Erdal Sağlam

2008’de dış şartlar büyümeye destek değil

1 Kasım 2007
2008 yılına ilişkin Hükümet Programına baktığımız zaman, ekonomiyi yönetiminin, önümüzdeki yılın dünya şartlarının Türkiye ekonomisinin büyümesine destek vermeyeceğinin farkında olduğunu görüyoruz. Ancak daha önce de dediğimiz gibi; Hükümet sorun çıkmaması için mutlaka yüksek ekonomik büyüme rakamlarını devam ettirmek istiyor.

2008 yılı programının dünya ekonomisindeki gelişmeler bölümünde, mali piyasalarda yaşanan dalgalanmanın etkisiyle, 2008 yılında dünya ekonomisindeki büyüme hızının önceki yıla göre azalarak yüzde 4.8 olacağı tahminine yer verildi. IMF’nin öngörülerine göre dünya genelinde 2008 yılı büyümesine ilişkin risklerin arttığı hatırlatılan değerlendirmede önümüzdeki döneme ilişkin büyüme tahminlerinin temelde, "uluslararası finans piyasalarında kredi darlığı sorununun gelecek aylarda aşılacağı ve piyasaların normal koşullara döneceği" varsayımına dayandırıldığı kaydedildi. Ardından da şu analize yer verildi: "Ancak mali piyasalardaki dalgalanma ve belirsizliklerin bir süre daha devam etmesi muhtemeldir. Bu durumda sözkonusu belirsizlikler bir taraftan ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde konut piyasalarına yapacakları daraltıcı etkiler nedeniyle büyüme üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracak; diğer taraftan büyümelerini önemli ölçüde dış kaynak girişi ile finanse eden ülke ekonomilerine yönelen sermaye girişlerini zayıflatacaktır. Dolayısıyla politika belirleyicilerin öncelikli ve yakın hedeflerinin mali piyasalardaki sıkışıklığın giderilerek küresel genişlemenin devam etmesinin sağlanması yönünde olması beklenmektedir."

Aynı değerlendirmede dünya ekonomisindeki büyümeyi kısa vadede tehdit edebilecek diğer riskler; potansiyel enflasyonist baskılar, petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar ve sermaye hareketlerinin yükselen piyasalar üzerine etkileri olarak sıralandı. Öte yandan nüfusun yaşlanması, küreselleşme sürecine gösterilen direnç ve küresel ısınmanın da dünya ekonomisinin gelişmesini uzun dönemde etkileyecek konular olduğu ifade edildi.

ÖZELLEŞTİRMEYE YÜKLENİLECEK

Programda enerji fiyatları konusunda önemli değerlendirmeler de yer alıyor. Artan enerji fiyatlarının cari açığı olumsuz yönde etkilediği belirtilerek, ham petrol fiyatında bir dolarlık artışın yıllık ham petrol ithalatı için ödediğimiz tutarı, yaklaşık 190 milyon dolar artırdığı, ham petrol fiyatı artışının sonucu diğer enerji ürünlerinde gerçekleşen fiyat hareketleriyle beraber, varil fiyatında bir dolarlık artışın toplam enerji maliyetimize yaklaşık 530 milyon dolar yük getirdiği kaydedildi.

Özetle; küresel ekonomide neler olacağı, bunun gelişmekte olan ülkeleri, Türkiye’yi nasıl etkileyeceği şu anda belirsizlik taşıyor. Bununla birlikte artan petrol fiyatları küresel şartları daha da ağırlaştıracağa benziyor.

AKP Hükümeti bu belirsizliklere, artık uygun olmayan dış şartlara rağmen hedeflediği büyüme oranını yüzde 5’ten 5.5’e çıkardı. Bunun için yüzde 6.5’luk faiz dışı fazla (FDF) hedefini de yüzde 5.5’e düşürdü. Elbette, hedefleri değiştirerek hem büyümeyi sağlamak, hem de bunu enflasyonla mücadele şartları içinde yapabilmek epeyce hüner isteyecek.

İşte gördüğümüz kadarıyla Hükümet, ekonomik büyümeyi sağlamak için önümüzdeki yıl özelleştirmeye yüklenmek niyetinde. Programa baktığımız zaman yoğun bir özelleştirme hedefi görüyoruz. 2008’de özelleştirme gelir hedefi 11.8 milyar YTL olarak alındı.

Bu kapsamda elektrik dağıtım bölgelerine ilişkin özelleştirme ihalelerine 2008 yılı içinde başlanması, köprü ve otoyol satışlarının 2008 yılında tamamlanması öngörülüyor. Yanısıra Tekel satışı, Sümer Halı satışı özelleştirme programı içinde yer alıyor.

Bizce Hükümet kamu bankaları satışını hızlandırarak, 2B yasasını yeniden çıkartarak, yeni kaynak arayışlarına önümüzdeki yıl ağırlık da verecektir.

Tabii ki bütün bu özelleştirme ve satışlar için küresel likiditedeki hareket hayati önem taşıyor. Küresel likiditenin kesilmesi, özelleştirme yoluyla büyüme planlarını olumsuz etkileyecektir.
Yazının Devamını Oku

2008 programıyla disiplin amaçlanıyor

30 Ekim 2007
2008 yılı Bütçe Yasa Tasarısı’ndan sonra önceki gün açıklanan 2008 yılı ekonomik programı özetle, mali disiplinin yeniden inşasını öngörüyor. Programda yazılı kurallara uyulduğu takdirde, dışarıdan da bir şok gelmezse, 2007 yılında kaybedilen mali disiplinin önümüzdeki yıl yeniden oluşturulması ihtimali bir hayli yüksek. Programda enflasyon hedefine ulaşmanın önemine değinilerek, mali disiplinin korunmasının enflasyon hedeflemesi için hayati öneme sahip olduğunun altı çiziliyor. Bu çerçevede mali disiplinin kalitesinin iyileştirilmesi ve gelirler politikasının orta vadeli enflasyon hedeflerini gözetecek biçimde belirlenmesinin de önemine değiniliyor.

Programda KİT’ler için önemli disiplin maddeleri bulunuyor. Elektrik zamlarının 2007 yılında yapılacağı, 2008 yılında devam edileceği belirtilirken, bu zamların sanayinin korunmasına dönük olarak yapılacağı da kaydediliyor. Yani hane halkına daha fazla elektrik zammı yapılacak. Sadece elektrikte değil diğer KİT ürünlerinde gerekli zamların artık yapılması gereği de program hedefleri içinde yer alıyor.

Belki bunların artık yazılmasına ihtiyaç yoktu ama 3-4 yıldır elektrik zamlarının yapılamadığını hatırlayınca KİT disiplini açısından bu maddelere duyulan ihtiyaç da kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Bu arada enerji KİT’lerinin yapılamayan zamlar nedeniyle mali durumlarının zorlaştığı, bu nedenle, vergi yükümlüklerini yerine getiremedikleri ve vergi tahsilatının bu yıl düşük kalmasında bu durumun etkili olduğu belirtiliyor.

Programda vergiye ilişkin de önemli maddeler yer alıyor. Maktu vergilerin güncelleştirilmesinin yer aldığı programda, vergi reformuna da artık başlanacağı belirtiliyor. Bu arada anayasa değişikliği yapılarak vergi artışlarının ancak ilgili vergi kanunlarıyla yapılabileceğinin hükme bağlanacağının belirtilmesi, bizce çok önemli. Bu, vergi sisteminin kurumsallaşması ve keyfilikten çıkarılması açısından önemli bir adım olacaktır.

Programda özelleştirmeye de büyük önem veriliyor. Telekom’un kamu hisselerinin bir bölümünün halka arzı, otoyol ve köprülerin 2008’de özelleştirilmeleri, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, önemli özelleştirme adımları olarak programda yer alıyor. Umarız, uluslar arası likidite koşulları uygun olur da, bu özelleştirmeler yapılabilir.

KUR-FAİZDE DURUM AYNI

2008 yılı programı mali disiplini ve enflasyonla mücadelenin devamını öngörüyor. Yani ekonomik politikalar açısından, temel olarak, daha önceki yıllarla kıyaslandığında önemli bir fark bulunmayacak. Bu da son dönemde tartışmaları alevlenen kur ve faizde geçmişteki seyrin devam edeceğini gösteriyor.

Dalgalı kur rejimi dolayısıyla da bu programla YTL yine değerli olmaya devam edecek. Bu nedenle de dış ticaret açığı ve cari açık büyüyerek mevcut trendini devam ettirecek.

Bir kez daha hatırlayalım; bu program AKP Hükümeti’nin ekonomik programı. Yani bu program uygulandığı takdirde ortaya çıkacak sonuçlardan Hükümet sorumlu. Bürokrasinin görevi ise Hükümetin programını uygulamak, burada öngörülen şartları yerine getirmek.

Bunu şunun için söylüyoruz ki; Merkez Bankası’na yine yüzde 4 enflasyon hedefi verildi, diğer koşullar bu programla çizildi ve kendisine verilen enflasyon görevini eksiksiz yerine getirmek için gerekli olanları yapmaya devam edecek. Operasyonel bağımsızlığı çerçevesinde yüzde 4 enflasyon hedefine ulaşmak için elindeki silahları kullanmak zorunda.

Dünyanın hangi Merkez Bankası yönetimi olursa olsun, kendisine verilen bu görev çerçevesinde, mali disiplinin yeniden kurulması aşamasında, ister istemez elindeki en önemli silah olan kısa vadeli faiz oranlarını etkin olarak kullanmak zorundadır.

Bu programdan sonra kimse çıkıp da "şok faiz indirimi yapmıyor", "kurları yükseltmiyor" diye Merkez Bankası yönetimini suçlayamaz. Tek sorumlu Hükümettir. Eğer gerçekten gidişattan memnun değillerse, adil olacaklarsa, bürokratı değil Hükümeti suçlamaları lazım.
Yazının Devamını Oku

Ekonomide gündem mali disiplin

29 Ekim 2007
SON günlerde ekonomide tartışılan konulara baktığınızda, hepsinin gelip "mali disiplin"de düğümlendiğini, herhalde görüyorsunuz. IMF’le ilgili açıklamalar, hala mali disiplinle ilgili gerekli tedbirlerin alınamadığını, bu nedenle bir türlü gözden geçirme çalışmalarının tamamlanamadığını gösteriyor. IMF de artık 2007 yılında umudunu kesti, 2008 yılını kurtarmaya çalışıyor. Yani Hükümetin 1 puan indirip yüzde 5.5 olarak belirlediği faiz dışı fazla (FDF) hedefine ulaşmak için bile, çok önemli tasarruflara ve yeni gelirlere ihtiyaç var. IMF yaptığı açıklamada, kerhen de olsa, 5.5’u kabul ettiğini belirterek, faiz dışı harcamalarda öngörülen milli gelire oranla 0.75 puanlık düşüşü olumlu karşıladı. Ancak 2008 yılı FDF hedefine ulaşılmasını garanti edecek yeni tedbirlerin geliştirilmesi gereğine de dikkat çekti. Bu kapsamda 7. gözden geçirmenin tamamlanması için başta elektrik zammı ve ÖTV artışları olmak üzere, yeni alınacak tedbirler konusunda mutabakata varılması şart koşuldu.

Gariptir, 3 yıldır konuşulan ama yapılamayan elektrik zammına hala karar verilemediği, yeni vergi artışları belirlenemediği için IMF’le gözden geçirme çalışmaları da bitmedi. Bizce, niyet mektubu için, 2008 yılı bütçe yasa tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, bu mali disiplini sağlayacak maddelerin yasaya eklenmesi beklenecek.

Yanı sıra, kurallı maliye politikası veya başlangıcı olmak üzere IMF’le orta vadeye dönük, Türkiye’nin kendi mali disiplinini sağlamasını beraberinde getirecek önlemlerin tartışıldığını da biliyoruz. Bu kez IMF’e ihtiyaç olmadan Türkiye kendi mali disiplinini koruyacak yasal düzenlemelerle umarız kurumsal bir yapı geliştirebilir.

Özetle IMF’le gündemimizin ana noktası mali disiplin.

Son günlerde bir de istihdam üzerindeki yüklerin azaltılması tartışması çıktı. Başbakan Tayyip Erdoğan yılbaşında SSK primlerinin 5 puan aşağı çekileceğini söyledi ama şimdi bu iş zora girdi. Çünkü IMF’le üzerinde tartışılan mali disiplin tedbirlerinin, eğer SSK primleri inip bu kaynak başka yerden bulunacaksa, sıkılaştırılması gerekecek. İşte Bakan Mehmet Şimşek ve ekonomiyle ilgili diğer bakanların tartışması 5 puanlık indirimin maliyeti ve genel olarak mali disipline ne kadar zarar vereceği noktasında kilitleniyor.

ENFLASYON VE MALİ DİSİPLİN

Mali disiplinle ilgili olarak konuşulanlar, doğal olarak gelip enflasyon ve faiz indirimi tartışmalarında da kendini buluyor.

Her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki; IMF’in Merkez Bankası’nın faiz indirimleri konusunda temkinli tutumunu desteklediğine memnuniyetle şahit olduk. Bizce IMF’den önce bu ülkede çağdaş ekonomi oluşmasını isteyen herkesin, her kurumun bu tartışmalarda Merkez bankası’na haksız olarak yüklenildiğine görüp, çok önceden tepki vermesi gerekirdi.

Bizce bu konuda hala da geç kalınmış sayılmaz; Merkez’e mutlaka sahip çıkılmalı.

Son enflasyon raporunda da ortaya çıktı ki; faiz indirimi konusunda hala temkinli olma ihtiyacı yüksek. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın dediği gibi; Türkiye’de enflasyonla mücadelede epey yol alındı ama fiyat istikrarı henüz sağlanabilmiş değil.

Kimse unutmamalı ki; eğer Merkez Bankası hala temkinli olma ihtiyacı duyuyorsa, hala risk primi nedeniyle faizler yüksekse, bunun nedeni ekonomiye olan, geleceğine ilişkin belirsizlik ve güvensizliğin hala var olmasıdır.

Yani mali disiplin yeterince sağlanamadığı için Türkiye’de faizler hala yüksek.

Bunun nedeni, ekonomide yaptığı olumlu şeylere karşın, AKP Hükümetinin hala kalıcı istikrar için gerekenlerin hepsini yapmamış olmasıdır.

Bunları yapmak için geçen 4-5 yıl, dünya konjonktürü nedeniyle çok uygun yıllardı ancak iki yıl hızlı çalışıldı daha sonra duruldu. Şimdi ise uluslar arası ekonominin seyri değişti ve artık büyümek çok daha zor. Mali disiplini bozarsak büyümeyi de sağlayamayacağımıza göre "mali disiplini bozmadan büyümeyi sağlayıp sağlayamayacağımız" hayati öneme sahip.
Yazının Devamını Oku

Gelinen noktaya fiyat istikrarı denmez

27 Ekim 2007
"ENFLASYONLA mücadelede son yıllarda önemli mesafeler alınmıştır. Ancak gelinen noktayı fiyat istikrarı olarak tanımlamak henüz mümkün değildir" Bu sözler bize, ya da herhangi bir gazeteci, akademisyen veya işadamına ait sözler değil. Bu sözler bizzat Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’a ait sözler. İşi enflasyonla mücadele, fiyat istikrarını sağlamak olan, bizzat bu işten sorumlu, gece-gündüz her gelişmeye bu pencereden bakan, bunun için yoğun araştırmalar yapan, mevcudiyetinin gerekçesi bu iş olan bir kurumun saptadığı, Kurumun başındaki kişinin de dillendirdiği bir değerlendirme.

Özetle demek istiyoruz ki; başka söze gerek yok, ortadaki gerçek bu.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, dün bir basın toplantısıyla enflasyon raporunu açıkladı. Bu raporda en çarpıcı değerlendirmelerden birini Merkez Bankası’nın enflasyon tahminini yükseltmesi oluşturuyor. Daha 3 ay önceki rapora göre enflasyon tahminlerinin yükselmesinde etkili olan unsurlar arasında "faiz indirimlerine erken başlanması" da sayılıyor.

Bununla birlikte Başkan Durmuş Yılmaz açık açık, önümüzdeki bir-iki ay faiz indirimlerinin durabileceğini, daha sonra, yani yılsonu ve 2008 başında temkinli indirimlere devam edilebileceğini söylüyor.

Buna bağlı olarak elbette 2008 enflasyon tahminleri de yukarı doğru revize ediliyor ve bütçede yazılı harcamalar aşılmamak üzere, bu revizyon yapılıyor. Yani 2008’de de bu yılki kadar mali disiplin bozulursa, o zaman enflasyon tahmini daha da yukarı çıkacak.

Tabi sadece bütçe disiplini değil, diğer unsurlar da sabit kalmak kaydıyla.

Revizyondaki ana gerekçeler faiz indirimlerinin erken başlamasının yanısıra, olası elektrik zammı, petrol, gıda ve su fiyatlarındaki artışlar olarak sıralanıyor. Ayrıca gelecek yıl dolaylı vergilerde düşünülen artışlar da enflasyon tahminini artıran bir sebep oldu..

Buna karşılık orta vadeli enflasyon hedefinin ise tutacağı belirtiliyor. Tabi bunu bozacak iç ve dış unsurlar başgösterirse, likiditeyi sıkmak dahil, gelişmelere göre tüm tedbirler alınacak.

PİYASALARIN BEKLENTİSİ

Bu rapordan sonra piyasalardaki beklenti, "bir-iki ay bekleyecek olan Merkez Bankası’nın yıl sonu başlayacağı çeyrek puanlık indirimlere bir sure devam edeceği" şeklinde oluştu. Yani piyasalarda daha düne kadar hakim olan "yarımşar puanlık indirimler devam eder" beklentisi de bıçak gibi kesildi.

Merkez Bankası’nın ihtiyatlı olması gerektiğini düşünen, bunun için birçok riskin zaten varolduğunu söyleyen özellikle de mali disiplindeki bozulmaya dikkat çeken bir gazeteci olarak, hep henüz fiyat istikrarının sağlanamadığını söylüyoruz. Bizce Başkan Durmuş Yılmaz’ın bunu açık açık söylemesi, piyasalar açısından da yararlı oldu.

Merkez Bankası’nın enflasyon tahminini yükseltmesinde etkili olan unsurlara baktığınızda elektrik zammı gibi, vergilerde yapılacak oran artışları gibi, doğrudan Hükümeti ilgilendiren, "uygulanmadı" denilen seçim ekonomisi uygulamalarını düzeltebilmek için yapılmak zorunda kalınacak zamlar olduğunu, rahatlıkla görebilirsiniz.

Bunu şunun için söylüyoruz ki; enflasyon hedefini de koyan, enflasyon hedefini de aldığı kararlarla bozan Hükümetin ta kendisidir.

Alınan ve alınmayan kararlar enflasyon tahminlerini yükseltmiştir.

Hükümet Merkez Bankası’na fiyat istikrarı ve koyduğu enflasyon hedefini tutturma görevi vermiştir ve Merkez Bankası buna çalışmaktadır.

Şimdi Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın açıklamasından sonra "şok faiz indirimi" isteyenler, bakalım ne diyecekler? Bakalım; enflasyonda başarısızlığı her geçen gün artan, popülizm ve büyüme sevdası nedeniyle disiplini kaçıran Hükümet, hálá el altından "suçlu biz değiliz" demek için bazı örgütleri Merkez Bankası’nın üzerine salmaya devam edecekler mi?

Belli ki önümüzdeki dönemde bu tartışmalar artacak. Fiyat istikrarını isteyenlerin Merkez Bankası’na, özellikle de Başkana destekleri artmalı ve artık bunu açık açık dile getirmeliler.
Yazının Devamını Oku

5.5’lik FDF mali disiplin maddeleriyle desteklenecek

25 Ekim 2007
ÖNCEKİ gün artarda gelen açıklamalardan anlıyoruz ki; IMF Türkiye Masası, zorunlu olarak, Hükümetin 2008 için belirlediği yüzde 5.5’lik faiz dışı fazla(FDF) hedefini kabul etti ama mali disiplinin sürdürülmesi için bütçeye ek maddeler konulmasını istiyor. Dün ilk açıklama IMF’yle ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi. Şimşek, IMF Heyeti’nin önümüzdeki günlerde tekrar Ankara’ya geleceğini ve gözden geçirme çalışmalarına devam edileceğini açıkladı. Şimşek’in bu yılki FDF’nin yüzde 4.3’te kalacağını belirterek, önümüzdeki yıl 5.5 FDF belirlenmesinin mali disiplinin artırılacağı anlamına geldiğini söylemesi, ilgi çekiciydi.

Önceki gün geç saatlerde gelen IMF açıklamasında ise bu yılki FDF gerçekleşmesi yüzde 4.25 olarak belirtiliyor. Buna karşılık bizim Ankara’da bürokratlardan aldığımız bilgi FDF’nin bu rakamlara bile ulaşamayacağı, yüzde 4.1’de kalacağı yönünde.

IMF yaptığı açıklamada uzun zamandır merak edilen bir soruya yanıt vererek, Hükümetin yeni yıl için belirlediği yüzde 5.5’lik FDF hedefini benimsediklerini söyledi. Açıklamada, Türkiye’de son zamanlardaki ekonomik gelişmelerin iyi olduğu, büyümenin iç talepten dış talebe doğru yönelmekte bulunduğu, Merkez Bankası’nın ihtiyatlı politikası sayesinde enflasyonun düşmekte olduğu belirtilerek, "Daha zayıf bir dış ortama karşın, seçim belirsizliğinin ortadan kalkması, yatırımcı güvenini ve sermaye girişlerini yükseltti" denildi.

MERKEZ BANKASI’NA DESTEK

Buna karşılık, bu yıl mali performansın kayda değer ölçüde zayıfladığı belirtilen açıklamada, "Faiz dışı fazla 2007’de şimdi GSMH’nın yüzde 4.25’i olarak bekleniyor ki, bu hükümetin yüzde 6.7’lik hedefinin oldukça altında. Ayrıca kamu harcamaları yıl boyunca arttı, vergi uyumu zayıfladı ve enerji şirketlerinin mali pozisyonları olumsuz yönde ilerledi. Beklenenden daha düşük tüketimden kaynaklanan gelir eksiği, bugünkü mali pozisyondaki zayıflamaya ayrıca katkıda bulundu" denildi.

Söz konusu FDF hedefinin tutturulmasında yeterli güvencelerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanan açıklamada, para politikasına bakıldığında da IMF Türkiye Masası’nın, Merkez Bankası’nın faiz oranlarını indirme yönündeki yakın zamandaki kararlarının memnuniyetle karşıladığı belirtildi. İleriye bakıldığında, mevcut enflasyon yükselişi riskleri ışığında faiz oranları kararlarına ihtiyatlı bir biçimde yaklaşmanın sürdürülmesinin istendiği kaydedilen açıklamada, Hükümetin özellikle sosyal güvenlik sisteminin değiştirilmesi, vergi gelirlerindeki kaçakların azaltılması, Halk Bankası’nın özelleştirilmesi ve enerji şirketlerinin mali sağlığının yeniden kazandırılması yönünde önlemler alınmasının yer aldığı önemli yapısal önlemlerin uygulanması niyetini memnuniyetle karşıladığı belirtildi.

Bizce IMF’nin Merkez Bankası’nın son faiz kararlarına destek çıkması çok önemli.

HALK BANKASI SATIŞI HIZLANABİLİR

IMF belli ki; Ankara’ya geldiğinde şimdiye kadar hep savsaklanan vergi reformu, gelir idaresi performansı üzerinde duracak. Ayrıca Hükümet nezdinde Merkez’in faiz tavrını desteklediğini belirtmesi, üzerindeki baskıyı azaltması açısından yararlı olacak.

Biz IMF ve Bakan Şimşek’in açıklamalarından Halk Bankası’nın özelleştirilmesinin hızlandırılmasının istendiği sonucunu çıkarıyoruz. Bir önceki AKP Hükümeti, seçim öncesi Halk Bankası satışını savsaklamış, yönetimi bırakmamak için yüzde 25’in halka arzıyla yetinmişti. Ayrıca eylem planında da Halk bankası satışı yuvarlak sözlerle geçiştirilmişti.

Bizce IMF Halk Bankası’nın tümüyle satılıp, buradan gelecek kaynağın harcanmasını engelleyecek maddeler isteyecektir. Bizce bu önlem düşürülen FDF’yi telafi etmek ve mali disiplin güvencesi vermek açısından çok yararlı olacaktır.

Ayrıca bütçe yasasına, bizce mali disiplinin gevşemesini engelleyecek ek maddeler koyma ihtiyacı var. Bu nedenle bütçe yasa tasarısının Plan Bütçe Komisyonunda görüşürken, önemli değişikliklere uğraması bizim için sürpriz olmaz.
Yazının Devamını Oku

Enflasyonla mücadele ve ekonomik istikrar birbirine bağlı

23 Ekim 2007
BİR süredir, hükümetin yeni dönemde, büyümeyi yüksek tutmak için enflasyonla mücadeleyi savsaklama eğilimine girme tehlikesine dikkat çekmek istiyorum. Tek başına bir gösterge değil elbette ama, bu tehlike nedeniyle, şimdiye kadar mali disiplinin çapası olan faiz dışı fazla (FDF) hedefinin düşürülmesi de sıkıntı yaratabilir. Bu sıkıntıyı gidermenin yolu da, kapsamlı ve enflasyonla mücadeleyi devam ettirecek ama değişik projelerle büyümeyi de fazla düşürmeyecek yeni ekonomi politikalarından geçiyor.

Yeni ekonomi politikasının geciken yapısal reformların hemen yapılıp, reform kapsamının genişletilmesini, teşvik sisteminin ithalat da gözönüne alarak detaylı biçimde yeniden belirlenmesini, üretimi artıracak mikro reformlara başlanmasını kapsaması gerekiyor.

Aksi takdirde bütün tartışmalar, "sonuç" olarak ortaya çıkan düşük kur-yüksek faiz noktasına kilitlenecek ve tarafların boş yere birbirlerini yormasından başka bir işe yaramayacaktır.

Hükümetteki büyüme hırsının ekonomiyi tehlikeye sokabileceğini söylerken, sağduyulu davranmasına alıştığımız bazı işalemi örgütlerinden de bu eğilime katıldığı imajı veren işaretler gelmesi, açıkcası bizim için sürpriz oldu.

Sorunların aslını tartışmak yerine, kendilerini sıkıntıya sokan politikaların sorumlusu Hükümet olmasına rağmen, Hükümetle çatışmaktan kaçınıp işini yapmaya çalışan bürokratları günah keçisi yapmaya çalışan ve artık bu tavırları klasik hale gelen, belirli bir iş kesiminin söylemlerine artık alıştık. Artık kapsadıkları kesimler, üyeleri bile, bu söylemin, işin özü yerine sonuçlarıyla dövüşmeyi seçen kolaycı tutumun işe yaramayacağını görüyorlar.

Bunları artık anlıyoruz ve şimdiye kadar işaleminin asıl temsilcisi kabul edilen örgütlerin, bu tür kolaycı tavırlara rağbet etmemelerini de takdirde karşılıyoruz.

Takdirde karşılıyoruz, çünkü tabandan gelen kolaycı olma baskılarına boyun eğmiyorlar.

Buna karşılık, Hükümet ekonomik politikayı o kadar belirsiz bıraktı ki; bu kesimlerde de bazı "büyüme için enflasyonla mücadele gevşetilebilir" eğilimleri dillendirilmeye başladı.

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, geçen hafta Başbakanı ziyaret edip, bir rapor sundu. Kapsamlı önerilerin yeralmasına rağmen dünkü gazetelere yansıyan unsur, "TÜSİAD’ın büyüme için enflasyonla mücadeleden taviz verilmesi görüş belirttiği" idi.

ENFLASYON VE İSTİKRAR

Rapora bakıldığında belirli bir bütünlük olduğu ve önerilerin birbirleriyle bağlantısı dikkat çekiyor. Yani TÜSİAD tam da enflasyonla mücadeleyi bırakalım, demiyor ama bu anlama gelecek cümlelerin yeralması, raporun tümüyle böyle algılanmasına yol açmış durumda. Eğer, literatürde "eşik enflasyon" olarak adlandırılan enflasyon seviyesinin altına gelinmişse, muhtemelen büyüme ile enflasyon arasında bir politika tercihi yapılması gerekeceği belirtilen raporda, "Bu durumda, enflasyonla mücadele ederken Türkiye büyümesini daha yukarı çekmekte zorlanacak, ya da yüksek büyüme hızlarını devam ettirebilmek için muhtemelen enflasyon hedeflerine varış tarihini biraz ötelemek zorunda kalacaktır. Ancak, esas önemli olan, dezenflasyon sürecinin devam etmesidir. Yüzde 4 enflasyon hedefine planlanan tarihten biraz daha geç ulaşılması, yüksek büyümenin, istihdam yaratmanın ve dezenflasyon sürecinin devam ettirilmesi halinde, çok önemli değildir" deniyor.

Yani enflasyonla mücadele süreci devam ettirilmek şartıyla, büyümeyi yüksek tutmak için, nokta enflasyon hedefini biraz öteleyebiliriz denilmeye çalışılıyor.

Hükümet zaten büyüme için herşeyi özellikle de enflasyonla mücadeleyi feda etme eğilimine girmişken, TÜSİAD’ın bu sözlerini rahatlıkla kullanabilir. Bir düşünün; ihracatçılara hükümet "dur" dese, Merkez Bankası’na karşı eylem planlamak için toplantılara devam edebilirler mi?

Enflasyonunla mücadele ile ekonomik istikrarın birbirine bağlı olduğu unutulmamalı...

Zaman, çok daha dikkatli olma zamanı...
Yazının Devamını Oku

Yüksek faiz için bazı sorular

22 Ekim 2007
TÜRKİYE’de faizler yüksek mi? Evet yüksek...<br><br>Reel faizler hiçbir ülkede olmadığı kadar mı yüksek? Evet çok yüksek ... Reel faiz o ülkedeki risk priminin oranını mı gösterir? Evet gösterir...

Türkiye belirli bir reel faize katlanıp, doğrudan yatırım ve kısa vadeli sermaye çekmeye çalışan ekonomik politikaya devam ediyor mu? Evet ediyor...

2008 yılı bütçe yasa tasarısını hazırlayan Hükümet belirlediği hedeflerle bu politikayı devam ettireceğini açıkca beyan etmiş sayılmaz mı?Evet bunu gösterir....

Bu politikayı belirleyen ve uygulayan Hükümet değil mi? Evet Hükümet...

Merkez Bankası’na bu politika çerçevesinde, istikrarı sağlamak için enflasyonu indirme görevi veren, yıllık enflasyon hedefini belirleyen Hükümet değil mi? Evet O...

Merkez bankalarının göreve hükümetle birlikte belirlenen enflasyon hedefini gerçekleştirmek, bunu asli görevi olarak ele alıp buna çalışmak değil midir? Evet öyledir...

Hükümetlerin görevi yönettiği ülkedeki risk primini düşürmek, mümkün olduğunca az maliyetle ekonomik hedeflerini yerine getirmeye çalışmak değil midir? Evet...

O zaman reel faizlerin yüksek olmasının sebebi, kendisine verilen enflasyonla mücadele görevini yerine getirmeye çalışan Merkez Bankası yerine, Hükümet değil midir? Evet öyledir.

MERKEZ BANKASI GÜNAH KEÇİSİ

O zaman ihracatçıların kur düzeyinin yükselmesi için son dönemde çareymiş gibi ortaya attıkları "şok faiz indirimleri"nin çare olması mümkün değil. Herkes biliyor ki; dalgalı kur devam ettiği müddetçe, şok faiz indirimi olsa bile, giriş varsa kurların düşük seyrinin devam etme ihtimali yüksektir. O zaman ihracatçıların şok faiz indirimi yapmadıkları için hedef seçtikleri Merkez Bankası yönetimi, haksız yere "günah keçisi" ilan edilmiş oluyor.

Yani ihracatçıların Hükümete çatmak istemedikleri için, Hükümetle aralarını bozmamak için Merkez Bankası’nı hedef seçtikleri ortada.Herkes biliyor ki; Hükümet ve bakanlar, kendilerini eleştiren işadamlarını pek sevmiyor, çeşitli yöntemlerle eleştiri yapmalarını engelliyorlar.

O zaman Merkez Bankası yönetiminin günahı, şirket ve sektör yöneticilerini eleştiriden caydıracak enstrümanlara sahip olmamaları mıdır? Eğer Merkez Bankası’nın böyle bir gücü olsa ve bunu kullansa, acaba ihracatçı temsilcileri bu kez kimi suçlayacaklardı?

İhracatçıların ilanlarla başlattıkları, Merkez Bankası yönetimini suçlama- yıpratma eylemine devam edeceklerinin haberlerini alıyoruz. Bizce bu tavır, ülke ve ekonomi için çok tehlikeli...

Geçen hafta bir banka genel müdürü ile sohbet ederken, Türkiye’de reel faizlerin yüksekliğini kabul ettiğini söyledi ama arkasından "Hükümet ile askerinin arasında bu kadar görüş ayrılığı ve diyalogsuzluğun yaşandığı", kurumları ile Hükümet arasında aynı çatışmanın açıkca gözüktüğü, sürekli siyasi krizlerin yaşandığı başka bir ülke bulunmadığını hatırlattı. Son 6 ayda yaşananların ortada olduğunu, ABD’deki ermeni kararının, AB ile yaşanan sıkıntının, Kuzey Irak’a karşı harekat ihtimalinin bulunduğunun da altını çizen bankacı, bunların risk primi anlamına geldiğini ve faizlerin neden bu kadar yüksek olduğunu gösterdiğini kaydetti.

SINIR ÖTESİ VE REEL FAİZLER

İşte reel faizlerin neden yüksek olduğu tartışılmadan, reel faizi yaratan unsurların ortadan kaldırılmasını istemek yerine, Merkez Bankası’na yüklenmek tümüyle haksızlıktır.

Kaldı ki; kurun düşüklüğünün, ithal girdisi yüksek ihracata yaptığı katkı da açıkca gözükmektedir. Asıl sorunu bulmak yerine kolayı seçip kur-faiz tartışmak, doğru değildir.

Daha dün Hakkari’de yaşananlar reel faizlerin neden yüksek olduğunu göstermiyor mu?

Bizim kıyaslandığımız hiçbir gelişmekte olan ülkede bu tür risklerin yaşanmadığını gözardı etmeyelim. İşte PKK, tezkere kararı çıkmasına rağmen, sanki meydan okur gibi dün yine, hiç olmadığı kadar büyük bir saldırı gerçekleştirdi. Sanki "Gel Irak’a gir" dercesine...

İşte böyle bir dönemde yapılması gereken kurumları yıpratmak yerine, bu risklerin ekonomiyi etkisini en aza indirmeyi sağlayacak, maliyeti en düşük çözümler için kafa yormaktır...
Yazının Devamını Oku

Büyüme hırsı zarar verebilir

20 Ekim 2007
2008 yılı bütçe rakamları, Hükümetin "büyüme hırsı" içine girdiğine işaret ediyor. Eğer IMF’le müzakereler sırasında bu hırs dengelenmezse, yani politikacıların hepsinde varolan aşırı büyüme hırsı yine törpülenmezse, bu hırs bizi kötü yerlere götürebilir.

AKP Hükümeti yüksek büyümenin kendisine getirdiği yararları fazlasıyla gördü. İktidara geldiğinde "kaba büyüme merakı" yüzünden hata yapmak üzereydi ki, döndü. "IMF’e rest çekme" popülizminden son anda kurtulup programı devam ettirmeye karar verdi.

İşte aslında enflasyonu düşürmeyi amaçlayan programı devam ettirerek, özlediği yüksek büyümeye kavuşulacağını gördü. Çünkü büyüme, sağlanan ekonomik istikrarla birlikte geldi.

Tabi ki geçmiş 4-5 yılın tipik özelliği uluslar arası koşulların, hiç olmadığı kadar uygun bir zemin hazırlamış olmasıydı. Ancak AKP Hükümeti döneminde sağlanan dış kaynaklı yüksek büyümenin asıl itici gücü de, yine ekonomik istikrarın sağlanmasıydı. Bu ekonomik istikrarın sağlanması da enflasyonla mücadele programında başarılı olmaktan geçti.

AKP hükümeti yüksek büyümenin siyasi olarak getirdiği nemayı, bizce son seçimlerde fazlasıyla aldı. Daha önceki bazı Hükümetlerin düştüğü hataya düşmeyip, kaba bir popülizme kaymaktan kendini kurtardı ve tepkilere rağmen IMF programını devam ettirdi. Sonuçta son seçimlerde aldığı yüzde 47 oyun çok büyük bir bölümünün, sağladığı ekonomik istikrardan kaynaklandığını da anladı.

Yüksek ve sürekli büyüme sadece AKP’ye oy kazandırmadı, aynı zamanda parti içinde çatlak ses çıkmasını da engelledi.

Partilerin içindeki çatlakların ortaya çıktığı, bölünmeler ve parçalanmaların yaşandığı dönemlere baktığınızda, "pasta kavgası"nın çok önemli payı bulunduğu görebilirsiniz.

İşler iyi gittiği zaman, pasta büyüdüğü zaman, hem siyasi güç anlamında, hem de ekonomik olarak devlet imkanlarından faydalanma anlamında, siyasi partiler için güzel günlerdir. Ama ne zaman pasta büyümez, ya da küçülürse, pastadan pay almaya alışmış kesimler ile artık pay alma zamanının geldiğini düşünen kesimler, rahatsız olmaya başlarlar. İşte o zaman doğal olarak, zaten varolan farklı görüşler birdenbire su yüzüne çıkıp dillendirilmeye başlar, parti içinde çatışmalar ve bölünmeler başgösterirÖ

BÜYÜMENİN TEMELİ İSTİKRAR

Büyümenin devam etmesi değişik toplum kesimlerinde de iktidardaki partiye olan sempatiyi, artırmasa bile, devam ettirir ve siyasetle uğraşanlar da başarılı olduğu dönemlerde partilerinin yönetimleriyle çatışmak istemezler.

İşte AKP bizce yaşanan bu gerçeği çok iyi kavramış durumda. Farkında mısınız; hep parti içindeki görüş ayrılıklarını duyuyoruz ama bu ayrılıklar hiçbir zaman su yüzüne çıkmıyor. Bizce bunun nedeni de büyümenin, yani pastanın büyümeye devam etmesi ve parti popularitesinin toplum nezdinde önemli aşınmalara, şimdiye kadar, uğramamış olması.

İşte yeni AKP Hükümeti bu nedenle, başından beri "yüksek büyümenin devam etmesi gereği" üzerinde duruyor. Bizce FDF’nin yüzde 5.5’a indirilmesinin altında yatan asıl neden de bu. Geçmiş 5 yılın uygun dış konjonktürünün artık yaşanamayacağını da biliyorlar ve buna rağmen yüksek büyümenin devam ettirilmesini sağlamaya çalışıyorlar.

Burası güzel de, bizi korkutan asıl hava, AKP Hükümetinin "artık işi bitirmiş, halletmiş" gibi kendine aşırı güvenli bir tavır takınması. Yani dış etkileri, iç siyasi, kurumsal ve ekonomik dengeleri eskisi kadar düşünmekten vazgeçip, salt büyümeye odaklanmaya meyilli olmaları.

Hemen herkes yüksek büyüme istiyor. Yıllık yüzde 6,5-7’nin altında kalacak rakamlarla özellikle istihdam sorununun büyüyeceği açık. Tamam büyüyelim ama aşırı büyüme hırsının ekonomiyi felakete götürdüğünü de, bu ülke geçmişte hep yaşadı...

Yüksek büyüme FDF’yi 5.5’a düşürüp, IMF’e rest çekmekle, gerekirse enflasyonla mücadeleyi savsaklamakla sağlanamaz. Ancak dengeleri gözeten yeni büyüme imkanları yaratarak yüksek büyüme sağlanabilir. Aksi takdirde büyümenin temeli olan istikrar kalmaz.
Yazının Devamını Oku