Fuat Bol

Erdoğan neden dünya lideridir (5)

20 Kasım 2024
(Değerli okurlarım ‘dünya lideri’ ve Recep Tayyip Erdoğan adını yan yana koyarken, kasıtlı veya kasıtsız, sığ, bağnaz ve güncel tartışmalarla meşgul veya işgal edilmiş zihin ve vicdanların tepkili olacağı malumdu. Nitekim oldu, oluyor, olacak. Yine geniş açıda ve doğru gördüğümü yazmaya devam edeceğim. Gelen mesajlara da en sonda ayrıca cevap vereceğim.)

İnşaatlarda görünmeyen işlemler, ön hazırlıklar ve idari süreçler vardır; projeler, yapı inşaat izni vb. Ertesinde ise ‘meşakkatin’ en büyüğü yine en az görünen veya hiç görünmeyen kısımdadır; hafriyat ve temel. Zemin gözüktükten sonrası daha kolay ilerler.

Sosyal, siyasal ‘inşaat’ ile yapı inşaatının da benzerlikleri bu açıkladığım kapsamda çoktur. İyi proje, detaylı düşünülmüş ve en mantıklı, en akılcı çözümler yerleştirilmiş olandır. En sağlam yapı, temelinden itibaren doğru ve yeterli malzeme, iyi teknik uygulama ile yapılandır.

Bir siyasi hareket, bir iktidar, bir hükümet veya bir devlet için de bu ‘inşaat’ açıklaması geçerlidir.

Erdoğan, pek tabii dünya lideridir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘altyapısını’ dönüştürdüğü gibi, birçok ülke liderine de öğretici olarak benzer dönüşümleri tetiklemiştir.

Altyapı denildiğinde bazı ‘aklıevveller’ sadece su- kanalizasyon düzeyinde algılamakta, inatla altyapının ne demek olduğunu anlamamaktadırlar.

Tersten başlayalım; bu memlekette, uzun süre ‘içindekiler’ yeterince milli olmadığı gibi, MİT’in Ankara ve İstanbul’daki binaları dahi köhne, çağdışı çalışma ortamı bulunan, dağınık, güvenlik zaafı bulunan yapılardı. Bugün, Ankara’da Kale, İstanbul’da Maslak’ta bulunan ana hizmet binalarının ‘kudretli’ bir ülkeye yakışan hali gurur vericidir.

Demokrat Parti’ye karşı yapılan 60 darbesinde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın Cumhurbaşkanı’nı ‘derdest’ ettiği günü düşünün; ne tuhaftı! Ve dahası, Ankara’da Bakanlıklar denen bölgede yan yana sıralanmış, yetersiz, 2. Dünya Savaşı yıllarından kalma derme çatma binalarda devlet yönetilmeye çalışılıyordu. Bu binaların ortasında, yanında ve etrafında ise Genelkurmay ile (deniz olmayan Ankara’da) Deniz Kuvvetleri dahil kuvvet komutanlıkları sıralanmaktaydı. Bu ‘sembolik’ olarak da bir içe dönük ‘kuvvet’ gösterisinin şahikasıydı. Şimdi bu binalar da çağa uygun, monoblok yapılarda, tam güvenli şekilde yeni ‘askeri kampüslerde’ toplanmaktadır.

Şehir Hastaneleri ‘şehir dışında’ diye bağrışanlar, şehirlerin ne denli genişlediğini, ulaşım imkânları ile durumun sorunsuz bir hale geldiğini dahi görmemek için her şeyi yapıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan neden dünya lideridir (4)

18 Kasım 2024
Recep Tayyip Erdoğan ‘kültürel dönüşüm’ ve ‘kültürel etki alanı’ üretme ve geliştirmede de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tek ‘başarılı’ lideridir.

Küreselleşmenin ve iletişim ağlarının getirdiği tahribat, ‘tekilleştirme’ , ‘benzeştirme’ ve hatta ‘aynılaştırma’ çabalarının geldiği insanlığa aykırı karmaşa ortadadır. Birbirine benzeyen şekilde ‘olmaya’ çalışan, cerrahi operasyonlarla aynı tipe kavuşan, cinsiyetsizleştirme ve bayağılaştırma saldırısı altındaki insanlığa, geniş bir coğrafyada milli, manevi değer aktarmaya çalışan bir bakış açısı ve lideri... Zorluk derecesine bakın!

Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye’nin kültürel etki alanı üretme ve genişletme konusundaki somut ve net bir sonucuna dikkat çekelim; Türk müziği ve dizi sektörü küresel oyuncu olmuştur. Pek tabii, rahmetli Özal ile başlayan özel televizyon sürecinin en son noktası bu olmakla beraber çeşitli bakanlıklar ve ticaret odalarının (İTO) daimi desteği bu sektörlerin gücünü geliştirmiştir.

Bugün Recep Tayyip Erdoğan, Türk turizmi, Türk dizileri, Türk mutfağı evrensel bilinirliği ve marka gücü olan konumdadırlar.

Türkiye’nin kültürel etki alanı genişlemese daha 1990’larda pembe dizi satın aldığımız Latin Amerika ülkelerinde (Brezilya ve Arjantin) Türk dizileri izlenmez, ABD’nin burnunun dibinde Türkiye sempatisi oluşan milletler oluşmazdı.

Düne kadar AB ülkelerinden bazılarına mahkûm ve ucuz şekilde satılarak hayat bulan Türk turizmi, bu kültürel etki alanının pazarlamaya etkileri olmasa bugün ne ziyaretçi, ne kişi başı harcama ve ne de milliyet sayısı açısından artış gösteremezdi.

Türkiye’nin bu son dönemde Afrika ile tesirli diplomatik ilişki geliştirmesi, diplomatik misyon varlığını arttırması, Afrikalı öğrencilere de kapıları açmasının bugün ve dahası yarınlarda nasıl bir büyük gücün işareti olduğu ortadadır.

Dijital emperyalizmin dijital köleler meydana getirmeye çalıştığı bu çağda, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye, adeta ‘uyuyan’ TRT’yi de ayrı bir etki gücü merkezine dönüştürme yolunda önemli aşamalar kat etmiştir. TRT World henüz bir BBC gibi olamamışsa da TRT Arabi izlenen ve ciddiye alınan bir konuma yükselmiştir.

TİKA eliyle ecdadın tarihi varlık izleri yeniden restore edilmiş, bir çok ülkede insanlığa bırakılan Türk mirası yeniden  ‘var’ kılınmış, Türk izleri ölümsüzleştirilmiştir.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan neden dünya lideridir (3)

16 Kasım 2024
DÜNYADA rastgele, konjonktürel, vasat işlerle tarihe geçmiş bir lider yoktur.

Recep Tayyip Erdoğan ‘zihinsel dönüşümün’ birkaç farklı alanda da lideridir. Ve bu dönüşümlerden her biri onu tarihte kalıcı şekilde var edecektir.

Düşünsenize, ‘Milli Görüş’ fikrinin önderi Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel hükümeti döneminde, Başkan seçildiği TOBB’dan çilingir ve polis marifetiyle çıkartılmıştır. Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam Partisi kapatılmış, kendisi yurtdışına bir anlamda sürgün edilmiştir. Hocanın daha sonra kurduğu Milli Selamet, Refah, Fazilet Partileri kapatılmış, hükümeti yıkılmış, Saadet Partisi öncesinde kendisi siyasi yasaklı hale getirilmiştir.

Oysa Recep Tayyip Erdoğan, aynı badirelerden geçmesine, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan alınıp Pınarhisar’da hapse konulmasına rağmen, kurduğu AK Parti ile iktidara gelmiş, siyasi yasağından kurtulmuş, önce Başbakan ve sonra halk oyuyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı ve Başkan olmuştur. Dönemin ‘mütekebbir’ ve ‘hadsiz’ MGK’sında Necmettin Erbakan’a olmadık eziyetler yapılırken, Recep Tayyip Erdoğan buna benzer hiçbir duruma imkân ve zemin vermemiştir.

Nisan 2007’de Genelkurmay’ın e-Muhtıra’sını aynı anda en sert şekilde cevaplayan ve o muhtıracı kadroları hızla tasfiye eden, itibarlarını olması gereken düzeye ‘çeken’ de Erdoğan’dır.

Erdoğan’ın AK Partisi’nin kapatılması için açılan dava da Temmuz 2008’de ‘kapatmama’ ile sonuçlanmıştır. Erdoğan, baskı ve zulüm ile siyasi partilerin kapatılamayacağını artık kabul edilen bir gerçeğe dönüştürmüş; eziyet ve zulmeden vesayetçilerin çöplükte yer bulacağını göstere göstere kaç kez ortaya koymuştur.

Bu, siyasal güvence alanında en köklü zihinsel dönüşümdür. Bugün, Erdoğan’ın sayesinde 30’lu yaşlar ve altındaki hiçbir kimse bu ve benzer partilerin kapatılabileceğiyle ilgili bir hayal sahibi dahi değildir.

Ayrıca, Erdoğan döneminde ikinci zihinsel dönüşüm siyasal ‘üremede’ olmuştur.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan neden dünya lideridir (2)

13 Kasım 2024
Merhum Özal, ‘belirsiz’ bir şekilde ölmeseydi, ‘Değişim Programı’ adını verdiği hazırlığı ile yeniden partili mücadeleye dönecekti. 17 Nisan sabahı gelen ölüm Turgut Özal’ın Başkanlık ‘önerisini’ tartışmaya açmasına fırsat vermedi.

Demirel ise çıkarken değil ama Çankaya’dan inerken ‘Başkanlık’ sistemini savunmaya başlamıştı. Futboldan siyasete farklı alanlarda ‘ilginç’ önerileri olan Besim Tibuk ve taraftarları yakın zamana kadar ‘Başkanlık’ sisteminin en katı militanları idiler.

Esasında bu ‘köklerimizde’ yer alan bir geleneksel davranış biçiminin güncel siyasal hayata (demokrasi) uyarlanmış versiyonu idi.

Bey, Kağan, Han, Padişah ve Sultan geleneksel Türk devlet yapılanmasının yönetici adlarıdır. Sıfatları ne olursa olsun bütün bu liderler kendi alanlarında mutlak hâkim bir başkandılar.

Kısaca Türk adı verilen boylar, akraba topluluklar tarihin neredeyse her döneminde sınırlı bir kara parçasına bağlı kalmamışlardır. İslam’ın kabulü sonrası ise İ’lay-ı kelimetullah davası uğruna ‘cihad’ ve ‘fütuhat’ la aşılan ufuklara manevi anlamlar yüklenmiş ve ulvi bir nitelik kazandırılmıştır.

Türk tarihinin derinliği her zaman vurguladığımız 16 devletten dahi daha fazlasını içermektedir.

Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘Milliyetçi kesimlerle kavgalı’ hale getirmek isteyenlerin Cumhurbaşkanı’nın Külliye’de resmi karşılamalarda Türk mavisi olan ‘turkuaz’ı öne çıkartmasını, 16 Türk devletini sembolize eden bir görsel düzenleme yaptırmasını es geçmesi körlüktür. Öyle ya ‘Türk’ kelimesini önemseyen yaklaşımlar ve uygulamalar yapıldığı söylenilen hiçbir dönemde Türk tarihi ve bilinci bu denli öne çıkartılmış değildi.

Türkiye, geçmişinde kıtalara hükmeden bir Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını ödemekle övündüğü gibi onun sömürgeci olmayan fütuhatçı ruhunun da sahibidir. (varis)

Türkler, fetih ve genelde Batı’ya dönük ilerlemelerini genlerine kadar işletmiş bir millettir.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan neden dünya lideridir? (1)

11 Kasım 2024
Tarihin her döneminde, her coğrafya ve toplumda ‘üstün nitelikli’ kişiler farklı şekillerde zulme uğramışlardır.

Dünya dillerinde birçok atasözü ve özlü söz itirazcı, hasetçi, fitne fücur kafaların kendi içlerinden ve çevrelerinden çıkan bu kişilere neler yaptıklarını anlatır.

‘Erdoğan neden dünya lideridir?’ sorusunun farklı açılardan cevabını aramadan önce en önemli niteliği ile başlayalım; ‘inanmış’ bir kimliktir.

İnanmak, olmak ve yapmak için kişinin ‘kalp’ ve ‘beyin’ gücünün motorudur. Erdoğan doğduğu aile ve mahalle ortamı, eğitim ve sosyal hayatı itibarıyla daimi şekilde ‘inancını’ parlata parlata ‘dava’ bağlılığını pekiştire pekiştire var olmuş, şekillenmiş, gelişmiş ve olgunlaşmıştır.

Bugünden geriye bakıldığında, özellikle ‘muhalif’ olma çabasındakiler, Erdoğan’ı ‘sıradanlaştırma’ amacı ile şanslı olduğu iddiasındadırlar. Gerçek ise tam tersidir.

Batılıların sıkça başvurdukları bir ifade ‘self made’ yani ‘kendini şekillendiren’ diye bir kavramdır.

Ortaokul başlangıcımızdan itibaren tanıdığım Erdoğan tam anlamıyla ‘kendini şekillendiren’ bir kimliktir. Erdoğan, bugün kendini ‘beğendirme’ ve ‘ilişkilendirme’ çabasında karda kışta kentin krizini yönetmek yerine İngiliz elçisinin ayağına giden ‘proje’ tiplerden değildir.

Bugünkü siyasi konumunun başlangıcı olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi, o günkü siyasi partisi olan Refah Partisi’nden daha çok Erdoğan’ın başarısıdır. Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olarak – bugün başlangıç değeri unutulmuş ise de – 1 Kasım 1992’de İstanbul’da yeni kurulan 6 ilçede yapılan seçimlerde ‘ezici’ başarının mimarıdır. Nitekim bu başarı 29 Mart 1994’teki İstanbul sonucunu getirmiştir.

24 Aralık 1995 seçimlerinde Refah Partisi’nin Türkiye’de 1. olması sonucu da önemli oranda bu sürecin tetiklemesiyledir.

Yazının Devamını Oku

İSPARK’ın ısrarı kasıtlı mı

9 Kasım 2024
Ekim ayından itibaren özellikle enerji konularında yazdığım yazıların içinde sıkça elektrikli araçların önemine vurgu yaptım.

Türkiye’nin ‘enerjide bağımsız’, sürdürülebilir bir ülke olması yolunda elektrikli araçlar ve bunun yaygın, rahat kullanımı için şarj istasyonu ağının ‘değeri’ tartışmasızdır.

Türkiye’nin megakenti İstanbul’da elektrikli araç ve şarj istasyonu altyapısında öncü olması gereken İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bağlı kuruluşu İSPARK eliyle tuhaf, tekelleştirici, ülke için gerekli bir sektörü daha doğarken adeta boğmaya çalışıyor.

Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı da olan Ekrem İmamoğlu, Ankara’da kendi siyasi ikbali için plan uygular ve turlar atarken FETÖ iltisaklısı olduğu iddiaları sosyal medyada yer alan İSPARK Genel Müdürü ‘yangından mal kaçırır’ gibi ‘peşkeş’ görüntülü ihaleyi oldubittiye getirmeye çalışıyor.

Ben bir TOGG kullanıcısıyım. İstanbul’da şarj altyapısının çözülmesine ülke adına sevineceğim gibi, şarj stresim azalacağı için kendi konforum için de mutlu olacağım. 

İSPARK bir önceki ihaleyi gelen tepkiler üzerine herkesi eleyip katılımcıyı tek şirkete düşürmek amaçlı abartılı teknik talebini ‘yanlış oldu’ diye ortadan kaldırmak için iptal etmişti. 

Öyle bir ihale planlanmış ki EPDK tarafından incelenerek 49 yıllık lisans verilmiş 170 şirketten sadece 3’ü katılabiliyor. Ve dahası Koç Holding, Kalyon Grubu gibi iki büyük yapı ihale dışı kalıyor. Bunun izahı mümkün mü?

Şimdi yeniden ihaleye çıkacaklarmış. Aynı konu için daha önce sektörün anlamadığı bir hesaplamaya dayalı yaklaşık 300 milyon TL gelir üzerinden teminat isterlerken, şimdi bu hesabı 200 milyon TL üzerinden yapmışlar.

2 ayda ne değişti? Önceki hesaplarından eminseler bu aradaki fark kimin hesabına fayda sağlayacak? Eğer bugünkü hesap doğruysa önceki iptal gerekçesinde bu durum niye açıklanmadı?

Yazının Devamını Oku

Demirağ’ın uçağı, devrim otomobili ve elektrikli traktör

6 Kasım 2024
Bu güzel ülkenin vefa duyması gerekilen insanlarından Nuri Demirağ ismi bugün unutulmuştur.

Oysa Cumhuriyet rejiminin övündüğü demiryolu ağının çok zorlu güzergâhlardaki 1250 km’sinin inşasını gerçekleştiren müteahhittir.

Demirağ, Türkiye’de 1939’da yerli paraşüt üretti, 1941’de ise yaptığı ilk uçağı uçurdu. Memleketi Sivas’ta Gök Okulu açarak pilotlar yetiştirdi.

İlk siparişlerini zamanında ve sorunsuz teslim ettiği Türk Hava Kurumu ise daha sonra verdiği siparişleri iptal etti.

Bununla yetinmeyen dönemin (CHP – İsmet İnönü) iktidarı ve ‘görünmeyen el’ her davadaki bilirkişilerin raporlarına ters şekilde ‘uçakları’ yasakladı. 

Gelmiş dış taleplere cevap veremeyen, sonlandırılan iç talepleri yeniletemeyen Demirağ ‘pes etti’. Böylece Türkiye’nin uzay ve havacılık alanındaki bu büyük aşaması tamamen yerle bir edildi.

1940’lardaki o inanç, çaba ve sonuç desteklenseydi bugün Türkiye planörle başlayan o süreçte kendi uçaklarına daha önce ulaşacaktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın müdahale ve mücadelesine kadar İHA’da İsrail’e, savaş uçaklarında ABD ve bazı AB ülkelerine bağımlı kalınılmayacaktı.

Türkiye’de bu ‘görünmeyen el’ sadece bu kadar mı ‘sabotaj’ yapmıştır?

Nerede!

Yazının Devamını Oku

Söz konusu vatansa...

4 Kasım 2024
KİMİ muhalefet partileri işin vahametini hâlâ anlayabilmiş değil; İsrail yakıp-yıkıp-tarumar ettiği ateşte Türkiye’yi de yakmak istiyor.

Sorduğunuzda (muharref-uydurulmuş) bir kitapta yer alan sözde bir tanrının vahşeti körükleyen saçma sapan emirlerini yerine getiriyorlar.

Malum, Allah’ın yeryüzüne indirdiği hem Ahd-i Atik (Tevrat) ve hem de Ahd-i Cedid’in (İncil) asılları kayboldu. Onların yerini insanların uydurduğu yalan yanlış ve hatta çok az bir kısmı doğru kitaplar aldı.

Kuran’ı Kerim’in dışındaki kutsal sayılan bütün kitapların hiçbirisinin asılları (gerçek metinleri) yoktur. İnsanlar tarafından sonradan uydurulmuşlardır. Mesela İznik’te toplanan Hıristiyan Konsili, insanların ellerindeki binlerce ‘İncil’den yalnızca dört tanesini asıl İncil olarak kabul etmiştir.

Bu dört İncil de isimlerinden anlaşılacağı üzere yazarlarının ismini taşımaktadır: Mette, Luka, Yuhanna ve Markos. Bunların hiçbirinin metni birbirlerini tutmadığı gibi, çok kere birbirleriyle de çelişir. Zira bu şahıslardan Yuhanna’nın dışındakiler İsa aleyhisselamı görmemişlerdir bile.

Bu her iki kutsal kitap da Yahudi milletine (İsrailoğullarına) gelmiştir. Lakin onlar kendilerine gönderilen kitapların kıymetini bilmediği gibi, onları getiren peygamberlerden birçoğunu katlettiler ve kendilerinin ‘ilah’ diye tanımladıkları İsa aleyhisselamı da öldürmeye yeltendiler.

Böylesine azgın bir milletten Cenabıhak merhametini büsbütün kaldırdı; onlar da yeryüzünde asırlar boyu zelil bir şekilde vatansız olarak yaşadılar. Ancak 20. yüzyılda kurabildikleri devletlerinin hali ise ortada. Kurulduğu günden beri kan döküp fesat çıkarmakta ve asla masum insan kanına doymamaktadırlar.

Bu iblisce fikirlere inanan Netanyahu, aklı sıra İran’ı veya Türkiye’yi ya da her ikisini birden ateşe atıp ABD’yi savaşa dahil etmek istiyor. İsrail ile aynı zihniyete sahip ABD de bu yüzden bölgemizin her tarafında konuşlanarak başta Türkiye ve İran olmak üzere tüm bölgeyi kuşattı ve askeri tabirle abluka altına aldı.

ABD’nin asıl amacı ise bölgedeki kaya gazı, diğer yeraltı zenginlikleri ve bölgenin enerji hatları için oluşturduğu güzergâhtır.

Yazının Devamını Oku