İçteki ve dıştaki düşmanlar

ÇOK üzgündü Ankaragüçlü arkadaşım. "Dostlar, bize Bursa’da yanlış yaptı" diye dile getirdi duygularını.

Dedim ki, "Ayıp ediyorsun. Doğruyu yaptılar. Dostluk sadece sokakta, tribünde olur. Sahada herkes işini, dosta düşmana bakmadan doğru yapmalı."

Ve ekledim:

"Atkılarınızı sahaya atıp, ’Gözün aydın Bursa, kardeşin düşüyor’ diye slogan atmakla çok ayıp etmişsiniz."

İtiraz etti, "Bize kaybetseler, ne çıkardı?" diye. Aslında çoğunluğun fikriydi bu.

Bursaspor’un o unutulmaz küme düşüşünü dile getirip, "O sezon en zor zamanında Ankaragücü, Bursaspor’u 2-0 yenmişti. O zamanın Ankaragücü doğrusu, şimdi Bursaspor için geçerli. Ortada yanlış yok" diye bir hatırlatma yaptım.

Kabul etmiş göründü. Belki de söylediklerime saygı duyduğundan itiraz etmedi.

Ama yine de içine sindiremediği, kabullenemediği belliydi.

Bu takımı, bu kaosun ortasına atan ne yeni yönetim ne de yeni teknik direktör idi.

Boğazına kadar batmış bir kulübün takımını bataktan kurtarmak için, birçok şeyi göze alıp kolları sıvamıştı Topel ile Karaman.

Kucaklarında enkaz bulmalarına karşın, enkaz edebiyatı yapmadan.

Geldiklerinde parası ödenmeyen futbolcular, maaşı verilmeyen kulüp çalışanları ile 1919 yılı başındaki yıkık Osmanlı’yı andıran bir haldeydi Beştepe.

Zaten işler sarpa sarmasa, durum kötü olmasa 10 küsur senedir Beştepe’ye musallat olanlar, böyle kolay bırakır, çeker gider miydi arkasına bakmadan.

Yokluk, yoksulluk olmasa çekilir miydi bir köşeye.

Koltuğu, iktidarı böylesine sessizce terk eder miydi?

Bir kenarda "Bunları nasıl gönderirim" hesabı yapar mıydı?

İstemeye istemeye pazarlık yapar mıydı, hakkında gece gündüz atıp tuttuğu diğer Onursal ile...

Ve işte Beştepe, yeni bir kurtuluş mücadelesi veriyordu Gazi Ankaragücü’nün yeni savaşçıları.

Yedi düvelin tankı topuna karşı, elde kılıç belde kama ile yaşama savaşı veriyordu.

Hem iç ve dış düşmanlar hem de rakiplerine karşı amansızca savaşıyordu.

Şehzade yetkisi

UZUN zamandır birçok insanın merakı idi, Ankaragücü Onursal Başkanı’nın yetkileri..

Bana "Tüzüğü gördüm" diyenlerin anlattığı, söz konusu kişinin "Padişah Yetkilerine sahip olduğu" yönünde idi.

Tüzük elime geçince, yanlış olduğunu gördüm. Çünkü Onursal’ın sadece "Şehzade yetkisi" vardı.

13.10.2008 gün ve 16302/9214 sayılı tüzüğün 28-4 maddesindeki Onursal Başkanlık başlığıyla tanımlanan görev ve yetkisi aynen şöyleydi:

"MKE Ankaragücü Gençlik ve Spor kulübünde aralıksız 10 yıl ve daha fazla Başkanlık yapmış Kulüp başkanları, "Onursal Başkan" unvanını alır. Onursal Başkan gerektiğinde Yönetim kurulunu toplantıya çağırabileceği gibi, Yönetim Kurulu toplantılarına da katılabilir. Ancak Onursal Başkan, Yönetim Kurulu toplantılarında oy kullanamaz."

Bundan böyle bilenler, bilmeyenlere anlatsın.

Hayali bile güzel

KONYASPOR maçının ardından üstünden kamyon geçmiş gibi harap bir görüntü içindeki İlhan Cavcav, locadan çıkarken, yorgun sesiyle, "Görüyor musun, neler yaşıyoruz. Şu yaşadıklarımla ömrüm eriyor" diyordu.

Haklıydı Gençlerbirliği’nin başkanı... Baş sorumlusu kendisi de olsa, ömür törpüsüydü bu iş.

Ama yine de kimse vazgeçemiyordu. Tıpkı kendisinin de vazgeçmeyeceğini açıkladığı gibi.

Stat çıkışında biraz daha ileri gidip, "Önümüzdeki sezon, şampiyonluğa oynayacak bir takım kuracağım" diye iddialı konuşuyordu.

Geç mi kalmıştı bunu söylemek için, yoksa son şansını mı kullanıyordu?

Kim bilir belki de, mayıs kongresi öncesi stratejik bir ataktı.

Ne olursa olsun, hayali bile güzeldi, keyif veren bir takımın.

Ve tabi insan, hayal ettiği müddetçe yaşardı...
Yazarın Tüm Yazıları