Erdal Sağlam

Enflasyon yüksek çıktı kur etkisi temmuza kaldı

4 Temmuz 2013
Haziran ayı enflasyonu, beklentilerin çok üzerinde çıktı.

Haziran ayında yüzde 0.8 oranında yükselen enflasyon, yıllık bazda yüzde 8.3’e çıktı. Mayıs ayı sonunda yüzde 6.5 olan oranın bu seviyeye sıçramasında, geçen yılın aynı ayındaki eksi oranların, yani baz etkisiyle birlikte, gıda fiyatlarındaki beklenmeyen artışın rolü  büyük oldu.
Enflasyon oranındaki bu beklenmedik artış, yıllık hedefin tutturulmasını şimdiden zora sokarken, dün piyasalarda yaşanan kötüleşmede, Mısır’daki çatışmaların yanında enflasyondaki bu yüksek oranının da etkisi büyüktü.
Yıllık bazda yüzde 8.3’e çıkan bu oranda, son dönemde kurlarda meydana gelen artışın etkisinin görülmediği saptandı. Dolayısıyla kurlardaki yüksek seyrin devam etmesi ve ramazan ayının etkisiyle, fiyatlardaki artışın Temmuz ayında da devam etmesi bekleniyor.
Merkez Bankası daha önce yaptığı açıklamalarda, ağustos ayından itibaren enflasyonun düşüş trendine girmesini beklediğini, yıl sonu hedeflere yaklaşılacağını söylemişti. Ancak gelinen nokta Merkez Bankası’nın yılsonu için saptadığı yüzde 5.3’lük tahmin rakamının çok üzerinde kalınacağını gösteriyor. Temmuz ayı sonunda açıklayacağı Enflasyon Raporu’yla birlikte, Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinde revizyona gitmesi de hemen hemen kesinleşmiş oldu.
Piyasa uzmanları, dünkü rakamlardan sonra yıl sonu için yaptıkları tahminlerinde şimdiden revizyonlara gitmeye başladılar.Yeni tahminler 5.3 olarak açıklanan hedefin en az 1-1,5 puan üzerinde, yüzde 6,5-7 arasına çıkıldığını gösteriyor. Bunun yanında, temmuz ayı rakamının yüksek gelmesi ve kurlardaki yüksek seyrin devamı halinde, bu tahminlerin daha da yükselmesi kaçınılmaz olacak.
Haziran ayında sadece tüketici fiyatları değil, üretici fiyatlarında da beklentilerin üzerinde artışlar gerçekleşti. Haziran ayında 0.4’lük beklentilere karşılık yüzde 1,5 artan üretici fiyatları yıllık bazda yüzde 5.2’ye kadar çıktı. Mayıs ayı sonunda yıllık üretici fiyat artışı yüzde 2.2 idi...
Bu rakamlar yıllık bazda son 9 ayın en yüksek rakamları.

Yazının Devamını Oku

Sonunda ihale yasasına bağlı kamu kurumu kalmayacak

2 Temmuz 2013
HÜKÜMET Kamu İhale Yasası’nda tanıdığı istisnalara devam ediyor.

Bu gidişle yakında Kamu İhale Yasası’na tabi kamu kurumu kalmayacak gibi gözüküyor. Hükümetin geçen hafta TBMM’ye gönderdiği torba yasa tasarısında Enerji Bakanlığı ve enerji KİT’lerinin yapacağı ihalelerin de yasa kapsamı dışına çıkarılması öngörülüyor.
Hükümet göreve geldiğinden bu yana Kamu İhale Yasası’na takmış durumda. Yanlış saymadıysak, bu 13. düzenleme olacak ve her düzenleme ile İhale Yasası kapsamı dışına çıkarma işlemleri devam etti.

Halbuki 2000’li yıllarda getirilen Kamu İhale Yasası, o döneme kadar kamu ihalelerinde yaşanan yolsuzluklar ve kayırmaların, dolayısıyla oluşan kamu zararının önlenmesi için getirilmişti. Kamu ihalelerinin yandaşlara, yeterli olmayan müteahhitlere verilmesini engellemek, ihalenin alınıp bitirilmemesi ya da başka hileli yollarla yarım kalması şikâyetlerini gidermek için, hem kapsam geniş tutulmuş hem de sıkı kurallar getirilmişti. Duble yollar başta olmak üzere, Hükümetin önem verdiği projeleri daha çabuk yapmak, büyük müteahhitlerin dışında da iş vermek için başladığı kamu ihale yasası değişiklikleri devam etti. Artık neredeyse yiyecek içecek işleri dışında kamu kurumlarının ihale yasasına tabi yaptığı ihale işlemi kalmazken, kapsam dışına çıkarılan kuruluş sayısı da giderek arttı.
Dünkü Radikal’de Hacer Boyacıoğlu, yeni düzenlemenin neler getirdiğini özetlemiş. Tasarı enerji kurumlarının yapım işlerini Kamu İhale Yasası dışına çıkarıyor. Buna göre Enerji Bakanlığı’nın kendisine yapacağı bir bina dahi Kamu İhale Yasası’nın denetiminde olamayacak.  BOTAŞ, EÜAŞ, TETAŞ gibi kurumların yapacağı dev ihaleler de artık yasa denetiminde olmayacak. Tasarı, KİT’lerin tüm mal ve hizmet alımlarını da Kamu İhale Yasası’nın denetiminden istisna hale getiriyor. Yasa kapsamından çıkarılması öngörülen kurumlardan olan BOTAŞ’ın eski yöneticilerine, İhale Yasası’na uygun davranmadıkları ve ihaleye fesat karıştıkları iddiasıyla dava açıldığını hatırlamak gerekir...

AŞIRI DÜŞÜK TEKLİFE İŞ VERİLEBİLECEK

Yazının Devamını Oku

Seçim ekonomisi sinyalleri

1 Temmuz 2013
HÜKÜMETTE, yaşanan yoğun protestoların ardından, seçtiği toplum kesimlerini ekonomik açıdan rahatlatma eğiliminin başladığı görülüyor.

Geçen hafta alınan sözleşmeli personelin kadrolu yapılmasına ilişkin kararın giderek genişlediği, sonunda kadrolu kapsamına alınacak personelin 100 bini aşacağı anlaşılıyor. Bununla birlikte sosyal yardım kapsamında verilen çeşitli aylık yardımların da yine artmaya başladığını görüyoruz.
Şimdilik “Hükümet seçim ekonomisi uygulamaya başladı” demek için, erken olabilir. Ancak Ankara’da; hem alışık olduğumuz siyasi tavır, hem de son günlerde hükümet partisinden gelen duyumlar, önümüzdeki süreçte, fazlaca maliyetine bakılmadan, çeşitli kesimlere verilecek yardımların artırılacağını gösteriyor.
Piyasa uzmanlarının da ilk kez, mali disiplin konusunda tedirgin olmaya başladıklarını görüyoruz. Daha önceki seçim dönemlerinde de bu tür bütçe üzerinde artı maliyetler ortaya çıkmış, kısmen seçim ekonomisi uygulamaları görülmüş ama her seferinde ekonomi yönetimi mali disiplini korumayı başarmıştı. İşte bu deneyim nedeniyle piyasa uzmanları hükümetin sonunda mali disiplini koruyacak önlemleri alacağına inanma eğiliminde. Yani harcamalar artsa da makro dengeleri bozmayacak ölçüde kalmasına alışkınlar.
Ancak bu kez durumun son 10 yıllık deneyime kıyasla biraz daha farklı olduğunu da düşünmeye başladılar. Hükümetin siyasi çatışma havasını yumuşatmak yerine sertleştirmeye devam etmesi, Gezi Parkı nedeniyle başlayan olayların dozu azalsa da sürmesi, çözüm sürecini olumsuz etkileyecek belirtiler, piyasa uzmanlarında siyasi çalkantının durulmayacağı beklentisini oluşturuyor.
2014 Mart’ında yapılacak yerel seçimlerde İstanbul, Ankara gibi simge belediye başkanlıklarını kaybetmemek için hükümetin elinden gelen her şeyi yapacağı, dolayısıyla harcamaların aşırı artmasının bu kez gündeme gelebileceği konuşuluyor. Üstüne üstlük yerel seçimlerin ardından cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin, 2 yıl boyunca sürecek bir seçim ekonomisi uygulamasının gelecek olması, mali dengelerin bu kez bozulabileceği korkusunu yaratıyor. İşte bu nedenle başlayan harcama artışları bu kez piyasayı tedirgin ediyor.

DIŞ KAYNAK AZALINCA

Böylesine bir seçim sürecine girdiğimizde, makro dengeler açısından, küresel konjonktür de bu kez umut vermiyor. Harcamaları ve büyümeyi artırırken şimdiye kadar yardımcı olan dış kaynak da artık olmayacak. Sıcak paraya dayalı bir ekonomik büyüme içinde seçimler de yaşanmışken, önümüzdeki dönemde hükümetin böyle bir imkânı da bulunmayacak.

Yazının Devamını Oku

Tahtakale operasyonlarını hatırlattı

27 Haziran 2013
Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) aracı kurumlardan istediği bilgileri görünce bir zamanlar Tahtakale’ye yapılan polis baskınları geldi aklıma…

Kurlarda aşırı oynamalar olunca, polislerin Tahtakale’ye girip döviz alım satım işlemlerini engellemeye çalıştığına şahit olmuştuk. Polis zoruyla birkaç saatliğine duran işlemler, başka mekanda başka kişiler tarafından yapıldı. Daha sonra bu polis baskınlarından vazgeçildi, işlemler Tahtakale’ye geri döndü. Çünkü anlaşıldı ki; polisiye tedbirlerle bir sonuç almak mümkün değil…

PARANIN MİLLİYETİ
Halbuki Rahmetli Turgut Özal, bürokrasinin ‘hazır değiliz’ demesine rağmen 32’nci Sayılı kararı getirmiş, yani sermaye hareketlerini serbest bırakmıştı. Artık bundan dönüş yoktu çünkü sermaye hareketleri dünyaya açılmıştı ve kelimenin tam anlamıyla ‘paranın milliyeti’ kalmamıştı. Sermaye kârı bulduğu yere akıyor, engeller konsa bile yolunu bulup akmaya devam ediyor, kural bu… Bu gerçeği görmesine rağmen, Özal döneminde de yönetimin işine gelmediği zaman bu tür polisiye tedbirlere başvurduğuna şahit olmuştuk. Sonunda Özal polisiye tedbirlerin mali sektörde, bankacılık işlemlerinde bir işe yaramadığını, hatta tam tersine paniği artırdığını, ekonomiye zarar verdiğini gördü, vazgeçti. Ki o zamanlar ekonomi bu kadar sıcak paraya bağımlı değildi…

BU AKŞAMA KADAR İSTEDİ
SPK’nın aracı kurumlardan, organizasyon şeması ile inceleme yapılan 20 Mayıs-19 Haziran tarihleri arasında çalışan personelin görev, bölüm, ünvan bilgisi ile TC kimlik numaralarını istemiş. Yine aynı tarihler arasında üretilen tüm araştırma raporları, gün içi müşteri bilgilendirme notları, müşterilere gönderilen tüm notlar, yorumlar ve bilgilerin dökümünü istiyor. 20 Mayıs-19 Haziran tarihleri arasında yabancı müşterilerden kuruma iletilen emirlerin niteliği bilgisi, söz konusu emirlere ilişkin telefon kayıtları, yazılı emirlere ilişkin ordinoların, internet yolu ile iletilen emirlere ilişkin tüm ‘chat log’ (yazışma) kayıtlarının da bugün (27 haziran) akşama kadar SPK’ya iletilmesi isteniyor.

Yazının Devamını Oku

Yabancı olmayınca tahvilde derinlik azaldı

25 Haziran 2013
Ekonomi yönetimi dün başladığı kritik haftanın ilk gününü, nispeten olumlu geçirdi. Daha doğru bir deyimle, “kazasız belasız atlattı” da denilebilir.

Merkez Bankası dün göstermelik, daha doğrusu “panik yaratmayacak döviz likiditesi” vermek için 150 milyon dolarlık küçük bir döviz ihalesi yaptı ve kurlardaki artışı doğal olarak durduramadı. Buna karşılık Merkez’in faizi tutmak isteğinin öne çıktığı görüldü, buna rağmen ihalelerde oranlar yine yükseldi.
Hazine dün yaptığı iki ihalede toplam 4.4 milyar TL’lik kaynak sağlarken, asıl sınavı bugün yapılacak 3 ihalede verecek. AB’nin Türkiye’yle müzakere sürecinde yeni fasıl açma kararının da bugüne denk gelmesi, bugünkü piyasa hareketlerinin önemini artıracak.
5 yıl vadeli tahvil ihalesinde karşılama oranı 1.27 oldu, ortalama getiri yüzde 8.93 oldu. Bu oran, beklentilerin biraz üzerinde bir orandı. Yine dün yapılan 10 yıl vadeli TÜFE’ye endeksli tahvil ihalesinde karşılama oranı 1.45 oldu, reel getiri beklentinin biraz altında yüzde 2.95 olarak gerçekleşti.
Çarşamba günü piyasalara 13.6 milyar TL’lik geri ödeme yapacak olan Hazine  4.4 milyar TL’yi buldu. Bugün aralarında 2 yıl vadeli gösterge tahvilin de bulunduğu 3 tahvil ihalesi yapılacak. Piyasaların gözü bu ihalelerde olacak.
Dün yapılan ihalelerden sonra faiz oranlarının seyri piyasadaki kötüleşmenin devam ettiğini gösterdi. Dolayısıyla bugün yapılacak ihalelerde de, dünkünden daha iyi bir tablo beklenmiyor. Ekonomi yönetiminin kamu bankaları yoluyla tabloyu biraz düzeltmeye çalışacağı da açık.
Piyasa uzmanları bir süre daha tahvil piyasasında dalgalı seyir bekliyorlar. Dünkü ihalede görüldüğü gibi tahvil piyasasında derinliğin kaybolduğunun altını çizen piyasa uzmanları, bunun inişli çıkışlı bir trend anlamına geldiği görüşünde. Derinliğin azalmasında en önemli etken ise şüphesiz yabancıların artık ihalelere girmemeleri. Aksine yabancıların çıkışı devam ediyor. Bunun normal bir seyir olduğunu kaydeden uzmanlar, tüm gelişmekte olan ülkelerden çıkış olduğunu söylüyorlar. Son dönemde olumsuz ayrışan Türkiye’deki hareketlerin normale, yani küresel gelişmelere paralel bir düzeye dönmesi için ise, içerideki siyasi sıkıntıların artık bitmesi gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Siyasi tavır ekonomi için umut vermiyor

24 Haziran 2013
KÜRESEL ekonominin yeni bir trende girdiği, “likiditenin kısılması” olarak özetlenebilecek bu yeni trendin, “Para bolluğu düzeni”ni değiştireceği kesin.

Para bolken göze gözükmeyen, “Nasıl olsa arada kaynar gider” denilen riskler de bundan sonra fiyatlanmaya başlayacak. Çünkü bu tür dönüş dönemlerinde, hem varolup zamanında satın alınmayan riskler satın alınır hem de yetinilmez,  abartılarak satın alınır. Şimdi öyle bir döneme girdik gibi gözüküyor.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, para bolluğundan yararlandılar. Küresel krizin sıcak yaşandığı günlerde, “gelişmekte olan ülkelerin yararlanacağı ama sonunda faturanın onlara da çıkacağını” tartıştığımızı hatırlıyorum...
Bizim için ise bu kez durum biraz daha farklı. Türkiye, genel olarak şimdiye kadar bu küresel bolluktan diğer gelişmekte olan ülkeler kadar, hatta fazlasıyla payını aldı. Diğer ülkelerden daha yüksek büyüme oranlarına ulaştı.
Şimdi ise tam tersini yaşıyoruz; diğer gelişmekte olan ülkelerden daha fazla olumsuz etkileniyoruz. Bunun en önemli nedeni içeride yaşanan siyasi kargaşa. Son 2-3 haftada, küresel dalgalanmaya birlikte yakalandığımız, bizim gibi ülkelerden çok daha hızlı yerel paramız değer kaybetti, hisse senedi piyasalarımız daha çok düştü, faiz oranlarımız çok daha hızlı yükseldi. Siyasi otorite her zamanki gibi bu olumsuzluğa kendi dışında suçlu aramak niyetinde ama ekonomiye çıkan faturanın yarıya yakını kendi hatasından kaynaklandı.
Gerçi bundan sonrası hep zor olacak ama, bugün  ekonomi yönetimi açısından çok kritik bir haftaya giriyoruz. Merkez Bankası Başkanı’nın söylediğinin aksine, küresel sıkıntının durulmadığını görüyoruz ve bu hafta Hazine çok yüklü ihaleler yapmak zorunda. Ekonomi yönetiminin hem piyasaya kamu bankaları ve kuruluşları yoluyla müdahalesi, hem de piyasanın dinamiklerine kadar uyum sağlayacağı, piyasayla inatlaşıp inatlaşmayacağı yakından izlenecek.

EKONOMİ YÖNETİMİ GEREKENİ YAPABİLECEK Mİ?

Ekonomi yönetiminin işi zor çünkü risklerin abartılarak satın alınacağı bir döneme girdik. Tabi ki piyasayı tutmak için harekete geçen gerçek piyasa oyuncuları da olacaktır ama bir kez havanın değiştiğini unutmayalım...

Yazının Devamını Oku

Salı telaşı

22 Haziran 2013
Fed’in yarattığı etkinin ardından piyasaları pazartesi ve salı günü Hazine’nin yapacağı 5 ihalenin telaşı sardı.

Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın politika faizinden piyasaya likidite vereceğini açıklaması duyulan korkunun göstergesi olarak algılandı.

PİYASADAKİ dalgalanma sürerken ekonomi yönetimini önümüzdeki hafta başında yapılacak Hazine ihalelerinin telaşı sardı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın, hiç adeti olmadığı halde, dün kısa bir yazılı açıklama yaparak, önümüzdeki hafta politika faizinden piyasaya likidite vereceğini açıklaması da, Hazine ihalelerinden duyulan korkunun göstergesi olarak algılandı.
Bankacılar Merkez Bankası’nın yüzde 4.5 olan politika faizinden piyasaya para vererek, bu paranın Hazine ihalelerine gitmesini sağlamaya çalışacağını söylediler. Hazine kâğıtlarında faizin yüzde 8’in üzerine çıktığı, Pazartesi ve Salı günü yapılacak toplam 5 ihalede Hazine’nin yüklü miktarda borçlanma gereği bulunduğunu hatırlatan bankacılar, “Özetle; bankalara çok ciddi bir kâr imkanı veriyorum deniliyor” şeklinde konuştular.

HAZİNE İHALELERİNE DÖNÜK

Bunun faizdeki artışı engelleyebileceğini, belki küçük bir miktarda aşağı gelmesini sağlayabileceğini kaydeden bankacılar, ancak bunun kısa süreli olacağını, daha sonra faizlerin yeniden yükselmesinin kaçınılmaz hale gelebileceğini söylediler. Faizlerdeki artışın durduğu algısı oluşmadan, normal bir talebin gelmeyeceği de hatırlatılıyor. Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın küresel piyasaların sakinleşme beklentisini gerekçe göstererek, yüzde 4.5’den likidite vereceğini söylediğini hatırlatan bankacılar, küresel piyasaların durulacağı beklentisine katılmıyorlar. Bankacıların çoğu Fed’in tavrı nedeniyle bir-iki aylık dönemde dalgalanmanın durulmasının beklemiyorlar. Bu nedenle de Merkez Bankası Başçı’nın bu açıklamasını sadece Hazine ihalelerine dönük bir açıklama olarak görüyorlar.

Yazının Devamını Oku

AB ile ilişkilerin bozulması ekonomiyi etkiler

20 Haziran 2013
GEZİ olayları, son dönemde zaten ağır aksak seyreden Türkiye-AB ilişkilerini iyice bozmuş görünüyor.

“İfade özgürlüğü” başlığı altında, hükümetin takındığı tutuma sert tepki veren AB yetkililerine, hükümetten özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan’dan aynı sertlikte yanıtlar geldi. 
Gezi olaylarının nispeten sakinleşmesine karşılık, AB ile ilişkiler ise henüz onarılmış, düzeltilmiş değil. Aksine önümüzdeki dönemde AB ile ilişkilerin daha da sertleşmesi, sekter bir ortamın doğma tehlikesi de bulunuyor.
AB ile tam üyelik müzakerelerinde 3 yıldır yeni fasıl açılabilmiş değil. Uzun zamandır açılmayan fasıllar nedeniyle donmuş görünen tam üyelik sürecinde, önümüzdeki günlerde açılması planlanan fasılların da tehlikeye girdiği konuşulmaya başladı. Önümüzdeki günlerde “bölgesel politikalar” faslının açılması için mutabakata varılmıştı. Ancak şimdi bu da garanti değil.
Diplomasi çevrelerinde Almanya ve Hollanda’nın bu yeni faslın açılmasına izin vermeyeceği, engelleyeceği konuşuluyor. Böyle bir engelleme halinde Türkiye’nin AB’ye sert bir tepki vermeye hazırlandığı da konuşulanlar arasında. 1997 yılında, Mesut Yılmaz hükümeti döneminde olduğu gibi “Avrupa ile siyasi ilişkileri askıya alıyoruz” türü bir restin gündeme gelebileceği kaydediliyor. Bu takdirde, teknik olarak Gümrük Birliği ve müzakere süreci bitmemiş oluyor ama, ağırlıklı olan siyasi ilişkiler donduruluyor.
Geçen hafta Gezi olayları tartışılırken bazı AB yetkililerinin “Keşke Türkiye ile ilgili fasılları zamanında açsaydık, bu takdirde demokrasi daha gelişir, böylesine bir ortamla karşılaşmazdık. Bizim de sorumluluğum var” dedikleri, basına yansımıştı. Umarız bu sağduyulu sesler AB’nin kararlarına hakim olur da, fasıl açılmasını engelleyerek Türkiye-AB ilişkilerinin donmasının önü açılmaz.
AB ile siyasi ilişkilerin askıya alınması halinde bunun hem siyasette hem de ekonomide ciddi olumsuz sonuçları olabilir. Unutmayalım ki; geçen 10 yılda sağlanan siyasi ve ekonomik istikrarda, ağır aksak gitse de, Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakereleri yapan bir ülke olmasının büyük katkısı oldu. Ekonomide sağlanan istikrarda, yabancı sermeyenin hem doğrudan hem kısa vadeli fonlar olarak gelişinde, bu sürecin katkısı yadsınamaz. Bu ilişkinin bittiği yönünde bir algı oluşması halinde, özellikle yabancı sermaye açısından ciddi sıkıntıların doğma ihtimalini gözden uzak tutmamak gerekiyor.

Yazının Devamını Oku