Erdal Sağlam

Bankacılık yeni stand-by'a kaldı da...

5 Ekim 2004
DEVLET Bakanı Ali Babacan, 9. ve 10 gözden geçirmelerin ve karşılığında gelecek 1.3 milyar doların yeni yapılacak stand-by anlaşmasına devredildiğini kaydetmiş.Babacan, bankacılıkla ilgili yeni yasanın TBMM’den geçirilmesinin de yılbaşına kaldığını söylemiş.Bu arada BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’in Kararnamede adı olduğunu ama ‘Ankara’da kalarak yasa çalışmalarını yürütmek üzere’ Washington’a gelmediğini söylemiş.Bilgin kaynaklı haberlerde ise daha önce, BDDK’nın IMF’yle yeni yasayı konuşmaya yanaşmadığı, Washington’a da çağrılmadığı belirtiliyordu. Demek ki bir sorun var ve hálá da çözülmüş değil. Yasa yılbaşına kaldığına göre, yasa çalışmalarının o kadar acil olmadığı da ortada iken, Bilgin belli ki Washington’a bilerek gitmemiş ve IMF’yle sıkıntı da devam ediyor...Yasanın yeni yıla kaldığı, iyi mi oldu kötü mü oldu bilemeyiz ama BDDK’nın bu yasa konusunda daha çok işi olduğu ortada. Bankacılar hálá açık açık konuşamıyorlar ama ‘BDDK’nın yeni yasayla sadece gözetim kurumu haline geldiğini’ söylüyorlar. BDDK yönetiminin, belki de tümüyle artık teftiş kariyerinden gelen bir kuruluş haline geldiği için, kendi düzenleme yetkilerini yasaya devretmesinin, anlaşılır bir şey olmadığını kaydediyorlar. Önümüzde çok dinamik bir süreç olduğunu, düzenlemelerin bu yasaya göre artık BDDK tarafından zamana göre değiştirilmesinin mümkün olamayacağını, yeni yasalarla değişmesi gerekeceğini, bunun da sektör için büyük bir risk olacağı görüşündeler.Gelişmiş ülkelerde denetim ve düzenleme otoritelerine çok geniş yetkiler tanındığını kaydeden Bankalar Birliği’nın taslak hakkındaki görüş yazısında, ‘Her konunun detaylı olarak düzenlenmesi yaklaşımı, kanunun bir bütün olarak anlaşılmasını ve uygulanmasını da güçleştirmektedir’ deniliyor. Yeni yasayla ilgili olarak bankaların en önemli şikayetlerinden biri de fon alacaklarının öncelikli hale gelmesi ve bunun yarattığı haksızlığın devam ediyor olması. Bu nedenle anayasaya ve hukuka aykırı olduğunu iddia ettikleri bu hususun giderilmesini istiyorlar.BDDK GÖRMÜYOR MU?Bankacıların açıkca söylemedikleri bir eleştiri de ‘BDDK’nın bankaları korumak için bu maddelerin değiştirilmesini istemesi gerekirken, ses çıkarmadığı ve hazırladığı yasaya bu maddeleri koyması’. BDDK’nın bankacılık sektörünün sağlığından sorumlu olduğunu kaydeden bir bankacı, ‘Tüketici yasasına tüketici kredilerinin faizlerinin sabit olması şartı getirildi, bu bankalar için giderek daha büyük risk oluşturmasına rağmen BDDK’nın buna ses çıkarmaması çok ilginç’ eleştirisini yaptı.Bankacılar, açıkca söylemeseler de, bir büyük özel bankanın sahiplik konusunun netliğe kavuşmamasından çok derece rahatsızlar. Kendilerine rakip olmasına rağmen, bu büyük bankanın hacmi nedeniyle zor durumda kalması halinde hepsinin birden, yani sektörün zora gireceğinden endişe ediyorlar. Bu konuda BDDK’nın mutlaka bir şey yapması gerektiğini kaydeden bankacılar, ‘İleride borçların ödenememesi durumunda hepimiz zarar göreceğiz, sahipliğin biran önce zora girilmeden halledilmesi lazım’ diyorlar.Bu arada bu bankaya dönük eskiden sadece ‘sahiplik belirsizliği’ varken buna son günlerde bir de ‘yönetim zaafiyeti’ sorunun da eklendiği görüşündeler. Devletin atadığı yönetim kurulu başkanlarının özel bankalarda koridorlarda küfrederek, idarecileri azarlayıp, küçük düşürerek dolaştığını kaydeden bir bankacı, ‘Bu banka en zor durumlarında bile, iyi yönetim sayesinde ekonomiye yük olmaktan kurtarılmıştı, şimdi o güvence de yok’ dedi. 250 dolarlık masraf için bile yönetim kurulu başkanının ‘benden geçecek’ diye genel müdüre baskı yapmasının anlaşılır bir şey olamayacağını, bankaların böyle yönetilemeyeceğini kaydeden aynı bankacı, ‘İşin kötüsü abimiz diye, aynı kuruldanız diye kötü yönetim görüle görüle, ‘satmayız' anlamına gelen demeçler görüle görüle, ses çıkarılamaması zaafiyettir’ dedi.Bu konuda TMSF’nin herşeyi bilip, BDDK nedeniyle bir şey yapamaması da zaafiyet.
Yazının Devamını Oku

Bankalar 200 maddelik taslağın 119’unda değişiklik istedi

4 Ekim 2004
<B>BANKACILIK Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) </B>tarafından hazırlanan yeni bankacılık yasa taslağı, bankalardan yeterli desteği alamadı. Bankalar Birliği BDDK’ya gönderdiği görüş raporunda, toplam 200 maddelik taslağın 119’unda değişiklik istedi.

‘Kredi Kuruluşları Kanunu Tasarısı’ adı verilen bankacılıkla ilgili yeni taslak,181’i asıl, 19’u geçici olmak üzere toplam 200 maddeden oluşuyor. Asıl maddelerin ikisini yürürlük maddesi oluşturuyor. Bankalar Birliği 105 asıl maddede değişiklik ya da maddenin tümünün iptalini istedi. Asıl maddelere karşılık taslakta yeralan 19 geçici maddenin 14’ü de Bankalar Birliği’nin muhalefetiyle karşılaştı.

Bankalar Birliği BDDK’ya görüş ve önerilerini üç bölüm halinde gönderdi. ‘Değerlendirme, görüş ve öneriler’ başlıklı genel yazıda, taslak girişimciliği ve risk almayı yasaklayıcı, aşırı cezalandırıcı, yoruma açık, subjektif kriterlere dayalı ve karmaşık bulunurken, bazı maddelerin Anayasaya bile aykırı olduğu, taslağın BDDK’ya verilen düzenleme yetkisini yasayla düzenleme niyeti taşıdığı açıkca belirtildi.

Bu sert sözlerin ardından sırayla maddeler hakkındaki görüşler ve değişiklik önerileri sıralanırken, taslağın ‘Takip hukukuna ilişkin hükümleri hakkında’ ise ayrı bir metin sunuldu.

Taslağın kapsam, tanım, faaliyet konuları başlıklı bölümlerinde değişiklik istenirken, ‘yasak işler’i düzenleyen 5. maddenin bankaların kaynaklarını kısıtlayacağı için iptali istendi.

Aynı şekilde dolaylı pay sahipliği, kuruluş veya Türkiye’de şube ve temsilcilik açma, kuruluş şartları, kurucularda aranan şartlar, faaliyet izni, statü değişikliği, kuruluş izninin iptali, faaliyet izninin sınırlandırılması, yurtiçinde şube açma, bağımsız denetim, derecelendirme, değerleme ve destek hizmeti kuruluşlarının yetkilendirme izni, ana sözleşme değişiklikleri, sermaye artırımları, pay devirleri birleşme, bölünme, hisse değişimi ve iradi tasfiye ilgili hükümlerinde önemli değişiklikler istendi.

BAĞIMSIZ ÜYEYE İPTAL TALEBİ

Kurumsal yönetime ilişkin yapı ve süreçlerin oluşturulmasını öngören ilkelerin SPK ile kuruluş birliklerinin de görüşü alınarak Kurulca belirlenmesini öngören taslağın 25. maddesi, ‘Kurul bu kanun kapsamındaki kuruluşların faaliyet yapılarını ve ölçeklerini dikkate almak suretiyle , organizasyon yapıları içerisinde birim ve komite kurulmasını zorunlu tutmaya ve görev yapacakların sahip olması gereken nitelikleri belirlemeye yetkilidir’ hükmü getiriyordu. Bankalar Birliği ‘BDDK tarafından banka içi organizasyon yapılarına müdahalenin uygun olmayacağı’gerekçesiyle, bu fıkranın taslaktan tümüyle çıkarılmasını istedi.

Bankalar Birliği taslağın 26. maddesiyle getirilen ‘Yönetim Kurullarına iki bağımsız üye atanması’na ilişkin hükmün de tümüyle taslaktan çıkarılmasını istedi. Bu bağımsız üye kavramının içeriğinin pratikte amaçlanan şekilde doldurulmasının imkansızlığı, bunun zorunlu kararların alınması, bankaların yerleşmiş ilkelerinin uygulanmasında sıkıntı çıkaracağı, zaten yönetim kurulu üyelerine getirilen ağır şartlarla bağımsız üyeye gerek olmadığı, ayrıca bağımsız üye vasfının da muğlak olduğu belirtildi. Ayrıca gelişmiş finansal piyasalarda böyle bir kavramın bulunmadığına da dikkat çekildi.

Bu maddeyi takip eden taslağın denetim komitesi, genel müdür ve yardımcıları, yemin ve mal beyanı, içkontrol risk yönetimi ve içdenetim sistemleri, bağımsız denetim kuruluşları, değerleme kuruluşları maddelerinde de önemli değişiklik talepleri yeraldı. Bunun yanısıra ‘destek hizmeti kuruluşları’ maddesinin tümüyle değiştirilmesi istendi. Aynı şekilde mesleki sorumluluk, muhasebe ve raporlama sistemi, finansal raporların imzalanması, sunulması, ilanı ve denetimi, sorumluluk, belgelerin saklanması, koruyucu düzenlemeler maddelerinde de değişiklik talepleri görüş yazısında yeraldı.

Özkaynak ve unsurlarını düzenleyen taslağın 47. maddesinde yeralan ‘katkı sermaye tutarı özkaynakların yüzde yüzünü geçemez’ ibaresinin, ‘katkı sermaye tutarı ana sermayenin yüzde yüzünü geçemez’ şeklinde değiştirilmesi istendi. ‘Katkı sermaye’ tanımı içinde gösterilen ‘ödenmiş sermaye düzeltme farkı’nın ana sermaye içinde yeralması gerektiği düşünüldüğü için bu değişikliğin istendiği belirtildi.

Sermaye yeterliliği, likidite yeterliliği, aşımların giderilmesi, krediler, risk grubu, kredi açma, kredilerin izlenmesi, kredi sınırları, kredi sınırlamalarına tabi olmayan işlemler, ortaklık paylarına ilişkin sınırlamalar, taşınmaz ve emtia üzerine işlemler maddelerinde de kapsamlı değişiklikler isteyen Bankalar Birliği, taslakla yeni getirilen ‘münhasıran çalışanlara ait olmak üzere kurulan sandıklara, açıklarının kapatılması için kaynak aktarılamaması’ maddesinin ise tümüyle çıkarılmasını istedi.

Örtülü kazanç aktarımı maddesinin tümüyle taslaktan çıkarılması istenirken, bağış sınırlarında da değişiklik istendi. Bankalar Birliği mevduat ve Fon kabülünü düzenleyen 64. maddeye ise sınırlamalar getiren bazı ekler istedi. Tasarruf mevduatı ile ilgili maddede ‘sigorta priminin sigortaya tabi kısım üzerinden hesaplanacağı’na ilişkin hüküm bulunmadığı kaydedilirken, halen sigorta kapsamı içinde olup olmadığına bakılmaksızın bütün tasarruf mevduatları üzerinden alınan primlerin bu ibare konularak sınırlandırılması istendi.

Enstitü ve Uzlaşı İdaresi istenmiyor

BANKALAR Birliği
ve Özel Finans Kurumları Birliği’nin faaliyetleri ile mali işlemlerinin BDDK’nın denetimine tabi olması, usul ve esasların kurulca belirlenmesini öngören maddesinin de ‘kuruluş birliklerinin idare ve mali işlemlerinin kurul tarafından denetimine ilişkin kurallar statülerinde belirlenir’ olarak değiştirilmesi istendi. Taslakla yeni getirilen müşteri hakları, Kredi Kuruluşları Finansal Hizmetler Enstitüsü ve Kredi Kuruluşları Müşteri Uzlaşı İdaresi’ne de sert biçimde karşı çıkıldı. Bankalar Birliği giderleri tamamen sektöre yüklenecek yeni bir kurum olan Enstitüye gerek olmadığını belirtti. Müşteri haklarına ilişkin 88. maddede yaralan tek taraflı olağanüstü haklar sağlayıcı maddelere de sözleşme serbestisine aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkıldı. Taslağın 89-91 maddeleriyle getirilen ‘Kredi Kuruluşları Müşterileri Uzlaşma İdaresi’ ne ilişkin düzenlemelerin de, hukuka aykırı olduğu belirtildi. Taslağın amacı ve kapsamıyla çeliştiği iddia edilen bu maddeye, kredi kuruluşlarının alacaklarının tahsilini zorlaştıracağı, hatta ekonomik değerin kaybolmasına neden olacağı belirtilerek, şiddetle karşı çıkıldı. Taslakta idari cezaların azami üç kat artırılması ile günün şartlarına uydurulması beklenirken para cezalarının taslakla 20 kata varan oranlarda artırıldığı hatırlatılıp, para cezalarındaki artışın makul seviyelerde tutulması istendi.

Fon alacaklarının ayrıcalığı anayasaya aykırı

TMSF
Yönetimine Bankalar Birliği tarafından önerilecek bir üyenin atanmasını isteyen Birlik, 130. maddeden sonra gelen fon alacaklarının takip ve tahsilinde uygulanacak hükümler, buna ilişkin yetki ve usuller, fona intikal eden bankalardan devralınan varlıklar ve üstlenilen yükümlülükler ilgili hükümler gibi maddeler, Birliğin en sert tepkisini çeken maddeler oldu. Birlik ayrıntılı olarak yazdığı, bu maddelere ilişkin görüş yazısında fon alacaklarının ve fona intikal eden bankalardan devralınan varlıklara ilişkin hükümlerin anayasaya ve hukukun temel ilkelerine ters olduğu görüşünü açıkca belirtti.

Birlik sigortaya tabi tasarruf mevduatı tutarının eksik beyanı halinde uygulanacak takip ve tahsil usulleri, fon alacaklarının yasal teminatı, ispat külfeti maddelerinin de hukuka aykırı olduğunu belirtirken, ‘fon alacaklarının takip ve tahsiline ilişkin istisnalar’ başlığı altındaki 141. maddede yeralan hükümlerin ‘davaların fon aleyhine sonuçlanamayacağı’ hatta ‘fonun alacaklarının tahsilinde devletin yargı erkine gerek bulunmadığı’ düzenlemelerine kadar varabileceği iddia edildi. Aynı kapsamda ‘hazine alacağı’ maddesine de itiraz edildi.

Bankalar Birliği aynı kapsamda yeralan geçici maddelerin çoğunun da ya iptal edilmesi ya da önemli ölçüde düzeltilmesini istedi. Değişiklik önerilerine bakılırsa, BDDK’nın taslağını büyük ölçüde değiştirmesi gerekecek. BDDK yönetiminin taslağı neden bu kadar gizlemek istediği de, böylece açığa çıkıyor.
Yazının Devamını Oku

Bol kepçe vergi indirimi ve teşvik

2 Ekim 2004
<B>BİR</B> süredir gazetelerde vergi indirimleri, hem de yüklü indirimler, olacağını, bu arada teşvik verilen illerin sayısının 52’ye çıkarılacağını öğrendiğimiz demeçler görüyoruz. Demeçlerin sahipleri de Başbakan Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan gibi birinci elden yetkili kişiler.

İyi de, bunlar nereden verilecek, kaynak olmadan bu nasıl yapılacak, ya da kaynak bulunduysa nereden bulundu, bunları kimse bilmiyor.

Her şeyden önce bu sözleri IMF’yle yeni program çalışmalarını yürüten Devlet Bakanı Ali Babacan’dan duymadıktan sonra, hem de anlaşmanın sağlanmasından sonra duymadıktan sonra, inanılmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu tür haber bombardımanı içinde en gerçekçisi; sağlık hizmetlerindeki KDV’nin indirilmesi haberi oldu. Bu yapılabilir, ya gerisi?..

Çıkan haberlere inanacak olursak; bütün KDV ve ÖTV oranlarının önemli oranlarda indirileceğini, kurumlar vergisi ve gelir vergilerinde önemli indirimler yapılacağını, bu arada neredeyse tüm Türkiye’yi kapsayacak biçimde elektrik, gaz gibi enerji indirimleri olup, burulardaki yatırımlarda SSK ve vergi indirimleri yapılacağını beklememiz lazım.

Size bu vergi indirimleri, bu kadar bol kepçe teşvik, hem de 3 yıllık yeni bir ekonomik program yapılma aşamasında, gerçekci geliyor mu?

Bize gerçekci gelmediği gibi, konuştuğumuz Maliye yetkililerine de bu kadar teşvik ve vergi indiriminin mantıklı gelmediğini de söylememiz gerekiyor.

Düşündüğümüz zaman, IMF’nin yeni kaynak olmadan bu vergi kayıplarına izin vermesinin kesinlikle sözkonusu olamayacağını biliyoruz. Yani, en azından 2005 için kesinleşen yüzde 6.5’lik faiz dışı fazla hedefi varken, gelirlerin düşmesine izin verilmesini kimse beklememeli.

2B YASASI MI GELECEK?

Vergi gelirlerinin düşmesine ancak ve ancak başka yerden gelir bulunduğu zaman izin verilebilir, ki onun da belli bir sınırı vardır. Yani, gelir bulup iç talebi canlandırıcı, gelirler politikasını etkileyici harcamalara izin verirseniz, bunun başta enflasyon olmak üzere diğer hedeflere çok büyük olumsuz etkileri olacaktır. Bu nedenle, sınırsız imkan da yok.

Peki, diğer dengeleri bozmayacak biçimde, kısıtlı da olsa vergi indirimlerine izin verecek kaynak nereden bulunabilir?

Hükümet şimdi açıkca söylemiyor ama bizce, düşündüğü gelirlerin başında meşhur ‘2B Yasası’ geliyor. Yani toplumda yeniden derin çatışmalar yaratmaya aday, kesinlikle söylendiği kadar gelirin gelmeyeceği bir önlem için, tekrar bastırabilirler. Daha önce gündeme getirip tepkiler üzerine geri çektikleri ‘2B Yasası’nı bu kez, ‘Bu yasayı çıkarınca vergiler inecek’ deyip, özellikle işadamlarının desteğini alarak çıkarmaya çalışacaklarını zannediyoruz. Eğer bu yasaya karşı çıkan, gerçekten bu ülkenin geleceğinden yiyecek olan bu yasaya özel sektör kuruluşları, ‘indirim havucu’na kanarak, eskisinin tersine, destek vermeye başlarlarsa, bunun kendi hanelerine önemli bir eksi yazacağını, herhalde göreceklerdir.

Bunun yanında işverenler destek verse bile, zina olayında olduğu gibi, AKP’nin aydın kesimle yeniden çatışmaya girmesi kaçınılmaz olur. Hem de anayasal sorun çıkacağını, dolayısıyla 2005’de bu gelirlerin gelmeyeceğini bile bile yaparlarsa, gerginlik artmış olur.

Teşvik olayında ise, zaten baştan beri yaptıkları yanlışı, devam ettirme niyetleri görülüyor.

Bu kadar çok ile verilen teşviğin ‘teşvik’ olmayacağı çok açık. Bunun yerine sektörlere göre, AB hedefi doğrultusunda daha kapsamlı sanayi envanteri ve öncelikler listesi yapılması gerekirken, böyle bir genişletme, yanlışın devamından başka bir şey olmaz.

Zaten geçen seferki uygulamadan rahatsız olan IMF ve Dünya Bankası’nın, bu yanlış teşviklere, rahat rahat izin vereceğini de tahmin etmiyoruz.

Yanısıra, TMSF’den geleceği söylenen ama daha ilk taksitte aksayan, 3 yıldaki 5 milyar dolarlık kaynağa, gelir gibi görüp sahip çıkılması sözkonusu olsa bile, bu kaynak da şüpheli.

Hálá, ‘teşvik ve indirim balonları’nın patlamasıyla yaşanacak hayal kırıklığını düşünen yok.
Yazının Devamını Oku

Bankacılık Taslağı daha çok tartışılacak

30 Eylül 2004
<B>BANKACILIK</B> Yasası'yla ilgili tartışmalar, önceki gün Reuters’ın geçtiği, <B>‘BDDK ile IMF’nin yeni yasa konusunda tartıştıklarına’ </B>ilişkin haberle, yeniden gündeme geldi. Aslında geçtiğimiz hafta başında Bankalar Birliği Taslak hakkındaki görüşlerini BDDK’ya göndermişti. Dolayısıyla bu tartışmaların yeniden alevlenmesi çok doğaldı ama ‘zina tartışmaları’nın arkasında kalmıştı. Şimdi geciken bu tartışma gündeme gelecek.

BDDK, yaklaşık 20 kuruluştan taslak hakkında görüş istedi. Bildiğimiz kadarıyla, geçen haftaki Bankalar Birliği görüşüyle birlikte, görüşleri de tamamladılar. Yani bu eleştiriler ışığında taslağa son şeklini verip, ekim ayı içinde TBMM’ye göndermeleri gerekiyor.

BDDK’nın yasa taslağını tartışmamak için IMF’ye çektiği söylenen rest ise ancak ‘göstermelik’ bir hareket olabilir. Uygulanan ekonomik programın önemli ayaklarından biri bankacılık sektörü reformu ve yeni yapılacak düzenleme bu reformun devamı açısından büyük önem taşıyor. Yani önümüzdeki, stand-by anlaşmasına bağlanıp, IMF’nin kredi desteğinin isteneceği programın önemli ayaklarından birini yine bankacılık sektörü reformu oluşturacak. Zaten kamu bankalarının özelleştirilmesinde, Vakıfbank’ın satışında geç kalındığı biliniyor. Bu arada düşecek kár marjlarına bağlı olarak bankacılık sektöründe yeni sıkıntıların başgöstermesi de sözkonusu. Bu nedenle IMF yapılacak düzenleme ile yakından ilgilenmek zorunda. Üstüne üstlük para de vereceği için, BDDK’nın ‘Ben taslağı sizle tartışmam’ deyip IMF’ye rest çekmesi, olacak iş değil. Olsa olsa, kamuoyuna karşı böyle bir efelik gösterisi yapılıp, perde arkasından yine IMF’nin görüşleri alınır.

Benzer olaylarda olduğu gibi, bu konuda da düşüncem odur ki, yetersiz olan yönetimler hazırladıkları taslağı tartışmaktan kaçınırlar ama sonunda hep ‘başkaları’nın dediği olur...

BDDK’nın, IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarına, orada yapılacak yeni ekonomik program çalışmalarına davet edilmemesi, Hazine’nin insiyitafindeki bir konu. Yani BDDK yöneticileri çağrılmadıysa bu IMF’nin değil, Ali Babacan’ın tasarrufudur...

BANKALARDAN SERT ELEŞTİRİ

BDDK yöneticilerinin ‘IMF’ye rest çekme’ ya da ‘ABD’ye niye çağrılmadık?’ diye uğraşmaktan çok, yeni yasa taslağıyla uğraşmaları gerekir. Ne kadar kamuoyunda olayın tartışılmaması için aba altından sopa gösterseler de, mızrağın çuvala sığmayacağını nasıl olsa görecekler. Yani yapılan düzenlemeler ve hataları tartışılmadan olmaz...

Bankalar Birliği’nden BDDK’nın taslağına gelen eleştiriler çok sert. Bankalar, yürürlükteki yasa ile BDDK’ya verilen düzenleme yetkisinin yeni taslak ile düzenlenmek istendiğini, BDDK’nın düzenleme yapan kuruluş halinden sadece denetim kuruluşu haline geldiğini söylüyorlar. Yani BDDK kendi taslağıyla ‘ben düzenleme yapamam’ itirafından bulunup, ardından da yapılacak düzenlemeler ABD’de kendilerine sorulmayacağı için güceniyorlar...

Bankalar Birliği ‘düzenlemelerin girişimciliği ve risk almayı yasaklayıcı ve aşırı cezalandırıcı, yoruma açık, sübjektif kriterlere dayalı ve karmaşık’ olduğu görüşünde. Ekonomik hayatı düzenleyen genel nitelikli düzenlemeler varken çok sayıda özel nitelikli düzenleme getirildiğini kaydeden Brlik, banka sahiplerine ve yöneticilerine yönelik, yükümlülük ve cezalandırıcı yaklaşımın sektöre yatırımı, risk almayı ve risk yönetmeyi ürkütücü, diğer ülke uygulamalarına göre aşırı katı, hukukun ve ekonominin temel ilkeleri ile çelişir nitelikte olduğunu belirtiyor. Kötü niyet ve makro riskler de dikkate alınarak, risk yönetiminden kaynaklanan sorumluluklar ve yükümlülüklerin kesin olarak ayrılmasını isteyen Bankalar Birliği, bankaların mali olmayan ortaklıklara iştirak etmelerinin yasaklanmasının ise ‘AB düzenlemelerine uyum sağlanması’ yönündeki gerekçe ile çeliştiğini söylüyor. Bankalar Birliği’nin ‘Düzenlemelerin hukukun temel prensiplerine, anayasa, rekabet kurallarına ve uluslararası hukuka uygun olmadığı’ saptaması ise hayli sert...

Bankacılık Taslağı, önümüzdeki dönemde daha çok gürültü çıkarmaya aday. Sizce BDDK’nın IMF’yle tartışmaktan kaçınmasının altında bu nedenler olabilir mi?
Yazının Devamını Oku

Yatırım Promosyon Ajansı askıya alındı

28 Eylül 2004
UZUN zamandır sözü edilen, yabancı sermayenin ülkeye çekilmesi açısından büyük bel bağlanan, ‘Yatırım Promosyon Ajansı’nın kuruluşu askıya alınmış gözüküyor.IMF’ye verilen niyet mektubunda, AB’ye verilen Ulusal Program’da yer almasına rağmen Hükümet verdiği bu sözü yerine getiremedi. Üstüne üstlük 15 Mart’ta İstanbul’da toplanan çokuluslu şirketlerin CEO’larının da aralarında bulunduğu Yatırım Danışma Konseyi Sonuç Bildirgesi’nde de ‘Yatırım Promosyon Ajansı’ kurulmasına ilişkin taahhüt yer alıyordu.Aldığımız bilgilere göre bu Ajans'ın kuruluşu Hazine Müsteşarlığı tarafından askıya alındı. Danışma Konseyi sonuç bildirgesinde yeralan Ajansın kuruluşu, Yatırım Ortamını İyileştirme Programı kapsamında ele alınmış, hatta ‘Türkiye Yatırım Promosyon Ajansı Kurulması Hakkındaki Kanun Tasarısı" bile hazırlanmıştı. TOBB tarafından 2003 yılı ocak Ayında Kızılcahamam’da düzenlenen Yatırım Ortamını İyileştirme Konferansı'nda çatısı çatılan ve hedefleri belirlenen Ajans'ın kuruluşu üzerindeki nihai mutabakat, 2003 yılı Mart ayında toplanan YOİKK'de Devlet Bakanı Ali Babacan ile özel sektör arasında sağlanmış ve Tasarı Başbakanlığa sevk edilmişti.Tasarıya göre idari ve mali özerkliğe sahip Başbakanlığın ilgili kuruluşu olarak bir ajans kurulacak, yönetim kurulunda 5 e 4 özel sektörün üstünlüğü bulunacaktı. Geçen 1.5 yıla yakın sürede Tasarı TBMM’ne sevk edilemedi.Tasarının TBMM’ye bir türlü gönderilememesinde, bu sürede çıkan görüş ayrılıklarının etkili olduğu belirtiliyor. Bu sürede Ajans’ın yerine Müsteşarlık bünyesinde Promosyon Genel Müdürlüğü’nün kurulması ve proje bazında promosyon yapması fikri öne çıkmış durumda. Yani özel sektör etkinliğinin bulunduğu tasarı rafa kaldırılıp yerine yine kamunun önderliğinde bir bürokratik yapının kurulması planlanıyor.Yeni yapıda TOBB, YASED, TİM ve TÜSİAD gibi özel sektör kuruluşlarının, bu genel müdürlüğe dışarıdan destek olması düşünülüyor.Tasarı için diğer Bakanlık ve kuruluşlardan görüş sorulduğu ve gelen görüşler sonucunda tasarıda bu değişikliklerin gündeme geldiği belirtiliyor. Ancak, yapılan bu değişikliklerin kurumun idari ve mali özerkliğini zedeleyici olması ve yönetim üstünlüğünün tekrar kamu kesimine geçmesi nedeniyle, özel sektörün tepkisini çekmesi bekleniyor. İlk örnek olarak bu tepkinin, 28 Ağustos’ta yapılan YOİKK toplantısında da TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından Devlet Bakanı Ali Babacan’a iletildiği ifade ediliyor.IMF’YE NASIL ANLATILACAK?Ekonomi yönetimi şimdi bu değişikliği daha doğrusu belirlenen hedefte meydana gelen sapmayı, IMF’ye, AB’ye ve Yatırım Danışma Konseyi’ne nasıl anlatacağını düşünüyor. IMF’ye verilen son niyet mektubunda, hazırlanan taslağa herkesin fikrinin yansıtıldığı belirtilip, ‘Başbakana ve Yatırım Danışma Konseyi üyelerine 2004 yılı ekim ayına kadar bir ilerleme raporu sunulacağı’ da belirtilmişti. Bu ayın sonuna kadar ilerleme raporunun tamam olması gerekiyor ama bir taslak hazırlandığını ama son şeklinin verilemediğini öğreniyoruz. Ajansın belirlenen hedeften sapma göstermesi, yeniden kamu yönetimine alınması planları, bu ilerleme raporu konusunda ekonomi yönetimini zorda bırakıyor.Bu arada Yatırım Promosyon Ajansı’nın özel sektör yerine yeniden kamu etkinliğine alınmasının altında yatan bir neden de, ‘özel sektörün kendi arasındaki çatışma’ olarak gösteriliyor. Yetkililer, ‘özel sektör kuruluşları insiyatif konusunda birbirleriyle anlaşamadılar ve aralarındaki rekabet, taraf tutmak istemeyen ekonomi yönetimini zorda bıraktı’ diyorlar.Bu arada AB’den konuyla ilgili bir proje kapsamında kaynak bile kullanıldığından da sözediliyor. Kısacası: Yatırım Promosyon Ajansında verilen söz tutulamadı, şimdi kılıf aranıyor.
Yazının Devamını Oku

Taftnet 95 milyon doları 8 aydır faizsiz tutuyor

27 Eylül 2004
<B>TÜPRAŞ</B>’ın satışı için açılan ihaleyi kazanıp, satış kararı mahkemeden dönen <B>Tataristanlı Taftnet </B>şirketi, Tüpraş’a sahip olmak adına, hala umudunu yitirmedi. Taftnet’in umudunu koruduğu için, Ziraat Bankası’na yatırdığı 95 milyon 100 bin dolarlık nakit teminat parasını, 8 aydır çekmediğini ve bu paranın Ziraat Bankası’nda faizsiz olarak durduğunu öğrendik.

Türk lirasına çevrilip normal aylık faize yatırıldığında bile Taftnet, bu paradan 20 trilyon lira civarında faiz geliri elde edebilecekti. Ancak mahkeme kararından sonra Özelleştirme İdaresi’nin ‘bu teminatınızı geri alabilirsiniz’ demesine rağmen Taftnet, faizsiz olarak 95 milyon 100 bin doları Ziraat Bankası’nda tutmaya devam ederek, bu faiz gelirinden oldu.

Şubat ayından beri bu paranın faizsiz olarak Ziraat Bankası’nda yattığını kabul eden Tataristan Türkiye Yetkili Temsilcisi Ramil Maylyutov, ‘Parayı, hukukçuların tavsiyesi üzerine bankada tutmaya devam ettiklerini’ söyledi.

İhaleye girebilmek için 30 milyon dolarlık teminatı nakit olarak yatırdıklarını, ardından ek teminat istendiği için 65 milyon 100 bin doları daha yine nakit olarak Ziraat Bankası’na yatırdıklarını hatırlatan Maylyutov, mahkemenin iptal kararından sonra Özelleştirme idaresinin bu nakit olarak tuttukları teminatı geri alabileceklerini söylediğini ama hukukçularının tavsiyesiyle bu parayı bankadan çekmediklerini söyledi.

‘Bu, hálá ihaleyi kazanma umudunuz olduğunu mu gösteriyor?’ diye sorduğumuzda Maylyutov, yakında Danıştay’da görülecek dava sonucunda ihaleye kazanma ihtimallerini hala yüksek gördüklerini söyledi. 10. İdare Mahkemesinin verdiği bu karara kendilerinin değil Özelleştirme İdaresi’nin, Danıştay 10. Dairesi nezdinde itiraz ettiğini hatırlatan Maylyutov, kendilerinin de ‘müdahil’ olarak davaya girme taleplerini ilettiklerini kaydetti. Yargı tatili nedeniyle davanın görülmesinin uzadığını ve bu ay içinde davanın Danıştay’da görülmesini beklediklerini kaydeden Maylyutov, ‘umutlu olduklarını’ belirterek, mahkeme süreci devam ettiği için daha fazla bir şey söylemek istemediğini kaydetti..

Maylyutov, o aşama geldiğinde, kendilerinin müdahil olarak kabul edilmesini beklediklerini de söyledi.

Taftnet, Danıştay’ın 10. İdare Mahkemesi’nin iptal kararına Özelleştirme İdaresi’nin yaptığı itirazın kabul edilip, ihalede kazandıkları Tüpraş’in tekrar kendilerine verilmesini bekliyor. Taftnet, yerli ortağı olan Zorlu Grubu ile Tüpraş ihalesine girerek kazanmış, ancak 10. İdare Mahkemesi’nin iptal kararıyla Tüpraş’ı alamamışlardı. Bu iptal ve Tekel’in satışında yaşanan başarısızlık, özelleştirmenin tümüne bir darbe olarak görülmüş ve özellikle yabancı yatırımcıların özelleştirme ihalelerine talebini önemli ölçüde azalttığı görülmüştü.

Herkes ABD’ye gidiyor

PİYASALARDA
önümüzdeki hafta da, Brüksel zirvesinden çıkan olumlu kararın etkilerinin sürmesini bekliyoruz. 6 Ekim’de açıklanacak Komisyon raporunun olumlu çıkma ihtimali arttıkça, piyasalara yabancı girişinin devam etmesi bekleniyor. Bu haftadan itibaren bütün gözler ABD’ye çevriliyor. IMF Türkiye Masası Ekim başındaki IMF-Dünya Bankası yıllık ortak toplantıları için ABD’ye dönerken, ekonomi yönetimi de kalabalık bir heyetle ABD’ye gitmeye hazırlanıyor.

Devlet Bakanı Ali Babacan Başkanlığında ABD’ye gidecek Heyetin kalabalık olması beklenirken, IMF’le yapılacak yeni stand-by anlaşmasının gündemde olması, bu kez yıllık toplantıların Türkiye açısından önemini artırıyor.

Bu arada kamu ve özel banka yöneticilerinin e kalabalık heyetlerle ABD’ye gitme hazırlıkları olduğunu biliyoruz. Çok sayıda bankacı yıllık toplantılar sırasında Washington’da olurken, öncesi ve sonrasında, özel görüşmeler için ABD’de kalmaya devam edecekler.

Özelleştirme, 6 Ekim sonrası hızlanacak

ÖZELLEŞTİRME
İdaresi bürokratları, ‘zina krizi’nde zor günler yaşadılar. Diğer ekonomi bürokratları gibi İdare bürokratları da büyük ölçüde umut bağladıkları ‘6 Ekim’de AB Komisyonundan çıkacak olumlu rapor’un tehlikeye girmesiyle korktular. Çünkü bütün planlarını, 6 Ekim’den sonra büyük özelleştirmelere yeniden başlayıp, kamuoyunda oluşan ‘özelleştirme yapılamıyor’ imajını kırmak için girişecekleri harekete bağlamışlardı.

Neyse ki Başbakan Tayyip Erdoğan gerekli olan geri adımı attı da, yeniden 6 Ekim’de AB komisyonundan olumlu rapor çıkacağı beklentisi hakim oldu.

İdare, her şeyden önce Danıştay 10. Dairesine yaptıkları, Tüpraş’ın satışını iptal eden 10. İdare Mahkemesi kararının iptali yönündeki taleplerinin bugünlerde sonuçlanmasını bekliyor. İdare yetkilileri, Danıştay’ın bu kararı düzeltmesinden umutlu görünüyorlar. Tüpraş’ta satışın gerçekleşmesi halinde bunun herkes için moral olacağını belirten İdare yetkilileri, Tekel’de de yeni bir operasyona hazırlanıyorlar.

İdare yetkilileri Tüpraş’ın piyasa payının ihalenin yapıldığı tarihte yüzde 86 olduğunu ancak son dönemde artan ithalat nedeniyle bu payın yüzde 77’ye düştüğünü hatırlatarak, daha fazla geç olmadan Tüpraş’ın satılmasının önemine dikkat çekiyorlar. İdare yetkilileri, Danıştay’dan çıkacak kararın olumsuz olması halinde yeniden bir strateji oluşturulacağını da söylüyorlar.

Maliye Bakanlığı’nın yerli ürün katkı payına göre sigaraya farklı vergiler uygulaması, İdare yetkililerini umutlandırmış durumda. Özellikle BAT’dan, Tekel’in sigara bölümüne talip olmasını bekliyorlar.

Telekom’un satışı da 6 Ekim sonrasını bekliyor. Yüzde 60’ın blok satış, gerisinin halka arzına karar verildiğini hatırlatan yetkililer, Telekom’daki satış stratejisine son şeklini vermeye çalışıyorlar.

Bu arada Rekabet Kurumu’nun Telekom’a bağlı bazı birimlerin ‘satılacak olan şirketle yapılacak anlaşma ile ayrılması’ üzerinde durduğu, ilk olacak bu örneğin formüle edilmesine çalışıldığını da öğrendik. Bu arada Telekom’daki mevcut yöneticilerden de satış için direnç gösterdikleri, söylenenler arasında. İdare yetkilileri satışa hazır olduğunda Telekom’a
önemli taleplerin gelmesini bekliyorlar

İdare, İş Yatırım aracılığı ile bu yıl sonuna kadar Türk Hava Yolları (THY)nin da halka arzına hazırlanıyor. Bu konuda çalışmalar devam ediyor.

Bu arada İdare son günlerde bütün yoğunluğunu araç muayene istasyonlarının satışına vermiş durumda. Bakanlar Kurulu açıklamasına da yansıyan araç muayane istasyonlarının, Türkiye’yi yatay olarak iki bölgeye ayırarak satışı planlanıyor.

İdare yetkilileri bir süredir 6 Ekim’de AB’den çıkacak kararı bekliyorlardı. Son günlerde bu yönde olumlu havanın yeniden ortaya çıkmasıyla, çalışmalarına yeniden hız verdiler. Özellikle yabancı yatırımcıların talebi açısından bu kararın önemli olduğu görüşündeler. Bu nedenle satılacak büyük işletmeler için Ekim ayı içinde yoğun yurt içi ve yurt dışı tanıtım toplantılarına hazırlanıyorlar.
Yazının Devamını Oku

Piyasalar krizi ucuz atlattı

25 Eylül 2004
<B>PİYASALAR </B>haklı çıktı, Hükümet zina krizinde gerekli olan geri adımı attı ve kriz çözüldü. Daha açık bir deyimle; piyasa hükümetin siyasi oportünizmine güvendi ve haklı çıktı. Kriz devam ederken, piyasadan gelen tepkinin ‘kriz çözülecek tepkisi’ olduğunu, hükümetin buna bakarak, ‘nasıl olsa bir şey olmuyor’ dememesi gerektiğini söylemiştik.

Gerçekten de, piyasalar bu krizi çok ucuz atlattı. Herkes nefesini tutmuş Brüksel’de ne olacağına kilitlenmişti, önceki gün öğlen saatlerinde rahat nefes aldılar. Piyasalarda kriz devam ederken meydana gelen ‘küçük şişik’ de hemen eski haline dönüverdi.

Piyasaların krizi ucuz atlatmasında, ‘Herkesin pozisyonunun iyiye göre yapılandırılmış olması’nın yanısıra dış konjonktür de yardımcı oldu. Dışbank’ın dün çıkan, ‘Makroskop’ adı verilen haftalık raporunda bu durum şöyle özetleniyor:

‘Bu türbülansın yaşandığı dönemde ekonomide kırılganlıkların geçmişe göre azaltılmasından daha çok, gelişmekte olan piyasaların çok iyi bir dönem geçirmesinin, hasarın sınırlı olmasında etkili olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu durum global fonların yoğun bir çıkışa yönelmesini engellediği gibi, AB’ye yönelik olumlu beklentilerin yeniden güçlenmesiyle piyasalarımızın, önümüzdeki dönemde taze sermaye girişlerine sahne olmasına da yol açabilecektir.’

Bültende ekonomi yönetiminin önemli uğraşlarından birinin ‘tatlı bela’ adı verilen bu akım ve etkilerini kontrol altına almak olacağının da altı çiziliyor.

Zina krizi çıkmadan önce Brüksel’den gelen mesajlar çok olumluydu ve 6 Ekim’de olumlu rapor çıkmasından sonra, hatta daha öncesinde, sıcak para girişinin artacağını belirtmiştik. Artık piyasalar bu ‘tatlı bela’ adını verdiği sermaye girişinin nasıl bir etki yapacağını tartışmaya başlayacak. Burada en dikkat edilmesi gereken noktalardan birini, yeni girişlerle birlikte bu kadar çok kısa vadeli sermaye olduğunda, bu sermayenin küçük bir pürüzde bile hızla kaçması ihtimali oluşturacak. Ekonomi yönetiminin şimdiden buna önlem alması, belki hızlı sermaye girişini engelleyecek piyasaya uygun engellere başvurması bile gerekebilecek.

Bu kısa vadeli sermaye girişinin iyi kontrol edildiği takdirde, ekonominin sürdürülebilir bir dengeye ulaşıncaya kadar yardımcı olacağının da altını çizmek gerekiyor.

SÜRDÜRÜLEBİLİR DENGE

Dolayısıyla ekonomide ‘sürdürülebilir bir denge kurulması’ büyük önem taşıyor. Şu anda bir dengesizlik var ve bu, hızlı büyüme ile yüksek cari işlemler açığından kaynaklanıyor. AB’den olumlu rapor çıkması bunların büyük tehlike olarak algılanmasını belki önleyecek ama son zina krizinde gördüğümüz gibi, içeride ani krizlerin çıkma olasılığının hayli yüksek olduğunu da gözden ırak tutmamamız lazım.

Dışbank’ın raporunda bu dengesizlikte önemli rol oynayan içtalep konusunda önemli uyarılar var. Raporda ‘Özellikle yılın ilk yarısında dayanıklı tüketim malına yönelen talebin belirli bir doyuma ulaşmasından sonra şekil değiştirerek genele yayıldığını gösteren emareler, iç talebin kontrol altına alınmasının zorlaşmakta olduğunu ve enflasyon ile cari açık üzerindeki tahribatının artabileceğini akla getirmektedir’ deniliyor.

Dolayısıyla AB’den olumlu rapor gelmesinin kesinleşmesiyle birlikte artacak kısa vadeli sermaye girişi iyi kullanıldığında ekonomiye yarar, iyi yönetilemezse zarar getirebilir.

Piyasalar geçen krizi ucuz atlattı ama koşullar bir dahakine, bu kadar ucuz atlatmaya imkan vermeyebilir. AB’den olumlu rapor gelse de, IMF’le yeni bir stand-by eşiğinde olsak da, ekonomi hálá hassas bir denge üzerinde. Hatta AB’den gelecek olumlu raporla birlikte gelecek sıcak paranın hassasiyeti daha da artırma tehlikesi var.

Hassasiyet yaratan cari açık, yüksek büyüme ve içtalep artışının yarattığı riski, siyasi krizlerin tetikleme ihtimali de, gördük ki hiç de gözardı edilemeyecek ölçüde büyük.

‘Masada engel kalmadı’ dendi ama müzakere sürecinin başlı başına engellerle dolu olacağı gözardı ediliyor. Bu engellere AKP’nin vereceği siyasi tepkiler, tepki vermediği takdirde parti içinde olacaklar, bundan sonra gözlenmesi gereken konular olacak.
Yazının Devamını Oku

Piyasalar krizi ucuz atlattı

25 Eylül 2004
PİYASALAR haklı çıktı, Hükümet zina krizinde gerekli olan geri adımı attı ve kriz çözüldü. Daha açık bir deyimle; piyasa hükümetin siyasi oportünizmine güvendi ve haklı çıktı.Kriz devam ederken, piyasadan gelen tepkinin ‘kriz çözülecek tepkisi’ olduğunu, hükümetin buna bakarak, ‘nasıl olsa bir şey olmuyor’ dememesi gerektiğini söylemiştik.Gerçekten de, piyasalar bu krizi çok ucuz atlattı. Herkes nefesini tutmuş Brüksel’de ne olacağına kilitlenmişti, önceki gün öğlen saatlerinde rahat nefes aldılar. Piyasalarda kriz devam ederken meydana gelen ‘küçük şişik’ de hemen eski haline dönüverdi.Piyasaların krizi ucuz atlatmasında, ‘Herkesin pozisyonunun iyiye göre yapılandırılmış olması’nın yanısıra dış konjonktür de yardımcı oldu. Dışbank’ın dün çıkan, ‘Makroskop’ adı verilen haftalık raporunda bu durum şöyle özetleniyor:‘Bu türbülansın yaşandığı dönemde ekonomide kırılganlıkların geçmişe göre azaltılmasından daha çok, gelişmekte olan piyasaların çok iyi bir dönem geçirmesinin, hasarın sınırlı olmasında etkili olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu durum global fonların yoğun bir çıkışa yönelmesini engellediği gibi, AB’ye yönelik olumlu beklentilerin yeniden güçlenmesiyle piyasalarımızın, önümüzdeki dönemde taze sermaye girişlerine sahne olmasına da yol açabilecektir.’Bültende ekonomi yönetiminin önemli uğraşlarından birinin ‘tatlı bela’ adı verilen bu akım ve etkilerini kontrol altına almak olacağının da altı çiziliyor.Zina krizi çıkmadan önce Brüksel’den gelen mesajlar çok olumluydu ve 6 Ekim’de olumlu rapor çıkmasından sonra, hatta daha öncesinde, sıcak para girişinin artacağını belirtmiştik. Artık piyasalar bu ‘tatlı bela’ adını verdiği sermaye girişinin nasıl bir etki yapacağını tartışmaya başlayacak. Burada en dikkat edilmesi gereken noktalardan birini, yeni girişlerle birlikte bu kadar çok kısa vadeli sermaye olduğunda, bu sermayenin küçük bir pürüzde bile hızla kaçması ihtimali oluşturacak. Ekonomi yönetiminin şimdiden buna önlem alması, belki hızlı sermaye girişini engelleyecek piyasaya uygun engellere başvurması bile gerekebilecek.Bu kısa vadeli sermaye girişinin iyi kontrol edildiği takdirde, ekonominin sürdürülebilir bir dengeye ulaşıncaya kadar yardımcı olacağının da altını çizmek gerekiyor.SÜRDÜRÜLEBİLİR DENGEDolayısıyla ekonomide ‘sürdürülebilir bir denge kurulması’ büyük önem taşıyor. Şu anda bir dengesizlik var ve bu, hızlı büyüme ile yüksek cari işlemler açığından kaynaklanıyor. AB’den olumlu rapor çıkması bunların büyük tehlike olarak algılanmasını belki önleyecek ama son zina krizinde gördüğümüz gibi, içeride ani krizlerin çıkma olasılığının hayli yüksek olduğunu da gözden ırak tutmamamız lazım.Dışbank’ın raporunda bu dengesizlikte önemli rol oynayan içtalep konusunda önemli uyarılar var. Raporda ‘Özellikle yılın ilk yarısında dayanıklı tüketim malına yönelen talebin belirli bir doyuma ulaşmasından sonra şekil değiştirerek genele yayıldığını gösteren emareler, iç talebin kontrol altına alınmasının zorlaşmakta olduğunu ve enflasyon ile cari açık üzerindeki tahribatının artabileceğini akla getirmektedir’ deniliyor.Dolayısıyla AB’den olumlu rapor gelmesinin kesinleşmesiyle birlikte artacak kısa vadeli sermaye girişi iyi kullanıldığında ekonomiye yarar, iyi yönetilemezse zarar getirebilir.Piyasalar geçen krizi ucuz atlattı ama koşullar bir dahakine, bu kadar ucuz atlatmaya imkan vermeyebilir. AB’den olumlu rapor gelse de, IMF’le yeni bir stand-by eşiğinde olsak da, ekonomi hálá hassas bir denge üzerinde. Hatta AB’den gelecek olumlu raporla birlikte gelecek sıcak paranın hassasiyeti daha da artırma tehlikesi var.Hassasiyet yaratan cari açık, yüksek büyüme ve içtalep artışının yarattığı riski, siyasi krizlerin tetikleme ihtimali de, gördük ki hiç de gözardı edilemeyecek ölçüde büyük.‘Masada engel kalmadı’ dendi ama müzakere sürecinin başlı başına engellerle dolu olacağı gözardı ediliyor. Bu engellere AKP’nin vereceği siyasi tepkiler, tepki vermediği takdirde parti içinde olacaklar, bundan sonra gözlenmesi gereken konular olacak.
Yazının Devamını Oku