Moral çünkü; Kasımpaşa karşılaşması anında şevksiz, sonrasında oldukça asık olan suratlar için müthiş bir moral oldu dün gece.
Özgüven çünkü; Galatasaray galibeyetinden bu yana kazanamayan Fenerbahçeli futbolcuları da taraftarı da bir düşünce almıştı...
Bu kadar pahalı ve kaliteli bir futbol takımının şifreleri mi çözülmüştü... “Artık galibiyet çok zor mu olacaktı?” gibi sorular yerini dün geceki maçla özgüvene bıraktı.
Doğrusu Fenerbahçeli futbolcuların şu aralar en çok ihtiyacı olan şeydi özgüven...
Üç puan çünkü; F.Bahçe son haftalardaki şaşılası kötü oyununu ve mücadele ruhunu tekrar etmedi dün akşam...
Başından sonuna kadar mücedele etti Fenerbahçe. Birçok pozisyon üretti ve Güiza kaçırmasa belki de farklı bir galibiyetle dönecekti İstanbul’a.
Kısacası biraz şansının da yardımıyla üç puanı haketti ve kazandı Fenerbahçe. Belki de haftalardır süren inişin, çıkışa dönüştüğü bir maç çıkardılar...
Gel de izah et
Yılmaz hocanın hafta içinde Daum’a, “Semih’ten faydalanmalı” tavsiyesi yüzünden mi bilinmez, Semih’in ilk 11’de sahaya çıkması sohbetin en önemli konusuydu.
Ancak benim dikkatimi çeken en önemli konu ise Yılmaz Vural’ın oyuncularla iletişimi. Hemen hemen Yılmaz hocayı sevmeyen, onunla çalışmak istemeyen oyuncu yok gibi. Elbette bu iletişim başarısı Yılmaz hocaya ait. Dünkü görüntüleri ne Zico, ne de Aragones sergileyebildi. Daum’un da sergileyeceğini hiç sanmıyorum. Ayrıca, Yılmaz Vural’ın maç esnasında yakaladığımız heyecanlı görüntüleri, hocayı daha sempatik ve renkli kılıyor.
Yılmaz Vural’ın futbolculara öz evladı gibi yaklaşımı, komplekssiz duruşu ve futbol bilgisi aslında daha büyük takımları çalıştırmayı hakediyor.
FENER ÇIPLAK
Peki Daum nerede?
Fenerbahçe nerede?
Bilica
Sonra maç başladı, oturduk televizyonun başına... Gözümüz televizyonda, kulağımız telefonda maçı izlemeye başladık...
Manchester United’ın akın akın geldiği bir anda Tello, zarif bir çalımla topu çekti, vurdu; top Rafael’in omzuna çarpıp, Yaradan’ın da izniyle “Goooool” diye bağırmamıza vesile oldu. İngiltere’nin devi Manchester United ile oynuyor Beşiktaş... Kolay mı?
Üstelik dünyayı dize getirdikleri statlarında, Old Trafford’da...
Spor servisinde Beşiktaşlı arkadaşlarımızın biraz daha yüksek sesle tezahürat yapması suretiyle hepimiz içimizden aynı soruyu soruyoruz; “Neden olmasın?”
‘Zorlu maçların sakat futbolcusu’ unvanını anasının ak sütü gibi hak eden kaleci Rüştü de hem sahada, hem de şahane oynuyor... Daha ne olsun...
O uçakta olmak isterdim
Bu maçı kazanan Beşiktaş, İnönü’de CSKA’yı yenerse tadından yenmez... Beşiktaş da UEFA Avrupa Ligi’nde yani... Türkiye’nin üç büyük kulübü Avrupa Ligi’nde. Bundan daha güzel bir rekabet olabilir mi ?
Ama o kimseyi dinlemedi Premier Lig hayali yüzünden.
Önce, Middlesbrough’ya gitti. Fenerbahçe’den beş gömlek alttaki bir takıma...
Middlesbrough, ikinci sezonunda küme düştü...
Sonra Avrupa’dan hatırı sayılır hiçbir teklif gelmeyince, Fenerbahçe’ye tekrar dönme şansı varken, daha da kötü bir takıma gitmek zorunda kaldı.
Ve şimdi Stoke City’de, verilen 6 dakikalık şansları değerlendirmeye çalışıyor Tuncay. Ve artık 21 yaşında da değil üstelik. Dün de 84. dakikada Fuller’in yerine oyuna dahil oldu. Yine 6 dakika oynadı...
Tuncay Şanlı Premier Lig’in 12. haftasında oynanan Hull City maçında da 81. dakikada oyuna girmiş, ancak 87. dakikada oyundan alınmıştı. Bunun üzerine Tuncay sinirlenerek soyunma odasına gitmişti.
Bana göre Güiza da Semih’i kesemez ama, eğer Güiza kadroda yoksa ve buna rağmen Daum, Semih’i ilk 11’de sahaya sürmüyorsa, bunun teknikle taktikle alakası olamaz.
Olsa olsa Daum Semih’i gözden çıkardı diyebiliriz. Kafasında ki hiç bir 11 de Semih’e yer yok diye düşünürüm. Semih tarafından da bunun farklı bir şekilde düşünüleceğini hiç sanmıyorum. İş işten geçmiş Daum’un aklına takımın tek santraforu Semih’i sahaya sürmek gelmiş, ne fayda...Bu güne kadar Kendisine güvenmeyen hocası, haftaya Semih’e şans verirse fikrim değişir mi ?...Hayır.
Zaten dahi Daum bu maçtan önce ne demişti?.. “Bu maçtan 1 puan alsak bile başarı sayılmalıdır (!)”...
REKABET ve 3 MADDE
Dün gece, aslında sadece Beşiktaş’la Fenerbahçe’yi değil bir çok durumu karşı karşıya getirdi;
1- TEKNİK DİREKTÖRLER: İnönü’de mutlak kazanmak zorunda olan Mustafa Denizli ile, olası bir mağlubiyette bile hala yeri sağlam olan Christoph Daum.
Steaua, eskilerde Romanya ordusunun takımıyken bir hayli ismini duyurmuş olsa da, şimdilerde Avrupa’nın vasat takımlarından biri... Fakat Avrupa kupası maçları çok enteresan sonuçlara sahne olabiliyor... Evvelsi gün oynanan Şampiyonlar Ligi maçlarında da, dün oynanan Avrupa Ligi karşılaşmalarında da hiç beklenmedik sonuçlara şahit olduk.
Dolayısıyla dün Fenerbahçe, üstelik Kadıköy’de Steaua ile berabere kalsaydı buna pek şaşırmazdım doğrusu... Ama bu normal karşılama, Fenerbahçe’nin kötü oynadığı anlamına gelmemeli... Fenerbahçe dün gece gerçekten çok iyi mücadele etti... Özellikle Emre’nin bitmeyen mücadele gücü ve Alex’in performansı harikaydı... Özellikle oyun 1-0’ken Alex’le başlayan ve Emre’nin sağ ayağıyla kaleye giden top gol olsaydı, belki de ilk yarı 3-0 olabilirdi. Ancak Fenerbahçe’de ciddi bir sorun vardı dün gece; defansın göbeği... Özellikle de Bilica. Öyle bir kademe hatası yaptı ki, 3 metre gerisinden hayalet gibi gelen Yunan oyuncu Kapetanos hiç yoktan Steaua’ya beraberlik golünü kazandırdı. Bilica fiziğiyle güven verse de, haldır huldur sertliğiyle de her an kırmızı kart görebilecek bir oyuncu...
1959’dan 2009’a
Ama aynı Bilica, 1959’da Can Bartu’yla Avrupa’da ilk golünü atan Fenerbahçe’nin, 200’üncü golüne imza atarak hem tarihe geçti hem de hatasını affettirdi...
Dün gece, üstelik iki kez tarihe geçen bir başka isim de Alex’ti... Hem ‘Avrupa’da en fazla maça çıkan Fenerbahçeli’ oldu, hem de 14 golle ‘Avrupa kupalarında en çok gol atan Fenerbahçeli’ unvanını aldı...
Rekorlar, tarihe geçmeler bir yana, Alex’in bir profesör edasıyla topa dokunduğu her an Fenerbahçe’yi bir pozisyona soktu. Gecenin yıldızı tek kelimeyle Alex’ti...
GECEDEN NOTLAR
BİR:
O yazıda özürle birlikte, konuşmanın hangi şartlarda ve nasıl gerçekleştiğini de açık açık yazdım.
Ama dünkü gazetelerde yazıldığı gibi “ben kimseyi tehdit etmedim.”
Bu konudan haberdar olmayanlar için kısa bir özet yapmalıyım.
Dün iki gazetede, “Saatçi’den Üstünel’e tehdit”, “Çıldırtan yemek” ve “Haldun Üstünel’e tehdit telefonu” başlıklı haberler çıktı.
Bu haberlerde, benim Galatasay yöneticisi Sayın Haldun Üstünel’i arayarak, “Bu meseleyi kapat, elimizde senin ve bazı yöneticilerin görüntüleri var. Bunları yayınlar ve sizi insan içine çıkamaz hale getiririz” dediğim iddia edildi.
Ayrıca bu gerçek dışı haberde, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener, Lig TV Genel Müdürü Şansal Büyüka, Vatan Gazetesi Spor Müdürü İbrahim Seten, Beşiktaş eski yöneticisi Fikret Orman ve Futbol Federasyonu Milli Takımlar eski sorumlusu Serdar Güzelaydın’ın da böyle bir konuşmaya şahit oldukları belirtildi.
Evet, ben yukarıda isimleri geçen arkadaşlarımla ve sayın başkan ile bir yemek yedim.