacı da kamu yararı gözetilecek alanlarda istihdam yaratmak. Bu kapsamda kamu kurum ve kuruluşları ihtiyaç duydukları alanlarda İŞKUR’dan İşgücü Uyum Programı düzenlemesini talep edecek. Alanlar da tek tek tespit edilmiş. Bunlar; engelli, yaşlı ve hasta bakımına yönelik faaliyetler, çocuk bakım işlerine yönelik faaliyetler, tarımsal üretim uygulamalarının ve hayvancılık faaliyetlerinin desteklenmesi faaliyetleri, ağaçlandırma faaliyetleri, kamusal alanların temizlik, bakım ve onarım faaliyetleri, geri dönüşüm ve atık imha faaliyetleri, parkların ve yeşil alanların korunması ve geliştirilmesi faaliyetleri, biyolojik çeşitliliğin korunması ve doğal yaşam alanlarının restorasyon faaliyetleri, spor ve kültür faaliyetlerinin desteklenmesine yönelik istihdam programları olacak.
KAMUDA ESNEK ÇALIŞMA
İşgücü Uyum Programı kapsamında belirli bir mesleğe yönelik istihdam programları ise düzenlenemeyecek. Daha açık bir anlatımla, kamu yararına yönelik alanlar olacak ve programa katılanlara hem beceri sağlanacak hem de bu kişilere istihdam yaratılacak. Programı detaylı okuduğumda işin iyi tarafı, kamu kurum ve kuruluşları bu alanlarda program talep edeceğinden, katılanlara, program sonunda hazır istihdam da yaratılmış olacak.
Başta da belirttim, İşgücü Uyum Programı hem bir ilk hem de içerik olarak diğer işgücü programlarından çok farklı. Amaç, kadın ve gençlerin istihdamını artırmanın yanı sıra çalışmayan kesimi istihdam piyasasına alıştırmak. Programa katılıp da tamamlayan kişiler yarı zamanlı ya da esnek çalışabilecekler. Nasıl mı? Bir taraftan kamu kurumlarında İşgücü Uyum Programı kapsamında eğitim ve maaş alacaklar, diğer taraftan da başka bir işte çalışabilecekler. Bu açıdan bakıldığında üniversite öğrencileri için de program avantajlı olacak çünkü bu sayede para kazanabilecekler.
SİSTEM NASIL İŞLEYECEK?
Peki, kimler İşgücü Uyum Programı’na katılabilecek? İŞKUR’a kayıtlı olanlar, 18 yaşının tamamlayanlar, yaşlılık ve malullük aylığı almayanlar, kamu kurumlarında çalışmayanlar, herhangi bir sosyal güvenlik sisteminde olmayanlar İŞKUR tarafından açılacak programlara katılabilecek.
Cevap: Bu konuda okuyuculardan çokça soru alıyorum. Okuyucudan gelen soru vesilesi ile fiili hizmet zammı ile ilgili merak edilenlere açıklık getireyim. Yıpranma hakkı ya da yıpranma payı olarak da bilinen fiili hizmet süresi zammı ile ağır ve yıpratıcı işlerde çalışanlara erken emeklilik hakkı tanınıyor. Bundan işçi ve memur statüsünde çalışanlar yararlanabiliyor. Fiili hizmet süresi zammı ile her 360 günlük çalışma karşılığında ilave gün veriliyor. İlave hizmet süresi en fazla 5 yıl veriliyor ve verilen bu ilave sürenin en fazla 3 yıla kadar olmak üzere yarısı emeklilik için tabi olunan yaştan indiriliyor.
Yer altı işlerinde çalışanlar için süre sınırlaması uygulanmıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlü personeli için 8 yıla kadar fiili hizmet süresi zammı verilebiliyor. Şartlara gelince, çalışanın yıpranma payı kapsamında olan işlerde en az 3600 gün çalışmış olması lazım. Ayrıca yaş haddinden indirime hak kazanmak için 3600 koşulu da bulunuyor. Meslek kollarına göre ilave eklenecek süre 60 gün ila 180 gün arasında değişiyor. Mesela yer altında çalışanlar için eklenecek süre her yıl için 180 gün. TSK personeli için her yıl 90 gün ekleniyor.
FİİLİ HİZMET SÜRESİ ZAMMI
Çalışılan her 360 gün için 60 gün eklenecekse çalışılan gün sayısını 0.17 ile, 90 gün eklenecekse çalışılan toplam gün sayısını 0.25 ile, 180 gün eklenecekse çalışılan gün sayısını 0.50 ile çarpıp, fiili hizmet süresi zammı bulunabilir. Örneğin, çalışma gününüz 7000 gün ise bunu 0.25 ile çarptığınızda (90 gün eklenecekler için) çıkan 1750 günü çalışma sürenizin üzerine ekleyeceksiniz. Bu süreyi yaştan da indirebilirsiniz. Fiili hizmet süresi zammı ile hem yaş haddinden indiriliyor hem de sigortalılık süresine ekleniyor.
Örneğin, bir işçinin fiili hizmet zammı 90 gün; bu işte 12 ay çalışıldığında 15 ay çalışmış sayılıyor ve hem prim gün sayısı artıyor hem de erken emekli olma imkanı elde ediliyor. Bir başka örnek vermem gerekirse, yeraltı madenlerinde çalışan bir işçi 360 gün çalıştığında fiili hizmet süresi zammı uygulandığında 540 gün çalışmış sayılıyor bu da emekliliğe ciddi katkı sağlıyor.
SİGORTA TARİHİ ÖNE ÇEKİLMEZ
Gelelim, okuyucumun sorusunun cevabına. Fiili hizmet süresi zammında bazı kafa karışıklıklarının ya da tereddütlerin olması normal çünkü 2008 önce ve sonrasında değişiklikler oldu. Tereddütler bu değişikliklerden kaynaklıdır. Sorunun cevabına gelince, uygulama kapsamında hizmet süresi sigortalılık sürelerine eklenir ancak sigorta başlangıç tarihini öne çekmez. Daha açık şöyle anlatayım, EYT kapsamında ilk sigortalı tarih 8 Eylül 1999 öncesi olsaydı hemen emekli olunurdu ancak bu tarihten sonra sigortalı olunduğu için EYT kapsamına girmez. Bu tarihten sonraki fiili hizmet zammı süreleri sigortalılığa ilave olur fakat emekliliği öne çekmeyeceğinden EYT kapsamında emekli olunmaz.
Tüm çalışanlar, otomatik katılım sistemi sayesinde maaşlarından belirli bir miktar (brüt asgari ücretin yüzde 3’ü) kesilerek, işverenleri tarafından BES’e dahil edilir. Sisteme giriş zorunludur ama çalışan istediği zaman çıkabilir ve her işe girenin BES’e otomatik olarak girişi yapılır. Dolayısıyla aylık, yıllık kaç kişinin işe girdiği otomatik BES verilerinden takip edilebilir.
Sistem 2017 yılında başladı, 7 yıldır da uygulanıyor. Bugün itibariyle sistemde 7.5 milyon çalışan bulunuyor. Toplam çalışanların yüzde 35’i BES sayesinde hem sosyal güvenlik sistemini tamamlayıp, ikinci emekliliğe hak kazanıyor hem de tasarruf ediyor. Bunların 1 milyona yakın kamu çalışanı, 6.5 milyonu da özel sektör çalışanı. Yani kamu çalışanlarının yüzde 27’si, özel sektör çalışanlarının da yüzde 37’si bireysel emeklilik sisteminde. Bu 7.5 milyon çalışanın maaşından kesilen tutara da devlet yüzde 30 katkı yapıyor.
EMEKLİLİK BİRİKİMLERİ 75.2 MİLYAR TL
2017 sistem başladı dedim ya, bu 7 yıl içinde 262 bin işyerinden, toplam 28 milyon çalışanın işverenler tarafından sisteme girişi yapıldı, zaman içinde yüzde 75’e yakını çıktı; kalan 7.5 milyon tasarrufa devam ediyor. İşin daha iyi tarafı, sistemde kalan çalışanların toplam emeklilik fonlarının büyüklüğü 75.2 milyar TL’ye geçmiş durumda. Bunun da 70.6 milyar TL’si çalışanların maaşlarından yatırdıkları ve emeklilik fonlarında değerlenen para, 4.6 milyar TL’si de devletin çalışanlar için yaptığı katkı. Şöyle de diyebiliriz, 7.5 milyon çalışanın emeklilik için birikimi şimdiden 75.2 milyar TL olmuş.
7 AYDA 800 BİN KİŞİ SİSTEME GİRDİ
Sene başından bu yana otomatik katılım sisteminin verilerini de inceledim; Türkiye genelinde işletmeler kaç kişiyi işe almış diye. Ocak ayından temmuz sonuna kadar geçen sürede şirketler 821 bin kişiyi işe almışlar ve bu kişileri de otomatik olarak BES’e kaydetmişler. Bu kişilerin 198 bini BES’te kalmış, geri kalanı sistemden ayrılmış. Tabi şunu da belirtmekte fayda var, 623 bin kişi BES’ten ayrılmış demek doğru bir tespit olmaz; çünkü bu çalışanların bir kısmı işten ayrılmış olabilir, bir kısmı başka bir işe geçmiş olabilir. İşin özü şu ki, 7 ay gibi bir sürede 800 binin üzerinde istihdam yaratılmış, bu kişilerin 24’e yakını da ikinci emeklilik için tasarruf etmeye başlamış.
ÇALIŞANLARA ÇİFTE EMEKLİLİK
Gelelim asıl konuya. Uzun bir süredir tamamlayıcı emeklilik sistemi konuşulup, tartışılıyor; bazı kesimler de bu işe karşı çıkıyor. Gerçi, neye ve niye karşı çıktıklarını kendileri de bilmiyorlar. Aslında tamamlayıcı emeklilik sistemi 2017 yılında otomatik katılım adı altında başladı, 7 yıldır da uygulanıyor; karşı çıkanlar halen bunun farkında değil. Belki sisteme girenlerin çoğunluğu ayrıldı gitti ama toplam çalışanların yüzde 35’i de sistemin içinde. Memnunlar ki, sistemde kalıp, tasarruf ediyorlar.
Bunlardan biri EYT’li çalışana verilen sigorta prim desteğinin kaldırılması, bir diğeri ise çalışanlar için ödenen kısa vadeli sigorta kolları prim oranının yüzde 2.25’e çıkarılması. Bu iki düzenleme eylül ayının başında uygulamaya giriyor. Şimdi konunun detayına değineyim ki, yeni düzenlemeler, çalışanları ve işverenleri nasıl etkileyecek?
Önce, EYT teşvikinin kaldırılması ile başlayayım. EYT düzenlemesinden yararlanıp aynı işyerinde çalışmaya devam eden emekliler için, bu kişileri çalıştıran işverenlere yüzde 5 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) indirimi hakkı getirilmişti. EYT’lileri çalıştırmaya devam eden işverenler yaklaşık 17 aydır bu destekten yararlanıyor. İşveren hissesi için uygulanan bu 5 puanlık indirim de Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından karşılandı.
EYT’LİYE YÜZDE 5 DESTEK KALKIYOR
İşte bu destek, eylül başından itibaren kalkıyor. Peki, bu durum, EYT’li çalıştıran işverenleri nasıl etkileyecek? EYT’li çalıştıran işveren –ki, emekli çalıştıran tüm işverenler için de geçerli- yüzde 22.5 sosyal güvenlik destek primi ödüyor. Buna ek olarak bir de yüzde 2 kısa vadeli sigorta kolları için prim ödüyor. Sadece EYT’li çalıştıran işverenlere yüzde 5 SGDP indim hakkı tanındığı için 17 aydır işverenler, çalışan için yüzde 17.5 prim ödedi. Dolayısıyla da EYT’linin işverene maliyeti daha düşük oldu.
Ne kadar düşük oldu? Bugünkü asgari ücret üzerinden yaklaşık bin 13 lira. Eylül başından itibaren bu destek kalkacak ve asgari ücret üzerinden EYT’li çalıştıran işverenler, aylık çalıştırdıkları emekli için ağustos ayına göre bin 13 lira fazla sosyal güvenlik destek primi ödeyecekler. Maaş asgari ücretten yüksekse ödenecek bu tutar daha da yüksek olacak. Eğer işveren EYT’li çalışana brüt 30 bin lira ödüyorsa, bugüne kadar 5.250 lira SGDP ödedi, eylül başından itibaren ise ödeyeceği prim 6.750 liraya çıkacak.
Yeri gelmişken EYT’liye prim desteğinin neden kaldırıldığına da değineyim. O dönem EYT düzenlemesi yapıldığında, işverenlerin ani işgücü kaybından dolayı yaşayacakları olumsuz durumu ortadan kaldırmak için bu destek verildi. Ancak EYT’li çalıştıran yüzde 17.5 prim öderken, EYT dışında emekli çalıştıranların yüzde 22.5 prim ödemesi haksızlığa neden olduğu için bu destek bitirildi.
SİGORTA PRİMİ YÜZDE 2.25’E ÇIKIYOR
Eylül ayında başlayacak bir başka düzenleme ile kısa vadeli sigorta kolları prim oranı yüzde 2.25’e çıkıyor. Bugün için kısa vadeli sigorta kolları prim oranı, sigortalının prime esas kazancının yüzde 2’si olarak uygulanıyor ve bu primin tamamı işveren tarafından ödeniyor. Eylül başından itibaren işveren, çalışanın prime esas kazancı üzerinden yüzde 2.25 prim ödeyecek. Peki, bu durum işvereni nasıl etkileyecek?
Doğrudur, sosyal güvenlik sisteminde bir değişiklik konuşuluyor. Nitekim hükümet yetkilileri, emeklilik sisteminde daha dengeli, adil bir uygulamaya geçileceği yönünde açıklamalar da yapıyor. Hatta değişikliğin yeni yasama döneminde ele alınacağı da söyleniyor. Peki, nasıl bir değişiklik öngörülüyor?
Bildiklerimi paylaşayım ama önce TÜİK’in yeni açıkladığı 2023-2100 nüfus projeksiyonunu kısaca değineyim. Çünkü bu projeksiyon, sosyal güvenlikte neden reforma ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. Yaşlı nüfusun, yani 65 ve üzeri yaştakilerin, oranının tüm senaryolara göre artması bekleniyor. Projeksiyona göre, 2023 yılında yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 10’u geçti ve bu oranın, 2050’de yüzde 23.1, 2075’te yüzde 31.7 ve 2100’de yüzde 33.6’ya ulaşması bekleniyor. 2075 yılında her 3 kişiden 1’i yaşlı olacak. 2023 yılında çalışma çağındaki nüfus oranı yüzde 68.3 ve bu oranın da 2050’de yüzde 61.9, 2075’te yüzde 55.9, 2100’de yüzde 54.6 olması bekleniyor.
DAHA AZ ÇALIŞAN DAHA ÇOK EMEKLİ
Özetle bu da şu anlama geliyor; gelecekte daha az çalışan daha çok emekli olacak. Bugün için sosyal güvenlikte aktif/pasif oranı 1.65. Daha açık anlatımla, bugün 1.65 çalışan 1 emekliyi finanse ediyor. TÜİK’in bu projeksiyonuna göre de gelecekte emekliyi finanse edecek çalışan olmayacak. Bu durumda da sosyal güvenlik sistemi sürdürülemez hale gelecek, emekli aylığı ödenmesi bile riske girecek.
İşte bunun için sosyal güvenlikte yeni bir reforma ihtiyaç var.
Geçmişte şu reformalar yapıldı, içeriği şuydu gibi konulara girmeyeceğim. Aslında SGK’nın 2023 yılı raporunda reformun sinyalleri veriliyor. 1999 ve 2008 yıllarında iki köklü reforma yapıldığı, bu reformların etkisinin tam anlamıyla henüz görülmeden EYT gibi genişleyici düzenlemelerin yapılmaması vurgulanıyor. Sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak için de nüfusun yaş ortalaması, istihdam, çalışma çağındaki nüfus gibi kriterlere göre emekli aylığına esas teşkil edecek parametrelerin otomatik güncellenmesi öneriliyor.
AYLIK BAĞLAMA ORANINDA DEĞİŞİKLİK
Bu ne anlama geliyor? Yaşam sürelerine ve emekli sayısı ile çalışan sayısındaki orana uyumlu emeklilik kriterleri ve emeklilik yaşı otomatik olarak ayarlanacak. Bununla birlikte aylık bağlama oranında (ABO) yeniden düzenlemeye gidilecek. Bugün için ABO, prim gün sayısına, 1999 öncesi, 2000 sonrası, 2008 sonrası sigortalı girişine göre yüzde 28 ila yüzde 76 arasında değişiyor. 2008 sonrası sigortalı olanlarda ABO oranı yüzde 40’lara kadar düşüyor.
Orman yangınları sonucu hasar tespit çalışmaları halen devam ediyor. Zarar gören tarım arazileri için devlet destekli tarım sigortaları varsa, sorun yok; TARSİM oluşan tüm hasarı öder. Peki, bu yangınlarda zarar gören yapıların hasarını kim, nasıl karşılayacak? Son tespitlere göre bu binaların 11’i yıkık, 92’si ağır hasarlı, 32’si ise az hasarlı.
Keşke, Meclis tatile girmeden, şu zorunlu afet sigortasını (ZAS) çıkartsaydık. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, haziran ayının başında, “Zorunlu afet sigortasını haziran sonu itibariyle devreye alıyoruz. Depremin yanı sıra diğer doğa kaynaklı afetler de sigorta teminatına dahil ediliyor. Deprem için binalar, diğer afetler için binalar ve taşınır mallar teminat altına alınırken, köy alanları da kapsama alınıyor” açıklamasını yapmıştı.
YANGINLAR DASK KAPSAMINDA OLACAKTI
Bu açıklamanın ardından Meclis tatile girmeden, vergi kanunları ile bazı kanunlarda değişiklik içeren kanun teklifinin içine zorunlu afet sigortası da girecekti. Ne olduysa, kanun teklifine alınmadı. Öğrendiğime göre de ekim ayında Meclis açılınca, gündeme gelecekmiş.
Keşke orman yangınları sezonu açılmadan zorunlu afet sigortası kanununu çıkarıp, uygulamaya geçebilseydik. Eminim birileri diyecek ki, ‘afet sigortası ile orman yangının ne alakası var?’. Çok alakası var. Anlatayım. 24 yıldır, DASK kapsamında uygulanan zorunlu deprem sigortası kalkacak, yerini zorunlu afet sigortasına bırakacak. Afet sigortası da başta deprem ve sel olmak üzere; heyelan, yer kayması, dolu, hortum, fırtına, yanardağ patlaması gibi tüm afetleri kapsayacak. Bir şeyi de kapsayacak; o da, orman yangınları sonucu konutlarda oluşan hasarı. Bu durum da dünyada tek olacak. Yani, zorunlu afet sigortası dünyada, orman yangınları sonucu binalarda oluşan hasarı kapsam altına alan tek afet sigortası olacak.
ZORUNLU AFET SİGORTASI EKİME KALDI
Daha bitmedi. Malum, zorunlu deprem sigortası, köy alanlarını ve köy evlerini kapsamıyor. Zorunlu afet sigortası ise köy alanlarını ve köylerdeki konutları da kapsam altına alacak. Daha açık şöyle anlatayım. Orman yangını nedeniyle köydeki evler zarar görürse DASK, bu konutların hasarlarını da ödeyecek.
Eğer biz, Meclis tatile girmeden, orman yangınları da başlamadan zorunlu afet sigortasını devreye alabilseydik; son yangınlarda hem köy alanlarında hem de İzmir gibi şehirlerde zarar gören 142’den fazla konutun hasarını DASK ödeyecekti. Konutları zarar görenler de şimdi olduğu gibi, ‘yıkılan binamın yerine yenisini kim koyacak, benim zararımı kim karşılayacak?’ diye kara kara düşünmeyecekti.
Okuyucular, ‘Mesai saatleri düşecekmiş, doğru mu?’ diye soruyor, kimi okuyucular da ‘Mesai saatleri kısalırsa ücretler de düşer mi?’ diye merak ediyor. Doğrudur, son haftalarda mesai saatlerinin kısılacağı konusu gündemde. Hatta bu konuda kamunun taslak hazırladığı da yazılıp, söyleniyor. Yine söylenenlere göre mesai saatleri kamuda 40, özel sektörde ise 35 saate düşecek
İşin aslı, mesai konusu ilk olarak Hazine ve Mali Bakanı Mehmet Şimşek’in kamuda tasarruf paketi ile ilgili detayları açıklaması sırasında; kamuda esnek ve uzaktan çalışma modellerinin geliştirileceğini gündeme getirmesi ile konuşulmaya başlandı ve esnek ve uzaktan çalışma uygulaması, ‘Kamuda mesai saatleri kısalıyor’ gibi algılandı.
Ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın ücretler, iş sağlığı ve güvenliği, işçilerin refahı, çalışma süreleri, istihdam ve işgücü piyasası uygulamalarının önümüzdeki dönemde gündemlerinde olduğunu açıklaması üzerine yine konu ‘Mesai saatleri kısalıyor’ şeklinde yorumlandı. Şu bilgiyi de vereyim, geçen senenin sonunda mesai saatlerinin kısaltılması konusunda Meclis’e kanun teklifi de verilmişti ama kabul görmedi.
KAMUDA 40, ÖZELDE 45 SAAT
Peki, mesai saatlerinde mevcut durum ne? İş Kanunu’na göre kamuda çalışma süresi haftalık 40 saat, özel sektörde ise 45 saat. İşçi statüsünde çalışanlar için bu 45 saatlik çalışma süresinin üzerindeki her bir çalışma, fazla mesaiye girer ve ücretlendirilir. Ücretlendirme de, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücretin yüzde 50 fazlası olarak uygulanır. Örneğin, bugün için saatlik asgari ücret 88.90 lira ve fazla çalışılan her bir saat için çalışana 133 lira ödenmelidir.
Haftalık 45 saatlik çalışma süresi işçi ile işverenin anlaşması halinde bölünebilir. Bu süre 6 güne de bölünebilir, 3 güne de bölünebilir; daha farklı da bölünebilir, 24 saatlik vardiyalı da çalışılabilir. Ancak haftalık çalışma süresi aşılamaz. Sağlık hizmetleri gibi bazı meslek gruplarında farklı uygulamalar da olabilir. Bu konuda Yargıtay’ın farklı farklı kararları da var ama o konulara girmeyeceğim.
DÜNYADA UYGULAMA NE?
Şu bilgiyi de paylaşayım; Türkiye’de, mesai saatleri Avrupa’ya göre daha uzun. Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama haftalık çalışma süresi 36.4 saatlerde ve 35 saatlik çalışma süresine doğru da gidiyor. ABD’de ise 35-40 saat arasında değişiyor. Benzer şekilde Almanya’da da 35-40 saat arasında değişiyor, İngiltere’de ise 37.5 saat. Bizde de sendikalar her platformda ve toplu iş sözleşmelerinde 35 saati gündeme getiriyor. Aslında bu talepleri daha az çalışmak için değil de daha çok fazla mesai ücreti ödenmesi amacıyla atılan adımlar olarak da yorumlayabiliriz.