Ercan Saatçi

Arda ağabey oldu

30 Ocak 2010
Lig Tv’deki “Günaydın Futbol”u her gün ilgiyle izliyorum. Sevgili Atilla ve Öztürk ağabey gerçekten hoş sohbetleriyle ve eleştiriyle gazetelerin spor sayfalarını yorumluyorlar... Bana göre kıymetini de artırıyorlar.

Erman Abi’nin yorumlarıyla hakemler nasıl ki kendilerine çeki düzen veriyorsa, spor basını da bu programdan her gün karne alıyor desek yalan olmaz...

Dos Santos’un transferiyle ilgili Atilla Ağabey “Nihayet Arda’ya ‘abi’ diyecek biri geldi” diyerek Gio’nun gençliğine dikkat çekti. Bu pası alan Öztürk Abi de haberin başlığını çok güzel tamamladı “Arda Ağabey Oldu”...

 

G.Saray Gio’nun tapusunu da almalı

 

DEVRE arasının transfer şampiyonu açık ara Galatasaray oldu. Hatta devre arası transferleriyle bu sezonun en iyi transferlerini yaptı desek yanılmış olmayız. Bu yıl yapılan transferler arasında bana göre en muhteşemi Dos Santos transferidir. Yetenekleri ve yaşı göz önüne alınınca geriye bir tek bu oyuncuyu adapte etmek kalıyor. Bu da olursa, Galatasaray’ın bir dünya yıldızını transfer ettiğine hep birlikte tanık olacağız... Ben Barça’dan beri Gio’yu izliyorum. Ve müthiş bir hayranlık duyuyorum. Öyle ki Play Station oynarken bile yaptığım her takıma Gio’yu transfer ederek başlıyorum...Bu nedenle diyorum ki G.Saray sezon sonunu beklemeden bu yıldızın bonservisini mutlaka almalıdır. Neden mi; çünkü iyi yönetilen bir 3.5 milyon Euro’luk Gio’nun, 1-2 yıl içinde en az 5 kat değer kazanacağını iddaa ediyorum...

 

Sol gösterip

Yazının Devamını Oku

Pazarımı kaybettim

26 Ocak 2010
Maraton programını ve Şansal, Erman ağabeyleri göremeyince, futbol kurallarında yazılmamış bir maddeyi, önemli bir rengi kaybettiğime emin oldum… Ben mi yoksa hepimiz mi kaybettik, bilemedim…

YARIN Erman Hoca’dan Lig TV meselesini detaylarıyla okuyacağız.
Ne yazacağını ben de bilmiyorum, hep birlikte okuyacağız...
Pazar akşamı hayatımın doğal reflekslerinden biri haline gelmiş bir durum yüzünden boşluğa düştüğümü hissettim ! Pazar günümü, maçlardan sonra Maraton programında Şansal ve Erman ağabeyleri, futbol kurallarında yazılmamış bir maddeyi, önemli bir rengi kaybettiğime emin oldum.
Ben mi yoksa Lig TV mi kaybetti ya da hepimiz mi kaybettik, bilemedim.
“Hayat ‘bir kişi’lerden mi ibarettir?” diye sorsam ne dersiniz ?
Ben kesinlikle “Evet” derim.
Peki Lig TV sadece Erman Toroğlu’dan mı ibarettir?

Yazının Devamını Oku

Tarlada onur savaşı

23 Ocak 2010
BİR tarafta aklı Denizli’de bırakılmış şampiyonlukta kalan Fenerbahçe, diğer tarafta ‘düştü’ gözüyle bakılan Denizlispor...

Horozlar ‘çıkmayan candan umut kesilmez’ misali bir mücadele veriyor. Diğer yandan Fenerbahçe, ilk yarıda sergilediği sıkıcı futboldan ve gereksiz puan kayıplarından kurtulmak istercesine cesur oynuyor...
Nerede?
Kadıköy’de, Avrupa’nın sayılı lüks statlarından birinde...
5 yıldızlı otellerin odalarını aratmayan localarıyla, dış ısıtıcılarıyla, televizyonlu koltuklarıyla, mağazalarıyla, restoranlarıyla, otoparklarıyla Şükrü Saracoğlu stadında...
Ama gel gör ki, seyirci için her şeyin fazlasıyla düşünüldüğü bu güzel statta, maalesef seyredilecekler için aynı özen gösterilemedi gitti... Şimdi, yapılan yatırımla Avrupa’da 16 stadın kullandığı bir sistem alındı. Sezon sonunda zeminin de Avrupa’nın en iyi statları gibi muhteşem olacağı söyleniyor.
Fakat...
Engebeli arazi

Yazının Devamını Oku

Hangisi doğru?

10 Ocak 2010
HERHANGİ bir iddiayı, kanıtlanmış bir suç olarak göstermek mi, yoksa başkalarının ağzıyla suçlananlara da söz hakkı vermek mi? Ardı arkası kesilmeyen iddialara maruz kalanların hezeyanına karşı, derhal savunmaya geçmek mi, suçlananlara da savunma şansı tanımak mı? Suçlanan bir kişinin “çamur at izi kalsın” haykırışına da yer vermek mi, yoksa suçlananlara da yer verenleri alelacele suçlamak mı?
Son bir yıldır iddianamelerin her alanda havada uçuştuğu bir dönemden geçiyoruz... Siyasi ve askeri konulardaki iddiaların ve ortaya çıkardığı travmaların içinde yüzüyoruz... Kimileri suçsuz kimileri suçlu ilan edilecekler... Ancak suçsuz olduğu halde bir iddiayla hayatları kayanların suçsuzluğu ispat edilse bile kimse onlara eski hayatlarını geri veremeyecek...
Şimdi böyle bir ortamda avukatlar tarafından basına sızdırılan iddianameler ve isimler karşısında ne yapacağız?
Tek taraflı yargı
Bir Alman savcının suç iddiasında bulunduğu belgeyi ele geçirmek elbette iyi bir gazeteciliktir. Peki iddialarla hayatları alt üst olanların konuşma hakkı yok mudur? Suçluluğu ispat edilmemiş bir kişiyi suçlu gibi teşhir etmek tek taraflı bir yargı değil midir?
İşte bu yüzden önceki gün, Milliyet Spor Servisi’nin “iyi bir gazetecilikle” ortaya çıkardığı “savcı imzalı iddianamelerin” yer aldığı belgenin, suçlanan muhataplarıyla konuştuk ve onların bu belgeyle ilgili düşüncelerini sayfalarımıza yansıttık... Onların açıklamalarına en ufak bir yorum katmadan, manşetimizi de suçlanan bir kişinin ağzından çıkan bir cümleyle yaptık... Amacımız ne Milliyet Spor Servisi’ni yalanlamak ne de yaptıkları gazeteciliği karalamaktı... Önümüzdeki süreçte suçlanan kişilerin gerçekten suçlu olup olmadıklarını hep birlikte göreceğiz... Suçları kanıtlanırsa cezalarını çekecekler elbette.
Ya suçlu değillerse
Fakat...
Ya suçlu olmadıkları, sadece bir iddiayla “şikeci” damgası yedikleri ortaya çıkarsa ne yapacağız? Bunun vicdan boyutuyla hesaplaşabilecek miyiz yoksa, başta kaleci Recep Öztürk  olmak üzere suçlananların da söylediği gibi “çamur at izi kalsın” sözünün altında ezilecek miyiz...
Ben gereksiz alınganlıklar yerine çok gerekli olan iletişimi kurabilmeyi, Ertuğrul Özkök’ün Sit-Com (Durum Komedisi) benzetmesini aşağılamak yerine, bir Sit-Com’un içindeki renkliliği ve çok sesliliği keşfedebilmeyi ve anlamayı teklif ediyorum...
Yazının Devamını Oku

Spor mahallesinde 2010 listem

2 Ocak 2010
YENİ yıl, yeni bir başlangıç mıdır bilinmez ama, bir çok insan yeni yılla birlikte, “Şunları yapacağım, bunları yapmayacağım” listesi oluşturur. Çoğunlukla da o yazılanlar yapılmaz ama yeni yılda kendimizden beklediklerimizin yeni bir ajandaya “Bu sefer yapacağım” isteğiyle yazılması bile yeter...

Tüm okurlarımıza sağlıklı ve sağduyulu bir yeni yıl dilerken, 2010 ajandasında kendimce çok konuşulacakları sıralamak istedim... Baktım ki yine konuşulacak çok şey var... İyi midir, kötü müdür bilmiyorum ama spor mahallesinin sembol figürleri, yeni figürleri, eleştirilecek isimler diye uzayıp giden bir listem var...

2010’da en çok konuşulacaklar

· Aziz Yıldırım ve şampiyonluk sözü (tutsa da tutmasa da) · Özer Hurmacı · Elano · Yayın ihalesi · Ümit Özat’lı Ankaragücü · Erman Toroğlu · Uğur Dündar (futbola bakış açısıyla) · Yine Güiza ·  Milli Takım’a hoca olacak teknik adam. · Ertuğrul Sağlam ve Tolunay Kafkas · Sercan Yıldırım · Turgay Demirel · Daum ve Aykut Kocaman · Mustafa Denizli · Arda Turan · Mahmut Özgener ve MHK · Yıldırım Demirören · Ertuğrul Özkök’ün spor yazıları · Rıdvan Dilmen ve NTV SPOR · Hıncal Uluç ·  Tabata · Tanjevic · Şenol Güneş · Ahmet Çakar, Reha Muhtar ve Serhat Ulueren · Fanatik İddaa eki · Feridun Niğdelioğlu · Alper Dülgerci ve Kaan Koç · Beşiktaş Kongresi · Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol · Ezel hayranı sporcular · Fenerbahçe Acıbadem Bayan Voleybol Takımı · Keita· fenerbahçe.org’un düzeltmeleri · Fırat Aydınus · Sinan Engin · Gökhan Ünal · Sadri Şener ·  Tek santrfor-çift santrfor, çift stoper-tek stoper mevzusu ·  Pierro (Lig tv ölçüm aleti), · Turgay Demirel’in maskotu · Alex · Yılmaz Vural · Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı · Aslantepe.

Şampiyon olamazlarsa neler konuşacağız?

FENERBAHÇE

*  Aziz Yıldırım’ın 3 yıl üst üste verdiği şampiyonluk sözünü.
*  Zico’nun gönderilmesinin ne kadar yanlış olduğunu.

Yazının Devamını Oku

Benim favorim Yılmaz Vural...

23 Aralık 2009
AYLARDIR bekliyoruz...<br><br>Fatih Terim’in ardından A Milli Takımımız resmen başı boş... Potansiyel milli oyuncularda da milli takıma seçilme seçilmeme gibi bir kaygı yok...

Peki federasyonumuz bu başı boşluğa hazırlıksız mı yakalandı?

Fatih Terim’le yollar ayrılırken biraz duygusal mı davranıldı, alternatif isimler henüz yok muydu?

Peki şimdi var olan isimler neden federasyon tarafından açıklanmıyor, neden “Şu hocalarla görüşüyoruz” ya da “Şu kadar süre sonra yeni hocamızın ismini açıklayacağız” denemiyor?

Milli Takım Teknik Direktörlüğü koltuğu biraz da kamusal bir koltuktur... Her ne kadar yeni hocamızı TFF belirleyecek olsa da ahalinin olurunu da almak zorunda... E kolay mı kimilerimiz “Hoş geldin” derken, kimilerimiz “Bu mudur?” diyeceğiz... Kimilerimiz kariyer çıtasıyla ilgili eleştiri yaparken, kimilerimiz aldığı ücretle ilgili eleştiriler yapacağız... Fakat hala bütün bunlardan mahrumuz(!), çünkü şöyle ağız tadıyla sallayabileceğimiz bir hocamız yok...

Şehir efsaneleri artıyor


Hoca belli olmayınca da şehir efsaneleri artıyor, adaylar çoğalıyor haliyle...

Baştan söyleyeyim; benim adayım Yılmaz Vural... Almanya’larda benim diyen teknik direktörlerin bitirdiği akademileri bitirmiş, sonra da yurdumun arka sokaklarından yetişmiş bir futbol fenomeni...

Ama nedense bu gibi görevler Yılmaz Vural’a pek yakıştırılmıyor (!)... Hatta minik ama aşağılayan tebessümler görüyorum konu Yılmaz Vural olunca... Belki
arkasından ittirecek siyasi bir güç yok ama Türkiye kadar büyük bir isteği ve coşkusu var hocanın...

Şimdi biri dese ki; “Bir teknik direktör var; renkli, heyecanlı, oyuncuları çok iyi tanır ve sevilir, maç esnasında 12’nci adam gibi oynar, inanır inandırır.”

“Süper” demez miyiz? Peki bu özellikler Yılmaz Vural’da yok mu? Fazlası var eksiği yok... Ama konu Yılmaz Vural olunca yine o(!) gülümseyen surat ifadeleri gözümün önüne geliyor...

TFF Başkanı Mahmut Özgener ve arkadaşlarının, “Bizi tefe koyarlar” dediğini duyar gibi oluyorum... Para bulunsa, okkalı bir sponsor “Ben veriyorum parasını” dese Hiddink kapıda!... Nasıl olsa sponsor verdi, diyerek parasal çıtayı aşarız... Kariyer desen zaten Hiddink’te...

İşte mesele de bu zaten... Teknik direktör seçerken cesurca sorumluluk alınamıyorsa, ‘o ne der, bu nasılsa itiraz eder’ telaşlarına düşülürse, buradan sağlıklı bir sonuç çıkması mucize olur...

Bırakın paralar cebimizde kalsın... Heyecanı bitmiş, “Ben oldum” diyen, milli oyuncuyla aynı dili bile konuşamayan birine bu koltuğu teslim etmeyin... Bu sefer de benim hatırım (!) için böyle olsun...
Yazının Devamını Oku

Fenerbahçe emaneti geri aldı...

21 Aralık 2009
FENERBAHÇE ilk yarıda oldukça iyi mücadele etti. Ayağa pas, defans ve orta sahadaki mücadele, Güiza’nın ayaklarında sönene kadar iyiydi...

Emre&Baroni ikilisinin farkı net bir şekilde hissedildi. Ancak ikinci yarıda Emre’nin neden oyundan çıkarıldığını anlamış değilim... Maçın büyük bölümünde kanatlarda bir sorun vardı... Daum, Özer’e yer açmak için daha iyi bir kanat organizasyonundan vazgeçmişti dün... Özer’in oynaması konusunda ben de Daum’u destekliyorum ancak; Özer solda değil de gerçek yeri olan sağda oynasaydı, henüz Fenerbahçe’ye bir katkı sağlayamayan Mehmet Topuz’un yerine de Uğur Boral oynasaydı, kesinlikle daha etkili kanat organizasyonları olurdu... Fakat bir yandan da bu kanat organizasyonlarının son durağı olan Güiza problemi göze çarpıyor... Her ne kadar da Fenerbahçe’ye dün bir gol kazandırsa da, bir metreden boş kaleye gol atamayan gol kralıyla ilgili fazla bir şey söylemeye gerek yok...

F.Bahçe’nin istediği gibi oldu

FENERBAHÇE golü bulduktan sonra, Şenol Güneş gözle görülür bir risk aldı. Ve az kalsın bu risk Trabzonspor’a pahalıya mal olacaktı... Fenerbahçe forvetleri biraz daha becerikli olsalar, skor çok farklı bir hale gelebilirdi...
Trabzonspor’un özellikle Şenol Güneş’in gelişiyle parlayan yıldızları Alanzinho, Gabric ve Colman çok fazla etkili olamazken, sağ kanatta Serkan’ın etkili oluşu bir ara oyunun ibresini Trabzonspor’a çevirdi... Yaptığı kurtarışlardan dolayı Trabzon kalecisi Onur’un da hakkını teslim etmek lazım... Sözün özü dün akşam her şey Fenerbahçe’nin istediği gibi gitti, cuma ve cumartesinin liderlerinden emaneti geri aldı ve Fenerbahçe çok önemli bir galibiyetle ligin ilk yarısını bitirdi...

Güiza’ya verilen parayı bir kenara koyun...

· Ona gösterilen sabır, verilen şans, PAF takımdaki genç Beykan’a ya da başka bir gence verilseydi ne olurdu?
· Yıllardır alt yapıdan hiçbir futbolcuyu kadrosunda değerlendiremeyen Fenerbahçe, yıllar sonra şeytanın bacağını  kırmış olurdu...

Yazının Devamını Oku

Tedavi zamanı

13 Aralık 2009
FENERBAHÇE iyi oynayabilmeyi bir becerebilse, peşi sıra galibiyetleri gelse, kimse çıkıp da Fenerbahçe’nin falanca oyuncusunun özel hayatına karışmayacak.

Hatta “yakışır, helal olsun koçlarıma” diyenler çoğunlukta olacak. Ancak iyi oynamayı bir türlü beceremeyen, olmadık puan kayıplarına dur diyemeyen bir takımsan eğer, taraftar, kamuoyu ve basın karışır, konuşur, yazar, çizer elbette. Çünkü Fenerbahçe büyük ve beklentileri yükselten bir camia. Dün gece Fenerbahçe’den kötü geçen günlerin inadına bir patlama beklerken, az kalsın Kadıköy’de yine bir bomba patlayacaktı. Ankaragücü’nü ve oyununu  küçümsememek gerek elbette, ancak Fenerbahçe kendi evinde yine kötü oynadı, yine öldü öldü dirildi desek haksızlık etmiş olmayız sanırım. Bu nedenle bu galibiyet Fenerbahçe’ye nefes aldırmış olsa bile ben yine de asıl bir an önce devre arasının gelmesinin Fenerbahçe’ye rahat bir nefes aldıracağını düşünüyorum. Ancak bu aranın “her konuda bir tedavi zamanı (!)” olması gerektiğinin da altını çiziyorum.

OYUN BOZAN

Güiza.
Resmen oyun bozuyor.
Fenerbahçe ne zaman hızlı ve organize bir atak başlatsa, top Güiza’ya geldiği anda
bu atak bozuluyor.
Ya topu kaptırıyor,  Ya topu eziyor,  ya da çok kötü bir pasla atağı bitiriyor.

Yazının Devamını Oku