MIT bünyesinde, AveaLabs Ar-Ge uzmanlarının katkısıyla yürüyen 10 ayrı çalışmadan biri olan FotoFilm (Flipr) uygulamasının tanıtımı, düzenlenen bir yarışma ile Boston’da gerçekleştirildi.
Avea CEO’su Erkan Akdemir’in davetlisi olarak geçen hafta Boston’da düzenlenen etkinliklere katıldım. MIT’de gerek şirketin işbirliği ile kurulan grubun çalışmaları, gerek MIT’deki genel çalışmalar hakkında bilgi aldık. Akdemir, sadece MIT’deki çalışmalar değil, Türkiye’de de ar-ge çalışmalarına ağırlık verdiklerini belirtirken, hedeflerini “Türkiye’den de Facebok, Google, Twitter gibi bir dünya markası çıkarmak” olarak belirtti.
Açık söylemek gerekirse; aklımız devam eden Gezi Parkı protestolarında idi ve ülkede yaşanan sorun ile MIT’ın gündemi arasındaki derin uçurumu, üzülerek izledik. Afrika kökenli taksi şoförlerinin bile Türkiye’den geldiğimizi öğrendiklerinde, İstanbul’da neler olduğuna, polis şiddetine ilişkin sorularıyla karşılaşmak ise üzüntümüzü artırdı.
MIT ile ilişkinin bir yılı doldurduğunu, umduklarından çok daha kısa sürede sonuç almaya başladıklarını kaydeden Avea CEO’su Erkan Akdemir, ABD’deki öğrencilerin projeler üretmeye başladıklarını, bugüne kadar 10 fikir, 2 ürün geliştirildiğini, birinin tanıtılan Flipr olduğunu, “Şehrin Müziği Uygulaması” adı verilen diğer ürün üzerindeki çalışmaların da bitmek üzere olduğunu kaydetti.
Bu sonuçların ötesinde MIT ile kurulan işbirliği sayesinde küresel trendleri, zengin akademik ortamı takip etme imkanı bulduklarını kaydeden Akdemir, “Bunun da ötesinde ARGE kültürünü, sınırsız düşünmeyi, kalıp dışına çıkmayı öğreniyoruz” dedi. Mühendislik kalıplara bağlı kalmadan, farklı disiplinleri bir araya getirerek çalışmanın önemine değinen Akdemir, “Bu çalışmalara, sadece şirket çıkarı açısından değil, araştırma modelleri ve geleceğe bakışı Türkiye’nin genel çıkarı açısından önemsiyor, buna göre davranıyoruz” şeklinde konuştu.
18 Haziran’da yapılacak toplantıda Merkez Bankası’nın önemli bir karar alması ise, en azından şimdilik, beklenmiyor.
Küresel piyasalar zaten karışık iken, ABD’den paranın kısılması haberlerinin gelmesi, yaklaşık bir aydır gelişmekte olan ülkelerde yeterince sıkıntı yaratmaya başlamıştı. Türkiye’nin iki haftadır yaşadığı siyasi karışıklık ise işin tuzu biberi oldu ve olumsuz ayrışma her geçen gün belirginleşmeye başladı.
İç piyasalardaki sıkıntıda, siyasi çatışmaların hâlâ bitmemiş olmasının yanında, Başbakan’ın uzlaşmaz tutumunu sürdürmesi ve hafta sonunda yapılması planlanan iki parti mitinginin etkisi büyük. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “faiz lobisi” adı altında özellikle bankalara dönük hasmane bir tavır almasının etkisi ise, kamuoyunda çok dillendirilmese de, içten içe tedirginliği artıran çok ciddi bir unsur. Başbakan’ın imali biçimde hedef göstermesinden sonra parti yöneticileri tarafından isim verilerek bazı banka ve özel sektör kuruluşlarına dönük boykot kampanyaları düzenlenmesi, ilgili kuruluşlar tarafından dile getirilmiyor ama sadece ilgili kurumlarda değil tüm bankacılık kesiminde, hatta tüm özel sektörde çok ciddi bir tedirginlik yarattı.
Adı geçen kuruluşlardaki yabancı ortaklıklar tepkinin özellikle yurtdışında da büyümesini beraberinde getiriyor. Bu durumda sadece ilgili kuruluşlar değil, tüm küresel finans sisteminde Türkiye’ye yönelik endişelerin arttığını kaydeden bankacılar, son açıklamalar ve ardından Partiden gelen mail ve tweetlerde açıkca banka ve firma isimlerine yer verilmesinin, ekonomik kurallara tümüyle ters olduğunun, kendilerine açıkca söylendiğini belirtiyorlar.
İşte böylesine bir ortamda Merkez Bankası, zaten küresel şartlar zorlaşmışken, siyasi kargaşa ve tutum nedeniyle iyice bozulan piyasaları kontrol etmekte zorluk çekiyor. Kamu kurumlarına döviz sattırmak yetmeyince doğrudan müdahaleye başlan Merkez Bankası’nın, parayı kısmasına rağmen artan döviz talebi karşısında zor durumda kaldığı açık. Bunun yanında doğal olarak faizlerde de ciddi bir artışın yaşanması, Merkez’in işini iyice zorlaştırıyor.
Geçen hafta Başbakan’ın Tunus’ta yaptığı konuşmadaki sert ton nedeniyle piyasa geçen haftanın ilk günü büyük düşüş yaşamıştı. Daha sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın devreye girip ortalığı yumuşatmasıyla birlikte piyasalar da yumuşamıştı.
Geçtiğimiz hafta sonu Başbakan Erdoğan yine söylemini sertleştirdi ve her kesime dönük sert göndermelerde bulundu. Bunun üzerine dün de piyasalar haftaya düşüşle başladı ancak bu geçen haftaki kadar sert olmadı. Borsanın açılışının “teknik nedenler”le 1,5 saat geç açılması, piyasalardaki önce panik yarattı ama daha sonra piyasalar yumuşadı, küçük düşüşlerle güne devam etti.
Piyasa uzmanları yaşanan tedirginliğin dünkü piyasa hareketlerine tam olarak yansımadığını söylüyorlar. Daha doğrusu piyasalardaki Başbakan’ın söylemine bağlı paniğin aslında çok daha büyük olduğunu, bu paniğin hepsinin şimdilik piyasaya yansımadığı görüşündeler. Bunun nedeni ne diye bakacak olursak, ekonomi yöneticilerinin piyasadaki önemli karar alıcıları arayarak, “Siz Başbakanın öyle söylediğine bakmayın, o siyasi bir tavır, ekonomideki genel tavrımızda bir değişiklik olmaz” dedikleri tahmin ediliyor.
Bunun yanında hızlı bir düşüşün kimseye yaramayacağı, dolayısıyla piyasaların hareketlerin çok hızlı ve keskin hareket etmesini istemediklerinin altı çiziliyor.
Buradan yola çıkarak, “Piyasa asıl tepkisini henüz göstermedi” denilebilir.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve ekibinin bu gerçeği gördüğü kesin.Ancak siyaset o kadar öne çıktı ki, gerçeklerin görülmesinde körlük yaşandığı ortada.
Piyasalar ne zaman durulur derseniz yanıtı çok açık; siyasi atmosfer yumuşamadan, siyasette çatışma havası giderilmeden, yani beklentiler değişmeden piyasaların düzelmesini beklemek hayal olur.
Ancak Erdoğan Tunus’ta yaptığı açıklama ile tepkilerin artmasına, dolayısıyla piyasaların iyice bozulmasına neden oldu. Hâlâ da ortalığı yumuşatacak, normalleşmeyi sağlayacak tek kişi sadece Başbakanın kendisi. Buna karşılık üslubu biraz yumuşamış görünse de hala sokağı sakinleştiremiyor. Buna karşılık karşılama törenleri ve düzenlenecek iki büyük mitingin ‘boy gösterisi’ olarak algılanıp, direnci artırması ihtimali var. Bu mitingler sırasında, şimdiye kadar korunan, sağduyu tümüyle devre dışı kalıp tarafların karşılıklı çatışmaya gireceği bir ortam oluşmasından da korkuluyor.
Piyasalar açısından bakıldığında gerginliğin devam ettiği rahatlıkla görülebilir. Ekonomi yönetimi, böylesine durumlarda sık sık başvurulduğu gibi, yangını su dökerek söndürmeye çalıştı. Geçtiğimiz cuma günü kurlardaki yüksek artışı frenlemek için Özelleştirme İdaresi’nin 300 milyon dolar sattığı belirtildi. Geçen hafta kamu tarafından, daha fazla döviz sattırıldığı biliniyor. Ancak daha önceki deneyimlerden biliyoruz ki; bu satışlar birer panik işareti olarak algılanabiliyor. Bu nedenle de kısa süreli olarak yangını bastırmış görünse de, ileriye dönük çok daha büyük alevlenmelere neden olabiliyor.
Özelleştirmeden sorumlu Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Özelleştirme İdaresi’nin döviz satışının normal bir işlem olduğunu söylemiş. Halbuki herkes bilir ki; İdare bu tür işlemleri çaktırmadan, piyasada etki yaratmadan, gerekirse çok sayıda kanaldan, yedirerek yapar. Özelleştirme satışının normal bir işlem değil, ‘boy gösterisi’ niteliği taşıdığın Sayın Bakan da, piyasalar da biliyor...
Ancak piyasaların bildiği bir şey daha var; ‘dökme su ile değirmen dönmez’ misali, bu tür dökme su niteliği taşıyan işlemlerle kurlarda istikrar sağlanamaz.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın bu durumu açıkça gördüğünü tahmin ediyoruz. Zaten yurt dışında iken, ‘gerilimin biran önce bitirilmesi gerektiğini aksi takdirde sermaye çıkışının önlenemeyeceğini’ Ankara’ya bildirdiği konuşuluyor. Karşılama törenleri ve planlanan boy gösterisi mitinglerine bakacak olursak, ‘Başbakan artık Babacan’ı dinlemiyor’ diyebiliriz.
Siyasi yumuşama havası, Hükümetin tarafları dinlemesi aynen piyasalara da yansıdı ve bir ölçüde normalleşmenin başladığı görüldü.
Piyasa oyuncuları yumuşama havasından memnun görünüyor. Ancak içten içe tedirginliklerini de koruyorlar. En büyük korkuları; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yurt dışından gelişinde yapacağı açıklamalar ve bu açıklamaların ortalığı yeniden sertleştirme ihtimali.
Bu arada Ankara’da birkaç gündür, parti teşkilatının Başbakanın dönüşünde büyük bir karşılama töreni yaparak bir boy gösterisi yapacağı ve Başbakana sahip çıkmak isteneceği haberleri dolaşıyordu. Böyle bir gösterinin ortamı yeniden ısıtmasından da endişe ediliyordu. Dün aldığımız bilgilere göre parti yönetimi “Başbakanın gösteriyle karşılanmaması” şeklinde bir karar almış. Bu kararın alınmasında özellikle Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın ekonomiyle ilgili uyarılarının da etkili olduğu konuşuluyor. Bunun çok yerinde bir adım olduğu, oluşan ılımlı havanın yeniden sertleşmesini engelleyeceği kesin.
Öte yandan geçen hafta bir mitingini iptal edip Taksim’e giden CHP yönetiminin bu Cumartesi Hatay’da düzenlemeyi planladığı mitingi de ertelediği duyuruldu. Bence bu da gerginliğin azaltılması açısından önemli.
Piyasa oyuncuları zaten bu hafta başında küresel piyasalardaki gelişmeler nedeniyle iç piyasada bir düşüş bekliyorlardı ancak Gezi Parkı olayları nedeniyle Pazartesi günü piyasalar patladı ancak ardından yumuşama havasıyla birlikte piyasalarda da normalleşme başladı. Son iki gündür yumuşasa da, bu hafta diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla Türkiye olumsuz ayrıştı. Yani zaten bizim gibi ülkelerden sermaye çıkışı yaşanacaktı bu yaşandı ama siyasi sıkıntı nedeniyle bunun dozu bizde fazla oldu.
Piyasa oyuncularının hepsi rating artırımında yüzde 4.5 olan gecelik faizin dün itibariyle 6 olduğunu, kurlarda yükseliş yaşandığını ve bunun ekonomiye oldukça önemli bir maliyete yüklediği görüşünde. Bu göstergelerin Başbakanın dönüp yeniden ortamı sertleştirmesi halinde daha da bozulacağı konusunda da hemfikirler. Bir başka deyişle; piyasa oyuncuları yurda dönüşünde Başbakanın konuşmamasının ekonomi için çok daha iyi olacağını bile düşünüyor.
TALEPLERE VERİLECEK YANIT
Zaten gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı yaşanıyor ve bunun doğal olarak iç piyasalara etki etmesi bekleniyordu. Bunun üzerine Gezi Parkı protestolarının yaygınlığı ve şiddeti gelince, dün piyasalardaki bozulma da derinleşti.
Piyasa oyuncuları bundan sonra neler olacağını kestiremiyor. Gösterilerin yaygınlığı ve durmaması, buna karşılık Başbakan Erdoğan’ın sürekli olarak geri adım atılmayacağını açıklayıp, aksine sert tavrını devam ettirmesi piyasalardaki moral bozukluğunu artırıyor.
Konuştuğumuz piyasa oyuncuları, bunun beklenmedik bir etki olduğunu, ani ve beklenmedik olduğu için reaksiyonun da sert olduğunu söylediler. Sürekli olarak analizler yapmaya çalıştıklarını ama bundan sonra neler olacağına ilişkin bir kestirim yapılmasının zor olduğunu gördüklerini kaydeden oyuncular, sermaye çıkışının da arttığını kaydettiler.
Bu çıkışın bir bölümünün zaten doların güçlenmesi ve ABD hazine bonosu faizlerindeki durumdan kaynaklandığını kaydeden piyasa oyuncuları, ancak Türkiye’nin bozulmada diğer gelişmekte olan ülkelerden ciddi biçimde ayrıştığını söylediler. İşin kötü tarafını ise bu ayrışmanın devam edip etmeyeceğinin bilinmemesi olarak işaret ediyorlar.
Protestoların büyüyerek devam etmesi ve bir yumuşa belirtisinin görülmemesi, dış basında da büyük yankı buluyor. Bu haberler üzerine rating kuruluşlarının da harekete geçtiği ve Türkiye’ye yakında kötü sürprizler gelebileceği yolundaki beklentiler de dünkü açıklamalarla artmış gözüküyor.
Türkiye’ye yatırım yapılabilir ülke puanı veren ilk rating şirketi olan Fitch’in kıdemli direktörü Paul Rawkins, “Türkiye notlamasında siyasi riskler zaten her zaman zayıflık unsuruydu” deyip “kitlelerin sesinin duyulması kriteri BBB notunun çok altına indi” diye ekledi. Bu açıklama bir indirim sinyali olarak algılandı.
Aktif olduklarını sosyal medyaya yansıtmasalar da, piyasa oyuncularının bir
bölümü de bu gösterilere katıldı. Bir bölümü de konumları gereği katılım göstermedi ama gönülden destekledi.
İşin psikolojik ve toplumsal yanından önce piyasalara etkisini merak edenler için söyleyelim ki; bu olaylar siyaseti yeniden ekonomi gündemine getirecektir. Herkes, özellikle Suriye nedeniyle, olası bir siyasi riski konuşuyordu ama bunun satın alınması için erkendi. Daha bir hafta öncesine kadar kimse böylesine bir toplumsal tepki beklemiyordu.
Bazı yorumcular küresel ekonomideki sıkıntıların zaten büyüdüğünü içeride etkilerinin görüldüğünü hatırlatıp, dünya kötüyken içeride bu olayların yaşanmasının ister istemez piyasaları bugün olumsuz etkileyeceği görüşünde. Hükümetin ortalığı yumuşatacak bir tavır içine girip girmeyeceği de piyasaların seyrinde önemli olacak gibi gözüküyor.
SİYASET GERİ DÖNDÜ
Bunun yanında Merkez Bankası Erdem Başçı’nın, “Mayıs ayı enflasyonunu düşük çıkacağı piyasaların yumuşayacağı, olmadığı takdirde parayı kısarak piyasaların yumuşatılacağını” söylemesinin kurlar ve faiz oranlarını tekrar düşürmesini bekleyenler de var. Ancak bu açıklamanın ardından piyasaların yeniden bozulmaya başladığını hatırlatıp, dolayısıyla olayların bugün piyasaları etkiliyeceğini savunanların sayısı da bir hayli fazla.
Aynı zamanda Ziraat Bankası Genel Müdürü olan Aydın, arkadaşlarına “Faiz oranlarını aşağı çekelim” diye talimat verdiğini ancak “Efendim bizim kontrol edebileceğimiz maliyetler üzerinde çalışalım ama faiz oranlarını piyasa belirliyor. Piyasaya inanıyor ve güveniyorsak fiyata da inanmalıyız” yanıtını aldığını söylemiş Aydın ayrıca bu konuda kamuoyunda kendilerini en çek eleştirenlerin 0.25 puan fazla faiz için kendileriyle nasıl pazarlık yaptıklarını çok iyi bildiklerini kaydetmiş.
Umarız en büyük kamu bankasının başındaki ismin bu uyarılarını, başta faiz oranları nedeniyle sürekli “İndirin” açıklamaları yapan bakanlar olmak üzere, banka düşmanlığını populizm unsuru olarak kullanan herkes anlamıştır. Çünkü talimatla faiz düşüşünün yarattığı sorunları, bu ülke daha önce çok ağır yaşadı.
Genel Kurula katılan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise bir yandan bankaları yıpratma hareketlerini karşı çıkıp, öte yandan da bankaların da yaptığı yanlışlara değinmiş. Bankalara bağlanan sermaye ile karlılıkları karşılaştırıldığında diğer sektörlere göre aynı düzeyde olduğuna dikkat çeken Babacan, kriz nedeniyle bankacılıktaki popülizmin yeni bir hastalık olduğunu, krizin faturasının bankalara ödetilmek istendiğini belirtip, “inşallah bu Türkiye’ye de yansımaz” demiş.
Bakan Babacan bankacılığın ekonomide istikrarın temel direği olduğunu hatırlatarak, algı olarak bankaların yıpratılmamasını istemiş.
Babacan bununla birlikte bazı bankaların aylık faizi yüzde 5-6’ye çıkardığını, bu nedenle kredili mevduat faizlerinin sınırlandığını hatırlatarak, bankaların ölçüyü kaçırması halinde birilerinin gelip sınırlama koymak zorunda kaldığını söylemiş.
Umarız Babacan’ın sağduyulu tavrı, Hükümetin de tavrı haline gelir. Daha doğrusu Babacan’a rağmen bankalar daha fazla yıpratılmaya çalışılmaz. Çünkü bu sektor gerçekten büyük maliyetlerle yeniden düzenlendi ve bir daha bozulmaması gerek.
SAYIŞTAY SIKINTILI
Dün Sayıştay’ın 151. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle düzenlenen törene katıldım. Genel gözlemim; Sayıştay’da moraller bozuk. Başkan Recai Akyel’in konuşmasında da sürekli bir savunma havasının hakim olduğunu gözledim.