Faizi siyasete alet etmek

HATIRLAR mısınız; Başbakan Tayyip Erdoğan iktidar olduktan sonra faiz oranlarının yüksekliğinden yakınan işadamlarına Merkez Bankası yönetimini şikayet etmiş, "Gidin kapısına protesto edin, faizleri indirsin" demişti.

Bu başlangıçtı ve 5 yıllık sürede başbakanın yine faizle ilgili demeçlerine, daha çok da Merkez Bankası’nı suçlayan demeçlerine zaman zaman şahit olduk. Eski başkanı gönderdiler, getirdikleri yeni başkanla da çatıştılar.

Son dönemde AKP yeniden faiz üzerinden siyaset yapmaya, faiz oranlarını siyasi argüman olarak kullanmaya, yani "faizi de siyasete alet etmeye" başladı. Aslında son dönemde faizi biraz da tehdit olarak kullanmaya başladığını bile söyleyebiliriz.

Artık "AKP yandaşı medya" tanımını bile içine sindirdikleri için rahatlıkla böyle tanımlanan bazı gazetelerde, son günlerde, Anayasa Mahkemesi’nin türban kararıyla faizlerin çok arttığı belirtilip, bunun Türkiye’ye maliyeti konusunda bir açık artırma başladı.

Bu faturayı kimisi 2, kimisi 4 milyar YTL olarak söyleyip, bu faturayı tümüyle türban kararına bağlayan manşetler atıyorlar.

Her türlü bilimsel hesaptan yoksun bu manşetlerin neden atıldığı, önceki gün başbakanın AKP’nin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmayla açığa çıktı.

Başbakan Erdoğan konuşmasında aynen şunları söyledi:

"Böyle bir konjonktürde Türkiye’nin önüne yeni sorunlar çıkarmanın vebalini hiç kimse taşıyamaz.

Artan faizlerin hesabını kimse veremez.

Artan faiz yoluyla Türkiye’ye bedel ödetmeye hiç ama hiç kimsenin hakkı olamaz.

Bu bedel çiftçinin, esnafın, çalışanların, işçinin, memurun cebinden ödeniyor.

Milletim bunu görsün, bunu çok iyi değerlendirsin."

Gerçekten de başbakan haklı; kimsenin artan faizler yoluyla bu ülkeye bedel ödetmeye hakkı olmadığı gibi, bu bedelin tüm halkın cebinden ödetildiği de açık....

İyi de, faizler neden artıyor, faturası gerçekten ne kadar ve bunu artıran kim?

Dünkü Referans Gazetesi’nde faizlerin artmasıyla oluşan fatura için 54 milyon YTL’lik bir rakam yer aldı. Tam olarak ölçülemez ama 2-4 milyar YTL’lik rakamlar belli ki uydurma...

ENFLASYON VE FAİZ BEKLENTİLERİ

FAİZ oranı her şeyden önce enflasyona göre belirlenir.

Örneğin 1 yıllık enflasyon beklentisi yüzde 10, 1 yıllık devlet tahvilinin faizi yüzde 20 ise, reel faiz de yüzde 10 demektir.

Reel faizi belirleyen ise yönetime olan güvendir, yani risk primini temsil eden bir orandır.

Risk primini oluşturan, yani enflasyonu ve faizleri belirleyen, bu konularda piyasalardaki beklentileri oluşturan ülkenin yönetimleridir.

Yani hiçbir başbakan ya da iktidar partisi bu sorumluluktan kaçamaz, sorumlu bizzat kendisidir.

Bu oranlar yüksekse, ülkeyi, ekonomiyi iyi yönetemiyor demektir...

Bundan 1-1.5 ay önce enflasyon beklentisi yüzde 8.5 -9’du, hazine faizleri de yüzde 18.5 seviyesinde idi.

Şimdi piyasalardaki enflasyon beklentisi yüzde 11 civarında, faizler de 21-22 düzeyinde...

Yani reel faizler aynı düzeylerde, yaklaşık iki katı gibi seyrediyor....

Peki enflasyon beklentisini artıran, Merkez Bankası’nın enflasyon hedefini değiştirmesine neden olan kim?

Yanıt çok açık; bizzat hükümetin ta kendisi...

Bir düşünün; hükümet 2007 ortasından beri dile getirilen uyarılara kulak verip, gelen küresel krize karşı önlem alsaydı, mali disiplini gevşetmeseydi, kapsamlı, herkesin kabul edeceği bir ekonomik program hazırlasaydı, IMF’le ya yeni bir stand-by anlaşması imzalasa ya da içeride ve dışarıdaki piyasalarda kendi programına destek sağlasaydı, bunu yapmak yerine harcamaları artırma yolunu seçmeseydi, gerçekleşen enflasyon ve enflasyon beklentisi bu kadar artar, risk primi bu kadar yüksek olur, yani faizler bu kadar yükselir miydi?

Özetle; artan enflasyon ve faiz, hükümetin, yönetimin sorumluluğudur.

Yani kötü gidişatın asıl nedeni ekonomiktir, ekonomi politikalarındaki yanlışlıktır.

Siyasi etki var mı, ne kadar bilmiyoruz ama elbette var.

Ama siyasi tansiyonu artıran, Anayasa Mahkemesine giden türban kararını çıkartan, sistemle çelişip, rejim kaygısı yaratan, yani siyasi etkiyi belirleyen kim?

Yazarın Tüm Yazıları