Erdal Sağlam

Siyasetteki mevcut yapı ekonomiye zarar veriyor

21 Haziran 2008
TÜSİAD Toplantısına Kemal Derviş’in katılması ve işveren ve işçi sendikalarının davet edilmiş olması, "Anayasa Konvansiyonu" açıklama çabaları, AKP’lileri çok tedirgin etti. Aslında sadece AKP’liler değil, AKP’yi özgürlükçü ve liberal sananlar da telaşlandı. AKP’ye yakın gazetelerin dünkü manşetlerine bakacak olursanız, son anda TOBB ve bazı işçi sendikalarının TÜSİAD toplantısına katılmaktan neden vazgeçtikleri ya da vazgeçirildikleri de aslında kendiliğinden ortaya çıkıyor.

İşin esası şudur; AKP’liler yeni siyasi arayışlara ilişkin çabaları, her türlü yöntemi kullanarak, önlemeye çalışıyorlar. Bunu yaparken de bu siyasi arayışları, "siyasi müdahale" olarak gördüklerini de zaten bu gazetelerde yayımlanan manşetlerden öğreniyoruz.

AKP’NİN AMACI

AKP’nin amacı belli; tüm işalemini, işçi ve memur sendikalarını, medyayı yönlendirerek yaşanan siyasi süreç içerisinde, AKP’nin kapatılmasını önlemek için baskı yapmak. AKP açısından bakıldığında bu çabaları normal saymak elbette mümkün ama "özgürlükçülük"ten yola çıkılarak baskı uygulandığı, yani özgürlüklerin kısıldığı da ortada değil mi?

TÜSİAD’ın önceki günkü toplantıyı organize ederken böyle bir arayışı var mıydı bilmiyorum ama böyle bir çaba olsa bile, bu doğal sayılmalı. Şu anda siyasetin tıkandığı, mevcut siyasi yapıların hiçbirinin ihtiyaçları göremediği, ülkeyi ileri götürmek amacında gözükmediği, en geniş toplum taleplerini karşılamaktan uzak olduğu açık değil mi?

TÜSİAD, TOBB gibi işadamları kuruluşlarının, böyle tıkanmış bir sistemi açmak için harekete geçmesinin de doğal sayılması gerekir. Çünkü tıkanan siyaset ve tıkanan ekonomi tüm halkı olumsuz etkilediği gibi, en çok da işalemini olumsuz etkiliyor.

O zaman toplumsal duyarlılığa sahip herkesin, böyle bir arayışa girmesi çok normal sayılmalı. Normal olmayan, devletin olanaklarını, müeyyide gücünü kullanarak, bunları bastırmaktır.

Mevcut siyasi yapının, ülkenin huzurunu olumsuz etkilediği, geleceğini tehlikeye attığı belli. Bu yapı ekonomiye de zarar veriyor ve ekonomi aktörleri de bu çaba içine girmeli. AKP’nin bu arayışların ihtiyaçtan doğduğunu ve bastırmakla durdurulamayacağını artık görmesi gerek..

’Öğretmenin sınırı yok’ projesi

ANKARA’nın bu kadar karışık gündemi içinde dün, gözden kaçması muhtemel, bence çok önemli bir toplantı vardı. Garanti Bankası’nın 15 milyon YTL, yani eski parayla 15 trilyon lira ayırdığı "Öğretmenin Sınırı Yok" projesine ilişkin imza töreni yapıldı.

Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in uzun zamandır bu proje üzerinde çalıştığını, buna büyük önem verdiğini biliyorum. Aylardır projeyi mükemmel hale getirmek için nasıl çabaladığını bildiğim Özen’i, iyi bir bankacı olmanın yanısıra "iyi bir insan" olarak tanıyorum. Bu tür toplumsal sorumluluk projelerine, pazarlama aracı olmaktan çok önce insani kaygılarla yaklaştığını da biliyorum. Dünkü toplantıda Bakan Hüseyin Çelik, Garanti Bankası Yönetim kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Genel Müdür Ergun Özen’in yanısıra, projenin liderliğine getirilen İbrahim Betil birer konuşma yaptılar. Özen’in, sürekli olarak çağdaş ve Atatürk çizgisinde bir eğitim amacıyla bu projeye girdiklerini anlatması, bence dikkat çekiciydi. Bu kadar güzel bir girişimin, birilerine, bazı siyasi gruplara hizmet etme tehlikesi herkesin aklına geldiği için, Özen’in bu projenin ülkenin geleceği ve çocukların geleceği için çağdaş bir eğitim sistemi oluşturmak için oluşturulduğunu vurgulaması, bence yararlı oldu. Aslında sosyal sorumluluk projelerindeki başarısıyla bildiğimiz İbrahim Betil’e projenin liderliğinin verilmesi de, bence bu tür kaygıları gideren başka bir unsurdu.

Garanti Bankası "Öğretmenin Sınırı Yok" projesine destek vermek ve bu alanda başka projeler geliştirmek üzere "Öğretmen Akademisi Vakfı" kurmuş. Bu projeyle ilk aşamada 100 bin ilköğretim öğretmenine hizmet içi eğitim verilecek. Hemen, önümüzdeki öğretim döneminde pilot illerde başlayacak proje 5 yıl içinde Türkiye’nin tümüne yayılacak.

Eğitime ama çağdaş eğitime verilen her katkıyı önemseyen, ülkenin geleceğini hazırlamak adına hayati öneme sahip olduğunu düşünen biri olarak bu heyecanı paylaşmak istedim.
Yazının Devamını Oku

Bağımsız Merkez Bankası daha açık konuşmalı

19 Haziran 2008
MERKEZ Bankası’nın son faiz artırım kararı, yine aynı çevrelerden tepki gördü. Merkez Bankası faiz kararlarına çok duyarlı bir kesim olduğu, her artırım kararında ayağa kalktıkları artık biliniyor. Bunların büyük bir bölümünün, makro ekonomiyi düşünmeden sadece günlük çıkarları için tepki verdiği de ortada...

O nedenle bazı ihracatçı temsilcilerinin ve oda başkanlığından beri Merkez Bankası düşmanlığını sürdüren bazı bakanların söylediklerini fazla kaale almamak gerekiyor.

Bunun yanında samimi olarak faiz artırımlarından yakınan bazı kesimlerin olduğunu ise gözardı etmememiz lazım.

Bunlar genellikle ihracatçı-imalatçı orta boy sanayiciler.

Önceki gün telefonla konuştuğumuz büyük bir oda başkanı, faiz artırım kararı konusunda ne düşündüğümü sorduğunda verdiğim yanıt "Ben daha yüksek oranlı bir faiz artırımı kararı bekliyordum" oldu.

Yazının Devamını Oku

Ekonomi sahipsiz kaldı

16 Haziran 2008
EKONOMİ yönetimi son dönemde tam bir koordinasyon zaafı, daha doğrusu ciddi bir başıbozukluk içinde. Zaten bir süredir bu tür gözlemler yapıyorduk ama sohbet ettiğimiz bürokratlar, artık son dönemde ekonomi yönetiminin tümüyle dağınıklık içine girdiğini, işlerin yürümediğini itiraf etmeye başladılar. Üst düzey bir ekonomi bürokratının yaptığımız sohbette çizdiği tablo, şahsen dağınıklık konusunda bildiklerimin çok çok ötesine geçildiğini gösteriyordu.

Bu bürokrat, Başbakan’ın tümüyle kendi aleminde olduğunu artık ekonomik konularla hiç uğraşmadığını belirtirken, ekonomiyle ilgili bakanların ise sadece "Başbakan’ı kızdırmayacak şeyler"i dinleyip, buna göre hareket ettiklerini söyledi. Yani en küçük bir riskli konu hakkında bile artık karar alınamıyor. Önemli ekonomik kararları ise bakanlar kendileri alamadıkları için Başbakan’a götürüyorlardı, şimdi korktukları için Başbakan’a da konuyu iletmiyorlar.

Birkaç aydır neredeyse tüm ekonomi bürokrasinin rahatsızlık içine girdiğini biliyorduk ama işin bu boyutlara ulaştığını yeni öğreniyoruz.

Yani AKP’liler türban kararının ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini söyleyip, neredeyse tüm kesimleri bununla tehdit ediyorlar ya, demek ki haklılık payları varmış.

Ama haklı oldukları şey; türban kararının hükümetin kimyasını tümüyle bozup, ekonominin yönetilemez hale gelmesi. Yani türban kararının kendisi değil, bu kararın artırdığı panik havası ekonominin yönetilmesini tümüyle engeller hale gelmiş.

Bunun asıl nedeni ise her şeye Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bizzat karar vermesi. Bakanların bile fazla inisiyatifleri yok ve hemen her önemli konu Başbakan’a gidiyor. Bakanlar bunu kendi tercihleri nedeniyle yapmıyorlar, Başbakan öyle istediği için bu yöntemi izliyorlar.

İşte bu "tek adam" sistemi, tek adamın kimyası bozulup, kafası tümüyle kendi kariyerine, geleceğine kilitli kaldığı için de, sistem tümüyle işlemez hale gelmiş durumda.

Hem yakınıp hem gerginlik yaratıyorlar

BİR süredir Ankara’da, özellikle AKP’li milletvekili ve yöneticilerde gördüğümüz panik havasını bürokratlar da doğruluyorlar. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son konuşmasındaki "Trenden inenler tekrar binemez" sözünün de bu panik havasının bir göstergesi olduğunu, konuştuğumuz bürokratlar da kabul ediyorlar.

Bürokratların gözlemlerine göre de partililer büyük bir panik içinde ve kendi geleceklerini gözden geçirme aşamasına gelmiş durumdalar.

AKP yönetimi siyasi gerginlikten yakınıyor ama siyasi gerginliği artırmaya da devam ediyor. Örneğin Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ve vereceği kararları şimdiden kadük hale getirme çabası, bu yöndeki Başbakan’ın son demeçleri, ciddi bir tedirginlik doğurmuş durumda.

Şahsen; devletin işleyişinde, hukukun işleyişinde belirli kurallar olduğunu ve sistemin tüm aksaklıklarıyla beraber, bu kurallara göre hayatını sürdürdüğünü, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karara karşı alınan bu tavrın, tümüyle sistemin geleceğini tehdit ettiğini, ancak bu durumu siyasilerin, özellikle de AKP’lilerin anlamadığını düşünüyorum.

Yani oynanan oyun giderek çok tehlikeli bir yola girmiş gözüküyor.

Ekonomi bürokratları da bir yandan gelinen aşamada işlerin yürümediğinden, artık siyasi irade kalmadığından yakınırken, öte yandan ileriye dönük bir umut ışığı görmediklerini de itiraf ediyorlar.

Yani bürokratlar da bu gidişatın tehlikeli bir gidişat olduğunun farkındalar.

Özetle; AKP Hükümeti, kendi göreve getirdiği ekonomi bürokratlarıyla bile çelişir bir noktaya gelmiş durumda. Şimdi bu işin sorumluluğu kimin?
Yazının Devamını Oku

Vergi gelirlerindeki artışa dikkat

14 Haziran 2008
MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan, aylık bütçe sonuçları iyi olunca kendi basın toplantısı yapıp açıklamayı, kötü çıkınca basın bülteniyle açıklamayı gelenek haline getirdi. Unakıtan Mayıs ayı bütçe sonuçlarını basın toplantısı ile açıkladı. Yani rakamlar iyi gözüküyordu.

Ancak daha sonra bütçe rakamları üzerine detay analizler yapılmaya başladı ve son birkaç gündür, piyasa uzmanlarının eleştirel yönleri görmeye başladıklarını da görüyoruz.

2008 Mayıs ayında 3 milyar 389 milyon YTL’lik bütçe fazlası verilirken; faiz dışı fazla 5 milyar 70 milyon YTL oldu. Geçtiğimiz yıl aynı ayın rakamlarıyla kıyaslandığında, bütçe fazlasının artış gösterdiği gözüküyor ama iyileşmenin önemli bir kısmının faiz ödemelerindeki azalmadan kaynaklanması nedeniyle faiz dışı fazlanın da azaldığı görülüyor.

Piyasa iktisatçılarının en fazla üzerinde durdukları konuların başında, ise Mayıs ayı bütçesinin vergi gelir artışında bir yavaşlama olduğuna ilişkin işaretler geliyor.

Mayıs ayında vergi gelirleri, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9.6 artış gösterirken, vergi dışı gelirler yüzde 47.4 azaldı. Vergi dışı gelirlerdeki düşüşe bağlı olarak toplam gelirler de bir önceki yıla göre yüzde 2.6 oranında geriledi.

KDV gelirlerindeki yıllık yüzde 25.5’lik düşüş de piyasaların dikkatinden kaçmıyor. Bu yıl ilk 4 ayda toplam yıllık 30 artış gösteren gelir vergisi ve yüzde 26 artış gösteren kurumlar vergisi gelir artışlarına karşılık, Mayıs ayında artış oranları gelir vergisinde yüzde 12.7’ye, kurumlar vergisinde yüzde 14.7’ye düştü.

Mayıs ayı bütçe rakamlarına ilişkin değerlendirmeler arasında, geçen aylarda olduğu gibi bu ayda da sağlık harcamalarındaki daralma ve sosyal güvenlik açıkları nedeniyle Hazine yardımlarındaki hızlı yükselişe dikkat çekiliyor. Ayrıca Mart ve Nisan aylarında ödeneklerin erkene alınması nedeniyle artan tarımsal transfer harcamalarının Mayıs ayında bir önceki yıla göre yüzde 52 azalması da dikkat çekici bir oran olarak göze çarpıyor.

Tedirginlik büyüyor

PİYASA uzmanları ilk 4 ayda beklentilerin üzerinde artan vergi gelirlerine karşılık Mayıs ayında bir gerileme saptadılar ve bundan kaygı duyuyorlar.

Kaygı duyuyorlar çünkü hem dışarısı hem de içerisi iyi gitmiyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi siyasi gerginlik de gittikçe artıyor.

Yani önümüzdeki döneme ilişkin beklentiler giderek kötüleşmeye devam ediyor.

Böyle bir ortamda Mayıs ayında görülmeye başlayan vergi geliri artışındaki yavaşlamanın, yılın geri kalanında kalıcı olması halinde, kötüye gidişin hızlanacağından korkuyorlar.

Bir düşünün; bazı ülkeler artan petrol fiyatlarını halka aynı derecede yansıtmamak için, akaryakıt üzerinden kesilen vergi oranlarını düşürdüler. Ama Türkiye gibi bazı ülkeler, vergi gelirinden fedakarlık etmeden, petrol fiyatları artışını aynen tüketicilere yansıtmayı tercih ettiler. AKP hükümetinin bu tercihi, aynı zamanda tüketim azalsa dahi, oransal vergi alındığı için, akaryakıt vergi gelirlerinin azalmasını önleyen bir tercih oluyor.

Akaryakıt üzerinden alınan vergiler toplam vergi gelirlerinde çok büyük pay sahibiyken bile vergi gelirlerindeki artış azalmaya başladıysa, akaryakıt tüketiminin daha da azaldığı, ya da vergi oranları düşürülmek zorunda kalınacağı bir ortama gelindiğini düşünsenize...

Zaten harcamalar artarken, bütçe ödeneklerinin ötesinde artacağı artık neredeyse kesinleşmişken, bir de gelirlerin azalması, ekonomik gidişatı iyice kötüleştirecektir.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan açıkladıkları ekonomik hedeflerin yeterli olduğunu, işlerin iyi gittiğini, bu hedeflerle işi götüreceklerini söylemiş.

Umarız gidişat böyle iken, tedirginlik büyürken, Bakan bunları yine "şaka" diye söylemiştir.
Yazının Devamını Oku

Faizi siyasete alet etmek

12 Haziran 2008
HATIRLAR mısınız; Başbakan Tayyip Erdoğan iktidar olduktan sonra faiz oranlarının yüksekliğinden yakınan işadamlarına Merkez Bankası yönetimini şikayet etmiş, "Gidin kapısına protesto edin, faizleri indirsin" demişti.

ENFLASYON VE FAİZ BEKLENTİLERİ

FAİZ oranı her şeyden önce enflasyona göre belirlenir.

Örneğin 1 yıllık enflasyon beklentisi yüzde 10, 1 yıllık devlet tahvilinin faizi yüzde 20 ise, reel faiz de yüzde 10 demektir.

Reel faizi belirleyen ise yönetime olan güvendir, yani risk primini temsil eden bir orandır.

Yazının Devamını Oku

Ekonomi için asıl tehdit mali gevşeme

10 Haziran 2008
ANAYASA Mahkemesi’nin türbanla ilgili kararının piyasalara etkisi sınırlı oldu. Asıl etki yurt dışından gelmeye devam ediyor. Yurt dışı da bir hayli karışık seyrediyor. Türban kararı piyasalar tarafından beklenen bir karardı ama dozu biraz sert bulundu.

Gerçi gerekçeli kararı beklemek lazım ama türban kararının bu kadar sert olması, AKP’nin kapatmasıyla ilgili karar konusunda da piyasalara ipucu vermiş görünüyor.

Belki bu kadar sert olması piyasaları biraz etkilemiştir ama bizce piyasalar türban kararını da, hatta AKP’nin kapatılma davasını bile çoktan satın almış durumdalar.

Yani birilerin istediği gibi piyasalar türban ve kapatma kararına büyük tepki vermiş değil.

Piyasalara siyasi etki asıl bundan sonra, bu davalar sonucu yaşanacaklar konusunda çıkan tartışmalarla birlikte görülecektir.

Bence ekonomide yaşanacaklar yine büyük ölçüde ekonomik gerekçelere dayanacak.

Bunu hem yurtdışı ekonomik gelişmeler, hem de yurtiçi ekonomik gelişmeler için söylüyorum.

Yurtdışı elbette belirleyici olmaya devam edecek ama piyasaları içeriden etkileyecek en önemli unsurun mali piyasalarda yaşanacak gevşemeler olacağı kesin.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) geçen hafta yayınladığı rapor, mali disiplindeki gevşemenin nasıl devasa boyutlara ulaştığını, dolayısıyla ekonomi için, piyasalar için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu açıkca ortaya koyuyordu.

TEPAV, hükümetin önümüzdeki dönemde izleyeceği maliye politikasına esas teşkil edecek olan kararların tahmini maliyetini 40-45 milyar YTL olarak hesapladı.

Başında eski Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti’nin bulunduğu TEPAV İstikrar Enstitüsü tarafından hazırlanan Mali İzleme Raporunda "Orta Vadeli Mali Çerçeve ve Geleceğe Yönelik Maliye Politikaları: Mali Disiplinde Gevşeme Tartışmaları Ne Anlama Geliyor?" başlıklı bir bölüme de yer verildi.

TEPAV’IN UYARISI

Bu bölümde "Konut Edindirme Yardımı Ödemeleri", "GAP’a Kaynak Aktarımı", "İşsizlik Fonu’ndan İstihdam Paketi Kapsamında Kaynak Aktarılması", "Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun İle Mini Tahkimler Yapılması", "Yerel Yönetimlere, Merkezi Yönetim Vergi Gelirlerinden Aktarılacak Kaynağın Artırılması ve Aktarılacak Kaynaktan Yapılacak Kesintinin Düşürülmesi" ile " Kamu İhale Kanunu’nun Değiştirilerek Müteahhitlere Fiyat Farkı Ödenmesi" kararlarının uygulanması durumunda doğacak sonuçlar hesaplandı.

Bu kararların uygulanmasının, belli varsayımlar altında, toplam 45 milyar YTL’ye ulaşabileceği tahmin edildi.

Rapor’da Orta Vadeli Mali Çerçeve (OVMÇ)’ye ilişkin değerlendirme yapılırken, "Bir bütün olarak OVMÇ, kamuoyuna varsayımları ve ayrıntılı harcama planları açıklanmamış yönleri ile, ileriye yönelik tutarlı bir maliye politikası uygulama niyetinden çok, yaklaşmakta olan yerel seçimlere yönelik bir tercihi yansıtır gibi gözükmektedir" ifadeleri kullanıldı.

OVMÇ Belgesinin, kamu otoritesinin kamu maliyesinde faiz dışı fazla göstergesinden vazgeçilmesi yönünde ciddi bir değerler dizisi değişikliğine gittiğinin göstergesi olduğu belirtilen raporda, harcama genişletici politikalara izin verileceğinin anlaşıldığı ama bir yandan da bunun borç dinamiklerini olumsuz etkilemeyeceğinin öngörüldüğü, OVMÇ’nin bu öngörülerin içsel tutarlılığının sınanmasını sağlayacak saydamlıktan uzak olduğu belirtildi.

Görüldüğü gibi harcama artırıcı kararlar dolu dizgin yol alıyor.

Bu mali gevşeme, ekonomideki istikrarı ciddi biçimde tehdit ediyor. İstikrarı destekleyecek herhangi bir çıpa da yok...
Yazının Devamını Oku

IMF anlaşması olmadan bu hedefler tutmaz

5 Haziran 2008
MERKEZ Bankası bence çok büyük bir hata yapıp, enflasyon hedeflerini değiştirdi. Bugünkü koşullarda, belirlenen yeni hedeflerin tutturulması hemen hemen imkansız.

Üstüne üstlük "hedef" kavramı da iyice aşınacağı için, Merkez Bankası bu hareketiyle, önümüzdeki yıllar için de sağlıklı bir "enflasyon hedeflemesi" yapmayı iyice zora sokmuş oldu.

Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinin değiştirilmesine karşı olduğunu biliyoruz.

Defalarca başkanın kendisi hedef değiştirmenin kredibiliteyi zora sokacağını söylemişti.

Dün kamuoyuna sunulan mektup, açıkcası beni hayal kırıklığına uğrattı...

Merkez Bankası ya piyasalardan gelen baskılara dayanamadı ya da hükümetten gelen baskılara...

Her iki koşulda da, birilerinin sözüne uyarak yanlış yapmış oldu.

IMF Ankara Temsilci ile daha iki hafta önce yaptığımız sohbette, IMF’in açık açık hedefin değiştirilmesine karşı olduğunu, hedef değiştirmenin getireceği sakıncaların ve belirsizliklerin bilinemediğini söylemişti.

Şimdi gelinen noktada duruma bakacak olursak; bu hedeflerin tutturulmasının mevcut şartlar korunduğu takdirde imkansız olduğunu düşünüyorum.

Bu yenilenen hedeflerin tutturulması için bugünkü şartlarda yapılması gereken tek şey IMF’yle yeni bir stand-by anlaşması yapmak..

IMF’le stand-by anlaşma yapmadan bu işin çözümlenme imkanı vardı ama önceki günkü hedef değiştirme açıklamasından sonra, artık bu çok zor.

Eğer hükümet kapsamlı, iç ve dış piyasalara güven verecek bir program hazırlayıp, ardından bu hedef değişikliklerini yapsaydı, yeni hedeflerin tutturulma imkanı olabilirdi.

Ancak arkasında hiçbir program olmadan, üstüne üstlük hükümetin en popülist döneminde yeni hedefler açıklamak, gerçekleşmeyeceğini bile bile hedef açıklamak anlamına geliyor.

Buradan çıkışın tek yolu ise bu hedeflere itibar kazandırmaktır, bunun için de IMF’in desteğine ihtiyaç var.

Hükümetin şu anda böyle bir stand-by anlaşmasına yanaşmayacağı anlaşılmışken, Merkez Bankası hedef değiştirerek çok büyük bir hata yapmıştır...


MERKEZ, HÜKÜMETİN BAŞARISIZLIĞINA ORTAK OLDU
Merkez Bankası, kamuoyuna da açıkladığı, hükümete gönderdiği mektupta, yüzde 4’lük enflasyon hedefine ulaşmanın uzun süre alacağını, enflasyon hedefinin de "çıta" özelliğini yitirdiğini vurguladı.

Mektupta, önümüzdeki 3 yıl için yüzde 4 olan yıllık enflasyon hedefinin 2009’da 7.5, 2010’da 6.5 ve 2011’de de 5.5 olması önerildi.

Yeni açıklanan hedeflerin de birkaç ay sonra çıta olmaktan çıkabileceğini söylemeliyiz.

Enflasyon hedeflemesi uygulamasının önemli bir yara aldığı, bunun da ötesinde enflasyonla mücadelede hemen hemen 5 yıl geriye dönüldüğü açık. Merkez Bankası’nın mektupta, değişiklik için temel ağırlığı küresel arz şoklarına bağladığını görüyoruz.

Bizce bu tek sebep değil.

Çünkü 6 ay öncesinden hazırlanacak bir kapsamlı programla, mali disiplin daha da sıkılaştırılarak, eski hedeflere ulaşmak mümkündü.

Yani enflasyonla mücadelede kaybedilen bu zeminde, kapatma davası gibi siyasi nedenlerin etkisi bir hayli küçük.

Dolayısıyla da bu başarısızlık hükümetin başarısızlığıdır bunun adını koymak gerekir.

Şimdi Merkez Bankası kamuoyuna açıkladığı bu mektup ile birlikte, hükümetin başarısızlığına ortak olmuş sayılacak.

Şu kadarını söyleyelim ki; Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, enflasyon hedefini değiştirerek, daha doğrusu kapsamlı ve kredil bir programın parçası olmadan enflasyon hedefini değiştirerek, meslek hayatının belki de en büyük hatasını yaptı...

Sağladığı itibarı çok büyük bir tehlikeye atmış oldu ki Merkez Bankası böyle bir risk almaz.
Yazının Devamını Oku

Enflasyon yeniden çift hane

3 Haziran 2008
TÜRKİYE, büyük bedeller ödeyerek ulaştığı "enflasyonda tek hanelik yıllık oranı" kaybetme aşamasında. Bugün açıklanacak olan Mayıs ayı enflasyon rakamlarıyla birlikte yıllık enflasyon oranının yeniden çift haneye, yani yüzde 10’un üzerine çıkma ihtimali çok yüksek.

Yapılan hesaplamalara göre tüketici fiyat artışları Mayıs ayında yüzde 0.81’in üzerine çıkarsa, yıllık enflasyon yüzde 10 olacak.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından bugün açıklanacak Mayıs ayı enflasyon rakamlarında tüketici bazında artışın yüzde 0.81’in üzerine çıkması, çok büyük ihtimal olarak görülüyor.

CNBC-e’nin 27 banka ve aracı kurum arasında yaptığı ankete göre, Mayıs’ta TÜFE’nin yüzde 1.08, ÜFE’nin yüzde 1.70 artacağı tahmin edildi.

Merkez Bankası’nın son beklenti anketinde ise TÜFE’nin Mayıs’ta yüzde 0.97 oranında artacağı beklentisine yer verilmişti.

Yazının Devamını Oku