28 Ağustos 2009
İLK maçta her şey bitmiş, zaten turu alan gitmişti. Avni Aker’deki maçta Trabzonspor’un yanlışlarından doğan Toulouse doğrusu, forvet Gignac’ın iki atıp bir attırdığı maçta, turu Fransa’ya çevirmişti.
Ancak ”Çıkmayan candan umut vardır” diye bir deyimin de gerçekliği inkar edilemezdi. Canın çıkmadığının bir kanıtı olmalıydı ama o yoktu Trabzonspor’da. Maçı çevirecek, turu getirecek 3 farklı galibiyeti kazandıracak oyuncu da yoktu, takımda.
Son dönemin kötülerinden Egemen, küçük bir sakatlığın da katkısıyla yedekliğe mahkum olmuştu. Tjikuzu, Ceyhun; Umut da Gökhan Ünal ile nöbet değişimindeydi. Değişen sadece isimlerdi.
Savunması, orta sahası ve forveti arasında ciddi biçimde Senkron Sorunu yaşayan bordo mavililer, tur için gerekli organizasyondan uzaktı. Barış Memiş, bir iki pozisyon dışında solbeke teslim oldu. Soldan gelen yoktu, Alanzinho da sahada. Gökhan ise Fransızların arasında kaybolup gitti, bir de inanılmaz gol kaçırıp, turu çimlere gömdü.
Kazanmak için bir şeyler yapmak gerekiyordu, UEFA Ligi için de çok şey.
İlk yarıyı boş geçirip, ikinci yarıda Alanzinho-Umut değişikliği ardından gelen Ceyhun golü dışında turu geçmek için gerekeni yapmadı Trabzonspor. Sahanın en iyileri, kaleci Slyva, Song ve Giray idi. Anlayın gerisini.
Diyarbakırspor maçıyla başlayan çöküş, Toulouse ve Manisaspor maçlarının ardından uçup giden UEFA umuduyla zirve yaptı.
Bu durum, hem futbolcular hem de teknik kadrosunun ciddi biçimde sorgulanmasını gündeme getirdi.
Ve sıra, hızla yönetime geliyor.
Yazının Devamını Oku 24 Ağustos 2009
SÜPER Lig’deki Diyarbakır Kazası’nın üzerine Toulouse Faciası’nı yaşadı UEFA yolunda... Hazırlık maçlarının süperi Trabzonspor için, sözde “Hayata Dönüş Maçı” idi Manisaspor karşılaşması. Avrupa Hayalleri’nin Kaf Dağı’nın arkasında kaldığı şu dönemde başka çaresi de yoktu.
İlk yarıda topun sahibi olan Trabzonspor, oyunun hakimi değildi. Rakibi her pozisyonda karşısına alan, orta alanda kaptığı her topta kontratağa çıkan ve Trabzonspor’un “İşime yaramıyor” diye kiraya verdiği Isaac ile golü bulan Manisaspor’du.
Engin, 8. dakikada Manisa savunmasının kaptığı topu direk yerine fileye vurabilse her şey farklı olurdu. Ancak Engin direğin kalitesini sınarken, kiralık Isaac önce gol ortasını yapan Nizamettin’e eşlik eden Engin ve Serkan, ardından da “Bu adam topa nasıl vuruyor” diye yakın inceleme yapan Egemen ve kaleci Sylva’nın sayesinde çok rahat bir gol attı. İlk yarıda yakaladığı iki pozisyondan birini gole çeviren Manisa, rakibinin cılız saldısına iyi direndi.
Belçikalı Broos, istikrarı herhalde “Her şeye rağmen kötü savunmayı bozmamak” zannediyor. Bu ısrarın Ersun Yanal’ı götürdüğünü bilmiyor. Belki farkında değil ama takımı, son üç maçta tamamı savunma ürünü, 6 gol gördü kalesinde. Zaten takım savunması yaptığı yok, bordo mavili takımın; bir de savunma su kaynatınca, işler sarpa sarıyor.
Sahada patron yok
Bu arada her şeyden önemlisi, Trabzonspor takımının bir saha patronu yok. Yani takımı organize edecek, oyunu çekip çevirecek, topu iyi kullanacak iş yapacak, yaptıracak bir 10 numarası yok Trabzonspor’un... Tıpkı, iyi bir 9’u ve de 11’i olmadığı gibi. Bakıp, iç geçirip, “Neyi var” diyeceksiniz.. Bunun da, cevabı yok... Trabzonspor takımı, kendisine önde baskı yapan, iyi mücadele eden, maç boyunca da 2-3 tane iyi kontratak yapıp, bir gol bulabilen her takıma yenilir. Çünkü forvetten başlayarak organize savunma yapmayı bilmiyor, pas yapmayı, topu yere indirip doğru kullanmayı bilmiyor. Orta sahada iyi organize olamıyor, oyunu her geriye hem de öne iyi oynayamıyor. Tjikuzu, kaleler yana konulmuş gibi yengeç stili topu, yana doğru oynuyor. Selçuk oyunu kurmaktan aciz, Colman isteksiz, Engin hem sorumsuz hem de gamsız. Umut çabalıyor ama o da ne yaptığını, niçin yaptığını bilmiyor. Golsüz golcü Gökhan ise geçtiğimiz sezondan bu yana “Ben neden buradayım, ne yapıyorum” diye kendini sorguluyor.
Sezon öncesi, Hollanda kampındaki maçları izlemesek, Sivasspor lig maçını gözlerimizle görmesek, “Birileri, bizi kandırmış” diyeceğiz. Ama o takım, o futbolcular şimdi ortada yok... Üstelik nereye gittikleri konusunda kimsenin de fikri yok. Trabzonlu taş gibi, şampiyonluğa oynayacak bir takım istiyor ama o da yok... Sonuç olarak, “Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmut...”
Yazının Devamını Oku 21 Ağustos 2009
İKİ yıl aradan sonra oynanan UEFA Avrupa Ligi play-off maçı önemliydi. Çünkü UEFA Ligi demek çok şey demekti. Sadece Trabzonspor için değil, Trabzon kenti için de. Esnafı, tüccarı tüm halkı için. UEFA Ligi’ne girmek, Hüseyin Usta için de önemliydi, Fevzi Hoca için de. Şerafettin Amca ile Hasan Kardeş de bu yoğun sportif insan hareketinden nasibini alacaktı.
İlk 10 dakika, Sivasspor maçındaki gibiydi. Yani Kesintisiz Fırtına gibiydi Trabzonspor. Umut’un vurduğu top, direği salladı; Engin bir pastan dokunamadı. Sonra bir uyku durumu takımı sarmışken Fransızların Gol Kralı apoletli santrforu Gignac yapımı şok gol geldi.
Buz gibi oldu ortalık. Üç gün önceki Diyarbakır maçının o kötü havası sindi Avni Aker’e..
Kısa süre sonra önce tribünler ardından da bordo mavili takım toparlandı. Ve Engin çıktı sahneye… Bir Tespih Ustası edasıyla, Fransız savunmasını ipe dizercesine bir sağa bir sola yatırdı. Onlar Engin’i ararken, verdiği top; Song’un vuruşuyla filelere gidiyordu. Kutlanması gereken Engin, kutlanan Song oldu.
Umutsuz çaba
15 dakikalık bir meltem daha esti Avni Aker’de. Karadeniz ekibi, salladı ama yıkamadı rakibini. Toulouse, hem savunma hem de kaleci Blondel ile izin vermedi ikinci gole. Konuk takımın bu dönemdeki direnci ve kontra çıkışları, atacağı tur gollerinin sinyalleriydi.
İkinci yarının hemen başında yine savunma uykuda iken, bir kornerin uzantısında arka direkte Gignac, skoru konuk takım lehine 2-1 yaptı. Trabzon savunmasının son dönemdeki kötü formu için sürpriz değildi, Sylva’nın kalesindeki goller. Bross’tan gelen Alanzinho ve Gökhan hamleleri, umutsuz çabaydı. Alanzinho oyuna girerken, Tayfun Cora’nın yuhlanması çok ama çok ayıptı.
Ve son dakikada atılan golle, skor 3-1 olurken Fransız Toulouse, Trabzon tribünlerinin alkışlarıyla turu ilan ediyordu. Savunmayı başaramayan, orta sahası mücadele edip organize olamayan, forvetleri de gol atamayan Trabzonspor da Avrupa sevdasına el sallıyordu.
Yazının Devamını Oku 16 Ağustos 2009
SİVASSPOR galibiyeti elbette önemliydi. Ancak her şeyin bittiği anlamına gelmiyordu. İşte Trabzonspor’un yanıldığı nokta tam burası idi. İyi top yapmak, hücumu kanatlara yaymak, şut atmak, yan topları iyi kullanmak, duran topları iyi değerlendirmek önemli ancak kazanmak için tek başına yeterli değildi. Çünkü futbolda gol yememeyi başarırsanız, sadece kaybetmezsiniz. Atarsanız, kazanırsınız. Tabi gol atacak forvetiniz varsa.
Hollanda’daki hazırlık maçlarında atılan 13 golün sadece üç tanesi forvet oyuncularına aitti. Kalanlar, savunmacılar ile orta sahadakilerin marifeti idi.
Sivas maçı da iki orta sahanın golleriyle kazanıldı. Diyarbakır karşılaşmasında yeni transfer Gabric’in son dakikada su kaynatması, dengeyi baştan bozdu. Avni Aker, “soldan saldıracak” bir Karadeniz Fırtınası bekliyordu. Saldırı da gol de sağdan geldi dün akşam. İkinci hatta üçüncü beklenirken, geçen sezonlardaki hastalık nüksetti. Kaçırdıkça, kaçırdılar ve bunun bedelini ağır ödediler.
Bağıra bağıra
Yokluktan zar zor kurulan Diyarbakırspor takımı, çok iyi mücadele etti, iyi direndi ve bordo mavililerin konsantrasyon kaybı yaşadığı anda darbeyi vurdu. Konuk ekip, ciddi anlamda üç kere geldi, biri Cale-Giray, diğeri Egemen’in hatasından iki gol atıp, çok önemli üç puan kazandı. Oysa Diyarbakır’ın Tazemeta’sı bağıra bağıra geliyordu. Trabzon duymadı, görmedi ve yandı.
Ve Avni Aker’de “Fatih Tekke” sloganları, yeniden yükseldi.
Yazının Devamını Oku 9 Ağustos 2009
SEZON galasında ilk 20 dakikadaki tempo müthişti. Üçü Trabzon, ikisi de Sivas adına gol pozisyonu yaşandı. Biri Selçuk ile gol oldu, bir diğeri de Sedat’ın vuruşunda direkten döndü. İki takım oyuncuları da birer İngiltere Ligi takımı gibi tatlı sert, pozitif futbol oynama hevesinde idi.
Mehmet Yıldız’ın yokluğu, Herve Tum’un da gidişiyle şişirmece futboldan vazgeçip, topu öne oynamaya çalışan Sivas takımıyla, geçen sezonun aksine futbolu daha teknik oyuncularla topun ofansif anlamda doğru kullanımı arzusuyla sahaya yayılan, bol pas yapan Trabzonspor’un orta saha oyuncuları öne çıktı.
Trabzonspor takımında bu sezon en önemli gelişme, artık bozmaya değil yapmaya oynuyor. Yani rakibin iyi oyuncularını önde ve sert basarak durdurmak ve kapılan topları ani ataklarla gole dönüştürme anlayışı terk edilmiş. Bunun yerine Colman, Engin ve Selçuk gibi teknik kapasitesi yüksek futbolcularla topu daha çok tutmak, rakip alanda daha rahat kullanmak geçerli bordo mavili takımda. Bu arada Alanzinho’nun saman alevi türünden anlık çıkışlarının daha sürekli ve etkili kılınması lazım. Bunları yaparken, oyunun ön tarafında hücumu keyifle yapanların, geriye dönük savunma oyunun da istekli ve hevesli olmaları gerekiyor. Çünkü bu durumda “Savunma fazla mesai yapmak” zorunda kalıyor.
Yoksa Brezilyalı, “Sağ ayaklı 2009 model Yattara” olma yolunda hızla ilerliyor. 4 Eylül Stadı’nda oynadığı sürece yaptığı, Selçuk’a gol asisti ile “5 adım ileri 3 adım geri” yalan koşu idi.
Ortak sorumlular
İlk yarıyı avantajlı kapayan Trabzonspor, ikinci devrenin hemen başında savunma-kaleci ortak yapımı bir Kamanan golüyle soğuk duş yaptı. Fransız’ın 25 metreden vurduğu topu kaptıran Serkan, izleyen Egemen ve yetişemeyen kaleci Slyva, golün ortak sorumlusuydu.
Bu dakikadan sonra Trabzonspor adına ilk heyecan verici olay, genç Ceyhun’un 35 metreden vurup, üst direği salladığı şut idi. Bu hareket, milli takıma kadar yükselen kıymetli yedeğin gol sinyali idi. Gol için daha hevesli gözüken Trabzon takımı, bunun için elinden geleni yaptı ve başardı. Yenilenen Sivas için de belli ki, beraberliğin yeterli olması büyük hataydı.
Trabzonspor, istedi, hak etti ve hem maç hem de moral kazandı.
Yazının Devamını Oku 29 Temmuz 2009
TRABZONSPOR’un Hollanda kampında 10 gün geçirdim. Eskisi kadar olmasa da keyifli idi.
Çünkü işin sahibi, ben değildim artık. Sadece Karadeniz takımının oynadığı hazırlık maçlarını yorumlamakla görevli idim. Yine de duyduklarımı, gazete adına görev yapan acar muhabir Yunus Emre Sel ile paylaştım. Muhabirlik olmasa bile, istihbarat yaptım.
10 gün süreyle hiç bir antrenmanını kaçırmadım Trabzonspor’un. Broos’un ne yapmak istediğine, bordo mavili takımın sahadaki görüntüsüne ilişkin ön çalışmaları takip ettim.
Trabzonspor’un başkanı, yöneticisi, teknik kadrosu ve futbolcusuyla dolu dolu 10 günü paylaştım gurbette. Her gün ara vermeksizin sporumu yaptım, Hollandaki Türk insanıyla oraları ve buraları konuştum.
Hani diyordum ya, “Eskiden kamplara gider, çalışmaları izler, yazı yazıp fotoğraf çekerdik” diye. Biri dışında yaptık tümünü. Keyifle, sevgiyle, muhabbetle...
Ve anlayacağınız nostalji yaptık gurbette.
FARKLI SEZON GELİYOR
DEĞİRMEN Diyarından buraları izledik. Allah’tan hem bilgisayar hem de internet diye mükemmel bir buluş var. Hollanda’daki bir otelin lobisinde oturuyorsunuz, dünya kucağınızdaki küçücük bir bilgisayarın erkanında. Olan, biten; yaşanan, geçen her şey orada.
Yazının Devamını Oku 26 Temmuz 2009
HOLLANDA kampı maç skorlarından yola çıkarsak, Trabzonspor lige 5 maçta 13 puanla başlıyor. Homberg’i 3-0, Standart Liege’i 1-0, Maastricht’i 3-1 yenen Karadeniz ekibi, Heerenveen ile 2-2 berabere kaldı.
Kamp finalinde, Bundesliga’nın klasiklerinden VfL Bochum ile oynanan maçı da Colman’ın penaltı golüyle kazandı. Özellikle Giray, Ferhat, Tjikuzu’nun öne çıktığı bir çalışma döneminde forvetlerin sessizliği dikkat çekti. Teknik Direktör Broos’un yerleştirmeye çalıştığı bol paslı, sabır isteyen, disiplinli oyun anlayışı, zaman alacak besbelli. Ortak akıl ve sabır mümkün olursa, keyif veren bir Trabzonspor izleyecek futbolseverler.
Final maçındaki görüntü, diğerlerinden çok farklı değildi. Trabzon takımı, geçmişin aksine sahada kavga etmeyi değil, futbol oynamayı düşünüyordu. Bu, takımın özgüveni, kazanmaya olan inancıyla doğrudan ilgili. Ofansif özellikleri yüksek Colman, Engin, Selçuk, Gökhan ve hatta ön libero Tjikuzu, Karadeniz ekibinin hep ileri bakmasını sağlıyor. Ancak bu isimlerin forvetle olan ilişkilerinin yetersiz düzeyde oluşu, Trabzonspor’un önemli sorunu.
Geçen sezon kurulan takımın gün geçtikçe birbirini tanıması, oyuncuların birbirlerini daha iyi anlamaları mümkün olduğunda, tüm eksiklerine karşın iyi futbol oynama çabasında bir ekip çıkıyor.
Tekke nostaljisi
Eksiklere gelince, zorlama sol açık Engin’in daha verimli olabileceği sağ kanada veya forvet arkasına gelmesi ve sol kanada can getirecek iyi bir isim bulunması gerekiyor. Klasik anlamda bir sağbek gerekliliği de ortada. Stoper Tayfun ve orta saha Serkan’dan uyarlama sağbek ancak bu kadar oluyor.
Ve elbette bir iyi santrfor. Hani şu her vurduğunu gol yapan cinsinden! Özellikle ligde gol kralı olmuş Gökhan Ünal ile Umut’un Bochum maçında yapamadıklarını gördükten sonra, bir golcü şart oldu. Yoksa Avni Aker’de bu sezon sıkça Fatih Tekke nostaljisi yapılır.
Hollanda kampında Trabzonspor’un moral kazanmak dışında, başardığı en önemli iş ise gurbetçiyi mutlu etmek oldu.
Yazının Devamını Oku 24 Temmuz 2009
HOLLANDA’daki tüm antrenmanlarının en az 15-20 dakikasının duran top çalışması idi. Bir antrenman klasiği olmaya başlamıştı ki, ne derece önemli olduğu dün akşam ortaya çıktı. İkinci lig takımı olmasına karşın, futbolu doğru oynayan bir ekipti Maastricht. Özellikle kendi yarı alanında rakibi 25-30 metrelik bir alana sıkıştıran, hücum dengesini bozan bir oyun anlayışına sahipti. Kırmızı beyazlı takım karşısında baskılı gözüken Trabzonspor, kanatları denedi olmadı, şut attı tutmadı ve üç golünü de duran toptan kaydetti. İlk iki golde kornerden genç Eren, üçüncüsünde ise Colman’ın frikiğinden tecrübeli Song rakip filelerle buluşturdu. 3-1 avantajla soyunma odasına giden Broos’un takımı, ikinci devreye 9 değişiklikle başladı.
Ancak bu bölümde Trabzonspor, ilk yarıdaki etkinliği yitirdi. Golü isteyen, kovalayan, çaba gösteren Hollanda takımıydı. Fenerbahçe, üç sezon önce Alex’in duran toplarından elini kolunu sallaya sallaya şampiyon olmuştu.
Şimdi duran topun doğru kullanımı konusunda ciddi bir atağı var Karadeniz ekibinin. Ve dün akşam ortaya çıktı ki, çok istersen, bir de çok çalışırsan mutlaka başarırsın.. Yeter ki iste.
Yazının Devamını Oku