Doğu Anadolu yüzde 25.38, Güneydoğu Anadolu yüzde 24.87, Akdeniz yüzde 14.53, İç Anadolu yüzde 10.17, Karadeniz yüzde 9.76, Marmara yüzde 8.57 ve Ege yüzde 6.72 şeklinde.
Yeşil kart uygulamasının 1 Ekim 2010’da yürürlükten kalkması, yeşil kartlıların da Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamına alınması bekleniyordu. Böylece, SGK tarafından yapılacak gelir testlerine göre, primleri Devlet tarafından ödenmek suretiyle sağlık hizmeti alacak olanların sayısının önemli ölçüde düşeceği düşünülüyordu.
Böylece, yeşil kartları iptal edilenlerin büyük bir kısmı GSS primlerini kendileri ödeyerek sağlık hizmeti alabilecekti. Anlaşılan, bu tarih yine ertelenecek. TBMM’ne verilen bir kanun teklifinde bu sürenin 1 Ocak 2012’ye ertelenmesi isteniyor.
SGK hazır hale gelememiş!
5510 sayılı Kanun ile 1 Ekim 2010 tarihinde yeşil kart uygulamasının sona ermesi öngörülmüş olmakla birlikte, 27 Mayıs 2010 itibariyle TBMM’ne verilen kanun teklifine göre; SGK, bu süre içerisinde gerek teşkilat olarak gerekse insan kaynakları ve bilgi işlem teknolojileri bakımından alt yapısının henüz yeşil kartlıların ve diğer vatandaşlarımızın gelir testine tabi tutulma işlemlerini yapmaya hazır hale gelemediğinden yeşil kartlıların GSS kapsamına alınmasına ilişkin geçiş sürecinin 1 Ocak 2012’ye ertelenmesi amaçlanmaktadır. Sonrada bir daha erteleme olmaz ise...
SGK: “Ben hazırım” diyor!
Kanun teklifini verenler, SGK hazır değil diyorlar, ama SGK Sosyal Sigorta Genel Müdürü hazır olduklarını söylüyor. Öyle ki, gelir testlerini yapmaya başlamışlar bile...
Çoğunlukla da kanuni düzenlemelerle bu haklardan yararlanırız. Bazen de yargı kararlarından dolayı veya idarenin lehe yaptığı düzenlemelerden dolayı yeni haklar verilebilir. İşte, bunlardan birkaçına bu yazımızda yer veriyoruz...
Ağır özürlülere belediye
otobüsleri ve metro bedava
Esasen, 2002’den beri neredeyse hiçbir kamu hizmeti ücretsiz ya da indirimli verilemiyor. Hatta, maddi gücü olmayanlara tedavi hizmeti sağlayan hastane yetkililerine zimmet suçu çıkarılırken, diyelim indirimli su sağlayan belediye başkanları yargılanıyor bile...
Ama, hangi durumlarda kamu hizmetlerinin ücretsiz olacağına Bakanlar Kurulu karar veriyor.
Bakanlar Kurulu, 2010/404 sayılı kararı ile ağır özürlülere yeni bir hak tesis etmiştir.
Buna göre; ilgili mevzuat uyarınca ağır özürlü olarak kabul edilen ve refakatçı yardımına muhtaç olanların bir kişi ile sınırlı olmak üzere refakatçısı, kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmelerce yürütülen toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz veya indirimli yararlanabilecektir.
Zorunluluk işverenlere getirilmiş olmakla birlikte, bu işlemi büyük ölçüde mali müşavirler yerine getirecek. Aslında, gelen yükümlülük mali müşavirlere gelmiş oluyor... Sosyal Güvenlik Haftası’nda gelen yeni bir sürpriz gibi...
Raporlu işçi çalışamaz mı?
Sosyal sigorta sistemimizde, hastalanan, iş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan veya doğum yapan sigortalıya (SSK sigortalısı) bu süreler için hastalık/kaza/doğum parası verilebilmesi için sigortalının raporlu olduğu sürelerde çalışmaması gerekmektedir. Aksi halde hastalık/kaza parası verilmez, verilmişse de geri alınır. Bu sebeple raporlu işçilerin işyerlerinde çalışmamaları beklenir.
İşverenin taahhüdü önemli...
İşte sigortalılara hastalık ya da kaza hallerinde raporluyken geçici iş göremezlik ödeneği verilebilmesi için, diğer şartların yanı sıra işverenden, raporlu işçinin raporlu olduğu sürelerde işyerinde çalışmadığına dair “taahhüt belgesi/bildirim” alınmaktadır. Bunun üzerine de ödeme yapılmaktadır.
Artık bu bildirimi işverenler, şüphesiz ki, onların yerine mali müşavirleri internetten yapmak zorundalar.
Raporlu işçiye işveren ücretini tam öderse bildirim yapılacak mı
Bazı işverenler raporlu işçisine, SGK’dan ödenek alıp almadığına bakmaksızın ücretini yine de tam ödeyebilir. Günlük ücretle çalışan işçisine, herhangi bir zorunluluğu olmamasına rağmen, işveren atıfet kabulünden raporluyken dahi ücret öderse yine de bildirim yapmak zorunda mıdır?
Şimdi değil, 1 Ekim 2008’den sonra yok... Tanımlanmamış yani..
Biliyorum, şimdi nasıl yok, hem sağlık kurum ve kuruluşlarında hem de bazen SGK’da istiyorlar diyeceksiniz!
Doğrudur...
Ekim 2008’den sonraki süreçte sağlık tesislerinde başvuruda istenirken, şimdi de iş kazası hallerinde ve istirahat hallerinde istenmeye devam ediyor...
Yani, SGK da istiyor, kamu ya da özel sağlık tesisleri de...
Ama hukuken “yok böyle bir şey” demek durumundayız...
Anlatayım...
Gazi aylığı alanlar 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ücretsiz veya indirimli tarife uygulanması ile ilgili hükümleri ise istisna kapsamındadır.
Sağlık hizmetlerinin sunumunda da bu durum geçerli. Belirtilen istisnalar ile Bakanlar Kurulu Kararları ile istisna tutulacaklar olanlar dışındakiler için artık bedava sağlık hizmeti yok. İllaki karşılığı ödenmek durumunda. Öyle ki, fakir oldukları için sağlık hizmetleri karşılanan hastane başhekimlerine vb. zimmet dahi çıkarılabiliyor.
Genel Sağlık Sigortası
Konunun genel sağlık sigortası ile de bir bağlantısı bulunmamakta. Nihayet, zorunlu genel sağlık sigortası uygulaması bir bütün olarak 01.10.2010 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek. Memurlar, işçiler ve esnaf ile emekliler gibi büyük bir kesim kapsama girmiş ve sağlık hizmetleri de SGK tarafından karşılanıyor.
Ancak, yeşil kartlılar ile yukarıda sayılanların dışında kalıp da herhangi bir sağlık güvencesi bulunmayanlar için halihazırda GSS zorunlu olarak başlamadı. Kaldı ki, bu durmda olanlar da GSS primi ödemedikçe önümüzdeki dönemde sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak. Bugün için zorunlu GSS kapsamında olmadıklarından sağlık güvencesi olmayanlar en azından acil sağlık hizmetlerinden bedava yararlanabiliyorlar.
Sağlık sigortası olmayanlara acil sağlık hizmeti
Çoğunlukla gazete ve televizyonlarda, sağlık güvencesi ve ödeme gücü olmayan vatandaşlarımızın hastanelerde “rehin” kaldığına dair haberler duyarız. Bu hoş olmayan durumları önlemek için Başbakanlık 25 Haziran 2008 tarih ve 2008/13 sayılı genelge yayınlamıştır.
Aile hekimliği sözleşmesi, bugün için Sağlık Bakanlığı ile imzalanmakla birlikte, pilot uygulama tamamlanıp, asıl süreç başladığında aile hekimi yetkisini Sağlık Bakanlığı’ndan alanlar SGK ile sözleşme imzalayacaklar. Dolayısıyla çalışma statülerinden ötürü önümüzdeki dönemde alışılmıştan farklı olarak, büyük ölçüde 4/b’li eski deyimiyle Bağ-Kur sigortalısı olan aile hekimleri ile karşılaşacağız. Gerçi bugün de Bağ-Kur sigortalısı olan/olması gereken aile hekimleri var, ama sınırlı sayıdalar.
Aşağıda aile hekimi olarak çalışanların halihazırdaki sosyal sigorta statülerine yer verilmiştir.
Sözleşmeli aile hekimlerinin durumu
Sözleşmeli aile hekimlerinin sosyal güvenlik hak ve statüleri 5258 sayılı “Aile Hekimliği Kanunu’nda” açıklanmıştır. Buna göre, sözleşmeli olarak çalışmaya başlayanların, daha önce bağlı oldukları sosyal güvenlik kuruluşlarıyla ilişkileri aynı şekilde devam ettirilir. Ancak, her türlü prim, kesenek ve kurum karşılıkları bu fıkrada belirtilen ücretlerden kesilerek ilgili sosyal güvenlik kuruluşuna aktarılır. Bunlar önceki durumları çerçevesinde tedavi yardımlarından yararlanmaya devam ederler.
Yani, aile hekimliği sözleşmesi imzalamadan önce hekim hangi sosyal sigorta kanunu ya da hangi statüde sigortalı ise aile hekimi olunca da o statüsü, başka bir söyleyişle önceki sosyal sigorta ilişkisi devam edecektir.
Örneğin; Sağlık Bakanlığı veya diğer kamu kurumlarında “kadrolu hekim” ise, 4/c statüsünde sigortalı olanlar, aile hekimi sözleşmesi imzalayınca da bu statüde sigortalı olacaklardır. Belirtilen kurumlarda “sözleşmeli personel” olarak 4/a statüsünde sigortalı iseler, aile hekimi sözleşmesi imzalayınca da aynı statüde sigortalı olacaklardır.
Aile hekimi olarak görevlendirilenler
Aile hekimi olarak görevlendirilen Sağlık Bakanlığı personelinin sosyal sigorta ve sağlık hakları aynı şekilde devam etmektedir.
Özellikle Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kurumlarının personeliyken aile hekimliği sözleşmesi imzalayan hekimler ile Sağlık Bakanlığı’nca aile hekimi olarak görevlendirilenler arasında bu karmaşa biraz daha fazla.
Şöyle ki; bu şekilde aile hekimi olarak çalışanlar, “kurumlarında ücretsiz sayıldıklarını”, “bu sebeple sigorta primlerinin yatmadığını”, “ileride bu ücretsiz sayıldıkları dönemlerin primlerini kendilerinin ödeyeceğini” vs. düşünüyorlar.
Aslında bu bile karmaşanın ne kadar fazla olduğunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığı’nın bu yönde bir bilgilendirmesi de olmayınca belirtilen kanaatler birikimli olarak güvensiz bir gelecek kaygısını da aile hekimleri arasında güçlendiriyor. Ancak, yanlış anlaşılmalar var ve aile hekimlerinin sosyal güvenlikleri de ihmal edilmiş değildir...
Çalışma biçimlerine sayıları
2010/Şubat itibariyle 40 ilimizde aile hekimliği uygulamasına geçilmişken, Sağlık Bakanlığı bu yıl sonu itibariyle tüm illerimizde geçmeyi planlıyor. Sağlık Bakanlığı internet sitesinden aile hekim sayısı ve dağılımlarına ulaşılamazken, aşağıdaki bilgiler Bakanlık yetkililerinin sunumlarını içerir ilgili internet sitelerinden elde edilmiştir.
Bu verilere göre ise; Sağlık Bakanlığı personeli iken kendi talepleri ile sözleşmeli aile hekimliğini seçenlerin sayısı yaklaşık 4513, Sağlık Bakanlığı kadrosundayken görevlendirilen aile hekimi sayısı yaklaşık 4265, diğer kamu kurumları personeli iken kendi talepleriyle sözleşmeli aile hekimliğini seçenlerin sayısı yaklaşık 85 ve kamu görevlisi olmadığı halde (özelden) sözleşme ile aile hekimliği yapanların sayısı yaklaşık 59 kişidir.
Sözleşmeli aile hekimleri içerisinde de “uzman aile hekimi” sayısı 133, “diğer uzman hekim sayısı” 20 iken diğerleri de pratisyen hekim olarak görünmektedir.
Aile hekimliği sözleşmesi
Kız çocuklarının bu kapsamdaki durumları dikkat çekicidir.
Gerçekten de kız çocuklarına yetim kalmaları halinde bağlanan ölüm aylığı ile anne-babaları sağ iken veya ölümleri halinde sağlık yardımı alma haklarında önemli değişiklikler yapılmıştır.
Kız çocuğa yetim aylığı
Kız çocuklar, sigortalı anne veya babalarının iş kazası ya da normal ölümü ile ölüm aylığı (yetim aylığı) veya ölüm geliri alabilirler. Ancak, bunun için önemli bazı koşulları taşımaları gerekmektedir.
Bu koşulları şu şekilde sıralayabiliriz:
? Bunların başında, kız çocuğun “çalışmaması” gelmektedir.
? İkincisi, kendi çalışmaları sebebiyle iş kazası geliri veya yaşlılık aylığı almıyor olacak.