İstanbul'da, beş gün etkili olan kar yağışı trafik kazalarını da beraberinde getirdi ve şimdilerde oto tamirhanelerinde yoğunluk yaşanıyor. Birkaç gündür okuyuculardan bu konuda çokça soru alıyorum. Kimileri ‘Kayan araç bana çarptı trafik sigortası hasarı mı karşılar mı’, kimileri ‘Karda zincirleme kazaya karıştım zararı mı kim karşılayacak’ diye merak ediyor.
İstanbul’u etkisi altına alan kar yağışında kimi zaman kayan sürücüler başka araçlara çarptı, kimi zaman araçlar elektrik direğine çarparak tek taraflı kazaya karıştı, kimi zaman da kayan araçlar yayalara çarparak bedeni zararlara yol açtı. Peki, karda yaşanan kazalarda oluşan hasar hangi sigorta tarafından karşılanır? Trafik sigortası hasarı karşılamak için yeterli mi? Kazalarda meydana gelen ölüm ve yaralanmalarda hangi sigorta, nasıl devreye girecek? Sürücülerin tüm merak ettiklerini madde madde anlatayım.
SİGORTA HANGİ ZARARI KARŞILAR?
Karlı yolda kayarak, bir başka araca ya da birden fazla araca zarar verirseniz sizin trafik sigortanız, çarptığınız araçlardaki maddi hasarı karşılar. Ancak trafik sigortasının bir limiti var. 2025 yılı için trafik sigortasının maddi teminat limiti araç başına 300 bin, kaza başına ise 600 bin lira. Eğer, buzlu yolda kayıp bir araca zarar verirseniz 300 bin liraya kadar karşı tarafın maddi zararını trafik sigortanız öder. Birkaç araca zarar verdiyseniz de 600 bin TL’ye kadar trafik sigortasından zararlar karşılanır. Daha doğrusu 600 bin TL, çarptığınız araçlar arasında paylaştırılır.
Hemen ardından yine 2024’ün Haziran ayında Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Zorunlu Afet Sigortasını haziran sonu itibarıyla devreye alıyoruz. Depremin yanı sıra diğer doğa kaynaklı afetler de sigorta teminatına dahil
ediliyor” dedi.
2024’ün Haziran ayı geçti, yıl bitti, halen Zorunlu Afet Sigortası (ZAS) bir türlü yasalaşamadı, uygulamaya giremedi. Bırakın, 2024’ü, ZAS’a, 2023’ün başından beri çalışılıyor ve içeriği tamamen hazır. Bildiğim kadarıyla Meclis’e de gönderildi. Yani, bugün yasası çıksa -ki, öyle teferruatlı yasaya da gerek yok- iki ay içinde hemen uygulamaya girer. Bu kadar hazır, sizin anlayacağınız.
AFET SİGORTASI NEDEN ÖNEMLİ?
Peki, ne olacak afet sigortası devreye girdiğinde? Çok kısa anlatayım. DASK kapsamındaki zorunlu deprem sigortası yerini; deprem, sel, toprak kayması, su baskını, fırtına, dolu, orman yangını olmak üzere tüm afetleri kapsayan, yine DASK kapsamında zorunlu afet sigortasına bırakacak. Bu sayede zorunlu deprem sigortasının kapsamı dışında tutulan köy alanları ve köylerdeki konutlar, afet sigortası kapsamına alınacak. Afet sigortası ile ilgili önemli bir şey daha olacak; özellikle sel afetinde, 150 bin lira acil ihtiyaç teminatı verilecek. Konutu sel bastı, ev ve eşyalar battı; DASK hemen 150 bin lirayı ödeyecek ki, konutta yaşayanlar ilk etapta ihtiyaçlarını karşılan, evinin temizletsin, acil ihtiyaçlarını alsın. Sonrasında ne kadar hasar oluşmuşsa, DASK, o hasarı ödeyecek. Özetle afet sigortasının içeriği böyle.
ÜLKENİN GÜNDEMİ BU MU YANİ?
Eminim birileri, ‘ülkenin gündemi bu mu yani, afet sigortasına gelene kadar çok daha önemli konular var’ diyecektir. Doğrudur, çok daha önemli konular vardır, hep de olacaktır ama adı üzerinde, afet bu; ne zaman, nerede olacağı bilinmez ki, biz bunu hiç ummadığımız zamanda yaşadığımız 6 Şubat depremlerinde gördük.
Hatırlatayım; bundan birkaç ay sonra özellikle Karadeniz’de sel afetleri yaşanmaya başlayacak. Nereden mi biliyorum? Son 5-6 yılın mayıs, haziran, temmuz aylarına bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Ondan birkaç ay sonra da orman yangınları başlayacak. Felaket tellallığı yapmıyorum, verilere göre konuşuyorum. Sigortacılara göre, her yılın mayıs ayından eylül ayına kadarki dönem; başta sel, hortum, fırtına, dolu olmak üzere afet sezonudur.
Çalışan annelere kullandırılacak bakıcı desteğiyle ilgili detayları sekiz soruda özetledik...
Çalışan annelere bakıcı desteği nasıl uygulanacak?
Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve SGK tarafından yürütülen Eğitimli Çocuk Bakıcıları ve Kadın İstihdamını Desteklemesi Projesi kapsamında, hem çalışan annelere destek olunacak hem de yeni istihdam yaratılacak. Proje ilk olarak 2019 yılında başladı ve 5 bin 153 anne projeden faydalandı. 6 bin 754 eğitimli bakıcı da projeden dolaylı olarak yarar sağladı. Proje kapsamında 200 Euro olarak ödenen destek, 2020 yılında 300, 2021 ve sonrasında da 325 Euro’ya çıkarıldı. Şimdi de 2025 itibarıyla projeden yararlanma şartları belli oldu.
Kimler destekten yararlanacak?
Ankara, İstanbul ve İzmir illerinde ikamet eden annelere destek verilecek. Desteğe başvuracak annelerin işçi statüsünde (4/A) tam zamanlı (her ay 30 gün prim bildirimi yapılmış olması gerekiyor) veya yarı zamanlı (her ay 10 gün prim bildirimi gerekiyor) çalışıyor ve 0-24 aylık çocuğunun olması gerekiyor. Bakıcının maaşlarına ve primlerine ilişkin ödemelerin aksatılmadan yapılması gerekiyor.
Her bakıcı için destek veriliyor mu?
Bakıcının; MEB, Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK), İŞKUR ya da çocuk bakımını kapsayan bir eğitim aldığına yönelik belgesi veya da üniversitelerin onaylı sertifikayla belgelendirilmesi ya da lise ve üniversitelerin ilgili bölümlerinden mezun olması gerekiyor. Bakıcının 18 yaşından büyük olması da gerekiyor. Yabancı uyruklu bakıcılar için Türkiye’de çalışma izni gerekiyor. Bakıcının anne ve babayla akrabalığının olmaması da gerekiyor.
Birkaç gündür okuyuculardan gelen emeklilik sonrası çalışmayla ilgili soru yağmuruna tutuluyorum. Kimileri ‘2008 sonrası emekli olanların emekli maaşı kesilecekmiş, doğru mu?’ diye soruyor, kimileri de ‘2008 sonrası sigortalı olanlar emekliliğinde çalışmaya devam ederlerse emekli maaşı alamayacaklarmış’ diye endişe duyuyor. Kimileri de, neden buna değinmiyorsun diye eleştiriyorlar.
Doğrudur, birkaç gündür bu konu gündemde. Anlaşılan o ki, hem kafa karışıklığı hem de yanlış anlaşılmadan doğan panik havası var. Niye değinmiyorum? Çünkü bu yeni bir şey değil. Anlatayım. Öncelikle şunu belirteyim, 2008 sonrası emekli olup da çalışanların, emekli maaşı kesilecek diye bir şey söz konusu değil. Bu tamamen yanlış anlaşılma.
Asıl konunun muhatabı olan kesim, ilk kez 2008 sonrası sigortalı olanlar. Malum, 1999 ve 2008 yıllarında sosyal güvenlik sisteminde iki köklü reform yapıldı. Bu düzenlemeler ile emeklilik şartları ve koşulları değiştirildi. Ekim 2008 tarihinde çıkan yasa ile emeklilik yaşı kademeli olarak yükseltildi, prim gün sayısı işçi statüsünde çalışanlar için 7200 güne, Bağ-Kur’lu çalışanlarda ise 9000 güne çıkarıldı.
Ekim 2008 tarihinde çıkarılan yasa ile bir düzenleme daha yapıldı. Bu tarihten sonra ilk kez sigortalı olanlar, emeklilikleri gelip de emekli maaşları bağlandığında; Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) ödeyerek çalışamayacaklar. Çalışmaları halinde emekli maaşları kesilecek. Yani, 1 Ekim 2008 tarihinden sonra sigorta girişi olanlar emekli olup da çalışmaya devam ettiklerinde; hem emekli maaşı hem de çalıştığı işyerinden maaş alamayacak. Ya çalışmayıp emekli maaşı alacak ya da çalışıp emekli maaşı almayacak.
EKİM 2008 ÖNCESİ SİGORTALI OLANLAR
Bu durum, 1 Ekim 2008 öncesi sigortalı olanları kapsamıyor. 1 Ekim 2008 öncesi sigortalı olup çalışmaya halen devam edenler ile emekli olup, emekli maaşı bağlanıp da çalışmaya devam edenler; Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) ödeyerek çalışabilecekler, çalışıyorlar da zaten. Bu kişiler hem çalıştıkları kurumdan maaş alıyorlar hem de emekli maaşı almaya devam ediyorlar. Daha açık bir anlatımla, 1 Ekim 2008 öncesi sigortalı olanlarda hiçbir sorun yok; iki maaş alabiliyorlar. 1 Ekim 2008 öncesi sigortalı olanlar ne zaman emekli olurlarsa olsunlar emekli maaşları kesilmeyecek.
Peki, SGDP nedir? Bugün için 4/A, yani işçi statüsünde olanlar emekli olduktan sonra hem emekli maaşı alıp hem de çalışmaya devam edebiliyor; kanun bu hakkı tanıyor.
Kaza bir sigorta şirketinin yöneticisinin başına geliyor. İstanbul’da, sabah saatlerinde sıkışık trafikte, şirket yöneticisinin içinde bulunduğu ve şoförün kullandığı araca arkadan başka bir araç hafifçe çarpıyor. Şoför ve çarpan aracının sürücüsü araçlarından inip zarar var mı, yok mu diye bakıyorlar. Arka koltukta oturan sigorta şirketinin yöneticisi de merakla araçtan inmek için kapıyı açar açmaz, sıkışık trafikte zikzak yaparak gelen motosiklet, aracın kapısına çarpıyor. Hem araçta hem de motosiklette hasar meydana geliyor. Bundan sonrası ilginç. Motosiklet sürücüsü, “Abi benim sigortam yok, kusura bakma, bırak beni, yoluma gideyim” diyor. Şirket yöneticisi de olay büyümesin diyerek, gitmesine izin veriyor.
Diyeceksiniz ki, ‘Bu kazanın ilginç tarafı nerede, günlük rutin yaşanan olaylardan biri’. Doğru ama trafikteki motosiklet konusunun, daha doğrusu bana göre motosiklet sorununun gündeme gelip, masaya yatırılması gerekiyor. Araç kullananlar bilir, özellikle son yıllarda, hem kendi hem de başkalarının canını hiçe sayarak, kimi zaman kaldırımlardan, kimi zaman araçların aralarından bir yerlere yetişmeye çalışan motosikletler ciddi tehlike yaratmaya başladı. Trafikte araç kullanırken, hele bir de trafik sıkışıksa, kendi yolunuzda ağır ağır giderken bile aman bana çarpmasın, aman ben ona çarpmayayım diye sürekli tetiktesiniz.
TAŞITLARIN YÜZDE 20’Sİ MOTOSİKLET
Kimileri diyor ki, ‘trafikte motosikletlilere anlayışlı davranın, onlar bir yerden bir yere yetişmeye çalışıyor’. İyi de onlar kurallara uyuyor mu? Uymadıkları her açıdan belli. Anlatayım. Son 5 yılda trafikteki motosiklet sayısı yüzde 78, son 10 yılda ise yüzde 113 artmış. 10 yıl önce trafikte 2.9 milyon motosiklet varmış, şimdi 6.2 milyonun üzerine çıkmış. Bugün trafiğe kayıtlı taşıtların yüzde 20’si motosikletlerden oluşuyor. Son yıllarda en çok satışı artan taşıt yine motosiklet. Öyle ki, otomobillerden sonra trafikteki en yüksek araç sayısı motosiklette.
KAZALARIN YÜZDE 52’SİNİ MOTOSİKLETLER YAPTI
Bu bir sorun mu? Motosiklet kullanan sayısında artış olması hiç sorun değil. Sorun başka. Emniyet Genel Müdürlüğü 2024 yılı trafik kaza istatistiklerini yayımladı. Buna göre ölümlü ve yaralanmalı kazaya karışan araçlara bakıldığında 127 bin 317 ile ikinci sırayı motosikletler alıyor. İlk sıra, 206 bin 188 adetle otomobillerde. Geçen yıl 448 binden fazla araç ölümlü yaralanmalı kazaya karışmış, bunların 127 bin 317’sini motosikletler yapmış. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 2024 sonunda yaptığı açıklamada, şehir içinde meydana gelen kazaların yüzde 52’sini, yani her iki kazadan birine motosiklet türünün karıştığını söyledi. İşte, bu bir sorun.
YÜZDE 65’İNİN TRAFİK SİGORTASI YOK
Cevap: Sigortalılık süresi, borçlanma kapsamındaki sürenin bulunduğunuz ülke mevzuatına göre ikamet süreleri hariç, çalışılmış ya da çalışılmış süre olarak kabul edilen sürelerdir. 2019 yılında yurtdışı borçlanma şartlarında ciddi değişiklik oldu. Bu tarihten sonra emeklilik yaşı, borçlanma süresi ve borçlanma için ödenecek tutarlar arttı. Şöyle ki, Türkiye’de son tabi olduğunuz sigorta koluna bakılmaksızın, Bağ-Kur ya da bir başka adıyla 4/B sigorta kolu üzerinden emekli olabileceksiniz. Yurtdışında geçen sürelerin tamamını borçlanabileceğiniz gibi istediğiniz kadarını ya da aylık bağlanmasına yetecek kadarını borçlanabilirsiniz. Yurtdışı borçlanması için başvuranların emekli olmaya yetecek asgari borçlanma gün sayısı en az –kısmi aylık için- 5.400 güne çıkıyor. Tam aylık içinse borçlanma gün sayısı kadınlarda 7.200 gün, erkeklerde 9.000 güne çıkıyor. Asgari ücretin günlük yüzde 45’i oranından borçlanılıyor. Asgari ve azami günlük kazanç arasında seçilecek günlük kazancın yüzde 45’i üzerinden borç hesaplaması yapılıyor. 2025 yılı için günlük kazanç alt sınırı 866 lira, üst sınırı ise 2.600 lira. Eğer alt sınır olan 866 lira üzerinden borçlanmak istiyorsanız, günlük borçlanma için ödeyeceğiniz tutar 389 lira. Üst sınırdan borçlanmak istiyorsanız da günlük borçlanma tutarı 1.170 lira. Örneğin, yurtdışında geçen 5.000 günlük sürenizi alt sınırdan borçlanırsanız 1 milyon 945 bin lira ödeyeceksiniz.
EMEKLİ OLURKEN FAZLA PRİMLERİNİZİ İADE ALABİLİRSİNİZ
Soru: Haziranda emekli olmayı düşünüyorum. Çalıştığım süre içinde beş ayrı şirketten sigortalı olarak gösterildim ve primlerim yatırıldı. Yatırılan primler de tavandan ödendi. Fazla ödenen primleri iade alabilecek miyim? Ne yapmalıyım? Aylin K.
Cevap: Çalışan adına SGK’ya, sigorta primine esas kazanç üst sınırını aşan ödeme yapılmışsa, aşan kısım iade alınabilir. Yüksek ücret alanların primleri de tavandan yatar ve tavanı aşan kısım için iade istenebilir. Birden fazla işyerinde çalışan kişilerin ödedikleri primler de tavanı aşarsa, fazla ödenen tutar SGK’dan geri alınabilir. Önce emeklilik dilekçesini verip, emekli olacaksınız. Sonra SGK’ya başvurarak fazla yatan primlerinizi hesaplatacaksınız ve iadesini talep edeceksiniz. İşçi payına düşen malullük, yaşlılık ve ölüm için kesilen prim tutarını iade alabileceksiniz.
SAĞLIK SİGORTASINDA YAŞ SINIRI 25
Soru: 2000 doğumlu üniversite mezunu olan kızım için ne zamana kadar devletten sağlık hizmeti almaya devam edebiliriz? Aykut K.
Cevap: Genel Sağlık Sigortası kapsamında gençler, 18 yaşına kadar ebeveynleri üzerinden sağlık hizmeti alabiliyor. Öğrenci, lise ve dengi okul mezunlardaysa yaş sınırı 20, üniversitedeyse yaş sınırı 25. Öğrenciler, mezun oldukları tarihten itibaren iki yıl süreyle de prim ödemeden ücretsiz sağlık hizmeti alabiliyorlar. Ancak yaş sınırının aşılmaması gerekiyor. Üniversiteden mezun bir genç, 25 yaşını geçtiğinde primini kendi ödemek durumunda. Kızınız e-Devlet’e göre 24 yaşındadır muhtemelen ve bir yıl daha ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanabilecek, 25 yaşını geçtiğinde, çalışmıyorsa primini kendisi ödeyerek, Genel Sağlık Sigortası kapsamına girecek.
KANSER HASTALARINA GEÇİCİ MALULLÜK AYLIĞI BAĞLANIR
Yeni düzenleme ile çalışanların iş kazası, hastalık, doğum hallerinde devletten aldıkları rapor ücretinin şartları yeniden belirlendi. SGK genelgesinde yeni uygulamayı örneklerle de anlattı. Değişikliklerden bahsetmeden önce kısaca rapor parası nedir, ona değineyim.
Çalışanlar arasında ‘rapor ücreti veya rapor parası’ denilse de sosyal güvenlik sisteminde ödenen bu para, ‘geçici iş göremezlik ödeneği’ diye adlandırılıyor. Rapor ücreti; iş kazası, meslek hastalığı, kadın çalışanlarda hamilelikten sonraki süre ya da çalışanların sağlık sorunları nedeniyle çalışamaz hale gelmesi durumlarında uğradıkları gelir kaybını önlemek için SGK tarafından ödeniyor. Rapor parası alabilmek için, SGK tarafından yetkilendirilen hekim veya sağlık kurulları tarafından istirahat raporu alınmış olması gerekiyor. Çalışan kadınların yararlandığı analık halinde; geçici iş göremezlik ödeneği için de, doğumdan sonraki ilk sekiz haftalık, çoğul gebelik halinde de 10 haftalık süreye kadar olan gebelik ve buna bağlı rahatsızlık ve engellilik halleri ‘analık hali’ kabul ediliyor.
2024’TE 34 MİLYAR TL ÖDENDİ
İş göremezlik durumunda çalışanlara yatarak tedavilerde günlük kazancının yarısı, ayakta tedavilerde ise günlük kazancın üçte ikisi rapor ücreti olarak ödeniyor. Buna göre asgari ücretli bir çalışana, günlük en az yatarak tedavide 433 lira, ayakta tedavide 577 lira ödeniyor. Rapor parası deyip geçmeyin; Çalışma Hayatı İletişim Merkezi’ne en çok yöneltilen soruların başında ilk sırayı rapor ücret alıyor. Öyle ki SGK, yüksek rapor parası alabilmek için son üç aydaki kazançlarını yüksek gösterenleri tespit edip, buna karşılık önlem bile aldı. SGK, sadece 2024 yılında rapor ücreti adı altında çalışanlara 34 milyar TL’lik ödeme yaptı.
Gelelim SGK’nın rapor ücretinde yaptığı değişikliklere. Değişiklik iş göremezlik ödeneğinin hesaplamasına yönelik yapıldı ve yeni düzenleme, 21 Aralık 2024 tarihinden itibaren verilecek rapor ücretlerini kapsıyor. Buna göre iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde verilecek iş göremezlik ödeneği hesabında esas tutulacak günlük kazanç; iş kazası veya doğumun olduğu tarihten, meslek hastalığı veya hastalık halinde ise iş göremezliğin başladığı tarihten önceki 12 aydaki prim esas kazançlar toplamının, ödenen prim gün sayısına bölünmesiyle hesaplanacak.
12 AYLIK KAZANCA GÖRE HESAPLANACAK
İş kazası ve meslek hastalığı halinde bağlanacak gelir hesabına esas tutulacak günlük kazanç; iş kazasının olduğu, meslek hastalığında da iş göremezliğin başladığı tarihten önceki 12 aydaki son 3 üç ay içinde SGK’ya bildirilen prime esas kazançların toplamının, prim ödeme gün sayısına bölünmesiyle hesaplanacak.
EN YÜKSEK 1.733 TL ÖDENECEK
Fatih Çekirge, özel sağlık sigortasındaki fiyat artışları ile ilgili kendisine gelen şikayetleri yazısına taşıyor ve yüzde 45 enflasyon ortamında sigortaya yapılan yüzde 100’lik zammı eleştiriyor.
Şikayetlere ve Fatih Çekirge’nin eleştirdiği konuların tamamına katılıyorum. Keza benzer şikayetler; okuyucular, eş dosttan bana da geliyor. Hatta kimi okuyucular, ‘senin sağlık sigortan yok mu, sana da zam yapmıyorlar mı, niye sesin çıkmıyor?’ diye de soruyor. Hem kendimin hem de ailemin özel sağlık sigortası var ve ben de fahiş fiyat artışlarından fazlasıyla nasibini alanlardanım. Ara ara da yazılarımda bu konuya değiniyorum. Ama şunu da biliyorum ki, bu konu ilk kez gündeme gelmiyor, yılların şikayet konusu ve başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere kimsenin yapacak bir şeyi de yok. Adı üzerinde, özel sigorta.
SAĞLIK HARCAMASI YÜZDE 105 ARTTI
Önce bir durum tespiti yapalım. Son açıklanan verilere göre (2023), toplam sağlık harcamaları yüzde 105 artarak 1.2 trilyon TL olurken, bunun 31 milyar TL’sini özel sigorta karşıladı ve özel sağlık sigortasının toplam sağlık harcamaları içindeki payı sadece yüzde 2.5 oldu. Aynı dönemde genel devlet sağlık harcaması yüzde 108, özel sektör sağlık harcaması ise yüzde 95 arttı. TÜİK’in son açıkladığı 2025 Ocak ayı enflasyonuna göre de TÜFE yüzde 5 artarken, yıllık enflasyon yüzde 42.12 oldu ve Ocak ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup yüzde 23.57 ile sağlık oldu. TÜİK’i göre sağlıkta yıllık fiyat artışı ise yüzde 55 olarak gerçekleşti.
YAŞ 86, PRİM 210 BİN TL
85 milyonluk nüfusta toplam özel sigortası olan kişi sayısı ise 7.5 milyon. Doğrudur; özel sağlık sigortasında fiyat artışı ortalama yüzde 75 olurken; kimilerinin yüzde 100’ü geçti, hatta kimilerinde yüzde 120’leri buldu. Peki, özel sağlık sigortasının ortalama fiyatları nedir? Sordum, öğrendim. Orta yaş için ortalama fiyat 35-40 bin liralarda. Yaş ilerledikçe ve sağlık kullanımı arttıkça bu rakamlar da artıyor. Okuyuculardan gelenlerden birkaç örnek vereyim. Mesela, bir okuyucum (50 yaşında) 2024’te 85 bin lira primin bu yılın başında yüzde 47 artışla 125 bin liraya çıktığından şikayet ediyor. Mesela bir dostum ki, 86 yaşında, geçen sene 137 bin lira ödediği sağlık sigortasına bu yılın başında yüzde 56 artışla 210 bin lira ödediğinden yakınıyor.
BY PASS AMELİYATI 950 BİN TL
Şunu da belirteyim, kendim, eş dost ve okuyucular dahil kimseden, ‘yok kardeşim sigortacılar fahiş zam yapıyor, sigorta yaptırmıyorum’ diyeni hiç duymadım. Sigortacılarla konuştum, ‘yüksek fiyat artışları yapıyorsunuz, sigorta yaptırmayan, iptal eden var mı diye?’; bırakın sistemden çıkanı her geçen yıl sağlık sigortalı sayısı az da olsa artıyormuş. Niye böyle? Onu da öğrendim. Bugün basit bir safrakesesi ameliyatının özel hastanede maliyeti, hastanesine göre 200-250 bin lira arasında değişiyor. SGK anlaşmalı hastanede bile özel hastanenin talep ettiği fark ücreti 120-130 bin lira. By pass ameliyatı ise 750 bin lirayı, SGK anlaşmalı hastanede ise 350 bin lirayı buluyor; özel sağlık sigortasının içinde olan A Plus hastanede ise 950 bin liraya (4 damar için) kadar çıkıyor. Bunları niye yazdım? Sağlık sigortasına ödenen primle, basit bir ameliyata sigorta şirketinin ödediği fiyatın mukayese edilmesi için yazdım. O yüzden de kimse özel sağlık sigortası sisteminden çıkmıyor, çıkmak istemiyor.