3 Mayıs 2009
ERSUN Yanal’ın kurduğu takım, onsuz nasıl oynayacaktı? Trabzon’da Kayserispor maçı öncesi cevabı herkesçe merak edilen en yaygın soru, buydu. Yanal’ın vazgeçemediği Selçuk hasta, Song da yedek kulübesindeydi. Onun döneminden bir başka fark, sağ beklerden Tayfun’un stoper, Serkan’ın da sol kanat oynaması; sağ beke bir kenarda unutulan Ferhat’ın atanmasıydı.
Sahada geçmişten farklı olan en önemli özellik ise "Topun yükseltilmesi yasağı" idi. Yerden çok pasla rakibin yorulması, dengesinin bozulması hedeflenmişti. Bu, önemli, gerekli doğru uygulamaydı.
Maçın 5. dakikasında Gökhan’ın düşürülmesine nasıl penaltı verilmediği tartışılırken, Umut’un baskın golüyle öne geçen Trabzonspor, iki dakika sonra Gökhan’ın bilardo golüyle önemli bir avantajı yakaladı. İlk yarının son dakikasındaki penaltı golüyle gelen 2-1’lik skor, Trabzonspor için rahatsız ediciydi.
Zordu, kolay kazandı
Bu rahatsızlık, ikinci bölümde topu şişirme hastalığının depreşmesine ve kaos futbolunun geri dönüşüne neden oldu. Ayağına her top gelen ileri dikti, nereye gittiğini önemsemeden. Her top, Kayseri hücumu olarak geri döndü.
Kontratak çalışması yapan Trabzonspor takımı, Umut’un düşürülmesinden kazanılan penaltıyı Colman ile gole tahvil etti. Son dakikada genç Barış’ın pişirdiği pozisyonda Gökhan, golü rakip kaleye servis yaptı.
Trabzonspor zor bir maçı, umduğundan daha kolay kazandı.
Bu galibiyet, bu sezonun hedefi olan Avrupa kupaları için çok önemliydi. Oyunun belirli bölümlerinde ciddiyetsizlik tavan yaptı bordo mavili takımda. Buna rağmen ligin en az gol yiyen takımı Kayserispor’a tam 4 gol attılar. Avni Aker’de güzel olan, maç sonu kolbastısının geri dönüşü idi. Gerçekten çok güzeldi... Yaşanamamış bir şampiyonluk kadar...
Yazının Devamını Oku 26 Nisan 2009
LİGİN zirvesi için çok önemliydi Sivasspor-Trabzonspor maçı. Futbol Federasyonu ile yayıncı kuruluş, farkına tam anlamıyla varmasa, hakkını vermese bile. Son iki maçta kafasını kaldıran, "Ligin deplasman kralı" Trabzon ile bu dönemde iki kayıp yaşayan, "Evinde kral" Sivas’ın "Tamam veya devam" karşılaşmasıydı, 4 Eylül Stadı’ndaki mütevazı cumartesi finali... Eli cebinden çıkmayan hakem Cüneyt Çakır’ın düdük ve kart performansı da çok önemliydi. Tek hatası, Egemen’in ellediği topta penaltıyı kaçırmasıydı.
İlk 20 dakikada 2-0 öne geçti Sivas takımı. İlki kendisini Figo zanneden Serkan sağ kanat semalarından dönerken, Hayrettin’in ortasında rakibinin önüne geçmesi gerekirken sırtını dönen Selçuk’un katkısı; ikincisi de Trabzon takımının toplu halde taç atışını izlediği sırada, Sivas kontratağında Murat Erdoğan-Sezer ortak yapımı Abdurrahman golüyle...
Sivas takımının topu uzun ve yüksek biçimde Mehmet Yıldız’a attığı, Tum, Sezer ve Musa’nın bindirmeleriyle hücum ettiği herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Üstelik bu şişirmelerin ya Petkoviç veya çoğunlukla Bilica tarafından yapıldığı da... Yani Umut gibi yıpratan ile başlamak, "Bunların karşısında gezin, bas, oyala" demek ilk çözümdü. Ama 28. dakikada Sivas’ın yağız delikanlıları arasında ezilip kalan ufak tefek Alanzinho’nun dışarı çıkarılıp, sakat Umut Bulut’un sahaya alınmasıyla mümkün oldu bunu yapmak. İki maçlık mesaisi ile kendisi dahil herkesi kandıran Yattara’nın hiçbir şey yapmadığı maçta, Atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
Hak edip başarıyorlar
İlk yarıyı, Trabzon’u uyutmakla geçiren Sivas takımı, 2-0 ile gitti soyunma odasına. İkinci yarı başında Serkan stopercilik oynarken, Hayrettin sağ kanat bindirmesiyle sezon boyu önemli hiçbir maçını kazanamayan Trabzonspor’a üçüncü golü attı.
Sivasspor, dün bir kez daha, iyi takım olduğunu kanıtladı. Herkes tarafından bilinen oyun anlayışının ötesinde kazanma azmini yitirmeyen, maçı sonuna kadar bırakmayan, inatla galibiyet kovalayan bir takım.
Petkoviç’ten Mehmet Yıldız’a kadar tümü, futbolun doğrularını yapmak için iyi niyetli, yoğun konsantre bir çaba içindeler.
Kazanmayı hak ediyor, kazanmayı başarıyorlar.
Herkes merak edip, soruyor, "Bu Sivas şampiyon olur mu?" diye.
Bakmak lazım, tezgah durumlarına...
Yazının Devamını Oku 18 Nisan 2009
HÜSEYİN Avni Aker’deki önceki dört maç kabus gibiydi, Trabzonspor için. Denizli ve Konya yenilgileri, Galatasaray ve İstanbul BŞB beraberlikleri öylesine büyük yaralar açmıştı ki. Kaybettiklerini kazansa, liderin ortağı idi. Bir fazlası, zaten lider yapardı. Ama olmadı.
Kayıplara ağlamak yerine, zararın neresinden dönülürse kardır diye bakmak, en doğrusu idi.
Bu nedenle, "nasıl olursa olsun kazanmak" için çıktı Trabzonspor. Hacettepe maçındaki gibi tek forvet Umut’un arkasındaki Yattara-Alanzinho üçlü ofans düzeniyle mücadele etti. Geçtiğimiz hafta Ankara’da 4 gol atan bordo mavililer, yine pozisyon bulup, bozuk para gibi harcarken ve de tribünlerin homurtuları yükselmeye başlarken, Yattara’nın nefes aldıran şık golü geldi.
Bu arada anlaşılmayan, Trabzonspor takımının neden inatla topu yükselttiği idi. Savunmadan Umut’a şişirilen topların geri dönüşü, rakibe oluyordu. Oysa Yattara, Alanzinho gibi tekniği üst düzeyde olan oyuncular ile Colman ve Selçuk gibi iyi şut çeken forvetimsi orta sahalarla çok iyi ofansif verim alınabilirdi.
Şansları da vardı
Hem zaten böyle bir orta saha varken, topu uzun yüksek oynamak ya intihar etmek ya da ’orta saha yorulmasın’ abartısı anlamına geliyordu.
Gol sonrası 15 dakika Gençlerbirliği’nin baskısı ve Trabzonspor’un direnci ile geçti. Troisi’nin direkten dönen topu, bordo mavililerin şansı idi.
İkinci yarı yine kabustu Trabzonspor için. Gençler takımı, tüm hatlarıyla saldırıp, gol için zorluyor soğuk terler döktürüyordu Karadeniz Fırtınası’na. Egemen ile Song’un yıldızlaştığı, Cale’nin alkışlandığı bu dönemin ne zorlu bir süreç olduğu yakın geçmişteki tecrübelerle ortadaydı.
Alanzinho’nun yerine oyuna giren ve vakit geçirmeden iki gol şansını kullanamayan Gökhan Ünal, açık ofsayttaki Selçuk’un asisti ile sıkıntılı oyunun iyi finaliyle perdeyi kapatıyordu.
Kabus bitmişti.. Tabi şimdilik.
Yazının Devamını Oku 15 Nisan 2009
ÇOK üzgündü Ankaragüçlü arkadaşım. "Dostlar, bize Bursa’da yanlış yaptı" diye dile getirdi duygularını. Dedim ki, "Ayıp ediyorsun. Doğruyu yaptılar. Dostluk sadece sokakta, tribünde olur. Sahada herkes işini, dosta düşmana bakmadan doğru yapmalı."
Ve ekledim:
"Atkılarınızı sahaya atıp, ’Gözün aydın Bursa, kardeşin düşüyor’ diye slogan atmakla çok ayıp etmişsiniz."
İtiraz etti, "Bize kaybetseler, ne çıkardı?" diye. Aslında çoğunluğun fikriydi bu.
Bursaspor’un o unutulmaz küme düşüşünü dile getirip, "O sezon en zor zamanında Ankaragücü, Bursaspor’u 2-0 yenmişti. O zamanın Ankaragücü doğrusu, şimdi Bursaspor için geçerli. Ortada yanlış yok" diye bir hatırlatma yaptım.
Kabul etmiş göründü. Belki de söylediklerime saygı duyduğundan itiraz etmedi.
Ama yine de içine sindiremediği, kabullenemediği belliydi.
Bu takımı, bu kaosun ortasına atan ne yeni yönetim ne de yeni teknik direktör idi.
Boğazına kadar batmış bir kulübün takımını bataktan kurtarmak için, birçok şeyi göze alıp kolları sıvamıştı Topel ile Karaman.
Kucaklarında enkaz bulmalarına karşın, enkaz edebiyatı yapmadan.
Geldiklerinde parası ödenmeyen futbolcular, maaşı verilmeyen kulüp çalışanları ile 1919 yılı başındaki yıkık Osmanlı’yı andıran bir haldeydi Beştepe.
Zaten işler sarpa sarmasa, durum kötü olmasa 10 küsur senedir Beştepe’ye musallat olanlar, böyle kolay bırakır, çeker gider miydi arkasına bakmadan.
Yokluk, yoksulluk olmasa çekilir miydi bir köşeye.
Koltuğu, iktidarı böylesine sessizce terk eder miydi?
Bir kenarda "Bunları nasıl gönderirim" hesabı yapar mıydı?
İstemeye istemeye pazarlık yapar mıydı, hakkında gece gündüz atıp tuttuğu diğer Onursal ile...
Ve işte Beştepe, yeni bir kurtuluş mücadelesi veriyordu Gazi Ankaragücü’nün yeni savaşçıları.
Yedi düvelin tankı topuna karşı, elde kılıç belde kama ile yaşama savaşı veriyordu.
Hem iç ve dış düşmanlar hem de rakiplerine karşı amansızca savaşıyordu.
Şehzade yetkisi
UZUN zamandır birçok insanın merakı idi, Ankaragücü Onursal Başkanı’nın yetkileri..
Bana "Tüzüğü gördüm" diyenlerin anlattığı, söz konusu kişinin "Padişah Yetkilerine sahip olduğu" yönünde idi.
Tüzük elime geçince, yanlış olduğunu gördüm. Çünkü Onursal’ın sadece "Şehzade yetkisi" vardı.
13.10.2008 gün ve 16302/9214 sayılı tüzüğün 28-4 maddesindeki Onursal Başkanlık başlığıyla tanımlanan görev ve yetkisi aynen şöyleydi:
"MKE Ankaragücü Gençlik ve Spor kulübünde aralıksız 10 yıl ve daha fazla Başkanlık yapmış Kulüp başkanları, "Onursal Başkan" unvanını alır. Onursal Başkan gerektiğinde Yönetim kurulunu toplantıya çağırabileceği gibi, Yönetim Kurulu toplantılarına da katılabilir. Ancak Onursal Başkan, Yönetim Kurulu toplantılarında oy kullanamaz."
Bundan böyle bilenler, bilmeyenlere anlatsın.
Hayali bile güzel
KONYASPOR maçının ardından üstünden kamyon geçmiş gibi harap bir görüntü içindeki İlhan Cavcav, locadan çıkarken, yorgun sesiyle, "Görüyor musun, neler yaşıyoruz. Şu yaşadıklarımla ömrüm eriyor" diyordu.
Haklıydı Gençlerbirliği’nin başkanı... Baş sorumlusu kendisi de olsa, ömür törpüsüydü bu iş.
Ama yine de kimse vazgeçemiyordu. Tıpkı kendisinin de vazgeçmeyeceğini açıkladığı gibi.
Stat çıkışında biraz daha ileri gidip, "Önümüzdeki sezon, şampiyonluğa oynayacak bir takım kuracağım" diye iddialı konuşuyordu.
Geç mi kalmıştı bunu söylemek için, yoksa son şansını mı kullanıyordu?
Kim bilir belki de, mayıs kongresi öncesi stratejik bir ataktı.
Ne olursa olsun, hayali bile güzeldi, keyif veren bir takımın.
Ve tabi insan, hayal ettiği müddetçe yaşardı...
Yazının Devamını Oku 13 Nisan 2009
BİR kez daha ortaya çıktı ki, Kahe, çok önemli bir santrfor. Hani şu son dönemin moda deyimiyle Pivot santrfor türünün ligdeki en önemli örneklerinden biri. Ama bir türlü anlaşılamıyor. Mustafa ile Troisi, yanlış bile olsa Kahe’yi anlamakta zorluk çekiyor. O da kendi göbeğini kendisi kesiyor.
Tıpkı dünkü maçtaki gibi.
Bir de anlaşılmaz olan Samet Aybaba’nın Mehmet Nas gibi bir oyuncuyu neden kenarda tuttuğu. Hadi muhabbeti iyi, vazgeçemiyor desek, ikinci yarıdaki gibi zaten mecburiyetten sahaya göndermek zorunda. Yani her takıma aslında bir Mehmet Nas gerek.
Nas’ın girişiyle her şey değişti Gençlerbirliği takımında.
Canlandı, kendine geldi. Oyunu kanatlara yayıp, hücum zenginliği yarattılar. Troisi ve Mustafa içeri doğru sıkça hareketlendi. İlk yarı dökülen Cem Can bile aslan gibi top oynamaya başladı. Kendi gölgesine çalım atıp, sık sık topu rakibe kaptıran Troisi de sahada olduğunun farkına vardı. Doğru işler yapmaya başladı.
Süper benzinli arabaya, uçak benzini takviyesi gibiydi Mehmet Nas. Aldı, uçurdu Gençlerbirliği’ni.
Aslında Hakan Aslantaş’ın da hakkını yememek lazım. Bence Türkiye’nin en iyi sağ kanat savunucularından. Hem rakiplerine alan bırakmıyor, hem de boş vakitlerinde hücum yapıyor. Kahe’nin attığı gol öncesi dört Konyasporlu oyuncuya düğüm atıp, topu Brezilyalıya verirken, "Ben yaparsam, işte böyle yaparım" der gibiydi.
Üç topu direkten dönen, Troisi, Burhan, Mustafa ve Kahe ile inanılmaz gol şanslarını kullanamayan Gençlerbirliği, ligde oksijen bulmak açısından çok önemli bir galibiyet aldı. Belki de bu galibiyetle. Ligde kalışının ilanını yaptı.
Bilinmesi gereken, Kahe’ye yüksek top atıp, yerine durarak ne yaptığını izlemek değil, onun hemen çevresinde yer alıp yarattığı boşlukları, attığı topları doğru kullanmak.
Bir gün bunu da öğrenecek Gençlerbirliği futbolcuları.
Ve Kahe’nin değerini anlayacak...
Yazının Devamını Oku 12 Nisan 2009
TRABZONSPOR’da son dönemdeki keyifsizliği faturası, Song, Gökhan, Tayfun üçlüsüne kesilmişti, başka bir özel neden yoksa... Song ile Gökhan yedek kulübesine Tayfun da tribüne gönderilmişti. Ligin son sırasındaki Hacettepe karşısına tek forvetle çıktı Trabzonspor. Ancak gerek forvet Umut gerekse servis elemanları Yattara ile Alanzinho’dan beklenen sayıda gol çıkmadı dün akşam. İki Selçuk bir Yattara asistinde biri rakip ikisi de Trabzon savunma oyuncusu ve finalde Umut sonucu belirledi.
Yine çok gol kaçırdı bordo mavililer. Bunu alışkanlık haline getirdiler. İlk yarıyı tek gol avantajı ile kapayan Trabzonspor’a ikinci yarı başında kırmızı kart piyangosu vurdu. Hacettepeli Selçuk Şahin’in kırmızı kartıyla 10 kişi kalan mor beyazlılar, üç dakika içinde iki golü kalesinde gördü.
Skora aldanmayın
Skorun 3-0 olmasından sonra durum içler acısı idi. Rakibinin kontratakları karşısında yaşanan sıkıntılar, müthiş bir özgüven kaybıyla görüntü bulan son dönemin kısa bir özetiydi. Türkiye Ligi’nin en pahalı, gol kralı unvanlı golcüsü yokken Trabzonspor takımı öyle ya da böyle tam 4 gol attı. Son dönemde yapamadığını, Gökhan’sız yaptı.
Dün akşamın en büyük kazancı, herkesin kazandığı bir dönemde Trabzonspor’un da kazanmasıydı. Yok yanlış anlaşılmasın. Şampiyonluk treni, çoktan kaçtı. UEFA Avrupa Ligi vagonunun yakalanmasından söz ediyorum. Sezonun tesellisi son vagon olsun hiç olmazsa.
Ve siz sakın aldanmayın, 4-1’lik skora... Sahadaki oyunu oynayanlar bile beğenmedi. Tribünde olsalar, sahadakilere isyan ederlerdi. O kadar yani...
Yazının Devamını Oku 6 Nisan 2009
VAR MISIN Yok musun Ligi’nde üç haftadır 500 binlik kutuyu açtırmıştı Trabzonspor. Önce Konya, ardından Galatasaray ve Gaziantep kutuları, "AhhhÖ" sesleriyle sıkıntı getirmişti. Kazanmak için İstanbul maçında son 500’ü harcamamak gerekiyordu. Hem artık son dönemde rakiplerin sıkça açtığı 500’ler yerini, "Küçük mavilere" bırakmıştı.
Trabzonspor açısından ters giden işlerin düzeltilmesi için iyi bir fırsattı İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçı. Rakibin çekilip, kontratakla gol şansını zorlayacağı sağır sultanın bildiği gerçekti.
Maç boyunca inatla Yattara’nın verimsiz kanadından hücum edip, pozisyon aradılar. Ofansif laubalilik resmi geçidinde Gökhan Ünal’ın arkasında bayrak taşıyan Yattara, hiçbir topu doğru kullanamadı. Cale’nin sol kanadına dönüp bakmadılar bile.
İsteksiz, etkisiz ve yetersiz Yattara, takımı hücuma çıkarmak yerine yapılmaması gereken her şeyi yaptı. Gökhan, akıllara zarar goller kaçırdı. Umut oyunun büyük bir bölümünü, solbek oynamakla geçirdi. Colman şaşkın ördek gibi, sağa sola saldırdı. Tayfun hata yapıp gördüğü tribün tepkisiyle oyundan koptu. Kurtarıcı olarak sahaya sürülen Alanzinho da gereğini yapmak için hiçbir şey yapmadı.
Kazanması imkansızdı
Ve aslanlar gibi direnen mütevazı İstanbul Büyükşehir Belediyespor, planının ilk bölümünü gerçekleştirip kalabalık savunmada boğduğu Trabzonspor’dan bir puanı alıp evine döndü.
Sezon başındaki "Ürkütücü Takım" görüntüsünü yitiren Trabzonspor, golleri atamadıkça tribünlerdeki "Fatih Tekke" sesleri yükselmeye başladı. Kalecisinden forvetine kadar herkesin kötü olduğu bir takımın kazanması zaten imkansızdı.
Hakem Deniz Çoban, son dakikada Song’un İbrahim’in sırtına basmasına kırmızı kart göstermemekle ayıp etti. Pozisyonları yorumlamakta bu denli yetersiz kalan hakemin, tek hatası değildi bu.
Sonuçta Trabzonspor, 250 binlik kutuyu açtırıp, 25 yıllık hayaline devamla, bu yarışta ben "Yokum" dedi.
Yazının Devamını Oku 22 Mart 2009
KAYBETME hakkını, hiç gereği yokken Denizlispor, Konyaspor ve Galatasaray iç saha maçlarında kullanmıştı Trabzonspor. Yitirilen 8 puan, şimdiki 46’nın üzerine eklense, 54 puanla Erken Baharı Yaşıyor olacaktı Karadeniz Fırtınası.
Ve artık her maç finaldi Trabzonspor için. Tıpkı dünkü Gaziantepspor maçı gibi. Ancak görüntü, hiç de öyle değildi. Maçın ilk 41 dakikasında Gaziantepspor, final oynayan takım görüntüsü ve arzusunu sahaya yansıtırken, Trabzonspor sıradan bir takım gibiydi.
Son dönemin hata rekortmeni Song’un tek pozisyondaki çifte hatasıyla 1-0 yenik duruma düştü bordo mavili ekip. 41. dakikada kaleci Sylva’nın çeldiği topu kovalamayan iki stoper ile özellikle solbek Cale’nin ikinci gole katkısı tartışılmazdı.
Kafasına "Dank eden" Trabzonspor, daha akıllı gitmeye başladı rakibinin üzerine. Selçuk’un seri frikik atışlarından sonra bir korner uzantısında "İki penaltı bir arada" gerçekleşti. 44. dakikada Deumi’nin koluyla indirdiği topa vurmak için hamle yapan Selçuk, Murat Ceylan tarafından çekilip düşürüldü. 17. dakikada Murat Ceylan’ın Selçuk’un sırtını tokatlamasına kırmızı kartı çıkaramayan Cüneyt Çakır, iki harekete bir penaltıyı atlamadı. Çakır’ın verdiği penaltıyı, Colman gol yaptı.
İkinci yarıda Slyva-Tolga zorunlu değişikliği ile bir maçla kahraman olup, dün sahada sıfır etkiyle oynayan Alanzinho’nun yerini (-1) etkili Yattara’ya bırakması çok şey değiştirmedi.
Büyük Şef’in marifetleri
İyi pas yapan, tüm ikinci topları alan, kaybettiğinde ise rakibinin karşısına geçip yerini bulan ve en önemlisi daha çok isteyen Gaziantepspor, 66. dakikada Trabzonspor’un anlı şanlı(!) savunmasının son dönemdeki "İbretlik hatalarından birinde" Hakan ile üçüncü golünü buldu. Bu golde de ofsaytı bozan, "Büyük Şef Rigobert Song" idi.
Taç atışından kazandığı golle umutlanan ve skoru 3-2’ye taşıyan Karadeniz ekibi, son 10 dakikasını amansız bir baskıyla geçirdiği maçın, 90+4. dakikasında Selçuk’un çatalda patlayan frikiğiyle umutlarını yitirdi. Aslında maç, zaten Gaziantepspor’un hakkıydı. Aksi sonuç, alın terine yazık olacaktı.
Ve Trabzonspor takımı, Denizli, Konya ve Galatasaray maçlarında kazdığı çukura, şampiyonluk umudunu Gaziantep’te gömdü. Bundan sonrası, akıl dışı işlerin gerçekleşmesine kaldı.
Yani inanılmaz mucizelere...
Yazının Devamını Oku