Erdal Sağlam

Yabancı, Hazine kağıdına stopaj istemiyor

21 Temmuz 2005
<B>YILBAŞINDA </B>uygulamaya girecek faiz gelirlerinden tek bir oranda stopaj kesilmesi uygulaması yaklaştıkça, konuyla ilgili sıkıntılar da su yüzüne çıkmaya başladı. Maliye yetkilileri daha önce çıkarılan düzenleme ile yüzde 15 oranında stopaj uygulamasına yılbaşında geçileceğini ancak bazı tartışmalar yaşanabileceğini söylediler.

Maliye’den aldığımız bilgilere göre yabancılar Hazine kağıdında uygulanacak stopajdan tedirgin. Yabancı fon yetkililerinin Maliye Bakanı’yla görüşüp sıkıntılarını ve uygulamada yaşanacak sorunları anlatacaklarını öğrendik.

Maliye yetkilileri, bu aşamadan sonra tek bir stopaj oranı uygulamasından vazgeçilmeyeceğini söylüyor. Ancak yüzde 15 olarak uygulamaya girecek stopaj oranı konusunda esneklikler sağlanabileceğinin işaretlerini aldık. Yabancıların şikayeti üzerine yüzde 15’lik oranı yüzde 10’a indirilmesinin tartışılabileceğini kaydeden Maliye yetkilileri, buna da 2006 bütçe gelir ve giderleri netleştikten sonra karar verilebileceğini kaydettiler.

Bu arada Maliye yetkilileri artık beyannameye gerek olmayacağı görüşündeler. Herkesin peşin vergi olan stopajdan sonra artık beyanname verme külfetinin kaldırılmasını istediğini hatırlatan Maliye yetkilileri, ‘Bu hareketleri takip edebildikten sonra ayrıca beyannameye gerek olmaz. Stopaj ile hareketleri kontrol edebileceğimiz için bu talep makul’ dediler.

Ancak stopaj sorunu Maliye yetkilerinin söylediği kadar kolay çözümlenmeyecek gibi.

Yabancı bankaların yetkilileri Maliye ve Hazine bürokratlarıyla temaslara, hemen başladı. Yabancı banka yetkilileri, stopajın yüzde 10’a indirilmesinin sorunları çözmeyeceğini, 10 ya da 15’lik stopajın değişmeyeceğini, mühim olanın stopajın tümüyle kaldırılması olduğunu söylüyorlar.

Yabancı bankacılar Maliye’ye de sorunları aktararak, önemli miktarda fon çıkışı olabileceğini söyledi. Her şeyden önce bu stopaj nedeniyle Hazine tahvillerinin likiditesinin önemli ölçüde azalacağını kaydeden yabancı bankacılar, ayrıca döviz bozdurup hazine kağıdı alınması nedeniyle kur farkının hesaba katılmamasının ‘oluşmayan gelirden vergi almak olduğu’ görüşündeler.

Yerli bankalar kanalıyla aldıkları Hazine kağıtlarına peşinen stopaj ödeyeceklerini ama bundan zarar da edebileceklerini hatırlatan bir yabancı bankacı, her şeyden önce çifte vergilendirme olacağını kaydetti. Tasarıya konan çifte vergilendirmeye ilişkin maddelerin Hazine kağıdında geçerli olmadığını kaydeden yetkililer, bunun için hisse senetleri gibi hazine kağıtlarının borsaya kote olması gerektiğini ancak Maliye’nin buna sıcak bakmadığını kaydettiler.

FAİZLER ARTACAK

AB içinde artık bir ülkede gelir elde eden başka bir ülke vatandaşı hakkında, ilgili ülkeye de ne kadar gelir elde ettiği konusunda bilgi verildiğini, dolayısıyla Avrupa içinde artık bu işlerin kolay döndüğünü kaydeden bankacılar, Maliye’nin de yabancı fon alımları için aynı yola gidebileceğini söylediler. Gelişmiş bilgisayar sistemleri sayesinde, yerlilerin yabancı gibi vergi ödemekten kaçıp kağıt almalarının da kontrol edilebileceği görüşünü savunan bankacılar, Maliye’den yabancılar için stopajın sıfırlanması ya da Hazine kağıtlarının da borsaya kote edilip, uluslararası sistemle entegre edilmesi gerektiği konusunda talepte bulundular.

Dolayısıyla bu tartışmanın daha çok uzayacağı anlaşılıyor.

Buna karşılık yerli bankaların ise Hazine kağıtlarına getirilecek stopaja çekimser, hatta olumlu baktıklarını bile söyleyebiliriz. Hazine’den aldıkları kağıtları satarken kendi üzerlerine yük binmediği için, üstüne üstlük peşin kesecekleri stopajı Maliye’ye öderken belli bir süre bu parayı kullanacakları için, bankacıların stopaj uygulamasına sıcak baktıkları anlaşılıyor.

Stopajın, getirdiği yük kadar, hatta daha fazlasıyla faizleri yukarı çekeceği ise kesin. Bakalım vergiciler ile finansçılar ortak bir noktada buluşabilecek mi?
Yazının Devamını Oku

Türkiye’de de artık bir ‘bütçe takipçisi’ var

19 Temmuz 2005
<B>BÜTÇE </B>hakkı en önemli demokratik haklardan biridir. Tarihsel olarak halktan toplanan kaynakların harcanmasına ilişkin Kralın yetkilerinin sınırlandırılması mücadelesinde ortaya çıkmıştır. İmkan olsaydı bütün iktidarlar sınırsız harcama yetkilerine sahip olmayı tercih ederlerdi. Bu tercih mutlaka ‘kötü niyet’ gerektirmez. Çoğu zaman iyi niyetlerle harcamalarda ipin ucu kaçar. Ama tarih, hesapsız harcamaların sonucunda ortaya çıkan maliyetlerin çok yüksek olduğunu ve geniş halk kesimleri tarafından üstlenildiğini göstermektedir.

Bunu keşfetmek için çok uzağa gitmek gerekmez. Ülkemizin iktisadi tarihi bunun kanıtlarıyla doludur.

Bütün ülkeler benzer süreçlerden geçmişlerdir. Çağımızda ‘mali disiplin’ ve bunun sağladığı istikrar ortamı bir ‘kamu malı’ niteliğindedir. Kamu tarafından ve genel toplumsal menfaatler açısından sağlanması ve korunması gereken temel bir politikadır’

Bu uzun alıntıyı Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) geçen hafta açıkladığı mali izleme raporunun ilki için yazılan ‘Başlarken’ adlı bölümden aldım...

Bütçe uygulamalarını izlemek, anlamak ve iktisaden anlamlandırmanın belli bir uzmanlık gerektirdiğini, sivil toplum örgütlerinin rollerinin de burada ortaya çıktığını kaydeden TEPAV’ın notunda, çağdaş ülkelerde bazı sivil toplum örgütlerinin bütçe uygulamalarını toplum adına izlemek, insanları bütçe uygulamaları hakkında bilgilendirmek/ bilinçlendirmek ve gerektiğinde kamuoyunu belli hükümet politikaları konusunda uyarmak gibi kamusal işlevi üstlendiği belirtildi. Bu gibi sivil toplum örgütlerine ‘bütçe takipçisi’ (budget watchdog) denildiği belirtilerek, ülkemizde de TEPAV’ın bundan sonra ‘bütçe takipçisi’ olma yolunda önemli bir adım attığı kaydedildi.

Bir kamu mali sisteminin üç temel işlevi olduğu belirtilerek, bunlardan ilkinin mali disiplini sağlamak, ikincisinin kamusal kaynakları stratejik önceliklere göre yönlendirmek ve üçüncüsünün de operasyonel verimliliği sağlamak olduğu kaydedildi.

Bunların birlikte düşünülmesi gerektiği belirtilen raporda ilk 5 aylık bütçe sonuçları üzerinden değerlendirme yapıldı (Bu değerlendirmenin hemen ertesinde 6 aylık sonuçlar açıklandı)

Genel olarak bütçe harcamalarının yapısına bakıldığında kalıcı harcama reformlarının yapılamamasının, bütçenin bir iktisat politikası aracı olma rolünü kısıtladığına dikkat çekilen raporda, düşen faiz harcamalarına rağmen bütçedeki faiz, personel ve sosyal güvenlik sistemine yapılan transferler gibi zorunlu harcamalarının toplamının arttığına vurgu yapıldı.

2005 yılı bütçesinin bir sosyal politika aracı olarak kullanımının maliye politikalarının kalitesi ve esnekliği açısından sorun yarattığı, hükümetin faiz dışı fazla (FDF) hedefine esas olarak gelir kanadında tercih ettiği politikalarla ulaşacağının anlaşıldığı, program tanımlı FDF’de geçen yılın performansının altında kalındığı belirtildi. Raporun sonuç bölümünde ise bütçenin 5 aylık uygulama sonuçları, maliye politikasındaki gelişmelerle birlikte şöyle değerlendirildi:

-Mali disiplin açısından bakıldığında, bütçe uygulama sonuçları ilk 6 ay için faiz dışı fazla hedeflerine ulaşılacağını göstermektedir,

-Ancak bu hedeflere ulaşılırken maliye politikasının kalitesi ve esnekliği konusunda önceki yıllarda karşılaşılan sorunların ilk 5 ayda da devam ettiği görülmektedir,

- Nitekim faizlerdeki ve borç stoku değişim hızındaki olumlu eğilimlere rağmen, bunun temel kamu hizmetlerine ayrılan kaynaklara yeterince yansıtılamaması bu durumun bir göstergesidir. Ocak-Mayıs döneminde bütçeden yapılan toplam harcamaların yüzde 84’ü esnekliğin olmadığı alanlara gitmiş bulunmaktadır,
- Bu gelişmelerin arkasında giderek artan sosyal güvenlik sisteminin açığı ve kamu personel sisteminin herkesçe bilinen sorunları yatmaktadır. Faiz ödemeleri azalmasına rağmen bu harcamaların toplam içinde artması, bütçenin bir iktisat politikası aracı olma etkinliğini ve esnekliğini azaltmaktadır.
Yazının Devamını Oku

Başbakan, TÜSİAD’a ABD’yi şikayet etmiş

18 Temmuz 2005
ÖNCEKİ gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği’ni (TÜSİAD) ziyareti, kamuoyunda oldukça büyük yer aldı.Gazetelere baktığımda ilk gözüme çarpan, kameraların önündeki fotoğraf tartışmasının yanısıra, karşılıklı edilen protokol sözcükleri oldu. AB için verilen destek, özelleştirmeler konusundaki bilindik cümlelerin dışında bir şey olmamasını, açıkçası biraz abartılı buldum ve altında bir şeyler olabileceğini düşündüm.Toplantıya katılan işadamlarının bazı yakınları, toplantının hiç de göründüğü gibi geçmediğini, içeride önemli çatışmalar olduğunu söyleyip arkasını getirmeyince, açıkçası daha da fazla kuşkulandım. Toplantıya katılanlarla görüştüğümde ise, ya tembihli oldukları için ya da ‘bu dönem fazla bulaşmayalım’ kaygısıyla, ‘iyi geçti’, ‘rutin şeylerdi’ demekle yetindiklerini gördüm. Toplantının içinden öğrendiğim önemli hususlardan biri, ‘terörle ilgili olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın TÜSİAD üyesi işadamlarına ABD’yi şikayet etmesi’ olmuş. Erdoğan son dönemde tırmanan terör olayları için gerekli önlemleri aldıklarını belirtip ardından da ABD’nin bu konuda kendilerine yardımcı olmadığını söylemiş.İşadamlarına ‘Peki siz bir şey söylemediniz mi, başka şeyler sormadınız mı?’ diye sorduğumda ise işadamlarının dinlemekle yetindiklerini öğrendim. Yalnız arkasından yapılan yorumlar da şöyle: ‘Tabii, siz Irak konusunda ABD ile ters düşer, önce söz verip sonra sözlerinizi yerine getirmezseniz, olacağı buydu’ diyorlar. ‘Peki bu görüşlerinizi Başbakan’a ilettiniz mi?’ deyince, bir şey söylediklerini, susup dinlemeyi tercih ettiklerini öğrendim.Aslında bütün konularda, işadamlarının eleştirileri var bunları biliyor, zaman zaman tartışıyoruz ama, anladığım kadarıyla bu toplantıda hemen her konuda susup dinlemeyi tercih etmişler. Açıkçası şu ki ‘İşadamları Hükümetle çatışmayı hiç mi hiç istemiyor.’Peki, bu sessizlik hükümetin tüm icraatını benimsediklerini mi gösteriyor? Bence, kesinlikle hayır. Belki özelleştirme gibi son dönemde hareketlenen gecikmeli uygulamalara bakışları, programın uygulanması konusunda şimdiye kadar gösterilen performansa onay vermeleri, tamam. Ancak programa ilişkin son dönemdeki savsaklamalara karşılar. Bunun da ötesinde, son dönemde AKP’nin özellikle türban, YÖK gibi sorunlar konusunda takındığı sekter tutum, işadamlarını büyük ölçüde tedirgin ediyor.Özetle işadamlarının çoğu merkez sağ yanlısıdır ve AKP’nin, umulduğu gibi, merkez sağa bir türlü kayamaması, büyük işadamlarının AKP’den umutlarını kesmelerine yolaçıyor. Bunun da ötesinde AKP’den gelen, ‘O öyle söylenmez’, ya da ‘kamuoyunda yeterince destek vermiyor sadece eleştiriyorsunuz’ yakınmaları, işadamlarını bezdirmiş durumda. Bunun da ötesinde hükümetin eleştirilere karşı Maliye Bakanlığı kanalıyla verdiği tepkiler ve ‘özel Maliye uygulamaları’ işadamlarının somut olarak bezdirilmelerine neden oluyor. Eleştirel sözler eden işadamlarına takınılan tutum için piyasada bazı şeyler duyuyorlar, bu duyumlar diğer işadamlarının da korkmalarına neden olabiliyor.Bunun da ötesinde her fırsatta partiye yakın işadamlarına yapılan kıyak ve bunların piyasadaki havaları da işadamlarının genelini tedirgin eden bir iklim oluşturuyor. Özetle; önceki gün verilen TÜSİAD- hükümet görüntüsü, kerhen verilen bir görüntü. Yani işler görüntüdeki kadar uyumlu, işbirliği havasında yürümüyor. Peki sadece TÜSİAD’lı işadamlarıyla mı böyle? Hayır, kesinlikle söyleyebiliriz ki, AKP’lilerin dışındaki işadamlarının geneli için ‘Hükümetle suni denge’ söz konusu... İşadamlarının çoğu merkez sağdadır ama özellikle çağdaş olanları liberal bir sola her zaman sıcak bakarlar. İşte bu nedenle CHP’ye, Genel Başkanı Deniz Baykal’a, ‘Şunlara alternatif olamadınız’ diye çok kızgınlar. Milliyetçiliğe kayan sol ise hiç istemedikleri bir şey...Kısacası; işadamları AKP’ye zor katlanıyor, verilen görüntü uzun sürede korunamaz. Bu arada içeride, bizim (şimdilik) öğrenemediğimiz çatışmalar da dillendirilmiş olabilir.
Yazının Devamını Oku

Ömer Tarkan’ı kaybettik

16 Temmuz 2005
<B>ÖMER</B> Abi, uzun dönemdir düşündüğü <B>Dışişleri Bakanlığı’</B>na dönme kararını, nihayet netleştirmişti. Dün itibariyle gazete yazarlığını bırakıp, memuriyete geri dönüyordu. Yani yazarlığı bitirdiği gün, yani bizi terk edeceği gün, hayatı da terk etti... Uzun zamandır yazarlığı bırakacağı, Referans Gazetesi’nde yayımlanacak son yazısı için hazırlanıyordu. Yaklaşık iki haftadır ‘sana siyasal vasiyetimi yazacağım, ben memuriyete başlamadan yayınlarsınız’ diyordu. Her ‘siyasal vasiyet’ dediğinde de ‘vasiyet demeyelim başka bir şey desek..’ diye itiraz ediyordum..

Perşembe gece yarısı Faik (Öztrak) aradığında şaşırmıştım. Faik, Ömer Abi’yi görüp görmediğimi soruyordu. Ankara’ya yeni geldiğimi, kendisini görmediğimi ama yazısını aldığımı söyledim. Okuldan beri en yakın arkadaşlarından olan Faik’in sesi telaşlıydı. Çünkü Ömer Abi’nin kızı Zeynep, akşam eve gitmiş eve girmek istediğinde normal kilidin açık, ama üst kilidin içerden kilitli olduğunu görmüş, içeri girememişti. Faik ‘telefona da yanıt vermiyor, çilingir tutup içeri girecekler, sen bugün konuştun mu, bir yere mi gidecekti?’ diye soruyordu. Görmediğimi ama yine kafasına esip, bir yerlere gitmiş olmasının büyük ihtimal olduğunu söyledim. Bir şey olursa arayın dedim ama Faik aramadı. ‘Kötü bir şey olsa ararlardı ‘diye kendimi rahatlatıp, yattım.

Sabah yine Faik aradı... Şaka gibi gelen, inanılmayacak kadar kötü haberi verdi...

Mete’ye (Belovacıklı) haberi verdiğimde bir süre, ‘Acaba eşek şakası yapılmış olabilir mi?’yi tartıştık ama değildi, gerçekti...

Bu satırları yazarken, Referans Ankara Bürosu’ndaki arkadaşların her zamankinden daha fazla,

açık kapımın önünden geçip, gözucuyla sağlığımı kontrol ettiklerini izliyorum.

Çok uzun bir süre olmadı ama Ömer Abi’nin arkadaşlığı insanı zenginleştiren bir arkadaşlıktı. Boşluğu hissedilecek bu insanın ‘artık olmayacağı’ fikri beni çok yoruyor...

Ömer Abi, kelimenin tam anlamıyla nev-i şahsına münhasır bir kişiydi...

Büyümesine rağmen muzırlığı, aykırı düşünmeyi ihmal etmeyen, kuşkucu, sorgulayıcı, genel

yargılara (en eski ve yaygın olanlarına bile) şüpheyle bakan, biraz huzursuz ve tatminsiz, adrenalin salgısı hazırlayacak ortam, eylem ve fikirlere her zaman açık, yaş ne olursa olsun hayatın kısa olduğunu, yaşamayı ertelememek gerektiğini düşünen ama benimsediği bu ‘gününü yaşama’ fikrini, gençliğinden getirdiği toplumsal sorumluluk ve bilinç kaygısı nedeniyle hayata geçirmekte çok zorlanan bir kişiydi.

Yani ülkesini çok seven ama Türkiye’ye zaman zaman fazla gelen ve işin kötüsü bunun farkında olan bir aydındı....

Kısacası; ne kadar o kökenden gelmese de, iyi bir gazetecinin niteliklerine sahipti. Bizden biriydi...

Belki de bu kişiliği nedeniyle, çok içinde olduğu, etkin rol aldığı siyasi yapılarla ve kişilerle bile uyum sağlayamadı. Diplomasi ve bürokrasinin katı kurallarından da nefret ediyordu ve bu nedenle Dışişlerine geri dönerken, aklı bırakacağı işte kalmıştı...

Kendisine hep, sohbetlerimizde bize aktardığı, çok güldüğümüz, Türkiye’nin siyasi yaşamını çok iyi anlatan anılarını yazması gerektiğini söylerdik. Kendi de muzırlığının ve aykırı bakışının farkındaydı ve hep ‘Ben arada Pazar ilavelerinde gırgır şeyler yazsam iyi olacak’ derdi. Bir kitaba başlamıştı ama ne kadar yol aldı, bilemiyorum...

Çok yönlü bir kişiydi, gerçek bir entelektüeldi.

Kalp hastası olmasına rağmen, doktorların ‘stend takmamız lazım’ demesine rağmen, uzun zamandır sağlığını ihmal ediyordu. Yani bir anlamda hayatına da kafa tuttu.

Ömer Abi daha birlikte yapacak çok işimiz vardı, yazılacak çok yazı vardı. Ülkenin senin birikimine ihtiyacı hálá var ve bunu hayata geçireceğin zamanlar da gelecekti...

Umarım, burada bilerek ve isteyerek bulamadığın huzuru, gittiğin yerde bulursun. Hoşçakal..
Yazının Devamını Oku

Sosyal Güvenlik en erken kasımda çıkabilir

14 Temmuz 2005
<B>DIŞİŞLERİ </B>Bakanı ve Başbakan Yardımcısı <B>Abdullah Gül</B>, bu hafta başında Londra’da, Türkiye’ye ilgili duyan yabancı yatırımcılarla görüşürken, Sosyal Güvenlik Yasası’nın çıkarılması için TBMM’nin olağanüstü toplanabileceğini söylemiş. Aynı gün Başbakan’a sorulduğunda ise TBMM’nin RTÜK için toplandığında, sadece RTÜK seçimlerini görüşeceğini, Sosyal Güvenlik’in gündeme gelmeyeceğini söyledi. Zaten daha önce de diğer Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’e sorulmuş, TBMM’nin Sosyal Güvenlik Yasası’nı çıkarmak için olağanüstü toplanmayacağı yanıtı alınmıştı.

Yasanın sahibi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun önceki açıklamalarını baz alacak olursak, tarafların da görüşlerinin alınması gerektiği için işler uzayacak. Ekim başında TBMM açıldığında hemen Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bu yasa tasarısı görüşülmeye başlansa bile, görüşler alındı, tartışıldı derken en erken ekim sonunda bu yasa Genel Kurul’a gelebilir gibi gözüküyor. ‘Temel yasa’ yapılarak yasaların jet hızıyla görüşülmesine imkan veren içtüzük iptal olmazsa, kasım ayı başında bu yasa çıkabilir. Ancak o zamana kadar içtüzük değişikliği iptal edilirse, o zaman Genel Kurul’daki görüşmelerin en azından 15 gün sürmesi gerekir.

Yani; kimse kasım ayından önce bu yasanın çıkmasını beklemesin. Hatta aralık ayına kalması şimdilik daha büyük bir ihtimal olarak gözüküyor.

Bunu şunun için söylüyoruz ki; IMF’yle 1. gözden geçirmenin yıl sonundan önce tamamlanması mümkün değil. Bırakın 1. gözden geçirmeyi ekim ayında tamamlanması gereken 2. gözden geçirmenin da zamanında yapılması, şu tabloya bakarak pek mümkün gözükmüyor.

Yani 1. ve 2. gözden geçirmenin birleştirilmesi sözkonusu olabilir. Ancak bu birleştirme için hem ekonomi yönetimi ve Hükümetin hem de IMF’nin onay verip anlaşması gerekiyor.

Bu işlerin nasıl ve ne zaman yapılacağının da biran önce açıklanması gerekiyor. Bunu söylememizin bir nedeni de piyasaların şimdiden bu gecikmelere kendini hazırlaması. En iyi ihtimalle 1. ve 2. gözden geçirmenin birleştirilip kasım ayında bütün gerekenlerin yerine getirilmesi beklenmeli. Tabi ki 3. gözden geçirme de aksamazsa...

Bu da sadece 1. gözden geçirme değil 2. gözden geçirme için gereken yasal ve idari düzenlemelerin de bu sürede yapılması anlamına geliyor. Dolayısıyla hem TBMM’nin, hem bürokrasinin üzerlerindeki ataletten sıyrılıp, çok hızlı çalışması gerekecek.

YIL SONUNA YIĞILIYOR

Bu tablo, Hükümetin Sosyal Güvenlik Yasası’nı çıkarma konusunda ne kadar büyük hata yaptığını da ortaya koyuyor. Her ne kadar Merkez Bankası sadece gözden geçirmenin ertelemesine bağlamasa da, faizlerin düşüşü bu gelişmelere bağlı.

Şu anda yabancılar hálá furya halinde piyasaya girmeye devam ediyorlar. Ancak bunun en önemli nedeninin kurların bu seviyede kalması olduğunu biliyoruz.

Yani kurları yukarı çıkaracak bir hareket başlaması halinde, kısa vadeli sermaye girişinin eskisi gibi devam edemeyeceği, tersine çıkış yönünde hareketin artacağı aşikar.

Bu arada 3 Ekim’de AB ile müzakerelerin başlayacağı, bir süre bu tantananın süreceği, bu arada Kıbrıs başta olmak üzere sıkıntıların başgöstermeye başlayacağı da aşikar. Bununla birlikte bir de, komşularımızda sıcak ve kapsamlı çatışmalar başlarsa, piyasaların tedirginliğinin çok daha fazla artacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.

Özetle söylemek istediğimiz şu ki; Hükümet şu anda, biraz da piyasaların tavrına bakarak, Sosyal Güvenlik Yasası’nı çıkarmamasının getirdiği sonuçları, hafife almış gözüküyor. Yapılan bu hatanın ekim-kasım aylarında, aslında ne kadar büyük bir hata olduğu, bizce ortaya çıkacak. Umarız o zaman çok geç kalmış olunmaz.

Bu arada tersini söylese de, Hükümetin bu yasayı istediği konusunda da ciddi endişeler var. O dönem geldiğinde, Hükümetin yasayı çıkarmaktan vazgeçtiğini düşünmek bile istemiyoruz.
Yazının Devamını Oku

Piyasaların temkinli olma zamanı geldi

12 Temmuz 2005
<B>MERKEZ</B> Bankası uzun süredir temkinli iyimser olduğunu söylüyor yani gidişatın iyi olduğunu, ileriye dönük bazı tedirginlikleri bulunduğunu söylüyordu. Dünkü kararla birlikte bir anlamda temkinli yönünün ağır bastığını göstermiş oldu. Merkez Bankası bu yıl ilk kez faiz indirmeme kararı aldı. Bu kararında büyüyen iç ve dış risklerin, özellikle de IMF’yle 1. gözden geçirmenin ertelenmesinin oldukça büyük payı bulunduğunu biliyoruz. Merkez Bankası açıkca söylemedi ama sosyal güvenlik yasası gibi çok önemli bir yapısal tedbirin aksamış olması, IMF’nin ilk kez Hükümetin isteğini kabul etmemesi, üstüne üstlük 1. gözden geçirmenin her ne kadar ‘Meclis açılınca görüşülecek’ dense de, belirsiz bir zamana ertelenmiş olması, riskleri büyüten unsurlar oldu.

Buna karşılık piyasalar ise riskleri görseler bile, ‘sadece iyimser’ olarak yollarına devam etmek için ellerinden geleni yapmaya devam ediyor. Piyasaların da bir daha düşünme zamanı geliyor. Piyasaların ‘temkinli olma gereği’ni düşünmeye başlaması gerekiyor.

Merkez Bankası, ‘görünüm’ raporunda da açıkca bu yılki enflasyon hedefinde bir tehlike görmediğini, ‘Ancak 2006 yılı için yüzde 5 olarak saptanan enflasyon hedefinin tutturulabilirliği açısından sorunlar olduğunu’ belirtti. Hizmet fiyatlarındaki artışların yüksekliğine dikkat çekilen raporda eğlence-kültür ve otel-lokanta gibi kalemlerin yüksek seyretmesinde talep koşullarının etkili olduğu, yani talep baskısının sürdüğü belirtiliyor.

Merkez Bankası’nın, son çıkan büyüme verisine ilişkin rakamları, ‘tahminin altında’ diye yorumlayan piyasa görüşlerine de katılmadığı, enflasyon raporunda ortaya çıktı. İlk çeyrekteki söz konusu yavaşlamayı baz etkisine bağlayan ve ikinci çeyrekte bunun daha da belirgin hale geleceğini belirten Merkez Bankası, buna karşılık ikinci yarıda yeniden yükselecek büyüme rakamlarıyla hedefin tutturulacağını söylüyor. Verileri mevsimsel etkilerden arındırarak inceleyen, tüketim ve yatırım harcamalarının aslında 2004 sonuna göre canlandığını belirten Merkez Bankası raporunda, reel faizlerdeki gerileme ve kredilerdeki artışla beraber bu canlanmanın devam edeceği saptamasında bulunuluyor. Yani Merkez Bankası yönetimi iç talebi enflasyon hedefi açısından önemli bir risk olarak algıladığını da belirtmiş oluyor.

MERKEZ İYİ YAPTI

Merkez Bankası raporunda petrol fiyatlarının olumsuz etkisinden, yapılan doğalgaz zamlarının etkisinin temmuzda görüleceğinden, bu zammı elektrik zamlarının izlemesi beklentisinden sözediyor ve uluslar arası likidite açısından şimdilik bir sıkıntı olmasa bile, önümüzdeki dönem için mevcut durumun bir garanti oluşturmadığını da ima ediyor.

Rapordaki önemli bir saptama da; daha önce tersini söylemesine karşılık bu raporda Merkez Bankası’nın ‘önümüzdeki aylarda kısa vadeli faizlerin eğiliminin aşağı yönlü olma olasılığı önceki döneme kıyasla azalmıştır’ saptaması...

Merkez’in aldığı bu kararın piyasalara da örnek olması ve piyasaların da artık temkinli bir havaya girmesi gerekiyor. Aksi takdirde bankalar zor durumda kalabileceklerini unutmamalı. Ekonomi yönetimi de sonuçda bütün yükün devlete bindiğini hatırlamalı..

Bu kararın en önemli özelliklerinden biri de ‘Merkez Bankası’nın piyasalara rağmen gerekeni yaptığını göstermesi’ oldu. Merkez, ‘piyasa dostu’ olmanın, ‘piyasanın her dediğini yapmak’ anlamına gelmediğini ispatladı.

Bu zaten böyleydi ama piyasalarda son dönemde, ‘Merkez Bankası nasıl olsa istediğimizi yapar’ havası oluşmuştu. İşte bu nedenle de piyasalar ‘Merkez yine indirim yapar’ diyerek, bir anlamda Merkez Bankası yönetimi üzerinde baskı oluşturmaya çalıştılar.

Merkez Bankası yönetimi dün aldığı kararla ufkunun piyasaların baktığı yerin çok ötesinde olduğunu, orta ve uzun vadeli düşünerek karar aldığını bir kez daha göstermiş oldu.

Umarız piyasalar da artık, ‘kısa vadeli kár kaygısının ötesinde işe bakmayı’ denerler.
Yazının Devamını Oku

Faiz kararı riskleri değiştirmeyecek

11 Temmuz 2005
<B>PİYASALAR</B> gözünü dikmiş, bugün açıklanacak olan faiz kararını bekliyor. Herkes aynı fikirde olmasa da, piyasalarda <B>‘Bu ay da Merkez Bankası’nın 0.25’lik puanlık faiz indirimlerine devam edeceği</B>’ beklentisinin genel olarak hakim olduğunu söylemek mümkün. Merkez Bankası’nın, daha doğrusu yapılan tartışmalar ışığında Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti’nin önünde sadece iki seçenek gözüküyor. Ya geçen ay olduğu gibi bu ay da 0.25’lik faiz indirim kararı verecek ya da faizleri geldiği noktada değiştirmeden sabit tutacak. Yani daha yüksek oranlı bir indirim ya da artırım söz konusu değil.

Şunu söylemek istiyoruz ki; verilecek sinyalin dışında, 0.25’lik faiz indirimi yapılması ya da bunun yapılmayıp faizlerin bugünkü seviyesinin korunması, aslında genel oran olarak fazla bir şey değişiklik yapmayacak. Ancak tabi ki, piyasalar için indirim yapılıp yapılmaması. İleriye dönük çok önemli bir mesaj olarak ortaya çıkacak.

İndirim yapsa bile, Merkez Bankası içine sindirerek, gönül rahatlığıyla bu indirimi yapmış olmayacak. İndirim kararı verilirse bunun asıl sebebi bizce, ‘Piyasalarda moral bozukluğu yaratmamak’ olacak. Yani piyasalardaki beklenti, karara baz teşkil etmiş olacak.

Peki, ‘Merkez Bankası’nın görevi piyasalar istediği diye karar almak mı?’ derseniz, tabi ki değil. Bunu Merkez Bankası yönetimi de iyi biliyor. Bu nedenle 0.25’lik indirim kararı kadar, faizleri bugünkü seviyesinde tutma kararı vermesi de, aynı şekilde mümkün.

Merkez Bankası’nın faiz kararının artan riskleri değiştirmeyeceği de açık. Faiz indirim kararı verirse bu riskler yok olmuş, ya da Merkez Bankası bu riskleri görmüyor anlamına gelmeyecek. Faizler aynı seviyede tutulursa, risklerin durumunu yine değiştirmeyecek.

Cuma günü yapılan Para Kurulu toplantısında tartışılanlar, elbette ki faiz kararında etkili olacak. Hazine Müsteşarının bu toplantıya katılıp, ekonomik gidişat hakkında, özellikle de IMF’le ilişkiler hakkında bilgiler verip, yorumlarda bulunduğunu biliyoruz. Örneğin IMF’in 1. gözden geçirmeyi erteleme kararının, aslında IMF yönetiminin artık Türkiye’ye karşı toleranslı davranmayacağının bir göstergesi mi olduğu, yoksa IMF yönetiminin tavrında bir değişme olmadığı anlamına mı geldiğini herhalde Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı kendine göre yorumlamıştır. Büyük ihtimalle Çanakçı, IMF’in bu tavrının önemli olmadığını söylemiştir ama inandırıcı oldu mu olmadı mı, bugün göreceğiz.

0.25’LİK İNDİRİM KALICI MI?

IMF’in 1. gözden geçirmeyi erteleme kararının nasıl yorumlandığı, bizce Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararında oldukça etkili olacak. Bunun dışında Merkez Bankası yönetiminin Hükümetin dediği ‘Meclis açılır açılmaz Sosyal Güvenlik Yasasının çıkarılacağı’ sözüne ne kadar güvendiğini göreceğiz. Meclis açıldıktan sonra AB sürecinin de devreye girmesiyle işlerin uzayacağı, bu yasanın istense bile çıkarılmasının Kasım ayını bulacağı, bunun da 2. gözden geçirmenin bile uzamasına yol açacağı dikkate alınacak mı, bugün belli olacak.

Hükümetin son dönemdeki ipleri geren politikası, bunun bir erken genel seçime işaret edip etmediği de, özellikle Merkez Bankası tarafından yanıtı kolay bulunamayacak sorular.

Bütün bunlar faiz kararı o ya da bu olunca değişecek riskler değil. Yine bununla birlikte uluslar arası gelişmeler, özellikle de Türkiye’yi ilgilendirecek, hemen sınırında olabilecek sıcak gelişmeleri önceden kestirmek de yine mümkün değil.

Piyasalar ise bütün bu riskleri, yine es geçme eğiliminde. İçeride ve dışarıda risklerin arttığının farkındalar ama şu anda çıkarları, bu riskleri fazla takmamayı gerektiriyor.

Bazı bankacılar ‘piyasanın durumu biraz daha indirime imkan veriyor’ diye genel bir gerekçe gösterirken bazıları, geçen ay Merkez Bankası’nın yaptığı 0.25’lik faiz indirim kararıyla kendisini bağladığını, artık bir süre 0.25’lik faiz indirimlerine devam edeceğinin işaretini geçen ay verdiğini söylüyorlar. Bu nedenle indirim olacağına inanıyorlar.

Yani piyasa, ‘Faiz indirimine devam’ diyor, Merkez Bankası ikircikli konumda. Merkez bugün açıklayacağı kararla riskleri piyasa gibi görüp görmediğini de belli etmiş olacak.
Yazının Devamını Oku

Dışarısı karışıyor ev ödevleri aksıyor

9 Temmuz 2005
<B>LONDRA</B>’daki terör eyleminin sonuçları, bizce ağır olacak. Zaten devam eden operasyonların kapsam ve nitelik değiştirerek yayılma ihtimali, şimdi daha da arttı. İşin en kötü yanı da, bu operasyonların hemen sınırımızda gerçekleşecek olması.

Yani önümüzdeki aylarda -belki günlerde- Türkiye’nin çok önemli kavşak noktalarına gelip, çok önemli kararlar alması gerekebilecek. İngiltere’nin AB dönem başkanlığına çok seviniyorduk ama önümüzdeki dönemde ABD’nin taleplerine İngiltere’nin taleplerinin eklenmesi, kimse için sürpriz olmasın.

Alınması gerekecek kararlar, özellikle AKP Hükümeti açısından çok daha zor kararlar. Şimdiye kadar tezkere olayı başta olmak üzere, AKP Hükümetinin Batıyla ilişkileri zedeleyen kararları hala unutulmazken, buna yenilerinin eklenmesi sözkonusu....

Dolayısıyla, dışarıda bizim inisiyatifimiz dışında gelişecek olaylar ve AKP Hükümetinin vereceği zor kararlar, içerdeki ekonomiyi, piyasaları derinden etkileyecek potansiyele sahip.

Defalarca dediğimiz gibi, Hükümetin yapması gereken şey; dışarıda bizi etkileyecek gelişmelerden ayrı olarak, içeride ev ödevlerini zamanında yapması, programdan, IMF ve AB ilişkilerinde sıkıntıya yolaçmamasıydı. Bunu daha çok ABD’deki faiz kararları, gelişmekte olan ülkelere fon akımlarında olası değişiklikler için söylüyorduk ama olası siyasi gelişmeleri de gözden uzak tutmamak gerekiyordu.

Peki, AKP Hükümeti kendi üzerine düşen ev ödevlerini yapabildi mi?

Şimdiye kadar ite kaka da olsa ev ödevlerini yapıyordu ama bu kez onu da yapamadı. Sosyal Güvenlik Yasasının 1. gözden geçirme şartı olmadığı, o kadar önem verilmediği söylentisi yayılmaya çalışıldı ama işin öyle olmadığı ortaya çıktı. Daha önce bu tür eksikler olduğunda IMF’e, ‘İdare et ağbi’ denir, alttan girilir üstten çıkılır, bir şekilde iş atlatılırdı ama bu kez IMF idare etmeme yolunu seçti.

Bizce IMF’in bu tavrı bile, tek başına, bundan sonra işlerin eskisi kadar kolay olamayacağının bir göstergesi. Hükümetin bu gerçeği biran önce anlaması ve işi daha fazla zorlamaması gerekiyor. Şimdi de TBMM açılır açılmaz sosyal güvenlik yasasının çıkarılacağını söylüyorlar ama bu sözlerini de tutmazlarsa, daha fazla marj kalmayacak.

PİYASALARIN KAYITSIZLIĞI

Kısacası, hem içeriden, hem de dış kaynaklı riskler birikmeye başladı.

Piyasalar ise bu gelişmelere karşı kayıtsız görünüyor. Gerek IMF’le 1. gözden geçirmenin ertelendiğinin resmen açıklanması, gerekse Londra’daki terör olayları, piyasaları etkilemedi denilebilir. Kısa vadeli sermayenin girmeye devam ettiği, bu nedenle risk algılaması görülmediğini kaydeden piyasa oyuncuları, rakiplerine uyup hiç birşey yokmuş gibi davranmaya devam ediyorlar ama bir yandan da kulakları kötü haberlere daha fazla açık.

Yani, ‘ piyasa şimdi tepki göstermedi’ diye, piyasaların bu haberlere, kötü gelişmelere tümüyle duyarsız olduğu anlamı çıkarmamalı. Özellikle Hükümet üyelerinde, ekonomiyle ilgili bakanlarda piyasaların tepkisizliği nedeniyle ‘çok rahat bir tavır’ gözlüyoruz.

Bizce, bu bir geçici durum ve Hükümet buna bakarak o kadar rahat olmamalı. Hükümet bu tepkisizliği, ‘ne olursa olsun tepki vermiyorlar’ gibi algılar da işi savsaklamaya devam ederse, ileride çok zor durumlarda kalabilir.

İlerisi dediğimiz de bizce çok ilerisi değil.

Sonbahar aylarında yani Eylül’den itibaren hem iç hem dış kaynaklı risklerin iyice birikip, piyasaların tavır göstereceği bir aşamaya gelme tehlikesi olduğunu tahmin ediyoruz.

Bir yandan zaten içeride cari açık probleminin giderek büyüdüğü, dışarıdan ABD faizlerine bağlı bir hareket görülebileceğini unutmadan gitmek gerekiyordu, şimdi yeni riskler eklendi.

Piyasalar mevcut risklere tepki göstermezken, üstüne üstlük Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine devam etmesini bekliyor. Daha doğrusu indirim yönünde baskı yapıyor...

Birilerinin artan riskleri artık algılaması gerekiyor ama bakalım ne olacak?
Yazının Devamını Oku