22 Temmuz 2009
TRABZONSPOR’un rakibi, geçen sezonun Hollanda Kupası sahibi, bir hafta önce Sivasspor karşısında 5-0 gibi inanılması güç bir farkı yakalayan, “Kalp çiçeği formalı” Heerenveen idi. İlk yarıda iki kez geriye düşüp, beraberliği yakaladı bordo mavililer. Dörtlü savunmanın önünde tek ön libero bırakıp, iki hücumcu orta saha, savunma kaygısı olmayan gamsız iki kanat oyuncusu ve tek forvetle oynadı Karadeniz ekibi. Kısacası 4-1-4-1 gibiydi sahadaki görüntü.
Yediği iki gol de Alanzinho’nun savunma işini, genç Ferhat’a yıkmasının uzantısıydı. İki golde de Egemen ile Giray’ın ciddi sorumluluğu vardı. Elbette kaleci Slyva’nın da.
Dikkat çeken ise çok pas yapılan, ters topun iyi kullanıldığı sağlıklı bir hücum anlayışı idi. Elbette rakibin pozisyon almasına izin verilmeden yapılan çabuk hücumlardı bunların tümü.
Özgüven var
Standart Liege maçındaki hırstan uzaktı Trabzonspor. Tabi gerginlikten de. Panik de yapmadı maç boyunca. Rakibi çıldırtan garip bir sükunet ve de özgüveni vardı.
Dünün iyileri arasında iki goldeki ikinci derece sorumluluğu dışında Ferhat, orta alandaki Ceyhun Gülselam vardı. Zafer Yelen ve Engin’in daha iyi olacaklarını söylemek mümkün. Bu Ceyhun ile Ferhat’ı gördükten sonra Tjikuzu ve Cale’nin yerinde olsam, “Formam garanti” hatasına düşmezdim asla. Trabzonspor, Hollanda’daki ikinci etap çalışmalarında oynadığı üçüncü hazırlık maçında yenilmedi. İki galibiyet, bir beraberlik performans, yoğun değişim çabasının eseri.
Gerçekten bir şeyler değişiyor Trabzonspor’da.
Ve elbette gelişiyor.
Yazının Devamını Oku 19 Temmuz 2009
Bordo mavililer, tekmelerin havada uçuştuğu karşılaşmada Belçika Şampiyonu’nu Colman’ın golüyle avladı. Golün kahramanı Arjantinli futbolcu, kırmızı kartla oyun dışı kaldı.
TRABZONSPOR, ikinci yarısı tekme tokat geçen maçta Belçika Şampiyonu Stardart Liege’i 1-0 mağlup etti. Maçın tek golünü atan Colman, kırmızı kartla oyun dışı kaldı.
Bir hazırlık maçı görüntüsünde de olsa, gerginliği bir lig maçını aratmayacak karşılaşma idi Standart Liege mücadelesi. Özellikle ikinci yarıda, Colman’ın atılışıyla başlayan sertlik, ilk yarıda hakemin Belçika Şampiyonu Liege ekibine gösterdiği abartılı hoşgörünün uzantısıydı.
Yattara sakatlandı
Karadeniz ekibinin şansı, yeni teknik direktör Hugo Bross’un geçen yılın teknik adamı Ersun Yanal gibi “Hücumcu kafaya” sahip oluşuydu.
Ancak forvette Umut’un “Issız Adam’ı andıran” yalnız görüntüsü, orta alandaki ofansif eleman bolluğuna karşın, topun hücum anlamında iyi kullanılamaması gibi bir sorunun işaretiydi.
Yatara, Alanzinho, Colman ve Engin gibi sadece ileri bakan 4 elemanın yer aldığı orta saha, ilk 45 dakikada 2 buçuk atak üretti. Umut’un yetişemediği bir orta ile Alanzinho’nun iki şutu dışında etkinlik sağlayamadı bordo mavililer.
İlk bölümün en önemli olayı, 35. dakikada Yattara’nın gereksiz hamlesiyle kendi kendini sakatlamasıydı. Bu, belki de yeni sezonun ilk zorunlu hamlesinin çıkış noktası olacaktı.
İkinci yarı başında Umut’un düşürülmesiyle kazanılan penaltıda topu Türk kaleci Sinan Bolat’a vuran Colman, dönen topu gol yaptı. Aynı Colman, gereksiz bir tekme ile kırmızı kart gördü. Gerginleşen maçta sarı kartlar havada uçuşurken, oyuncular toptan çok birbirleriyle itişti ve maç 1-0 bitti.
Yazının Devamını Oku 10 Haziran 2009
YALANCI çobanın öyküsünde sonuna kadar ısrarlıyım ama... Ancak bu işin, bir de ama’sı var.. Birleşme olayının kabak tadı verdiği, belirsizliğin ortalığı gerdiği bir gerçek. "Bulanık suda balık avlamak isteyenler" dışında kimseye yararı olmadığı da.
İşte bu nedenle, "Bir an önce ne olacaksa olsun" diyorum.
Ve bir kez daha hatırlatıyorum, gelecek yıl, Ankaragücü 100. yaşını kutlayacak.
Şampiyonluğa oynayacak takımdan vazgeçtik, yaşananlar insana, "100. yılında küme düşen takım olmasın yeter" dedirtiyor...
Suskun Cengiz Topel yönetimi, bir an önce harekete geçmezse, "Yetersizliğin sessizliği" diye düşünmeye başlayacağım. Ben böyle düşününce de, herkesin aklına düşecek bu konu.
Ankaragücü’nde bazı sorulara cevap gerek. Açık, net herkesin anlayabileceği cevaplar.
Örneğin birileri, en kısa yoldan Melih Gökçek’e "Neler oluyor sayın başkan?" diye sorabilmeli.
Birleşme, uzlaşma, tanışma, katılma gibi olayların ne olacağını öğrenmeli, kamuoyuna açıklamalı.
Gelinen noktada, vakit geçirmeden, oyalanmadan, hemen bir şeyler yapılmalı.
Ve artık ya konuşulmalı ya da sonsuza kadar susulmalı...
ÇOK DÜŞÜNMEDEN, VAKİT GEÇİRMEDEN
BİRLEŞME, uzlaşma, katılma derken, Aşağı Beştepe’de yaprak kımıldamıyor. Ne transfer var ne de bir hareket. Üstelik, bazı oyuncuların alacakların tahsili ve sözleşme iptali için federasyona başvurduğu da bir gerçek.
Tamam, takdir ettik; alkışlayın dedik ama Cengiz Topel Yıldırım yönetiminin ileriye dönük bir şeyler yapma zamanı da geldi.
100. yıl kutlanacak, "Dalya" denilecek.
Artık, iyi bir şeyler olmalı. İnsanlara yıllardır çektirilen azabın telafisi, bir özrü olmalı.
Eziyet çektiren farklı olsa, şimdi ortalıkta olmasa da birileri, bu işi üstlenmeli.
Tıpkı düşmek üzere olan kulübü, kolundan tutup kaldıranların yaptığı gibi.
Beştepe’de bavulunu toplayıp, gitmek üzere olan 14 oyuncunun ne olacağına ilişkin karar önemlidir.
Bir iddiaya göre 11 milyon TL bir başkasına göre 16 milyon TL olan borcun nasıl ödeneceği de...
Yıldırım yönetimi, ya çıkıp "Bu işe her şeyimizle devam ediyoruz" demeli ya da "Bizden bu kadar. Biz sezonu kurtardık, gelsin birileri de geleceği kurtarsın" deme cesaretini göstermelidir.
Kısacası ya işe sahip çıkmalı, ya da işin sahibini bulup teslim etmelidir.
Çok düşünmeden, vakit geçirmeden...
TARIK BEY İLE CEM BEY
GENÇLERBİRLİĞİ, geçtiğimiz hafta içinde sezon boyunca yaşadıklarının sorumlularını bulup, kapıyı gösterdi. Meğer bunca olumsuzluğun suçluları, genel koordinatör Ergun Maraşlı ile iki izleme antrenörü Okay Çelik ile Harun Erol ve 12 temizlik işçisi imiş.
Kulübün Başkan Vekili Tarık Bey, yanına Menajer Cem Bey’i de alıp, basın toplantısı düzenliyor ve "Geçtiğimiz sezonun tüm sorumlusu, yönetimdir." diyor, kovulan Maraşlı, iki antrenör ile 12 gariban oluyor.
Doğru, yanlış transferleri yapanlar onlardı! Bir sezonda 3-4 hoca getirip, kovan, takımı yanlış çalıştırıp, sahada maskara edenler de! Ligde, kupada sefilleri oynayanlar da üstelik..!
Çuvalla yanlışı yapıp, Koca Gençlerbirliği’nin "Allahın lütfu, Antalyaspor golüne muhtaç edenler" de bu insanlardı hiç tartışmasız!
Türkiye, ilginç insanlar ülkesi gerçekten.
Bazıları, kendilerini akıllı, kalan herkesi de aptal zannediyor. Ama yanılıyor.
Aynaya bakma alışkanlığı olmayan, çevresini görmeyen, gördüklerini anlamayanların dünyası Beştepe.
Kendisini akıllı sananların, küçük dünyası...
RAHAT UYU BEKİR AĞABEY
YAZIMIN son noktasını koymak üzereyken tatsız bir haber geldi Hürriyet’in Ankara Reklam Sorumlusu Senem Çetin’den, "Ağabey, Bekir Çiftçi’yi kaybettik" diye. Amatör sporun babasıydı Bekir Ağabey. Rahmetli Arman Talay ile yaşamlarını Yenişehir Kulübü’ne adamıştı.
İyi gazeteci, iyi yönetici, iyi reklamcı ve hepsinden önemlisi iyi insan idi.
İyi sıfatı, ona gerçekten çok yakışırdı.
Ankara’da yaşayan bir İstanbul Efendisi idi Bekir Ağabey. Ona yakışan biçimde iyi bir törenle bugün uğurlayacağız Bekir Ağabey’i.
Allah Rahmet eylesin, mekánı cennet olsun...
Yazının Devamını Oku 3 Haziran 2009
BİLİRSİNİZ Yalancı Çoban’ın hikayesini. Dağda sıkılır, ilgi çekmek ister canı. Yamaca gelip, "Yangın çıktı" diye bağırır, köyde ortalık karışır. Bir panik, bir telaş. Anlaşılınca yalan, kızar köy halkı, döner evine. Üç, beş derken artık diğer feryatları ilgi görmez olur.
Bir gün, Yalancı Çoban’ın gerçekten yanar evi...
Bağırır, yardım ister, kimse ciddiye almaz.
Yanar, biter kül olur.
İşte Ankara’daki birleşme hikayesi de buna döndü. Yılda üç beş kez dinliyoruz bu garip öyküyü.
Doğrusu bu ya, her dinlediğimizde de ciddiye alıp, sizlere anlatıyoruz.
Sonra bir merak, bir telaş, bir heyecan.
Ortada laf var, icraat yok.
Gerçekten birleşme olsa, artık etrafta inanacak kimse kalmadı.
"Böyle olur Ankara’nın birleşmesi..." dedirten türden garip anlaşılmaz ve açıklanamaz bir şey işte...
Yalancı Çoban’ın ibretlik öyküsü gibi.
ÇEKİRGE KAÇ KERE SIÇRAR
BİRLEŞME, uzlaşma veya katılım...Adına ne derseniz deyin, Beştepe için bir hareket olduğu da bir vak’a.
Gökçek Ailesi’nin Ankaragücü’ne dahil olması mı; Ankaragücü’nün Gökçek Ailesi’ne geçmesi mi bu yaşananın doğrusu?
Zaten Gökçeklerin Ankaragücü’nde isteyeni kadar, istemeyeni de var. Kolay değil, üç beş ay öncesine kadar ağzınıza ne gelirse sayıp dökeceksiniz, şimdi çark edip alkışlayacaksınız. Kolay değil...
Hani bir Anadolu deyimi vardır, "Bu pilav çok su kaldırır" diye... Tam o misal.
Konuşulacak, tartışılacak ya birleşilecek ya da ayrı düşülecek. Ancak ne olacaksa, vakit geçirmeden hemen şimdi olmalı.
Ankaragücü’nün borcu bir iddiaya göre 11, bir başka söyleme göre 14 milyon TL. Abartıp "kenardaki köşedeki ile 17-18’e kadar gider" diyenler bile var. Piyasa, personel, futbolcu, teknik adamların geçen yıla dönük paraları ödenecek en kısa sürede.
14 sözleşme bitiyor, kalan kalacak giden de gidecek.
Belki bilmeyenler vardır, Ankaragücü önümüzdeki sezon 100. yaşını kutlayacak. Bunun için şöyle iddialı, ses getiren, keyif veren bir takım gerekiyor Beştepe’ye. Bunun en basit hesapla 25 milyon TL maliyeti var.
Herkes hesabını kitabını yapıp, pozisyonunu alsın. İşin şakası olmadığı, yanlışa düşenin Bank Asya yolunu tutmasıyla bir kez daha ortaya çıktı.
Üç kez sıçrayan çekirgenin, dördüncüye derman bulamayacağı da...
ALKIŞ,TAKDİR VE SAYGI
HERKESİN ortak inancı, Ankaragücü’nün düştüğü idi. "Bu kez çıkış noktası kalmadı" görüşü yaygındı. Bu nedenle koltuklarından yıllardır vazgeçemeyenler, ceketlerini alıp arkalarına bakmadan gitmişlerdi.
Cengiz Topel Yıldırım ve birkaç arkadaşı, ateşten gömleği giydi ve büyük yangınların büyük itfaiyecisi Hikmet Karaman ile birlikte faciayı önledi.
Bu nedenle Ankaragücü camiası, bu insanlara teşekkür borçlu.
Camianın içine girme hevesinde olanlar da. Yani yanlış adreslere gidip, yanlış kişilerle pazarlık yapanlar, işin gerçek sahipleriyle biraraya gelmeli. Futbol Federasyonu Delegeleri seçiminde Onursal’ın ısrarına dik duruş gösterip doğruyu yapan mevcut yönetim, bunu fazlasıyla hak ediyor.
Alkışı, takdiri ve de saygıyı...
MUTLAKA BAŞARIRLAR!
TRAZONSPOR-Fenerbahçe maçındaydım görevim gereği. Ankara’daki meslektaşlarım anlattı şu meşhur Gençlerbirliği-Kayserispor maçında yaşananları.
Hani şu, "4-0’lık lig sonu faciasını."
İşin özeti, Özgür Şahiner’in pazartesi günü Ankara Hürriyet’teki fotoğrafında idi. Yıkımın şaşkınlık ve korkusunun sindiği bir yedek kulübesi görüntüsü. Va akıllardaki protokol tribünde elindeki radyolardan Antalya-Ankaragücü maçında umut haberi bekleyen umutsuz yöneticilerin dışa vuran kaygı-korku fotoğrafı.
Aslında bunun adı, "Varlık içinde yokluk çekmek..." Kasasında 47 trilyonu olmakla övünen Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav’ın ömründen kendi elleriyle 8-10 yılı kesip atması...
Bu kadar çok saçma sapan işin bir arada yapıldığı, "yanlışlar düzenini"nin doğal sonucu.
Yanlışı yapan baş sorumluda gereksiz ısrarın, kaçınılmaz faturası. Gençlerbirliği’nin yönetimi, önceki akşam adı üstünde bir çok tartışma olan genel menajer Cem Onuk’un görevine devam etmesine karar verdi. Cavcav istedi, yönetimi onayladı ve Onuk görevinde kaldı.
Yani özetle dediler ki, "İnat ve ısrarla biz, kasasında 47 trilyonu olan bir Bank Asya takımı olmak konusunda iddialıyız."
Ne diyelim, hayırlı olsun...
Unutmayın, insanlar bir şeyi çok istiyorsa, mutlaka başarır...
Yazının Devamını Oku 25 Mayıs 2009
ÇOK bilinmeyenli Süper Lig denkleminde Trabzonspor, çarpanını arıyordu. Eskişehirspor’dan alınacak üç puan eşittir şampiyonlar ligi şansı demekti. Elbette Sivasspor’un iki maçtaki herhangi bir puan kaybıyla. Beşiktaş’ın iki maçtaki 4 puanlık kaybı, 25 yıl sonra gelen şampiyonluk demekti. Bunların tamamı, gerçek olabilecek lig fantezisi idi. Elbette Trabzonspor’un önce Eskişehir ardından da Fenerbahçe maçlarını kazanması kaydıyla. Gökhan ara verip, Serkan sezonu kapatınca, bir de Ferhat kendini erken emekliye ayırıp, Yattara’da sakatlık moduna girince Tayfun sağbeke, Giray stopere, Ceyhun da ön liberoya atmıştı kendini.
"Bizden şampiyon olmaz, futbol keyfimize bakalım" rahatlığı, üç galibiyetin getirdiği hızla tırmanış sonucu, "Acaba şampiyon olacak mıyız?" gerginliğine dönüşmüştü.
İyi oynamıyordu Trabzonspor. Ancak 18. dakikada Alanzinho ile başlayıp, Ceyhun’un halı saha rahatlığı vuruşuyla gelen ilk gol, gerginliği aldı. Kontra toplarda Umut’un kaçırdığı iki mutlak gol şansı, Eskişehir’in saldırmasına ortam sağladı.
38. dakikada sahanın etkili oyuncularından Selçuk’un müthiş şutu üst direkte patlarken. İkinci golün habercisi oluyordu. Bunun bir dakika sonrasında Colman’ın kaptığı topu, Alanzinho kalecinin üstünden aşırıp ikinci kez filelere yolladı ve derin bir nefes aldı.
Seyirci yıldızlaştı
İkinci yarı Trabzonspor açısından sıkıntı verici idi. Saldıran rakibe karşı, çabuk hücumu bir türlü başaramadılar. Ancak her topu takip etme özeni, Umut’un asisti ve Ceyhun’un kafa golünün çıkış noktası oldu. Fark rahatlığı, defansın sieasta alışkanlığı Doğa’nın nefis golünün nedeni idi. Kalan 24 dakika her şeyiyle saldıran Eskişehirspor ile topu tüfeğiyle direnen Trabzon’un çatışması halinde geçti. Youla’nın bitime, 16 dakika kala attığı golle skoru 3-2’ye getirmesi, Trabzon’un takım savunmasındaki hastalığının kronikleştiğinin kanıtı oldu.
Ancak Colman’ın nefis arapasında Umut’un şık plasesi nefes aldırdı. Noktayı koyan ise 5. golü atan, maçın çalışkan ismi Alanzinho idi. Yıldızların ne kadar önemli olduğunun kanıtlandığı bir maçtı bu karşılaşma. Bir de Eskişehirspor seyircinin yıldızlaştığı.
Ve Trabzonspor, herkesin kendi göbeğini kesmek zorunda olduğu ligde hesabı, son haftaya bıraktı.
Yazının Devamını Oku 18 Mayıs 2009
YA puan durumuna bakmayı unutmuşlardı ya da üst üste iki hafta kazanmanın yeterli olduğu gibi yanlış bir ortak fikri vardı Trabzonspor takımının. Ligin son 3 haftasının final olduğu gerçeğini unutmuşlardı belki de. Nedeni ne olursa olsun, tatil öncesi son gün çalışanları gibiydiler. Rehavete girmeye hazır, potansiyel tatilciler gibi.
Yattara, 21. dakikada sakatlandığını söyleyip çıktı. Yerine giren Alanzinho, bir pozisyon dışında kayıptı. Gökhan ile Umut, 5 kişilik defansın arasında yüzme bilmeyen Orta Anadolu çocukları gibi çırpınıp durdu.
Kaleci Slyva’nın yakaladığı her topu, Ömer Erdoğan’ın kafasına şişirmesini kendi bile açıklayamazdı. Hele bir Colman vardı ki sahada.. Bu Colman, saha içindeki grev gözgüsü gibiydi. Devre arasındaki Horon ve Kolbastı ekipleri, Arjantinliden fazla efor harcadı. Ahmet Özen’in derin hoşgörüsü ile 45 dakika sahada kaldı.
Ferhat ise rakibi savunma yerine, hatalarıyla Tayfun ve Hüseyin’in fazla mesai yapmasına neden oldu.
Akıllı yerden oynayıp, iki kanttan topu rakip alana taşıyan ve Sercan-Shin Rok ikilisini kaleye yollayan Bursaspor karşısında iki buçuk pozisyon dışında etkinlik sağlayamadı bordo mavililer.
İkinci yarıda hakem şov vardı. Hüseyin Göcek, çaldığı ve çalmadığı düdüklerle hem iki takım hem de maçın önüne geçti.
Arkadan faullere normal, sert hareketlere zararsız faul muamelesi yaptı. Ivankov’un ceza alanında Gökhan Ünal’a yaptığı harekete penaltı çalınmaması için 10 kusurlu hareketin tanımının değişmiş olması gerekiyordu. Ama henüz değişmemişti.
Alanzinho’ya Kirita’nın yaptığı faul ise ceza çizgisinin hemen dışında idi. Belki de tek doğrusu buydu Göçek’in...
Sonuçta Bursa kalecisi Ivankov’un yıldızlaştığı, pas yapmayı beceremeyen Trabzonspor’dan ise Egemen ve Hüseyin’in öne çıktığı maçta Gökhan’ın son dakika füzesiyle üç puanı aldı.
"Hayata dönüş" diye buna diyordu, bilenler...
Ölmek üzere iken...
Yazının Devamını Oku 13 Mayıs 2009
LİGİN son 3 haftasına geldik. Kimilerine göre kalitesiz, kimilerine göre ise son derece zevkli ve çekişmeli bir lig sezon yaşıyoruz. Hangi pencereden bakarsanız bakın, kalite olmasa da heyecan var, 2008-2009 Süper Ligi’nde.
Üstelik hem üstte hem de altta. Zirvede Beşiktaş, Sivasspor ve Trabzonspor şampiyon adayları. Galatasaray’ın da matematik şansı var.
Altta ise durum, inanılmaz. 40 puanla 9. sırada bulunan Ankaraspor bile tedirgin. Gençlerbirliği, Eskişehirspor, İstanbul Büyükşehir, Ankaragücü, Antalyaspor, Denizlispor ve Konyaspor’dan biri, Hacettepe ve Kocaelispor ile birlikte Bank Asya 1. lig’e düşecek.
Herkes tedirgin, herkes gergin.
Ankaragücü yöneticisi Fatih Mert’in dün yaptığı, "Herkes, üç hafta için sussun" çağrısı bu nedenle çok önemli. Toplum sağlığı ve akıl gereği şimdi susmak, konuşmaktan daha yararlı. Anlamsız tartışmalar, Domuz Gribi etkisi yaratabilir. Gerginlik, hem insanlar hem de kurumların sağlığına dokunur.
Yazının Devamını Oku 10 Mayıs 2009
TAM, "iş, işten geçti" denilirken, yeniden heyecan geldi ’Var mısın yok musun Ligi’ne. Elindeki 500 binlik kutuyu saklayan Trabzonspor, umudun bittiği yerden geri döndü. Belki şampiyonluk değil ama Şampiyonlar Ligi şansı tam yol geri döndü. Sivasspor’un akılalmaz kötü performansı, herkesin kaybettiği bir ligde, "Hayat varsa umut var" felsefesinin ne kadar doğru olduğunu ortaya koydu.
Kocaeli maçı, hiçbir şeyin bitmediği gerçeğinin kendisiydi. Kazanmak, kazanmak anlamına geliyordu. Belki çok iyi oynamadı, geçen maçlarından çok daha az pozisyona girdi ama hem gol atmayı hem de kazanmayı başardı.
Penaltı es geçildi
Gökhan’ın ortasında Umut, kafayla üst direğe vurdurup, dönen topu ayağıyla filelere yolladı. Tıpkı, basketbolda panyayı kullanıp, dönen topu potaya tipleyen basketbolcular gibi. İkinci golde ise Cale’nin uyanıklığı, Umut’un kendisine ilk golü attıran Gökhan’a asist ile teşekkürü vardı.
İlk yarıda direkten dönen üç top ile filelere giden iki gol vardı.
İkinci yarıda çok rahat, maç bitmiş gibi bir havası vardı Trabzon takımının. Çok pas yapmakla, maçın kazanılacağı gibi yanlış bir hava sinmişti. O rahatlıkta bir uyku golü yediler. Sonra da rakibi uyutup, maç biterken Alanzinho’nun müthiş golüyle iyi oynamadıkları bu maçı kazandılar.
Hakem Deniz Çoban’ın, maçın 76. dakikasında Umut’a yapılan mutlak penaltıyı es geçmesi, kural bilmemesinden başka bir şey değildi.
Polisin stat güvenliğinden kendini çekmesiyle panayır yerine dönen Kocaeli İsmetpaşa Stadı’nda maç herhangi bir terslik yaşanmadan bittiyse, bu Tanrı’nın bir lütfudur. O kadar...
Yazının Devamını Oku