Ercan Saatçi

Alex'e açılım yok mu ?

21 Ağustos 2009
SON bir aydır güzel ülkemde gerekli gereksiz bilumum açılımlar yapılırken, Fenerbahçe’nin Alex sendromuyla ilgili bir açılım görememek, beni çok üzdü doğrusu...

Şimdi açalım...
Konu Alex’in kendisi değil. Fenerbahçe’nin genlerinde hep Alex’vari futbolcular olmuştur. Didi döneminden bu günlere kadar, Cemil Turan’lardan İsa’lara, Oğuz Çetin’lerden Okocha’lara bir çok 10 numara bu takımın maestroluğunu yaptı. Oyun düzenlerinde d e hep etkili oldular... Tıpkı şimdi olduğu gibi. Ancak bir sorun var...Alex özelliklerinde bir alternatif yok Fenerbahçe’de. Bu nedenle gözler hep Alex’i arıyor. Emre deseniz, Alex’e yedek olacak bir oyuncu değil. Artık sürekli Alex’in pozisyonunda oynayacak olsa eminim ki bunu yapabilir ama böyle bir ihtimal yok. Bu nedenle derim ki; Daum takım içersinden, belki de gençlerden bir Alex alternatifi yaratmalı...

Güiza’ya sabretmek

BEN hala çözemedim...
La Liga’da dünyanın en iyi takımları ve defans oyuncuları arasında, dünya yıldızı golcülerle rekabet edip nasıl gol kralı olunabilir?
Daha doğrusu bir sezon boyunca ve en son dün gece de izlediğim Güiza, İspanya’da nasıl gol kralı olabilmiş? Aragones mi vatandaşının dilinden anlamamıştı yoksa Daum mu Güiza’nın verimli olabileceği kurguyu yapamıyor ?
Hadi taraftarın sabrını bir kenara koyalım... Böyle bir Güiza’ya Daum ne kadar dayanır, hep birlikte göreceğiz...

Kaptan’ın mücadelesi

Yazının Devamını Oku

Kadıköy’de ilk tango

17 Ağustos 2009
FENERBAHÇE nihayet Kadıköy’deki ilk Süper Lig karşılaşmasına çıktı...

Taraftar her zaman ki gibi bütün ihtişamıyla, takımının ve stadın kalbi olarak yerlerini aldı...Daum sahaya “evine hoşgeldin” pankartının gölgesinde çıktı... Alex sakatlanıp oyundan çıkmak zorunda kalıncaya dek herşey güzeldi... Maça Alex’siz başlayan Fenerbahçe, en can alıcı yerinden yoksun kaldı ve takımın organizasyon bozuldu... Ve Fenerbahçe hiç bir pozisyon üretmeden ilk yarı bitti. Daha önce de belirttiğim gibi Alex’in özelliklerinde bir alternatif olmaması Fenerbahçe için büyük bir handikap...

Ve Emre sahnede...

İkinci yarıda da pek değişen birşey yoktu. Emre’nin defansif bir görevi olmasına rağmen, yaptığı baskı ve pozisyon üretme çabası alkışa değerdi. Özellikle sağ ayağıyla çektiği şutun direklerden dönmesi maçın en önemli anlarından biriydi. Nitekim Emre’nin bir başka şutuna ofsayt pozisyonunda ayak koyan Kazım, 70. dakikada takımına gol kazandırabildi.  82. dakikada yine Emre sahneye çıktı ve kornerden bir gol attı.  Dos Santos’un golü ve Kamanan’ın volesine mucize bir dokunuş yapan Volkan’ın kurtarışları da tam fotoğraflıktı...

 

DAUM’A KIYAK (!) YAPAN ADAM

 

AMERİKA’da çaylak bir polisin Bob Dylan’ı tanımaması ve kimlik sorması haberini okumuştum dün...Nasıl olur da Amerika’da Bob Dylan’a kimlik soracak kadar tanımayan bir polis olabilir diye düşünmüştüm...

Buna benzer bir durum dün Kadıköy’de yaşandı... Hatta daha beter !...

Yazının Devamını Oku

Lambaya püff de!

10 Ağustos 2009
DENİZLİ yerel basınının manşetiydi (Lambaya püff de) dün. Denizlisporlu futbolcular ve teknik direktörün fotoğraflarının hemen üstüne yazılmış bir film afişi tadındaydı...

Kadere bakın ki maçın ikinci yarısında biri gerçekten lambaya püff dedi(!) ve sahanın ışıkları söndü...
Bu kesinti o kadar uzun sürdü ki, maçın havası tamamen kayboldu. Hava kaybolmadan önce, Fenerbahçe Denizli’ye oranla biraz daha iyiydi.
İlk dakikada Alex’in şık pası ve Güiza’nın iyi vuruşuyla gelen gol, dengeleri bozdu. Ancak şunu söyleyebilirim ki, Fenerbahçe hücuma çıkarken pozisyon üretmekte zorluk çekiyor. Özellikle kanat oyuncuları hücuma istenildiği kadar etki yapamıyor.
Bu arada Önder Turacı’nın gittikçe yükselen performansını da göz ardı etmemeli. Zaten Milli takıma da davet edilerek bu çıkışını pekiştirmiş oldu. Özellikle lambanın püflemesiyle kesilen oyun aslında Denizli’nin dezavantajı oldu. Oyunun soğuduğu gibi, oyuncular da soğudu, oyunun ritmi de kayboldu...
Bir anlamda Fenerbahçe 30 dakikalık bir karşılaşmaya 1-0 galip başlamış gibi oldu. Umarım şehirlerimizde bundan sonra böyle elektirik kesintileri yaşanmaz, birileri lambaya püff demez...
En azından yetkililer Süper Lig karşılaşmalarının oynandığı saatlerde daha dikkatli olurlar...

Ugurinho Borales

BİR an için Uğur Boral stilinde hızlı bir kanat oyuncusunun Fenerbahçe’ye transfer olduğunu varsaylım. İsmi Ugurinho Borales, uyruğu da Brezilya olsun. Yedek kalabilir miydi sizce?

Yazının Devamını Oku

Laf olsun torba dolsun

7 Ağustos 2009
TAMAM seyircisiz maç iğrenç ve zevksiz. Peki dünkü maçı 100.000 seyircinin izlediğini varsayalım.Yine zevksiz olurdu emin olun. Turun garanti olması futbolcuların psikolojisini etkilemiş olmalı ki, yırtıcı ve istekli futboldan eser yoktu dün. Tam anlamıyla “laf olsun torba dolsun” misali bir futbol oynandı dün gece. Diyelim ki, dün geceki maç ölçü değildi ama yine de Fenerbahçe’nin zorlu bir maratona çıktığını ve rakiplerinin de ne hazırlık maçları yaptığı rakipler gibi olacağını ne de karşılarında hep Honved ayarında takım bulacaklarını kabul etmesi gerek. Ve buna göre eksikleri, aksaklıkları şimdiden teşhis ederek önlem alması... Aksi takdirde on hafta sonra iş işten geçmiş olur ve başka şeyler konuşulmaya başlanır.

Kırmızı Kart

BILICA’nın gördüğü kırmızı kart hem biraz tartışmalı hem de Fenerbahçe’nin zayıf noktasına atılmış bir taş gibiydi. Maçın sonucunu etkilemesi açısından değil ama sarı lacivertlilerin diğer Avrupa Ligi maçları açısından pek iyi olmadı.

Bana gore F.Bahçe’nin bu kadrosunda iki büyük problem var. Biri Bilica’nın da kırmızı kart görmesiyle iyice problem haline gelen defansın göbeği, diğeri de forvet.

Belki de bu yüzden bu kırmızı kart, transfer sezonu kapanmadan Fener’in elini çabuk tutması için bir işarettir. Bu nedenle bu takımın, ligde en çok sorun yaşayacağı bölge olarak gördüğüm defansın göbeğine alternatif bulması olmazsa olmazıdır. Forvette ise şöyle bir problem var? Güiza yalnız ve yalnız başına üretmesi de o kadar zor. Zorlu maçlarda Dos Santos ve Deivid forvete ne kadar yardımcı olabilir, tartışılır.

MAÇIN ÜÇ ADAMI

Güiza ? Önder ? Baroni (Cristian)
Yazının Devamını Oku

Söz verenlerin finali!..

3 Ağustos 2009
LK önce Aziz Yıldırım çıktı ve 3 yıl şampiyonluk sözü verdi. Ardından bir kaç ay sonra Yıldırım Demirören 5 yıl şampiyonluk sözü verdi.

Mustafa Denizli “Öyle sözleri başkanlar verir” diyerek “Beni bağlamaz” tarzında bir açıklama yaparken, Daum, “Şampiyon olacağız” dedi.

İşte başkanları ve teknik direktörleri, bu büyük sözleri sarfeden takımlar dün gece bir araya geldi.

Ben dün gece, ne üst üste üç yıl ne de beş yıl şampiyon olacak takım göremedim.

Şimdi diyeceksiniz ki, daha bir maçta bunu göremediğini nasıl söylersin...

Peki ben bir maç izleyip bunu söylüyorum da, bu sözleri verenler, daha hiç bir maç izlemeden onlarca maçın skorunu görmeden, bilmeden nasıl konuşuyorlar...

Aziz Yıldırım, dün geceki maçla bu iddiada bir adım önde.

 

Seneye Süper Kupa finali garanti

Yazının Devamını Oku

Ciddiye aldı

31 Temmuz 2009
FENERBAHÇE dün gece çok istekliydi. Sarı lacivertlilerin bu görüntüsü, uzun ve zorlu bir sezon olacağını düşününce, “hep böyle gider mi?” sorusunu da içten içe sordurtmuyor değil. Güçsüz Macar takımı karşısındaki Fenerbahçe, maçın başından itibaren işi ciddiye aldı. Ve mutlak favorisi olduğu karşılaşmanın da galibi oldu. Daum yeni transfer Oliveira ve Dos Santos’u ilk onbire alarak maça başladı. Brezilya’dan gelip bir hafta sonra ilk 11’ de forma şansı bulmak da her babayiğide nasip olmaz açıkçası. Örneğin Rijkaard, Keita’yı ve diğer yeni transferleri dün İsrail’de 11’e almadı. Bence doğru da yaptı. “Galatasaray’da formayı kapmak kolay değil” mesajı verdi. Daum ise tam tersi bir anlayışla, biraz da seyirciyi ve maçın zor olmayacağını da düşünerek formayı verdi.

ÖZLEMiŞiZ

CARLOS, Fenerbahçe’ye geldiği günden bu güne ilk kez bir firikik golü attı. Atmaz olaydı. Topun çizgiyi geçtiğini gördü ve sakatlandı. Güiza, “bu sene ben bu takımda iş yaparım” mesajı verdi. Defansta Bilica ve Önder uyumlu gözüktü. Ama dünkü rakibin çok etkili olamadığı göz ardı edilmemeli. Kalede Volkan yine güven verdi. Morali de yerindeydi. (Aragones’ten sonra Daum futbolcuların birçoğuna adeta ilaç gibi gelmiş) Gökhan Gönül, ‘nerede kalmıştık’ der gibiydi. Yine iyiydi.
Emre şimdilik ‘ben bu takımın gizli lideriyim’ mesajı verdi. Çok çalıştı. Geçen sene Emre’nin F.Bahçe’ye gelmesini hazmedemeyenler galiba mahcup olacaklar. Dos Santos iyi bir transfer olup olmadığıyla ilgili hala bir ipucu vermedi. Tıpkı vatandaşı Oliveira gibi Brezilyalı olması dışında takıma büyük bir renk kattığı söylenemez. Bu futbolcularla ilgili karar verebilmek için süre lazım. Kazım da Aaragones’ten sonra Daum’la hayat bulacak gibi görünüyor. Ancak biraz laubali bir vücut diline sahip olması Kazım’ın en büyük handikabı.
Deivid 11’de başlayamadı ki bence sürpriz bir durumdu bu. Carlos sakatlanmasa belki de dün oynamayacaktı. Ama geçen sezon yarattığı hayal kırıklığından sonra ilk 11’de yer almaması bence çok doğru bir tercihti.. Alex bildiğiniz gibi. İstediği zaman çok iyi oynuyor. Bu sene de takımı sırtlayan isim olacak kuşkusuz.

DAUM DEĞiŞMiŞ

İŞTE orada durun. Fenerbahçe’den gönderilen Daum’la kurtarıcı olarak getirilen Daum arasında önemli değişiklikler var. Daum espri yapıyor, basın mensuplarına takılıyor, iddialı demeçler veriyor. Takımın tek hakimi olduğunu vurgulayan mesajlar veriyor. Kahkaha atıyor. Ve Fenerbahçe’ ye tekrar geldiği için mutluluğu gözlerinden okunuyor.

MAÇIN 3 ADAMI: Güiza -Emre -Gökhan
Yazının Devamını Oku

G’ALOŞ...

19 Temmuz 2009
FRANSIZCA’dan dilimize geçen galoşun anlamı; tabanı tahtadan yapılmış deri ayakkabı. Temizlik amacıyla ayakkabı üzerine geçirilen plastik gereç.

Ayakkabıların, giyisilerin, saçın ve insan teninin kirini gizler...
Temiz olan ortamlara girilebilmesi için, mikroplu olma ihtimali olan şeylere aracılık eder.
Bir anlamda kirle temas etmek için üretilirler...
Galoşların temizlenmesi mümkün değildir.
Pisliğe ya da mikroba dokunmuş galoşların tekrar temizlenme ihtimali yoktur.
Ancak yeniden dönüşüme tabi tutulurlar.
Şimdi ne alaka diyeceksiniz...

Yazının Devamını Oku

Güzel Adam...

12 Temmuz 2009
HENÜZ yedi sekiz yaşlarındaydım... İsmini ilk kez rahmetli dayımdan duymuştum; onun için “Keşke Fener’de oynasaydı” derdi hep... Meğer Beşiktaşlı’ymış... Futbola ilgim arttıkça ben de o ismi tanımış ve hafızamdaki ilk 11’e yazmıştım...
Ben delikanlı çağlarıma girerken o Hürriyet’te köşe yazısı yazıyordu...
Yıllar sonra, bir arkadaşım beni bir akşam Zilli Bar’a götürdü.
İhsan Kayral sahnede şarkı söylüyordu. Ahşap ağırlıklı bir bardı ve her köşesinden samimiyet fışkırıyordu.
Sonra yanıma o barın sahibi geldi...
O’ydu!
Beni eşiyle tanıştırdı, o günden beri saygı ve hayranlık duyduğum Asuman Abla’yla...
Sonra çok sevdiği rakı kadehini kadehime vurup, “Hoş geldin Güzel Adam” dedi...
O geceden sonra haftanın en az iki günü, o günlerde flört ettiğim eşim Gülümsün’le o bara gittik...
Hatta hayatımızın en mutlu yılbaşılarından birini orada, hep birlikte kutlamıştık...
Hayata hep güzel bakan ve tüm arkadaşlarına “Güzel Adam” diye hitap eden büyük bir futbolcudan bahsediyorum...
Vedat Okyar’dan...
Sadece büyük bir futbolcudan değil, aynı zamanda büyük bir hayat gurmesinden...
Altı aydır ağır tedavi gören Vedat Abi şimdi yoğun bakımda...
Hayat arkadaşı Asuman Abla çok üzgün. “Durum hiç iyi değil Ercan” dedi.
Allah’tan umut kesilmez, dua edin bu Güzel Adam’a..
Dayan Güzel Adam...
Yazının Devamını Oku