Erdal Sağlam

Piyasalar artık her terör eylemini izleyecek

18 Ekim 2007
DÜN akşam itibariyle 2008 yılı bütçe ve programı TBMM’ye verildi. Her yıl bu dönemlerde bizler, bütün dikkatimizi bütçe ve program dengelerine verip, bu dengelerin getirip götüreceklerini tartışmaya, nasıl bir ekonomik iklim oluşacağına kafa yorardık.

Ancak bu kez Ankara’nın gündemi TBMM’de dün kabul edilen, sınır ötesi hareket için Hükümete yetki veren tezkere idi. Bütçe ve program çalışmaları, çok bariz biçimde tezkere tartışmalarının gölgesinde kaldı.

Bütçe ve program dengeleri için daha dün Ankara’da bürokrasi koridorlarında yoğun bir telaş yaşanıyordu. Son dakikaya kadar Maliye koridorlarında dolaşıp, bütçesini bilmeyen kamu kurumları yöneticileri bulunduğunu söyleyebiliriz. Yani IMF’le son dakikaya kadar müzakereler devam etti ve detaylı denge rakamları için bugünü beklemek zorunda kaldık.

Tezkere tartışmaları ise sadece siyasilerin değil, ekonomideki tüm aktörlerin çok yakından izlediği bir konu oldu. Tezkerenin kabulü konusunda dün TBMM’ye gelmeden önce artık bir tereddüt kalmamıştı ama tezkere sonucunda olabilecekler konusunda hala görüşler muhtelif.

Piyasa açısından bakacak olursak; tezkerenin TBMM’den geçeceğinin zaten önceden satın alındığını ve mevcut fiyatların içinde bunun bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Buna karşılık, piyasalar için artık önemli olan, dikkatle izleyecekleri husus;yetkinin kullanılıp kullanılmayacağı, kullanılırsa nasıl bir operasyonda kullanılacağı olacak.

Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi dün Ankara’dan ayrılırken "İstediğim sonucu aldım" demekle neyi kastetti, Hükümet yetkilileri tarafından nasıl ikna edildi, bilmiyoruz. Şu kadarını söyleyelim ki; bu açıklamadan da yola çıkılarak, dün itibariyle Ankara’da "yetkinin alınmasının kullanılacağı anlamına gelmediği" yorumları, daha sık dile getirilir oldu.

AKP Hükümetinin bu tezkereyi, belki de sık sık yaptırdığı anketlerde çıkan bariz sonuçlara bakarak, zorunlu kaldığı için, iç politikaya ilişkin baskıları yumuşatmak için TBMM’den geçirmek zorunda kaldığı, artık biliniyor. Ancak sonuçlar bu niyete uygun gelişmeyebilir. Yani; eğer yakın geçmişte yaşadığımız gibi PKK’nın asker ve sivillere yönelik saldırıları devam ederse, bu tezkerenin kullanımı konusunda kamuoyunda büyük bir baskı oluşacaktır. Dolayısıyla Hükümet ne kadar istemese de, bu tezkerenin verdiği yetkiyi kullanmak zorunda kalabilir. Çünkü tezkere ile birlikte bir anlamda sınır ötesi harekat için yola çıkılmış oldu.

BİRKAÇ PKK’LI TESLİM EDİLİRSE

Sınır ötesi yapılacak harekat geniş çaplı bir harekat mı olur, tek tek nokta operasyonları mı yapılır, şimdilik bilinmiyor. Şurası kesin ki; herkes gibi piyasalar da, bundan sonra yaşanacak PKK eylemlerini çok dikkatle izleyecekler. Çünkü piyasalar da biliyor ki; PKK’nın eylemleri Hükümetin aldığı yetkiyi kullanmaya yaklaşması anlamına gelecek.

Özet olarak piyasalar tezkereyi satın aldı ama bu tezkerenin verdiği yetkinin kullanılıp, sınır ötesi hareket yapılacağını henüz satın almadı.

Bu nedenle sınır ötesi yetkisinin kullanılmasını beraberinde getirebilecek terör eylemleri de, uluslararası piyasalardaki gelişmeler, içeride mali disiplinle ilgili gelişmeler ve veriler gibi, piyasa oyuncularının ajandalarına alıp dikkatle izleyeceği konular arasına girmiş sayılır.

Tek tek yapılacak operasyonların, çok sınırlı sınır ötesi girişlerin, piyasaları çok olumsuz etkileyeceğini tahmin etmiyoruz. Ancak çatışmaların yoğunlaşması, PKK ile sınırlı kalmayıp, Kuzey Irak’taki güçler ve ABD güçleriyle çatışma ihtimali, piyasalardaki paniği artıracaktır. Dolayısıyla faiz ve döviz başta olmak üzere, piyasalar bundan çok olumsuz etkilenir.

Ancak örneğin; Kasım başında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Bush’la yapacağı görüşme öncesi veya sonrasında, Türkiye’ye "PKK üst yönetiminden birkaç kişinin teslim edilmesi" gibi bir jest yaptığı takdirde, sınır ötesi harekat ihtimalini sıfırlanıp, piyasaların yeniden coşmasına neden olacaktır.

Böyle bir şey olur mu derseniz; bizce bundan sonra artık her şey olabilir...

Şurası gerçek ki; Hükümetin çok hassas yönetmesi gereken bir karar alındı...
Yazının Devamını Oku

’Önden beslemeli faiz indirimi’ söylentisi

16 Ekim 2007
BUGÜN Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanıp, alacağı faiz kararını açıklayacak. Anketler, piyasalardaki genel beklentinin "çeyrek puanlık indirime devam" olduğunu gösteriyor ama indirimin yarım puana çıkacağını düşünenlerin sayısı da az değil.

Bunun yanısıra, geçtiğimiz hafta içinde "Merkez Bankası’nın şok faiz indirimine gideceği" söylenmeye başladı. Bu beklentiye giren bankacı sayısı, gördüğümüz kadarıyla fazla değil ama özellikle ihracatçılardan gelen "şok faiz indirimi" taleplerinin artmaya başlaması, ihtimali yükselten bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Daha doğrusu, geçen ayki sürpriz faiz indiriminden sonra "Merkez Bankası yönetiminde hükümete yakın kişilerin ağırlığı, siyasi baskı üzerine yüksek oranlı bir faiz indirim kararı da çıkartabilir" düşüncesi yayılmaya başladı.

Geçtiğimiz hafta, yüksek oranlı faiz indirim beklentisinin oluşmasında, "Merkez Bankası Başkanı ile görüştüğünü söyleyen bir yabancı bankanın Türk temsilcisi"nin söylediklerinin etkili olduğu görüldü.

Londra’da görev yapan bu banka iktisatçısının, bazı yerli bankacılara, "Durmuş Yılmaz’ın önden beslemeli bir faiz indirimi yapılabileceğini söylediği" konuşuldu. Yani Başkan Yılmaz’ın "önden beslemeli" denen, önce yüksek oranlı faiz indirimi yapıp daha sonra küçük indirimlerle devam edilmesi yönündeki görüşe yakın olduğu ifade edildi.

"Güvenilir bir kişi" olarak bildiğimiz bu iktisatçının söyledikleri, geçtiğimiz hafta piyasalarda epeyce etkili oldu ve söylentinin çıktığı gün faizler ve döviz fiyatları aşağı geldi.

Bunun üzerine Başkan Durmuş Yılmaz’a piyasadaki bu söylentiyi ilettiğimizde, belki de yazılmasını istemediği için somut bir yanıt vermekten kaçındı. Buna karşılık anladığımız kadarıyla; Başkan Durmuş Yılmaz, o banka iktisatçısı ile konuştuğunda, konuştuğu diğer bankacı ve iktisatçılara olduğu gibi "önden beslemeli veya küçük indirimlerle devam gibi seçeneklerin bulunduğunu" hatırlatıp, bunlardan birinin seçilebileceğini söylemiş ancak kendisi somut bir tercihte bulunmamış.

Belki de Başkan Yılmaz’la konuşan kişi de böyle anlattı ama bazı bankacılar, biraz da işlerine geldiği için, anlattıklarını bu şekilde algılayıp yaymayı tercih ettiler kimbilir...

YÜKSEK ORANLI İNDİRİM ÇOK ZOR

Bankacılar, özellikle de yüksek tahvil-bono portföyüne sahip bankalar ile ihracatçılar, neredeyse aynı şeyi söylemeye, giderek daha yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Her iki kesim de Merkez Bankası’nın yüksek oranlı faiz indirimine gitmesini istiyorlar.

Bankacıların ne istediği belli; yıl sonunda kar rakamlarını yüksek yazacaklar. Ancak ihracatçıların "kurlar yükselir diye yüksek faiz indirimi istemelerini" anlamakta biraz zorluk çekiyoruz. Bu doğrudan ilişkinin kısa dönemde realize olması çok zor, bunu herkes biliyor.

Merkez Bankası yönetimi, bu kez hangi verileri tercih ederek karar verecek bilmiyoruz ama artık "Başkan Yılmaz’a rağmen" siyasi bir karar almaması gerekiyor. İhracatçıların ve hükümete yakın banka sahiplerinin "yüksek oranlı faiz indirimi" taleplerinin yanısıra, Hükümete yakın medyanın yeniden başlattığı kampanyalar da hükümetin faizin hızlı inmesinden yana olduğunu gösteriyor. Bu siyasi eğilim, teknik karar vermeleri gereken Para Politikası Kurulu üyelerinin tercihlerini, geçen ay olduğu gibi, yine etkilerse, o zaman az sayıda kişinin beklediği "yüksek oranlı indirimde" bakarsınız gerçek olur.

İç talepte bir toparlanma olduğu ama yine da çok canlı olmadığı, hizmet enflasyonunda düşüşün sürdüğü, dışarıdan kaynaklı bir durgunluk yaşanacağı belirtilerek faiz indirimlerine gerekçe oluşturuluyor.

Ancak sınır ötesi harekat için çıkarılacak tezkere, yüksek oranlı elektrik zammının artık gelecek olması, faiz dışı fazla hedefinin bu kez yüzde 6.5’un altında belirlenmesi de bizce yüksek oranlı faiz indirimlerinin önünde çok büyük engeller oluşturuyor.

Bizce çeyrek, bilemediniz yarım puanın üzerine çıkacak bir indirim, Merkez Bankası yönetiminin bağımsız davranmadığı görüşünü pekiştirecektir...
Yazının Devamını Oku

Sınır ötesi harekát ve ekonomik dengeler

15 Ekim 2007
HEM ekonomik hem siyasi açıdan çok hareketli bir haftaya başlıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi, anayasa değişikliği, referandum derken, şimdi de sınır ötesi harekát ve bunun için TBMM’den çıkması beklenen karara kilitlenmiş durumdayız. Siyasi hareketlilik ve çatışmalar, zaten uzun zamandır ’ekonominin öne çıkmasını’ engelliyordu. Geçtiğimiz hafta IMF müzakereleri, Yüksek Planlama Kurulu (YPK) toplantıları ve 2008 bütçe dengeleri tartışmalarıyla ekonomi yeniden öne çıkıp konuşulmaya başlamıştı ki; ABD’deki ’Ermeni kararı’ ve son olarak da ’Irak’a sınır ötesi harekát’ için yetki kararı tartışmaları başladı.

İşte bu hafta hem sınır ötesi harekát konusunda biraz daha netleşme yaşayacağız, hem de artık ekonomik dengelerin belli olacağı bir hafta olacak. Geçen hafta açıklanan 3 Aylık Eylem Planı piyasalara önümüzdeki dönem uygulanacak ekonomi politikaları konusunda tam bir perspektif vermedi. O nedenle herkes 17 Ekim’de TBMM’ye sunulacak bütçe ve program dengelerinin belli olmasını bekliyordu.

Hálá da bekliyor ama piyasaların gözü, son gelişmelerden sonra, bir yandan da sınır ötesi harekát ile bu konuda alınacak kararın yaratacağı etkilere çevrildi. Belki de bütçe dengelerinden daha çok buradaki gelişmeleri takip etmeye çalışacaklar.

Bu arada 16 Ekim’de Merkez Bankası Para Politikası Kurulu tarafından alınacak faiz kararı piyasaların en çok dikkat edeceği kararların başında gelecek. Şu anda piyasada yarım puanlık bir faiz indirimi beklentisi oluşmuş durumda. Ancak sınır ötesi harekátın yaratacağı etki faiz kararı üzerinde hiç de azımsanmayacak ölçüde etkili olabilir.

İşte bu nedenle bugün sınır ötesi harekat girişiminin başlatacağı etki piyasa aktörleri tarafından çok dikkatle izlenmeye başlayacak. Bu krizin dünya petrol fiyatlarını 84 dolara kadar çıkardığını zaten biliyoruz. Yani sınır ötesi harekát tüm dünya ekonomisini şimdiden etkilemeye başladı. Fiili bir harekátın bu krizi derinleştirmesi ve dünya petrol fiyatlarını daha da yukarı çıkarması kaçınılmaz. Ancak belli bir uzlaşma sağlanır ve sınır ötesi harekát yapılmazsa, petrol fiyatları bu kez aşağıya doğru gelecektir.

Ancak krizin asıl etkisini içeride, bugünden itibaren kurlar ve faiz üzerinde görebiliriz.

TEMKİNLİ TUTUM GEREKLİLİĞİ

Sınır ötesi harekat kararının alınması, bölgedeki krizin fiili bir çatışmaya dönüşüp dönüşmeyeceği, dönüşürse ne kadar süreceği, elbette Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemini derinden etkileyecek.

Ancak 17 Ekim’de artık kesinleşecek bütçe ve program dengeleri de, önümüzdeki dönemin ekonomisi hakkında bize ciddi ipuçları verecek.

Her şeyden önce de mali disiplinin devam edip etmeyeceği, enflasyonla mücadele alanında nasıl bir yol izleneceğinin işaretlerini almış olacağız. Artık kamu dengesinde yüzde 6.5 faiz dışı fazla (FDF) hedeflenmeyeceğini biliyoruz ama bu oranın kaç olacağı, ayrıca harcamalar ve vergilerde nasıl bir yol izleneceği de 2008 bütçe ve program dengeleriyle birlikte açığa çıkacak.

Kendi iç siyasi sorunlarımızı bir tarafa bıraksak bile uluslar arası ekonomik koşulların artık Türkiye’nin işini kolaylaştıracak bir iklimi sunmayacağını biliyoruz. Yani büyüme açısından, hem portföy hem de doğrudan olmak üzere yabancı sermayeyi çekmek açısından daha önceki 4-5 yılın uygun koşullarını artık bulamayacağız.

Özetle; zaten zor geçecek bir dönem, iç siyasi gelişmeler nedeniyle daha da zorlaşacak.

Elbette ekonomik gidişata göre karar verilmesi gerekmiyor ama sınır ötesi harekát ve bunun yansımalarının işimizi çok daha zorlaştıracağı da şüphesiz.

Özetle; bütçe dengelerini kesinleştirirken bu iç ve dış siyasi koşulları da göz önüne almak zorundayız. Yani AKP hükümetinin istikrarı korumak için ekonomide çok daha temkinli bir tutum içine girmesi gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Mali disiplin hálá hayati öneme sahip

13 Ekim 2007
2000 yılından bu yana ilk kez, ekonomide kamu dengesi için, yüzde 6.5’un altında bir faiz dışı fazla (FDF) hedeflenecek. Daha önce yüzde 6.5 hedeflenmesine rağmen, altında kalındığı oldu ama hedef olarak ilk kez 2008’de düşük bir rakam hedeflenecek. FDF hedefi "mali disiplin"in bir göstergesi olmuştu. Zaman zaman FDF’nin mali disiplin için yetmediği, bütçe açığının hedeflenmesi gerektiği söylendi ama yine de kamuoyunda FDF hedefi hep mali disiplinin en önemli göstergesi olarak algılanmaya devam etti.

Şunu söylemek istiyoruz ki; AKP Hükümeti acaba ekonomide işin bittiğini, artık istenen yola girildiğini düşündüğü için mi, FDF hedefini daha düşük belirleme cesaretini gösteriyor?

İŞLER BİTMEDİ

Bizce ekonomide henüz yapılacak işler bitmiş değil.

Tam tersine, yakalanan istikrarı korumak adına belki bundan sonra çok daha hassas olunması gereken bir döneme giriyoruz. Yani hálá işlerin tersine dönme tehlikesi mevcut.

Son dönemde özellikle enflasyonla mücadele açısından, çoğu kesimde bir gevşeme görüldüğünü söylememiz lazım. Halbuki enflasyon hálá iki haneye çok yakın bir düzeyde ve sanki bu düzeylerde bir katılaşma olduğu hissediliyor.

Yani, ekonomileri kalıcı istikrara kavuşmuş batı ülkelerini yakalamak için yıllık enflasyonumuzu yüzde 2-3’lük bir düzeye indirmemiz şart.

TAVİZSİZ MÜCADELE

Bu rakamlara inmek için ise enflasyonla mücadeleden kesinlikle taviz verilmemesi, belki de bir hamle daha yapmak gerekiyor.

Bu arada son 5-6 yıldır "büyüme ile enflasyon arasındaki ilişki kalmadığı" konuşuldu, durdu. Ancak bundan sonra aynı şeyi söylemeye devam edip edemeyeceğiz artık şüpheli.

Belki yüzde 6.5 FDF tek başına mali disiplinden kopulduğunu, vazgeçildiğini göstermiyor ama böyle bir izlenim oluşmasına büyük katkıda bulunuyor.

Bizce yüzde 6.5 FDF hedeflenmediği takdirde, mutlaka, mali disiplinin sürdürüleceği konusunda ek hedeflere, göstergelere ve kararlara ihtiyaç duyulacaktır.

Yüzde 6, hele yüzde 5.5 gibi bir FDF hedeflendiği takdirde, mali disiplinin sürdürüleceği konusunda şüpheler belirecektir.

2007 seçim yılı olduğu için, hedeflenen FDF rakamına ulaşmamak belki biraz hoş görülebilir. Ancak unutmayalım ki; daha önce hem IMF hem DPT, yani bizim ekonomi yönetimimiz de yüzde 6.5 FDF hedefinin 2008, hatta 2009 için de korunması gerektiğini söylemişti.

Yani seçim yılında gerçekleşmese de, önümüzdeki yıl yine 6.5 hedeflenmesi iyi olacaktı.

IMF’LE İLİŞKİLER SÜRECEK

İyi olacaktı ama Başbakanın tavrından anladığımız kadarıyla, bu hedefin korunması artık pek mümkün değil. Bu konuda ne kadar hassas olduğunu bildiğimiz Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’le konuştuğumuzda, kendisinin de bu rakama ulaşmaktan umudunu kestiğini gördük.

Umarız kendisi de, 6.5 hedeflenmediği takdirde, ek önlemlere, hedeflere ihtiyaç duyulduğunu görüyordur ve ona göre yeni hedefler konmasını, gerekirse, bütçe yasasına yeni mali disiplin maddeleri eklenmesi konusunda ısrarcı olur.

Aksi takdirde yatırımlar aynı kalsa da bütçenin tümündeki harcama kalemlerinde görülecek artış, piyasaları tedirgin edebilir. Bütçe harcamalarının artırılması, bu nedenle de tasarruf edilemediği için ek vergiler konulması, mali disiplinin devam etmeyeceği korkusunu artıran unsurlar olacaktır.

Bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan’ın geçen gün CNN Türk’te yaptığı konuşmada, bizce ekonomi için iyi haber, IMF’le ilişkilerin sürdürüleceği konusundaki sözleriydi.

OLUMLU HABER

IMF’den alınan kredilerin en ucuz krediler olduğunu söylemesi. IMF’in söylediği kadar kötü olmadığını söylemeye çalışması, bizce, Başbakan’ın 2008 Mayıs’ından sonra bir yakın izleme anlaşması bazında olsa da, IMF’le ilişkilerin sürdürülmesine razı olduğunu gösteriyordu.

Bu iç ve dış piyasalar açısından olumlu bir haber.

IMF gözetiminin devam etmesi, belki mali disiplinin sürdürülmesi açısından, belirli ölçüde, bir garanti olarak görülebilir.

Ancak unutmayalım ki; dışarısının karışık olduğu, içeride siyasi çatışmaların yaşandığı bir dönemde, sadece "uzaktan izleme" yapacak IMF’in varlığı, istikrar için yetmeyebilir...
Yazının Devamını Oku

Bütçede aklın yolu bir ama...

11 Ekim 2007
ÖNCEKİ gece yapılan Yüksek Planlama Kurulu (YPK) Toplantısından henüz somut bir sonuç çıkmadı. Tahmin ettiğimiz kadarıyla alternatifler bu toplantıda tartışıldı ve büyük ihtimalle Başbakan Erdoğan’ın istediği harcama artıran alternatiflerin IMF ile görüşülüp, bunların sonunda 2008 bütçe ve program dengelerine son şeklinin verilmesi görüşü benimsendi. Dünkü Referans Gazetesi’nde Hacer Boyacıoğlu’nun YPK’ya sunulan teknisyen teklifleriyle ilgili haberi yeraldı. Özet olarak; bürokratlar, personel dışındaki bütçe harcama kalemlerinin aynen 2007 seviyesinde tutulmasını, dolayısıyla artacak gelirler sayesinde, açık olan 10 milyar YTL’lik kaynağın bulunacağını söylüyor. Böylece, yüzde 6.5’luk faiz dışı fazla (FDF) hedefinin de devam ettirilmiş olacak.

Bu öneri YPK’da tam olarak karara bağlandı mı henüz bilmiyoruz ama belli ki Başbakanın bazı itirazları var ki, bu yalın formül henüz kamuoyuna açıklanmadı.

IMF Ankara temaslarından anladığımız kadarıyla IMF Türkiye Masası da bu formüle sıcak yaklaşıyor. Elektrik zamlarının biran önce yapılıp, sosyal güvenlik reformunun yıl sonuna kadar çıkarılmasının yanı sıra, 2008 yılı için böyle bir formülün hayata geçirilmesi, IMF’i gözden geçirmeler için ikna edeceğe benziyor.

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren ile Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in de bu formüle sıcak baktığını biliyoruz.

Konu hakkında görüştüğümüz bazı bakanlık yetkilileri, "IMF’in söyledikleriyle bizim bürokratların söyledikleri tıpatıp birbirine uyuyor" diyerek IMF heyetinin bizim ekonomi bürokratlarını çok etkilediği yorumunu yaptı.

Kendisine de söylediğimiz gibi; aklın yolu bir.

Siz eğer yüzde 6.5 FDF hedefi belirlemezseniz, yaklaşan uluslar arası kargaşa döneminde dışarıya ve dolayısıyla içeriye güven vermeniz çok zor olur.

Bu rakama ulaşmak için yapacağınız iş de belli. Kısabildiğiniz kadar kamu harcamalarından kısmanız lazım. Çünkü harcamalardan kısmadığınız takdirde bu boşluğu ancak yeni vergilerle karşılayabilir, zaten ağır olan vergi yükünü daha da artırırsınız. Ayrıca ağır vergi yükü demek, zaten kayıt dışında olan ekonomiyi daha da kayıtdışına sürüklemek anlamına gelir.

BÜYÜME MERAKI CİN FİKİRLER YARATMASIN

Zaten ekonomik istikrarınızı ve enflasyonla mücadele programını düşük kura bağladığınız bir ortamda rekabet gücünün daha da zayıflamaması için, istihdam üzerindeki, diğer girdi maliyetlerinde yükü mutlaka azaltmanız lazım. Vergi oranının yükseltmek demek, aynı zamanda sanayinin rekabet gücünü daha da azaltmak anlamına geliyor.

İşte o nedenle, Hükümetin, seçim öncesinde yaptığı hovardalığın, enerjide yıllardır yaptığı hataların bedelini ödemek için, harcama kısıcı önlemlere razı olması gerek.

YPK’dan yansıyan bilgiler, "büyümeyi artırmak için" sigara ve içki ile akaryakıtta "otomatik vergilendirme" gibi yöntemlerin tartışıldığını ve gelir sağlamak için böyle yöntemlerin uygulanmak istendiğini gösteriyor.

Bizce artık ekonomide cin fikir dönemi sona ermeli. Maliye Bakanlığı daha önce sigarada bu değişik matrahlara göre değişen vergileri denedi ve sonucu fiyasko oldu. Eğer böyle denenip yanlışlığı görülmüş bir yöntemi genele yaymak istiyorlarsa, sonu hüsran olur.

Nasıl, ekonomide atılacak adımlar konusunda "aklın yolu bir" ise, daha fazla gelir toplamada da aklın yolu birÖ

Gerçekten samimi bir vergi reformu yapılıp, samimi biçimde kayıtdışı ekonomiyi kayda geçirmek, dolayısıyla matrah artırmak lazım. Yoksa bu yöntem de tutmayınca, son günlerde olduğu gibi, Maliye yine "salma"ya kalkışıp, zaten yüklü vergi aldığı kesimlere bir vergi daha salacak, işletmeleri sıkıştırarak vergi alma yolunu seçecektir.

Bu zorlamaların, sistemli ve kurallı olmayan uygulamaların, sistemi giderek daha da bozduğu, sonunda hiç vergi alınamaz hale gelineceği de artık görülmeli.
Yazının Devamını Oku

Ekonominin geleceği açısından kritik günler

9 Ekim 2007
UZUN zamandır beklenen, önümüzdeki dönem uygulanacak ekonomi politikalarına ilişkin ipuçlarını, nihayet bu hafta almaya başlayacağız. Bugün yapılacak Yüksek Planlama Kurulu (YPK) toplantısında her şeyden önce memur maaş zamlarının netleşmesi bekleniyor. Daha doğrusu Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, dünkü Bakanlar kurulu toplantısı sonrasında resmi olarak zamların açıklanacağını söyledi.

Yine aynı YPK toplantısında önümüzdeki yıla ilişkin bütçe ve program hedeflerinin netleşmesi bekleniyor. Aslında bizim beklentimiz; bu toplantıda da detay rakamların belli olmayacağı yönünde. Politikaların genel çizgileri çekilebilir ama 17 Ekim’e yani bütçe yasa tasarısının TBMM’ye verileceği tarihe kadar, dengelerde daha değişiklikler olur diye bekliyoruz. Yani kesin bütçe dengeleri bizce bayram sonrası ilk günlerde netleşecektir.

Bununla birlikte Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren tarafından önümüzdeki 3 ayı kapsayan 76 maddeden oluşan eylem planının da açıklanacağı söyledi. Ekren’in tüm kuruluşlardan liste istediğini biliyoruz. Eğer bu listelerin alt alta konulmasından böyle bir liste oluşacaksa, bunun mutlaka müeyyidesi olmalı. Yani bu listede yazılı olan, bazısı yasa gerektiren kararlar realize olmazsa, daha ilk baştan eylem planının güvenirliği kalmayacaktır. Yani olumlu beklenti yaratalım derken, tam tersi bir etki de yaratılabilir.

Bu arada ekonomi kadar terörle ilgili de sıcak günler yaşadığımızı hatırlatmakta fayda var. Zaten referandum nedeniyle siyaset yoğunken, bunun üzerine terörün gelmesinin, ekonomiyle ilgili önemli kararların alınmasına engel olmayacağını zannediyoruz. Belki şimdi alınacak ekonomik kararlar gündemin yoğunluğu nedeniyle o kadar tartışılmayacaktır ama bu kararlar önümüzdeki günlerde belirleyici olacaktır. Yani şimdi tartışılmasa bile önümüzdeki günler, bugünlerde alınacak ekonomik kararların yoğun olarak tartışılacağı günler olacaktır.

BEKLENTİ ÇOK YÜKSEK

Piyasaların beklentisi çok yükseldi ve hükümetten ekonomide yeni bir çıkış öngören, köklü tedbirlerin yer alacağı bir yeni ekonomi politikası bekleniyor. Bu, öyle bir plan olmalı ki; hem karışıklığın yaşanacağı uluslararası ekonomiden daha az etkilenmemizi sağlayacak, hem artan ithalatın yerine yerli üretimi yavaş yavaş da olsa ikame edecek, hem cari açığın finansmanı açısından, özellikle yabancı sermaye açısından dışardan gelecek sıkıntıları aşacak. Bu plan aynı zamanda büyümeyi de yüzde 6’nın altına indirmeyecek bir plan olmalı...

Bunları şunun için sayıyoruz ki; hükümet ekonomide karar almak konusunda geç kaldı ve beklenti giderek yükseldi. Yani sadece 3 aylık eylem planı ya da normal bir yıllık program ve bütçe dengelerini açıklamak, artık piyasalara yetmeyecek demektir...

Bu arada son gelen sanayi üretim rakamları da, bizce; önümüzdeki dönem alınacak tedbirlerin içinde mutlaka ithalatın kısılması ve enflasyon açısından faiz indirimlerinin ölçülü olmasının gerekliliğini ortaya koyuyor.

Ağustos ayında sanayi üretim endeksi, geçen yılki yüzde 4.2’nin çok üzerinde, bu yıl yüzde 6.1 oranında arttı. Bu rakamlar "Yurtiçi talebe dönük üretim yapan bazı sektörlerdeki toparlanma ile, üretim artışının hızlanması" olarak yorumlandı.

Artışın genele yayılmadığı ama imalat sanayiinde yüzde 5.2’lik üretim artışının, iki aydır devam eden üretim artışı toparlanmasını teyid ettiği kaydediliyor. Bu arada sanayi üretim artışını yüzde 6.1’e yükselten ana sektör, yüzde 14.8 artan madencilik sektörü oldu.

Toplam beyaz eşya üretimindeki düşüşte, buzdolabı ve çamaşır makinesinin belirleyici olduğu gözlenirken, "hazır giyim üretiminin ihracata bağlı olarak arttığı, tekstil sektörü üretimindeki düşüşte giyim üreticilerinin maliyetleri düşürmek amacıyla ithal hammaddeye yönelmesinin etkili olduğu" saptamasında bulunuluyor.

Özetle; birbiriyle çelişen sorunların hepsini birden çözebilecek, hepsini bir dengede ele alabilecek, aynı zamanda piyasaların önlerini görebilmelerini, ekonomi yönetimine güvenmelerini sağlayacak kapsamlı bir ekonomik programa ihtiyacımız var. Zor değil mi?
Yazının Devamını Oku

Bizde mahalle baskısı yok, çay içebilirsiniz

8 Ekim 2007
BANKALAR Birliği Yönetim Kurulu, geçtiğimiz hafta ekonomiden sorumlu Bakanları ziyaret ederek, hem yeni ekonomi yönetimiyle tanıştılar hem de sektörün sorunlarını, özet de olsa, dile getirme fırsatı buldular. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, bankacıların sevdiği bir bakan. Geçmiş Hükümet döneminde, tüm işalemini olduğu gibi, bankacıları da, sorunları olduğunda dinledi ve sorunlara çözüm bulmaya çalıştı. En azından o havayı bankacılara vermiş durumda.

Bunun da ötesinde, bankacılar Maliye Bakanı Unakıtan’ı her ziyaret ettiklerinde eğleniyor, her zaman en azından tatlı bir anıyla yanından ayrılıyorlar.

Geçtiğimiz hafta bankacılarla Unakıtan’ın görüşmesinin en hoş anısı ise, Bakan Unakıtan’la geçen oruçla ilgili diyalog olmuş. Bakan, bankacılar oturduktan sonra "bir şey içer misiniz?" diye sormuş ve herkes birbirine bakıp susarken, yeniden devreye girip: "Bizde mahalle baskısı yoktur, rahat olun. Çay içebilirsiniz, başka bir şey isteyen varsa rahatlıkla içebilir" demiş.

Sohbet, Maliye bakanının bu sözleriyle, doğal olarak karşılıklı gülüşmelerle başlarken, bazı bankacılar rahatlayıp çay söylemişler.

Ancak bu fırsatı değerlendiren Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı, İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, "bankacılıkta mahalle baskısı yoktur ama yabancı muhit baskısı var" diyerek, sorunları anlatmaya başlamış.

Özince, önce yabancı banka ve fonlarla, yerli bankalar arasında vergi nedeniyle bir haksız rekabet yaşandığını belirtip, "yurt dışındaki bankaların burada büroları bile bulunmazken gelip, içeride kredi kullandırdıklarını, yerliler döviz kredisi verdiğinde vergi ve fon alınırken, yabancıların bu kredi satışlarından vergi ve fon alınmadığını, bu nedenle de içerdeki şirketlerin dışarıdan kredi kullandıklarını" söylemiş.

MALİYE VERGİYİ HATIRLAMAYA BAŞLADI

Bu, aslında uzun zamandır bankaların dile getirdiği, Maliye’den bu vergi ve fonların yerlilerden de kaldırılıp, haksiz rekabetin önlenmesinin istendiği bir sorun. Ancak şimdiye kadar olduğu gibi yine "bakalım, inceleyelim" yanıtı alındığını da biliyoruz.

Bankacıların, BDDK’nın fonlarına Maliye’nin el koyduğunu, bunun bankalardan çıkan ek maliyet unsuru ve aracılık maliyetinde artış olduğunu, yeni vergi oluştuğunu hatırlatınca, Unakıtan’dan "Kardeşim ben bulduğumu alırım" yanıtı aldıklarını da duyuyoruz.

Özetle; Maliye Bakanı’ndan yine güle oynaya, çaylarını içerek ayrılan bankacılar, Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’le de görüştükten sonra, ileriye dönük ne yapılacağı konusunda, hemen hiçbir yeni fikir almadan İstanbul’a geri döndüler.

Bankacıların hepsi, "uluslar arası ekonomide meydana gelen gelişmelerin hala boyutunun ne olduğunu bilmediklerini, Türkiye’nin önümüzdeki yıl bu olumsuzluklardan etkilenmesinin kaçınılmaz olduğunu, şimdiden bir hareket planı olması gerektiği" görüşündeler. Yani önlerini görebilecekleri bir ekonomik önlemler paketi bekliyorlar. Ancak Ankara ziyaretlerinden "henüz böyle bir şeyin ipucunu alamadık" diye İstanbul’a döndüler. İleride böyle bir planın ortaya çıkacağı konusunda iyimser olanları var ama kötümserler daha fazla.

Bu arada ortada görünen tek hareket Maliye’nin vergiye dönük hareketleri oluyor. Maliye Bakanlığı seçim döneminde unuttuğu vergiyi, son dönemde yeniden hatırlamaya başladı. Son süreçte hemen herkes, özellikle içtalepte bir duraklama olduğunda vergi gelirlerinin önemli ölçüde düştüğünü anladı. Vergi oranları artık yükseltilemeyeceğine, önümüzdeki yıllarda artık büyük büyüme rakamlarına ulaşılamayacağına göre, vergide yeni önlemler almak gerekiyor. Maliye Bakanı Unakıtan, bankacılara "kayıtdışı ile mücadelede ben her şeye varım" demiş ama herkes biliyor ki; AKP Hükümeti, tabanını oluşturan vergi dışında kalan kayıtdışı kesime çok fazla yüklenemez. Maliye bu nedenle yine kira, bankacılık işlemleri, zaten kayıttaki şirket denetimleri gibi alanları zorlayarak, tahsilat artırmaya çalışacak gibi gözüküyor.

Yine tekrarlıyoruz; Gelir İdaresi bağımsız olmadan, reform yapılmadan gelir artırılması zor...
Yazının Devamını Oku

Ekonomide güçlü bir çıkış planı bekleniyor

6 Ekim 2007
BÜTÇE dengelerindeki bozulma ortaya çıktıkça, alınması gereken ek tedbirlerin büyüklüğü anlaşıldıkça, ekonomide önümüzdeki döneme ilişkin tedirginlikler de artmaya başladı. Zaten önümüzdeki yıl dışarıdan gelecek etkilerin bilinemediğini, uluslararası konjonktürden Türkiye’nin etkilenmemesinin imkansız olduğunu kaydeden ekonomi çevreleri, buna karşılık "her şeyin ilacı olan" yüksek büyümenin önümüzdeki dönem sürdürülebilmesi konusunda her geçen gün daha karamsar düşünmeye başladılar.

Yeni Hükümetin, seçimden bu yana somut bir karar alamamış olması, mali disiplindeki gevşemeye önlem için bir hareketin olmaması, tedirginliği artırıyor.

Ekonomideki belirsizliğin üzerine, referandum, Anayasa değişikliği gibi, sistemi sorgulatacak, kamplaşmayı artıracak siyasi tartışmalar yaşanması, karamsar beklentileri daha da artırıyor.

Şimdi ekonomi çevreleri, önümüzdeki döneme ilişkin belirsizlikleri giderecek, yeni dönemde büyümenin sürdürülebilmesini sağlayacak unsurları taşıyacak, güçlü, takvime bağlı, detaylı bir "Çıkış planı" bekliyorlar. Ancak böyle güçlü bir program halinde piyasalardaki karamsarlığın giderilebileceği konusunda herkes hemfikir durumda.

Peki AKP hükümetinden böyle bir program çıkacak mı?

Bu konuda kafaların karışık olduğunu söylemeliyiz. Daha önceki gün Ankara’da ekonomiyle ilgili bakanları ziyaret eden bankacılara aynı soruyu yönettiğimizde, kimisinin ekonomi yönetiminde dağınıklık algıladığını, kimisinin ise "koordinasyon" konusunda önümüzdeki dönemin daha sağlıklı olabileceğini söylediklerine şahit olduk.

Bu arada Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in "bankacılık danışmanım" dediği kişi, tüm bankacıları şok etmiş durumda. Eskiden beri sektöre ilişkin sekter tutumlarıyla tanıdıkları bir kişinin, sektörde hoş karşılanmadığı açıkca bilinen bir kişinin danışman olarak atanması, böyle bir kararı Nazım Ekren’in almış olmasının şaşkınlığını yaşıyorlar.

Ekonomi bakanlarının önümüzdeki dönem uluslararası konjonktürden gelecek tehlikelere hazırlıklı olup olmadığı konusunda da yine kafalar karışık. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in bu konulara çok hakim olduğunu, teknisyen kimliğinin ve bilgisinin öne çıktığını düşünüyorlar ama bu süreçte ne kadar etkili olabileceğinden emin değiller.

YENİ ÇAPA BEKLENİYOR

Hem bankacılar hem de genelde iş çevreleri, Hükümetten artık önlerine görmelerini sağlayacak kapsamlı bir programı hazırlayıp, sunmasını bekliyorlar. Bunun açıklanacağı söylenen "Acil Eylem planı" olabileceğini, bununla birlikte 2008 yılı bütçe ve program dengelerinin önlerini görmeleri açısından önemli olacağını kaydeden yetkililer, artık detaylı bir program beklediklerini söylüyorlar. Açıklanacak programlarda mikro reformların nasıl yer alacağı, hangi takvim içinde yapılacağının belli olmasına aynı zamanda bu reformların bütçe dengelerini nasıl etkileyeceğine de dikkat edileceğini ifade ediyorlar. İçtalep yavaşladıkça gelirlerin azaldığını, tek defalık gelirlerin artık eskisi kadar kolay gelmeyeceğini hatırlatan bir bankacı, "Yani çok hassas bir iç dengeye girilirken, dışardan da boyutları henüz bilinmeyen bir baskı geleceği kesin. Tüm bunların dengesinin nasıl kurulacağı, bu dengenin Hükümetin metinlerine nasıl yansıyacağı çok önemli" dedi.

Başka bir deyişle yeni dönemin çapalarının beklendiğini kaydeden işadamları ve bankacılar, AB çapasının gevşek gideceğinin anlaşıldığını, IMF çapasının geleceğine ilişkin belirsizliğin sürdüğünü kaydederek, "Açıklanacak programda yeni güçlü çapanın ne olacağı, bu çapa ya da çapaların gerçekten ekonomiyi tutup tutamayacağı sorgulanacak" dediler.

Bankacıların önümüzdeki dönem yükselecek cari açıktan ve büyümenin yüzde 5’in altına inmesinden çok korktuklarına şahit olduk. Yani sorunlar büyüdü ve ekonomide çözüm için beklenen programa ilişkin beklenti bu nedenle çok yükseldi. Bakalım ne çıkacak?
Yazının Devamını Oku