Sorun “sigortalı” denilince hep “SSK sigortalılığının” anlaşılmasından kaynaklanıyor. Kamuoyunda böyle bir baskın anlayış var. Sanki, kendi adına ve hesabına bağımsız olarak çalışanlar sigortalı değil de sadece “Bağ-Kur’lu”... Yapacak bir şey yok biz yazacağız, SGK uygulayacak, işverenler fark edecek ve böyle böyle düzelecek...
Esasen kendi adına ve hesabına çalışanlar 4/b statüsünde sigortalıdırlar. (Eski adıyla Bağ-Kur sigortalısı) Bu sigortalılık için diyelim şirket ortağı olmak, vergi mükellefi olmak vb. yeterlidir. Diyelim, şirket ortağı olan kişinin ayrıca şirketinde birfiil çalışması gerekmez...” Şirket ortağısın, ama işyerinde fiilen çalışmadın” diye 4/b sigortalısı olamazsın kimse diyemez.
Böyle olunca, şirket ortağı veya vergi mükellefi olması sebebiyle 4/b statüsünde sigortalı sayılan ve primlerini ödeyen bir kimse, dilerse aynı zamanda başka bir işyerinde hizmet akdi ile çalışabilir. Bu durumda, hizmet akdi ile çalıştı diye bir de 4/a statüsünde sigortalı sayılmaz. (Eski deyimle SSK sigortalısı)
İşyeri hekimi memura da artık reçete yazabilecek
SGK, yeni 2010 Yılı Sağlık Uygulama Tebliği’ni yayınladı ve 1 Nisan itibariyle yürürlüğe girdi. Tebliğde dikkate çeken önemli bir düzenleme de artık işyeri hekimlerinin devlet memurlarına da reçete yazmasının mümkün hale getirilmesidir. Şöyle ki, işyeri hekimleri veya birden fazla işyerine hizmet veren ortak sağlık birimlerince sadece yetkili oldukları işyerlerinde hizmet akdi ile çalıştırılanlara (4/a sigortalılarına), bu işyerlerinin kamu kurumu niteliğinde olması halinde ise, o iş yerinde hizmet akdiyle çalıştırılanlar ile birlikte memur ve diğer kamu görevlilerine (4/c statünde sigortalı sayılanlara) SUT ve eki listelerde yer alan usul ve esaslar dahilinde reçete edilmiş ilaç bedelleri SGK tarafıdan karşılanacaktır. Öte yandan, SGK tarafından verilen yetki çerçevesinde işyeri hekimleri veya birden fazla işyerine hizmet veren ortak sağlık birimleri tarafından verilen sağlık hizmetleri için SGK’dan herhangi bir ücret talep edilemeyecektir.
SSK Giriş Bildirgesi Verilir İse
Zaten 4/b statüsünde sigortalı olup primlerini ödeyen, bu sebeple de hizmet akdi ile başka bir işyerinde çalışsa bile 4/a statüsünde sigortalı olmaması gereken kişi için, yanlış ve yersiz olarak işe girişi yapılıp adına bir de prim ödenmesi söz konusu olabilir.
Ancak, 1 Ekim 2008’den önceki devlet memurluğundan ötürü 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa göre sigortalı olanların, çalışmalarını sürdürseler de, ayrılıp tekrar memur olarak çalışsalar da ya da isteğe bağlı olarak kendilerini Emekli Sandığı iştirakçisi olarak ilişkilendirseler de tüm hakları 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre yürür. Çıkarılma dışında istifa ile devlet memurluğundan ayrılanlar isterlerse Emekli Sandığı’na (şimdilerde SGK Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Daire Başkanlığı) başvurarak isteğe bağlı primlerini ödeyip aranan şartları da tamamlayınca “Emekli Sandığı Emeklisi” olabilirler...
Hangi primler ödenecek
Devlet memurluğundan ayrılarak isteğe bağlı iştirakçi olup prim ödemek isteyenler hem emekli keseneklerini hem de kurum karşılıklarını kendileri ödeyecektir. Bu şekilde ödenecek toplam emeklilik prim tutarı %36’dır.
5434 sayılı Kanuna göre isteğe bağlı iştirakçilerin emeklilik keseneği ve kurum karşılığı tutarlarını her ayın sonuna kadar yatırmaları gerekmektedir. Ait olduğu ay içinde SGK hesabına yatırılmayan ya da eksik yatırılan keseneklere ait süreler hizmetten sayılmamaktadır.
Belirtelim ki, toplu ya da fasılalı 6 aydan daha fazla süreye ait keseneklerini yatırmayanlar ile vazgeçtiğini yazılı olarak bildirenlerin isteğe bağlı iştirakçilerine başvuru tarihini takip eden aybaşından itibaren son verilmekte ve bu durumda olanların tekrar talepte bulunmaları halinde de isteğe bağlı iştirakçilikleri kabul edilmemektedir.
Genel Sağlık Sigortası primi de ödenecek mi?
Bu konuda daha önce yaşanan karmaşa idari düzenlemelerle giderilmeye çalışılmıştır. Baştan şunu söyleyelim ki, istifa eden memur 5434 sayılı Kanuna göre isteğe bağlı iştirakçi olur ise, isteğe bağlı kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılmaz. Ancak, bu şekilde Emekli Sandığı ile ilgilendirilenler %12 oranında genel sağlık sigortası priminin tamamını kendileri yatırmaları halinde genel sağlık sigortalısı sayılacaklardır.
Bu yıl 28 çekiyor. Şubat ayının 30 günün altında çekmesi iş ve sosyal güvenlik hukuku açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle günlük ya da günlük asgari ücretle çalışanların bedellerinin hesaplanması ve sigortalı bildirimlerinde bu ay için sorunlar yaşanmakta. Uygulayıcılar tereddütler yaşamakta. Hele bu ay içinde işe girilmiş ya da bu ay içinde istirahat raporu veya ücretsiz izin kullanılmış ise, konu tamamen karışmaktadır.
İşçinin ücreti
Günlük ücretle çalışan işçilere şubat ayında fiilen kaç gün çalışmışsalar o kadar gün üzerinden ücret tahakkuk ettirilip ödenecek. Diyelim; 2010/Şubat ayında günlük asgari ücretle eksiksiz çalışmış işçinin ücreti (24.30x28=680.40 TL) ödenecektir.
Denilebilir ki; asgari ücret halihazırda aylık 729 TL ve biz bunun altında ödeme yapıyoruz, yasaya aykırı olmayacak mı? Hayır, bir sorun yok.
Beklenir ki, emekli aylığı alan artık aynı ya da başka bir işte çalışmasın, emekliliğinin “tadını çıkarsın”...
Ama yaşam şartları, emekli aylıklarının düşüklüğü ve belki de nisbi olarak “genç yaşta” emeklilik insanlarımızın çalışmalarını sürdürmesine sebep oluyor.
Kaldı ki, bu durum kötü de değil; üretmeye devam etmek, üretici olmak aranan özellik olsa gerek... Yalnız işgücü piyasasında bunun bir alternatif maliyeti olduğu da unutulmamalı. Genç yaştakiler için yeni iş imkanlarının yeterince yaratılamaması emeklilerin çalışmasını tartışılır kılmakta... Emeklilerin çalışması beraberinde çalışma hayatındaki önemli kimi hakların bunlar açısından da uygulanıp uygulanmayacağı sorununu beraberinde getirmektedir.
Kıdem tazminatı ödenir mi
İşçi emekliye ayrıldıktan sonra, önceki işyerinde çalışmasını sürdüreceği gibi, başka bir işyerinde de çalışabilir. Bu şekilde çalışmaları sonrasında kanunda aranan şartların varlığı ile iş ilişkisi sona erer ise, kıdem tazminatı alabilir.
Kıdem tazminatının hak edilmesi ya da ödenmesinde işçinin emekli olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
Eski 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesinde sayılan koşulların varlığı halinde emekli işçi kıdem tazminatını hak eder.
SGK’nın sözleşme yapacağı sağlık kurumları arasında belediyelere ait hastaneler, tıp merkezleri ve dal merkezleri de geliyor. Aralanan bu kapı belediyelere hem sosyal belediyecilik yapma imkanı verirken hem de yeni kaynak yaratmalarına olanak tanımaktadır.
SGK sözleşme yapacak mı
2007’den bu yana yaşanan deneyime uygun olarak SGK’nın birinci basamak özel sağlık kuruluşları (özel poliklinikler) dışındaki tüm kamu sağlık kurum ve kuruluşlar ile sözleşme/protokol yaptığını göstermiştir. Yeni SUT taslağına göre ise, belediye poliklinikleri birinci basamak kamu sağlık kuruluşları arasında sayılmışken, belediye hastaneleri ile tıp merkezleri ikinci basamak kamu sağlık kurumları arasında sayılmıştır.
Belediyeler sağlık tesisi kurabilir mi
Esasen belediyelere ve il özel idarelerine sağlık tesisi kurma yetkisi ilgili kanunlarında verilmiştir. Gerçekten de 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7/v. maddesi uyarınca Büyükşehir Belediyesine “sağlık merkezleri, hastaneler, gezici sağlık üniteleri” kurmak görev ve yetkisi verilmiş, 5393 sayılı Belediye Kanununun 14/b. maddesi ile belediyelere “sağlıkla ilgili her türlü tesis açma ve işletme yetkisi” verilmişken, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6/a. maddesiyle de il özel idare “il sınırları içinde sağlık hizmetleri yapmakla görevli ve yetkili” kılınmıştır. Yani belediyelerin hastanelerin yanı sıra tıp merkezi kurup işletmelerinin yasal açıdan da önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Tıp merkezleri ile neler yapılabilinir
1 Ekim 2010 tarihinden itibaren, yeşil kartlılar da dahil olmak üzere ülkemizde yaşayan neredeyse herkes genel sağlık sigortası kapsamında olacak. Bunların sağlık hizmetleri ise SGK tarafından finanse edilmekte/edilecek. Belediyeler de kuracakları sağlık tesisleri ile SGK ile sözleşme yaparlar ise hem “seçmenlerine” sağlık hizmeti sunabilecekler hem de sundukları bu hizmetin karşılığını SGK’dan alabileceklerdir.
Yatan hastadan şimdilik para alınmayacak!
Dolayısıyla kamuda çalışıp hem de muayenehanesi olan veya özel sağlık tesislerinde çalışan hekimler bir seçim yapmak zorundalar. Bu seçimlerini de 2010 Temmuz sonuna kadar yapmak durumundalar...
Bu seçimi yapacak olan hekimler önemli bir yol ayrımında olup, emekliliğine kısa bir süre kalmış olanlar doğal olarak “Emekli İkramiyeleri”ni de almak istiyorlar.
Ancak, ortada önemli bir sorun var.
6 ay sonra hekimler nasıl çalışacak
Sosyal güvenlik reformu yapılınca çok güzel şeyler olacaktı... Öyle yazıldı çizildi...
Hadi SGK yetkilileri, verilen talimatlar uyarınca böyle dedi de “uzmanlara” ne oluyordu... Onlar da çok güzel şeyler yazdılar... Aylıklar artacaktı, tek çatı çok kolaylık sağlayacaktı... Sonra o “uzmanlar” birden çark etti... Reform ne de kötüymüş demeye başladılar...
Oysa başından beri yapılmak istenen belliydi, sonra gizli saklı da değildi... İki tane temel kanun çıkmıştı (5502 ve 5510 sayılı kanunlar) ve orada her şey açıkça yazılıydı...
Tek çatı her şeyi çözdü mü?
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı hukuki varlıkları sona erdirilip SGK olarak yeniden yapılandırıldı. Sihirli formül de söylem de buydu: Tek çatı!
Çok geçmeden çatı akmaya başladı. Tek çatı da olunca evin her yeri su almaya başladı...
SGK, taşrada teşkilatlanırken, il müdürlükleri dışında bir de merkez müdürlükleri kurmaya başladı... Sigorta, sağlık, hukuk ve primsiz ödemeler merkezleri gibi...
İŞKUR Genel Müdürlüğü’nün il müdürlüklerine gönderdiği 30 Eylül 2009 tarihli genel yazıya göre; işsizlik ödeneklerinden, 01/09/2009 (dahil) tarihinden sonraki ödeme planlarını kapsayacak şekilde damga vergisi kesintisi yapılmaya başlanmıştır... Bu tarihten sonra verilen işsizlik paraları kesintisi yapılmak suretiyle ödenmektedir. Öte yandan, 5 Şubat 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5951 sayılı Kanuna göre, sigortalı işsizlere 1 Ekim 2008-1 Eylül 2009 devresinde yapılan işsizlik ödeneği ödemeleri üzerinden damga vergisi hesaplanmayacak; vergi cezası, gecikme faizi ve gecikme zammı aranmayacak; tahsil edilmiş tutarlar ise iade edilmeyecektir.
Şu halde, uygulama bu haliyle devam edecek görünüyor...
SGK 2010 yılı sağlık uygulama tebliği taslağını tartışmaya açtı
SGK, memurların da kapsama alınması ve yeni talepler üzerine Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamındakilere verilecek sağlık hizmetlerinde usul ve esasları yeniden belirlemek için kollarlı sıvadı. Hazırlanan taslak metin www.sgk.gov.tr adresinde duyuruldu. Usul hükümleri açısından 2007 ve 2008 yılı SUT’larına göre daha derli toplu bir metin olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bizim özellikle eleştireceğimiz bir hüküm var. Kamuya ait ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında ayakta tedavilerde, “pratisyen hekimlerce” verilen poliklinik hizmetlerinin bedeli daha düşük tutulmuştur. Halen yürürlükteki SUT’ta da böyle...
Bizim öne çıkarmak istediğimiz hizmet bedelinin düşük tutulması değil, “pratisyen hekim” kavramının artık SUT’lerinde dahi hekimler arasında ayrımın giderek kurumsallaştırılmasıdır.
Oysa, temel kanun olan 1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’da “pratisyen hekim” diye bir ayrım yapılmamıştır. Bundan başka, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü, Hasta Hakları Yönetmeliği gibi ülkemiz sağlık mevzuatının temel kaynaklarında da “pratisyen hekim” adına yer verilmediği görülmektedir.
Doktor kavramı