İKİ: Yaptığı iş ne olursa olsun 22 yaşındaki bir adamın üzerine bu kadar gidilmez. İnsan duygularıyla yaşar, psikolojisi bozulursa her şeyi de alt üst olabilir.
ÜÇ: Kamuoyu, basın ve Galatasaray Kulübü Arda’yı hoyratça kullanıyor. Açılışlara giden Arda... Kaptan Arda... Maçı kurtaran Arda... Kahraman Arda... Takımı toplayan Arda... Kötü sonuçların sorumlusu yine Arda.
DÖRT: Arda’yla Galata-saray’ın özdeşleştiği söyleniyor. Ama bu farklı bir durum. Bütün takım yerine formanın ağırlığı sadece Arda’nın üzerine yıkılıyor.
BEŞ: Uluslararası alanda kendisinden şöhretli isimlerle kıyaslanıp köreltiliyor. Arda’nın Arda Turan olmasına izin verilmiyor.
ALTI: Her futbolcunun sahadaki hünerleri farklıdır. Messi’den orta sahada pres yapmasını bekleyemezsiniz. Arda’dan da, futbol stilinde olmayan özellikler bekleniyor.
YEDİ: Maçlardan önce ve sonra sürekli konuşulan Arda açık yara haline getiriliyor. Ve maç içinde de bu kez rakip takım oyuncuları onun üzerine oynamaya başlıyor.
SEKİZ: Bir futbolcunun iyi performans sergilemesi için kafasının rahat olması gerekir. Ama belli ki Arda’nın kafası gittikçe daha çok doluyor, dolduruluyor.
Yazıya böyle başladım çünkü; Bükreş karşısına santraforsuz çıkan bir Fenerbahçe için kolay yakalanamayacak iki pozisyonda da Santos topu boş kaleye gönderemedi. Ve kaçırdığı o iki net gol pozisyonu belki de maçın kaderini belirleyecekti... Oysa biz Santos’u hep dört kişiyi çalımlayıp attığı o şık golün adamı olarak görüyor ve bekliyoruz...
Maçın genel anlamdaki temposuna gelince;
Özer Hurmacı’nın en büyük özelliği nedir?
İleri uçtaki forvet oyuncularına çok iyi toplar indirir.
Peki dün ileri uçta hangi oyuncular vardı?.
Sadece Kazım...
Ne yazık ki Özer’in ilk kez 11 şansı bulduğu takımında forvet oyuncuları yoktu.
Hem Mustafa Denizli Şampiyonlar Ligi karnesinde şimdiye kadar ilk kez puan aldı, hem de Beşiktaş, Moskova’nın kaybettiği seride ilk puanını aldı.
Grafite’nin kırmızı kartla oyundan atılması Beşiktaş için kırılma noktası olabilirdi. Ancak bu avantajı ne sahadaki oyuncular ne de saha kenarındaki Mustafa Hoca değerlendirebildi...
Tabata tarzındaki bir oyuncu, Wolfsburg 10 kişi kaldığı anda oyuna dahil edilseydi, Beşiktaş biraz daha cesur olabilseydi, bugün Türkiye’ye 3 puanla da dönebilirlerdi.
Yine de çok önemli bir beraberlikle Türkiye’ye dönen Beşiktaş, sadece 1 puan değil aynı zamanda haftalardır “kötü giden bir şeyler var” görüşünü çürütmek için çok moralli bir başlangıç yaptı. Bu 1 puanın Süper Lig’de de özgüven ve güzel hava yaratacağı görüşündeyim...
Ben tam da “9’da 9” başlığı atmışken, maç önce 1-1, sonra da 2-1 oluverince nerdeyse yazımın tamamı çöpe gitti. Son 10 dakikayı dikkate alarak yazının bu bölümünü neredeyse SİLBAŞTAN yeniden yazdım. Aslında bu da ‘skor’un futbolda ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bu karşılaşma Gaziantepspor açısından namağlup bir takımla eski bir hesaplaşma olarak da yorumlanabilir. Hatırlarsanız, Kadıköy’de 3-0 galibiyetten 4-3 mağlubiyetle biten önemli bir maç vardı. Bu nedenle havaya girmiş namağlup bir Fenerbahçe’yi yenmek kolay değildi ama Gaziantepspor hem bunu başardı, hem de bu maçtan sonra başlayacak olan Galatasaray-Trabzonspor maçının önemini bir kat daha artırdı.
Daum’un eski öğrencisi Julio Cesar’ın bu galibiyette söz sahibi olması ise oldukça ilgi çekiciydi.
Geçtiğimiz haftalarda Galatasaray ve bu hafta da Fenerbahçe’nin kaybetmiş olması, özellikle bu kayıpların 10’uncu haftadaki derbi öncesi olması da derbiyi daha da önemli hale getirdi. Aslına bakarsanız bu haftalara kadar ‘namağlup’ sıfatı pek de içi dolu bir sıfat değildi zaten. Hatırlarsanız kazanılan birçok maç kötü oyuna rağmen biraz da şans eseri gerçekleşmişti.
Bu nedenle “Fenerbahçe şu ya da bu yüzden kaybetti” demenin anlamı da yok. Çünkü Fenerbahçe 8 haftadır nasıl oynadıysa bu hafta da aynı şekilde oynadı.
10 maddede G.Antep-F.Bahçe
Estonya’da berabere kalarak kaçırdık treni, Belçika’yı kendi evimizde yenemeyerek kaçırdık...
Milli oyuncuları yeteneklerine ve formlarına göre seçmek yerine, biat edenleri seçerek kaçırdık...
Herkesin diline pelesenk olmuş o “futbol ailesi”ni işletemeyerek, hep birlikte olamayarak kaçırdık...
Egolarımızı dizginleyemediğimiz için kaçırdık o treni...
“Ben yaparım olur” diyenlerin yüzünden, Türkiye’nin rakiplerinin kazanmasını isteyen Türkler yüzünden kaçırdık treni...
Herkese yetecek kadar iktidar varken, paylaşamadığımız için kaçırdık o treni...
Üzgünüz ama ne fayda...
Üstelik en büyük rakibinin Ankaragücü’ne 3-0 kaybettiği bir haftada namağlup bir Ankara takımını yenerek... Üstelik maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu’nun hatalı kararlarına rağmen... Moldova’ya götürülmeyen, bu maç için dinlendirilen Dos Santos’un fevkalade kötü (!) oyununa rağmen... Hep söylüyorum ya... Daum akıllı olduğu kadar ayrıca şanslı ve de kısmetli bir hoca... Gençlerbirliği’ni de tebrik etmek gerek... Bu haftaya kadar yenilgisiz gelmesinin bir tesadüf olmadığını dün akşam da gösterdi. Bir de Emre Belözoğlu gerçeği vardı dün gece... Emre’nin bu takıma katkısını inkar eden, futbola ihanet ediyor demektir... Ayrıca hala Fenerbahçeliliğinden şüphe edenler de önyargılı ya da kasıtlıdır diye düşünüyorum...
Alex’e ayrı bir paragraf açmaya bile gerek görmüyorum. Çünkü o bir futbol doktoru. Ona düzülen tüm methiyeler hakkıdır Alex’in...
Bir de Volkan... 1-0 iken yaptığı muhteşem kurtarışlar, dün geceki skorun gelmesinin en büyük nedenidir.
Fenerbahçe böyle bir haftada iyi mücadele ederek üç puan alması içinde bulunduğu durumu daha da kıymetli hale getirdi. Ve ben inanıyorum ki bu hafta yakalanan bu hava Fenerbahçe’ye 10’da 10 rekorunu da getirecektir.
AHLAKSIZ NEDİR?
ŞEKİP Mosturoğlu’nun salı günü Mirsad Türkcan ve Efes Pilsen hakkındaki açıklamalarını hayretle dinledim. Meğerse her fırsatta, her yerde Fenerbahçe taraftarı olduğunu söyleyen Mirsad, geçen sezon Fenerbahçe Ülker-Efes Pilsen final serisi devam ederken Efes Pilsen ile sözleşme imzalamış. Bizim Fenerbahçe yöneticileri olayı öğrenince sözleşmeyi hemen iptal ettirmiş. Söyler misiniz, bu nasıl Fenerbahçelilik!
Hadi Fenerbahçeliliği geçtim, bu nasıl bir sportmenlik, nasıl bir iş ahlakı! Ya final maçları arifesinde bu teklifi götüren zihniyete ne demeli?