Ercan Saatçi

Develi'nin namusu

2 Kasım 2009
SİZ hiç bir Fenerbahçe maçı öncesi Develi’ye gittiniz mi?...<br><br>Maçtan önce Kalamış’a, Develi’ye gitmek bir Kadıköy ritüelidir... Oradaki taraftarların yiyip içip, birlikte şarkı söylediği atmosferde bulunduysanız, küfürlü tezahüratların bile o atmosferde sırıtmadığını görürsünüz...  
Ayrıca kimi ararsanız onu görebilirsiniz Kalamış’ta... Ünlü işadamı, ünlü gazeteci, sanatçı, sporcu, yorumcu, patron...
Hatta Galatasaray taraftarı ünlü bir gazeteciye de, Fenerbahçe formalı bir spor müdürüne de rastlarsınız... Hemen hepsinin, Develi’deki o büyük koroya eşlik ettiğine de şahit olursunuz...
Ama orada olanlar hep orada kalmıştır...
Çünkü bu, Develi’nin ve orada bulunanların namusudur... Hiç kimse telefonunu çıkartıp da “dur şunu çekeyim belki ileride lazım olur” demez... O samimi ortamın mahremiyetinin ve özel oluşunun farkındadırlar....
Tıpkı Galatasaraylılar’ın gittiği Match Cafe ya da Şamdan’daki gibi.
Tıpkı Beşiktaşlılar’ın gittiği Kazan’daki gibi...
İnanın “mahremiyet” olmasaydı ne Develi olurdu, ne Match Cafe, ne de Kazan...
* * *
Hafta içinde Metin Özülkü’nün Fenerbahçe TV’deki programından kesip biçilen bir bölüm spor kamuoyunun en büyük (!) gündemini oluşturdu. Konuk bendim.
Ama o görüntüleri “servis edenlerin” yazdığı gibi tarih 25 Ekim 2009 akşamı değildi...
3-4 yıl önce, dostum   Metin Özülkü’nün “evinde” yapılan bir çekimdi.
Çekimi yapan Fenerbahçe TV, montajı yapan da FB TV çalışanlarıydı...Kendimizi güvende hissettiğimiz bir ortamdaydık...
Program başlamadan önce, Metin Özülkü ile ev ortamında tamamen maç geyiği yapmıştık... Ve bize özel, mahrem bir konuşma geçmişti aramızda. İnanın ben de internette görünce hatırladım ve şok oldum...
Bunun telefon dinlemeyle, gizli kamerayla kişilik mahremiyetine tecavüz etmekle hiçbir farkının olmadığını düşünüyorum.
FB TV’ye ait bu görüntüler elbette Galatasaraylılar’ı üzmüş ve kızdırmıştır. Ama bizim o konuşmalarımızın kesinlikle “aleni” olmadığının, iki arkadaş arasında kayıt dışı bir sohbet olduğunun bilinmesini isterim...
Bu nedenle, bütün samimiyetimle ve açıkca Galatasaray taraftarından özür dilerim.
Ama bir konuyu da üzülerek bildirmeliyim, artık iki arkadaş arasındaki konuşmanın bile “mahremiyeti” bitmiştir.
Benim üzerimden yapılan bu olay tam anlamıyla, bir özel alan ihlali, mahremiyet ihlali ve bir çeşit telekulak olayıdır. Bütün kalbimle bu durumun beni ve ailemi çok üzdüğünü ama yine de bu olayın bel altı oyunlarının sonu olmasını istediğimi bilmenizi isterim..
Galatasaraylılar beni Fenerbahçeli olduğum için eleştiriyorlar ama bu görüntülerin de Fenerbahçe TV den sızdığını hatırlatmak isterim....
Şimdi bütün takımların taraftarlarına sormak istiyorum;
Ve taraftar delikanlılığınıza güvenerek soruyorum;
Siz hiç mi bir arkadaşınızla size özel bir kızdırmaca yaşamadınız, rakip takım ile ilgili müstehcen bir yorumda bulunmadınız ?
Sevgili Galatasaraylı Hasan Cemal ağabey,
Sen hiç bir arkadaş ortamında Fenerbahçe’ye küfür etmedim diyebilir misin?
Ya da Fanatik gazetesinin müdürü Fenerbahçeli Necil Ülgen?
* * *
Beni sevmediğini söyleyen sevgili Oray Eğin, yakın bir arkadaşınla müstesna ve özel bir konuşmanı internette görmek hoşuna gider miydi?
Mehmet Yakup Yılmaz ağabeyim, sen hiç Galatasaraylı bir arkadaşını kızdırmak için küfretmediğini söyleyebilir misin?
Sevgili Fatih Altaylı... Sen Fenerbahçe’ye olan hislerini bir arkadaş ortamında hiç açığa vurmadın mı?
Ya sen Mehmet Ali Birand ağabeyim... Bir yemekte Fenerbahçeli bir arkadaşını böyle kızdırmadın mı hiç ?
Sayın Başkan Aziz Yıldırım, Sayın Başkan Adnan Polat, Murat Özaydınlı, Mahmut Uslu, Haldun Üstünel... Ya sizler?
* * *
Rakip takım taraftarı arkadaşlarınızı kızdırmak için ya da aynı takımı tuttuğunuz bir arkadaşınızla sevincinizi paylaşmak için buna benzer bir SMS bile çekmediniz mi?
Cevabınız hayır ise, bütün taşları benim kafama atın razıyım...
Ama değilse...
O zaman bir balans da “mahremiyeti önemsemeyenlere” çekin.
Çekin ki, herbirimizin mahrem anları böyle internetler de, gazete sayfalarında dolaşmasın, en azından bazı anlar mahrem kalabilsin...
Yazının Devamını Oku

Arda’yı rahat bırakın

29 Ekim 2009
BİR: Giydiği ceketin fiyatından yürüyüşüne kadar her şeyi eleştiriliyor. Ama Arda tek tip ve sıradan bir insan olsaydı, yıldız olamazdı. Unutuluyor...

İKİ: Yaptığı iş ne olursa olsun 22 yaşındaki bir adamın üzerine bu kadar gidilmez. İnsan duygularıyla yaşar, psikolojisi bozulursa her şeyi de alt üst olabilir.
ÜÇ: Kamuoyu, basın ve Galatasaray Kulübü Arda’yı hoyratça kullanıyor. Açılışlara giden Arda... Kaptan Arda... Maçı kurtaran Arda... Kahraman Arda... Takımı toplayan Arda... Kötü sonuçların sorumlusu yine Arda.
DÖRT: Arda’yla Galata-saray’ın özdeşleştiği söyleniyor. Ama bu farklı bir durum. Bütün takım yerine formanın ağırlığı sadece Arda’nın üzerine yıkılıyor.
BEŞ: Uluslararası alanda kendisinden şöhretli isimlerle kıyaslanıp köreltiliyor. Arda’nın Arda Turan olmasına izin verilmiyor.
ALTI: Her futbolcunun sahadaki hünerleri farklıdır. Messi’den orta sahada pres yapmasını bekleyemezsiniz. Arda’dan da, futbol stilinde olmayan özellikler bekleniyor.
YEDİ: Maçlardan önce ve sonra sürekli konuşulan Arda açık yara haline getiriliyor. Ve maç içinde de bu kez rakip takım oyuncuları onun üzerine oynamaya başlıyor.
SEKİZ: Bir futbolcunun iyi performans sergilemesi için kafasının rahat olması gerekir. Ama belli ki Arda’nın kafası gittikçe daha çok doluyor, dolduruluyor.

Yazının Devamını Oku

Kalamış'ta bir sabah...

26 Ekim 2009
SABAHIN erken saatlerinde oğlum ve kızım ile pencerimizin camından caddeyi ve sokakları izledik... Hani o bildik bayram sabahları vardır ya, içimizde işte aynen öyle bir tatlı heyecan vardı. Sırtlarına Fenerbahçe formalarını geçirmiş taraftarlar, karşıdan karşıya asılmış Fenerbahçe bayrakları ve flamalarının altında sabahın erken saatlerinden itibaren  sessizce “bugün Kadıköy için en önemli gün” diye bağırıyorlardı... Eminim ki aynı saatlerde sırtlarına Galatasaray formalarını geçiren taraftarlar da aynı şeyi hissediyorlardı; ”bugün büyük gün”...
Dün ağızlarda ne Kürt açılımı ne de karşılama törenleri vardıb... Dün cebimizde, Mehmet Barlas ağabeyimizin söylediği gibi gerçek alt kimliklerimiz vardı; Fenerbahçelilik ve Galatasaraylılık kimlikleri... Efsane Başkan Ali Şen’in de söylediği gibi kitlesel alakanın böylesine büyük olduğu bir organizasyonun ezeli rekabet dışında, ülkemizin içinden geçtiği bu müthiş (!) sürece de katkı yapmasını umuyorum...
MAÇIN NOTLARI
1- Güiza, parmağındaki yüzüğü çıkardı ve tribünde oturan sevgilisine gönderdi. Sevgilisi yüzüğü taktı, böyle uğur denediler.
2- Daum her zamanki karşılaşmalardan daha farklıydı. Alman hoca, sürekli kulübenin önüne gelip bağırdı, çağırdı
3- İki tane yedek santrfor: Kazım ve Nonda!
4- Gökhan Zan ve Servet maç boyunca çok sinirliydi. Kırmızı karta davetiye çıkardılar.
5- Elano ve Alex arasındaki küslük devam etti. Sahada selamlaşmadılar bile.
6- VIP Tribünü’nde kavga çıktı. 2 Galatasaraylı taraftar dövüldü.
7- Şeref Tribünü’nü hınca hınç dolaydu. Ama Fenerbahçe’nin protokol tribünü boştu.
8- Carlos ile Elano devre arasında forma değiştirdi
9- “Arda sinirli, Alex rahat olacak” demişti. Astrolog Fatima Abdoul’un söyledikleri çıktı.
10- Güiza kenara gelince Alex, “beni oyundan alın” dedi.
Yazının Devamını Oku

Dos Santos’un kıyağı...

23 Ekim 2009
ÖYLE iki pozisyon vardı ki... Hani, ‘‘Atamayanı döverler’’ derler ya, tam da o cinsten...

Yazıya böyle başladım çünkü; Bükreş karşısına santraforsuz çıkan bir Fenerbahçe için kolay yakalanamayacak iki pozisyonda da Santos topu boş kaleye gönderemedi. Ve kaçırdığı o iki net gol pozisyonu belki de maçın kaderini belirleyecekti... Oysa biz Santos’u hep dört kişiyi çalımlayıp attığı o şık golün adamı olarak görüyor ve bekliyoruz...
Maçın genel anlamdaki temposuna gelince;
Özer Hurmacı’nın en büyük özelliği nedir?
İleri uçtaki forvet oyuncularına çok iyi toplar indirir.
Peki dün ileri uçta hangi oyuncular vardı?.
Sadece Kazım...
Ne yazık ki Özer’in ilk kez 11 şansı bulduğu takımında forvet oyuncuları yoktu.

Yazının Devamını Oku

Beşiktaş bu gruptan çıkar..

22 Ekim 2009
MAÇIN özet cümlesiyle başlayayım; Galibiyeti kaçıran taraf Beşiktaş’tı...

Hem Mustafa Denizli Şampiyonlar Ligi karnesinde şimdiye kadar ilk kez puan aldı, hem de Beşiktaş, Moskova’nın kaybettiği seride ilk puanını aldı.

Grafite’nin kırmızı kartla oyundan atılması Beşiktaş için kırılma noktası olabilirdi. Ancak bu avantajı ne sahadaki oyuncular ne de saha kenarındaki Mustafa Hoca değerlendirebildi...

Tabata tarzındaki bir oyuncu, Wolfsburg 10 kişi kaldığı anda oyuna dahil edilseydi, Beşiktaş biraz daha cesur olabilseydi, bugün Türkiye’ye 3 puanla da dönebilirlerdi.

Yine de çok önemli bir beraberlikle Türkiye’ye dönen Beşiktaş, sadece 1 puan değil aynı zamanda haftalardır “kötü giden bir şeyler var” görüşünü çürütmek için çok moralli bir başlangıç yaptı. Bu 1 puanın Süper Lig’de de özgüven ve güzel hava yaratacağı görüşündeyim...

Yazının Devamını Oku

Silbaştan…

19 Ekim 2009
GAZETEYE maç yazısı yollamak biraz da sihirbazlık ister. Maç bitmeden yazıyı yollamak, üzerine düşünecek vakit bulamadan kelimeleri ardı ardına sıralamak gerekir.

Ben tam da “9’da 9” başlığı atmışken, maç önce 1-1, sonra da 2-1 oluverince nerdeyse yazımın tamamı çöpe gitti. Son 10 dakikayı dikkate alarak yazının bu bölümünü neredeyse SİLBAŞTAN yeniden yazdım. Aslında bu da ‘skor’un futbolda ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Bu karşılaşma Gaziantepspor açısından namağlup bir takımla eski bir hesaplaşma olarak da yorumlanabilir. Hatırlarsanız, Kadıköy’de 3-0 galibiyetten 4-3 mağlubiyetle biten önemli bir maç vardı. Bu nedenle havaya girmiş namağlup bir Fenerbahçe’yi yenmek kolay değildi ama Gaziantepspor hem bunu başardı, hem de bu maçtan sonra başlayacak olan Galatasaray-Trabzonspor maçının önemini bir kat daha artırdı.

Daum’un eski öğrencisi Julio Cesar’ın bu galibiyette söz sahibi olması ise oldukça ilgi çekiciydi.

Geçtiğimiz haftalarda Galatasaray ve bu hafta da Fenerbahçe’nin kaybetmiş olması, özellikle bu kayıpların 10’uncu haftadaki derbi öncesi olması da derbiyi daha da önemli hale getirdi. Aslına bakarsanız bu haftalara kadar ‘namağlup’ sıfatı pek de içi dolu bir sıfat değildi zaten. Hatırlarsanız kazanılan birçok maç kötü oyuna rağmen biraz da şans eseri gerçekleşmişti.

Bu nedenle “Fenerbahçe şu ya da bu yüzden kaybetti” demenin anlamı da yok. Çünkü Fenerbahçe 8 haftadır nasıl oynadıysa bu hafta da aynı şekilde oynadı.

 

10 maddede G.Antep-F.Bahçe

 

Yazının Devamını Oku

Biz o treni dün mü kaçırdık?

11 Ekim 2009
GÜNEY Afrika’ya gidiş hakkını dün akşam yapılan maçlar sonucunda kaybettik diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz...<br><br>Biz o treni aylar önce önce kaçırdık...

Estonya’da berabere kalarak kaçırdık treni, Belçika’yı kendi evimizde yenemeyerek kaçırdık...
Milli oyuncuları yeteneklerine ve formlarına göre seçmek yerine, biat edenleri seçerek kaçırdık...
Herkesin diline pelesenk olmuş o “futbol ailesi”ni işletemeyerek, hep birlikte olamayarak kaçırdık...
Egolarımızı dizginleyemediğimiz için kaçırdık o treni...
“Ben yaparım olur” diyenlerin yüzünden, Türkiye’nin rakiplerinin kazanmasını isteyen Türkler yüzünden kaçırdık treni...
Herkese yetecek kadar iktidar varken, paylaşamadığımız için kaçırdık o treni...
Üzgünüz ama ne fayda...

Yazının Devamını Oku

10 da 10 mu geliyor?...

5 Ekim 2009
FENERBAHÇE kendisine ait olan rekoru kırarak 8’de 8 yaptı. Üstelik haftalardır eleştirilen kötü oyununa da son vererek...

Üstelik en büyük rakibinin Ankaragücü’ne 3-0 kaybettiği bir haftada namağlup bir Ankara takımını yenerek... Üstelik maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu’nun hatalı kararlarına rağmen... Moldova’ya götürülmeyen, bu maç için dinlendirilen Dos Santos’un fevkalade kötü (!) oyununa rağmen... Hep söylüyorum ya... Daum akıllı olduğu kadar ayrıca şanslı ve de kısmetli bir hoca... Gençlerbirliği’ni de tebrik etmek gerek... Bu haftaya kadar yenilgisiz gelmesinin bir tesadüf olmadığını dün akşam da gösterdi. Bir de Emre Belözoğlu gerçeği vardı dün gece... Emre’nin bu takıma katkısını inkar eden, futbola ihanet ediyor demektir... Ayrıca hala Fenerbahçeliliğinden şüphe edenler de önyargılı ya da kasıtlıdır diye düşünüyorum...
Alex’e ayrı bir paragraf açmaya bile gerek görmüyorum. Çünkü o bir futbol doktoru. Ona düzülen tüm methiyeler hakkıdır Alex’in...
Bir de Volkan... 1-0 iken yaptığı muhteşem kurtarışlar, dün geceki skorun gelmesinin en büyük nedenidir.
Fenerbahçe böyle bir haftada iyi mücadele ederek üç puan alması içinde bulunduğu durumu daha da kıymetli hale getirdi. Ve ben inanıyorum ki bu hafta yakalanan bu hava Fenerbahçe’ye 10’da 10 rekorunu da getirecektir.

AHLAKSIZ NEDİR?

ŞEKİP Mosturoğlu’nun salı günü Mirsad Türkcan ve Efes Pilsen hakkındaki açıklamalarını hayretle dinledim. Meğerse her fırsatta, her yerde Fenerbahçe taraftarı olduğunu söyleyen Mirsad, geçen sezon Fenerbahçe Ülker-Efes Pilsen final serisi devam ederken Efes Pilsen ile sözleşme imzalamış. Bizim Fenerbahçe yöneticileri olayı öğrenince sözleşmeyi hemen iptal ettirmiş. Söyler misiniz, bu nasıl Fenerbahçelilik!
Hadi Fenerbahçeliliği geçtim, bu nasıl bir sportmenlik, nasıl bir iş ahlakı! Ya final maçları arifesinde bu teklifi götüren zihniyete ne demeli?

Yazının Devamını Oku