Ercan Saatçi

Ayşe Arman MHK Başkanı olsun...

12 Haziran 2009
HAFTALARDIR "gay hakemimiz" üzerine çeşitlemeler okuyorum. Güleyim mi, üzüleyim mi karar veremedim. Ama dün Ayşe’nin "Haklarını iade ettiler peki, maç verecekler mi?" yazısını okuyunca pes (!) dedim... Bu Ayşe yaman kız vallahi, zekasını ve cazibesini kullanarak yaptığı röportajlar gündemden düşmüyor. Ama Ayşe bu gay hakem meselesine kafayı öyle takmış ki, gündemden düşmesini de istemiyor besbelli. Gay hakemimizi ilk kez TV’ye çıkaran Serhat Ulueren olmasına rağmen, artık bu meselenin hamisi Ayşe Arman olmuş durumda. Ve sanırım Ayşe, gay hakemimizin bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisini yönettiğini görmeden bu işin peşini bırakmayacak. Gay hakemimiz H.İbrahim Dinçdağ’a haklarının iadesi konusunda müthiş bir destek veren Ayşe Arman, şimdi de gay hakemimize maç verilmesi konusunda bir kampanya başlattı. Hazır durum böyle bir hal alınca, yani MHK ve hakem atama işleriyle Ayşe Arman bizzat ilgileniyorken benim de aklımdan "MHK Başkanı Ayşe Arman olsa" diye geçti... Fena mı olur? Bence çooook renkli bir ligimiz olur.

Futbolumuz renklenir

Futbolumuzun marka değeri tavana vurur! Hakem kıyafetleri derhal revizyondan geçer... Helin Avşar hakem stilistliğine talip olur. Bütün gay hakemler isteyerek kendilerini deşifre ederler, ya da gay olmayanlar bile maç almak için gayliğe razı olurlar...

"İ... hakem" tezahüratı tarihe karışır. Mehmet Barlas, Türk hakemleri ve tasavvuf müziği kitabı yazar. Doğan Hızlan, maç esnasında klasik müzik çalınması için öneri getirir. Ahmet Hakan sakalını keser. Oray Eğin hakemlerin maç notlarını verir.

Hıncal Uluç play station turnuvalarını yorumlar.

Siyaset ve bürokrasi şeref tribününü terk ederler... Başbakanımız bir daha maça gitmez. Kanat Atkaya kafayı kazıtır. Özdemir İnce şair hakemler yarışması düzenler.

Ertuğrul Özkök, "Onları, meydan okuyan, put kıran, paradigma parçalayan insanlar olarak görüyorum" der.

Yılmaz Özdil 1386 mecazi örnekle Türk hakeminin kronolojisini özetler.

Türk hakem seminerleri Antalya’dan Mykanos Adası’na kayar.

Ev sahibi Elton John olur.

Seyirci profili değişir

Yerli yabancı tüm gay şöhretler maçlara gelir.

Yan hakemlerin çizgide yaptıkları sağa sola koşular belli bir kareografi ile estetik bir hal alır. Hiçbir kulüp başkanı MHK Başkanı’na söz geçiremez, gıklarını çıkaramazlar.

Futbol seyircisinin profili değişir, gay hakem izlemek için bile maçlara gelenler olur. Tribün şovları daha estetik, daha göze hoş bir hale gelir.

Ünlü iş adamlarımız ya da popüler kimlik sahipleri, gözlemci olarak atanırlar.

Erman Toroğlu at yarışlarını yorumlar. Federasyon, futbolculara koltuk altı spreyi şartı getirir.

Konsepte uygun, estetik ve naif, popüler yorumcular gelir.

Mesela Cemil İpekçi, VJ Bülent, Fatih Ürek, Kuşum Aydın gibi kendi sahalarında popüler olmuş kimlikler maç yorumlar... Çok renkli olur çoook...

Mehmet Topuz’a geçmiş olsun

MEHMET Topuz olayı patladı, taraflar söyleyeceklerini söylediler, hatta söylenmemesi gerekenleri de söylediler. Şimdi ise bir sessizlik hakim... Sonuç, Mehmet Topuz’a geçmiş olsun! O menajerlerine de yazıklar olsun. Temsil ettikleri futbolcuları öyle kötü yönlendirdiler ki yangına benzinle yolladılar.

Fenerbahçe’ye de, Beşiktaş’a da, Kayserispor’a da, hiçbir şey olmaz. Olan Mehmet’e oldu. Kimin yüzünden? Mehmet’in yüzünden!

Göreceksiniz bir müddet sonra Mehmet Topuz’un, Fenerbahçe’ye imza attığını hep birlikte okuyacağız. Mehmet Topuz, "Baskı altındaydım, Beşiktaş formasını bana baskıyla giydirdiler. O söylediklerimi baskıyla söylettirdiler" diyecek.

Aziz Yıldırım, tarafında ise plan şu: Bu futbolcu Fenerbahçe’ye kazandırılacak, biraz beklenecek ve bu Beşiktaş olayı unutturulacak. Neticede Mehmet Topuz, Fenerbahçe formasını giyecek. Hatta Mehmet Topuz, havaalanında 10 bin kişi tarafından karşılanacak. İyi de o zaman Fenerbahçe taraftarı bu işe ne diyecek?

İşte bunu hep beraber göreceğiz.
Yazının Devamını Oku

Hangisi işinize gelir?

29 Mayıs 2009
DÜNE ait ne varsa söylenmiş, Bıraktım hepsini orada. Çünkü şimdi yeni şeyler söylemek lazım... Kongrede Mevlana’nın bu şiirini okuyan başkan Aziz Yıldırım, muhalefete de gayet manidar (!) bir mesaj vermiş oldu. Peki sayın başkan ve yönetimi bu "yeni şeyler söylemek lazım" konusunda üyelere yeni bir şeyler söyledi mi? Bana göre yeni ve oldukça iddialı olan tek bir vaat vardı. Hatta verilen o söz, dünyanın hiçbir büyük kulübünün başkanının veremeyeceği türden bir sözdü; "Fenerbahçe’yi futbolda 3 yıl üst üste şampiyon yapacağım, Avrupa’da kupa kaldıracağım"...

Aziz Yıldırım gibi camiada böylesine kuvveti olan bir başkanın, seçimi kazanmak için böyle bir söz vermiş olması bana biraz tuhaf geldi doğrusu. Çünkü böyle bir vaatte bulunmasa da seçimi kazanacaktı zaten. Ama başkan çıktığı her TV programında bu sözünü ısrarla yineledi ve altını çizdi. Üstelik böylesine iddialı bir vaadin yerine getirilememesi demek, "sözünde duramayan başkan" demekken. "Yapamayacağım şeyin sözünü vermem" diyen başkan Aziz Yıldırım sanırım verdiği sözü tutmak anlamında çok büyük hamleler yapacaktır...

Sayın başkanın kongrede şiirini okuduğu Mevlana’nın bu "sözünde durmak" meselesi ile ilgili de çok güzel bir kelamı var:

Sözünde durmak, insanın vefası için bir ölçüdür. Ancak sözüne vefalı insanlar övgüye layıktır. (Mevlana).

Fakat bunun yanında Makyavel (MACCHIAVELLI), "Sözünde durmak büyük bir erdemdir, ama bütün büyük işleri sözünde durmayanlar başarmışlardır" demiş. Eh artık hangisi kimin işine gelirse...

YA AYNI FİKİRDE OLMAYANLAR...

Sayın Başbakan’ın % 46 bir oranla kazanılan seçimin ardından kendisine oy vermeyenlerle ilgili konuşması hala hafızalarda. Sayın Başbakan kensiyle aynı fikirde olmayanların da gönüllerini alan çok birleştirici bir konuşma yapmıştı... Sonrasına girmeyeceğim ama bu örneğin en azından ilk kısmının Aziz Yıldırım tarafından benimsenmesini ve sonunun getirilmesini arzu ediyorum.

Bu nedenle seçim sonucu büyük bir üstünlükle sağlanmış olsa da, Aziz Yıldırım’ın 6335 oy kullanan kişiden 1282 kişisinin kendisiyle aynı görüşte olmadığını unutmayacağını umuyorum. Ve bu aynı görüşte olmayan kongre üyelerini de kazanılan bu seçim zaferinin verdiği güçle hiçe saymayacağını umut ediyorum.

BİRAZ AYIP OLMUYOR MU?

Rıdvan Dilmen, efsaneleştiği kulübüne teknik direktör olarak getirildiğinde bu duruma sevinmeyen yoktu. Ancak 8 maç dayanabildi, üstelik hiç mağlup olmadan gönderildi...

Oğuz Çetin, o da aynı Rıdvan gibi camianın sevdiği ve takdir ettiği bir fenomendi. Kurtarıcı olarak getirildi ama sabırsız bir tutumla da gönderildi...

Rıza Çalımbay, sembolü olduğu kulübe koşarak ve şartsız geldi. Aynı sabırsızlık Rıza Hoca’yı da yedi...

Ertuğrul Sağlam, Beşiktaşlıların çok sevdiği bir kişilik olarak takımın başına getirildi. Tahammül edilemeyen durumların faturası ona kesildi, o da gitti...

Ve son örnek Bülent Korkmaz, yaşayan bir Galatasaray efsanesi olarak tezarühatlarla takımın başına getirildi. Bülent Kaptan çomak sokulmuş bir arı kovanının içine girdi. Daha ahengi bile sağlayamadan kısa bir sure içersinde başarısız ilan edilmek üzere...

Şimdi soruyorum; yıllarca formalarını giydikleri, alkış aldıkları, gözyaşı döktükleri, tarihe geçtikleri takımlarının başına hoca olarak getirilen bu emektar yıldızlara neden daha az tolerans gösteriliyor?

Neden bir çırpıda "başarısız oldu", "yapamadı" yaftası yapıştırılıyor? Yani bir anlamda teknik direktörlük kariyerlerinin başında en büyük desteği kendi camialarından görmeleri gerekirken tam tersine neden vefasızlık yapılıyor ve bu hayalleri büyük bir aceleyle kursaklarında bırakılıyor?

Eğer başarısızlarsa neden kurtarıcı olarak takımlarının başına geçiriliyor ve birkaç ay sonra heba ediliyorlar?

Barcelona ve Guardiola örneği önümüzde duruyorken, bizimkilere biraz ayıp edilmiyor mu?
Yazının Devamını Oku

Ceket kazandı!..

25 Mayıs 2009
HER iki gününde de kongreyi keyifle izledim. Şiirler, şarkılar, sataşmalar, gülüşmeler, tarihin ilk kadın başkan adayı... Kongre oldukça renkli geçti. Kongreden önce başkan Aziz Yıldırım’da biraz da olsa bir tedirginlik vardı. Bunun yanında "ceketimi koysam kazanırım" dediği söylentileri ve buna tepki gösterenler de vardı... Belki de Aziz Yıldırım’ın tedirginliği, uzun zamandır bir rakiple yarışmamış olmasından kaynaklanıyordu. Ama kongrenin ilk günkü havası seçim sonucunun da ipucunu vermişti aslında. Bu hava dahi Aziz Yıldırım’ın rehavete kapılmasına izin vermedi. Seçim günü saat 09.00’dan itibaren salondaydı ve gelenleri kapıda karşılayarak tek tek ellerini sıktı. Anlatmaya çalıştığım şu; Aziz Yıldırım, "ceketimi koysam kazanırım" sözünün tam tersine bu seçimi bir hayli ciddiye aldı. Eğer o söz gerçekten Aziz Yıldırım’ın ağzından çıktıysa, Aziz Bey haklı çıktı. Çünkü ceket kazandı...

Kadıköy’de son tango

KENDİ seyircisi önüne son kez çıkan Fenerbahçe, hem taraftarına hem de belki de Kadıköy’deki son maçına çıkan Aragones’e güzel bir kapanış galası yaptı. Kimler gidecek, kimler kalacak dedikodularının uçuştuğu bir ortamda, Fenerbahçe sezonun en iyi maçlarından birini çıkardı. Dün sol ayaklıların günüydü. Emre, Uğur, Carlos ve Alex özellikle ilk yarıda çok iyi oynadılar. Bunun yanında Güiza’nın attığı goller, bu takımın tek golcüsü olarak kalmasına yetecek mi, göreceğiz. Kötü geçen bir sezonun ardından Fenerbahçe taraftarı şimdi yeni bir heyecana kucak açacak. Birçok yıldız gelecek, bazı futbolcular gönderilecek, bir sürü hoca transferi yapılacak. Gazetelerin spor sayfaları, transfer dedikodularıyla çok daha fazla neşelenecek. İlk bombayı ben patlatayım o zaman; Fenerbahçe İtalya Seri A’dan, çok önemli bir yıldız transfer edecek!

GÜNÜN ÜÇ ADAMI

Aziz Yıldırım - Şadan Kalkavan - Funda Sibel Pala
Yazının Devamını Oku

Polis bastı dostluk bitti (!)

21 Mayıs 2009
İKİ Aziz ağabeyi de tanırım... Biri başkan Aziz Yıldırım, diğeri şu an muhalefetin başını çeken Aziz Yılmaz. Geçtiğimiz günlerde Aziz Yılmaz’ın "ceketli" basın toplantısını izledim. Aziz Yıldırım’a ver yansın ediyor ve meydan okuyordu. Buraya kadar tamam.

Seçim öncesi adayların ya da muhalafetin bu tür toplantılar düzenlemeleri de gayet doğal...

Ama benim takıldığım şey şu;

Bu meydan okuma, Aziz Yılmaz’ın başkanı olduğu derneğin içinde başkaları tarafından işletilen bir oyun salonunun kumar oynatılıyor gerekçesiyle kapatılmasından sonra oluyor... Polis kumar oynatıldığı için baskın yapıyor falan filan... Peki bu olaydan önce bu iki Aziz ağabeyimizin arası şuan olduğu kadar kötü müydü?

Hayır...

Yani, Aziz Yılmaz bu toplantısını o olaydan önce yapsaydı, tamam derdim. Ama ne yazık ki şimdi aynı şeyi söyleyemiyorum...

"Özel" güvenlik görevlisi mi dediniz?

HADİ Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı tamam da Anadolu’da hatta bazen İstanbul’da "özel" güvenlik görevlisi hangi kavganın içine dalabilir?

Hangi toplu eylemi durdurabilir?

Böyle bir riski alabilecekleri donanım da mı olacaklar?

Yetkileri nereye kadar olacak?

"Özel" güvenliğin amiri kim olacak? Kulüp başkanları mı, stat müdürleri mi? Ayrıca "özel" güvenlik görevlilerini kim koruyacak?

Polisin bile zor anlar yaşadığı bir ortamda bunun mümkün olamayacağı çok açık...

Ben, gayet medeni bulduğum bu uygulamanın bizim ülkemizde henüz uygulanamayacağı görüşündeyim...

Bunun yerine emniyet teşkilatı Spor Polisi departmanı kursa... Tıpkı tarafik, asayiş, narkotik gibi bir bölüm olsa, bu bölümün ödeneğinin büyük bir bölümünü federasyon emniyete aktarsa...

Gayet "özel" olmaz mı?

Bravo başkan

ÖNCE geçirdiği kazadan dolayı geçmiş olsun diyelim, sonra da tebrik edelim. Türkiye Fuktbol Federasyonu (TFF) Başkanı Mahmut Özgner’den bahsediyorum.

Aldıkları karar Erman Toroğlu’nun da dediği gibi federasyon tarihinin en önemli ve cesur kararı...

Ne mahalle baskısı, ne de siyasi baskı dinlemeden vicdanları rahatlatan bir karara imza attılar.

Bu karar çıkmasaydı, ihtiyacı olan takımlar döve döve puan almaya devam edeceklerdi.

Rakip takımın oyuncularına korku salarak, kovalayarak, maç kazanma devri kapanmış oldu bu kararla. Tebrikler...
Yazının Devamını Oku

Solan Bahçe

18 Mayıs 2009
ARTIK bu solan BAHÇE’de...Bilir misiniz o şarkıyı?..Aláeddin Yavaşça bestelemiş, Faruk Nafiz Çamlıbel güftelemiş... Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok

Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden haber yok

Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok

Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden haber yok


İzmir dönüşünde aklıma geldi. Ağzıma öyle bir takıldı ki sormayın.

Dün akşam maçı izliyorum, ağzımda yine aynı şarkı... Kurtulamıyorum!...

Maçı yazacağım, olmuyor... Bir yandan daha ne yazayım diye düşünüyorum... 6 hafta önce yazdığım "Adiyos Aragones" başlıklı yazımın tamamı üç gün önce birçok gazetenin manşetindeydi zaten... Bir yandan da farkında olmadan garip bir hüzünle o şarkıyı söylüyorum...

Artık yer yok

Sonra düşündüm; Faruk Nafiz Çamlıbel acaba Fenerbahçeli miydi?

Dönemin Fenerbahçe’sine mi yazmıştı yoksa?

Eğer öyleyse bu şarkı bu zamanlarda yazılsaydı nasıl olurdu diye bir şeyler karaladım.

Ama olmadı, ne naif cümleler katabildim, ne de özlemi o denli zerafet içinde anlatabildim.

Artık bu solan BAHÇE’de;

Aragones’e, havarilerine, yer yok...

Menfaat icabı muhalefet yapanlara yer yok.

Asık suratlılara, hoşgörüsüzlere yer yok.

Bir yer ki, birlikten, beraberlikten haber yok.

Neş’eden, kahkahadan haber yok.

Mabette tezaruhat yaptığımız aşıklar yok.

Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden haber yok...

ARTIK ÖNÜMÜZDEKİ SEZONLARA BAKACAĞIZ(!)

EMRE, Gökhan ve Volkan dışında tüm futbolcular sezonu kapatmış neredeyse. Çok önenmli bir karşılaşmada bile takımını motive edemeyen, iyi hazırlayaman bir hocanın, tüm hedeflerden uzak kalmış bir takımı motive etmesini de beklemiyorduk elbette...

Ama en azından son 3 hafta puan kayıpsız bitseydi Fenerbahçe taraftarları daha fazla üzülmezlerdi bu duruma... Neyse her zaman olduğu gibi, artık önümüzdeki sezonlara bakacağız.
Yazının Devamını Oku

Aragones'in son derbisi olabilir mi?

14 Mayıs 2009
UMARIM dün geceki kupa derbisi, asık suratlı değerli büyüğümüz Aragones’in Fenerbahçe’nin başında çıktığı son derbisi olur... Umarım bundan sonra başka ülkelerin derbileri için sahaya çıkar... Fenerbahçe’nin dünkü farklı mağlubiyet nedeni ile söylemiyorum bunu. Sezonun başından beri Fenerbahçe’yi düşürdüğü haller nedeniyle söylüyorum.

MAÇIN RAPORUDUR

1- 25 yıldır alınamayan bir kupanın final maçına birinci değil, ikinci kaleci ile çıkılması. Maç tecrübesi çok az olan genç Volkan’a finalin sorumluluğunun yüklenmesi.

2- Takımda tek defanstan atağa çıkabilecek futbolcunun yani Gökhan’ın Aragones’in Ali Bilgin ısrarı yüzünden hem stoper, hem de sağ bek oynamak zorunda kalması.

3- Semih gibi bir golcü ile maça başlanmaması.

4- Oyun içinde orta sahada top tutan ve isabetli pas veren Emre’nin oyundan çıkartılması...

5- Futbolcuların tamamının isteksiz ve motivasyonsuz olması...

Maçın Fenerbahçe açısından özetidir... Fazla söze hacet yoktur... Teknik direktör de, futbolcuların oynadıkları oyunu da ortadadır... Hala bu teknik direktör ve oynattığı futbolun Fenerbahçe’ye uygun olduğunu düşünen varsa Fenerbahçe’ye geçmiş olsun...

İZMİR...

İKİ gündür İzmir’deydim... Gıptayla gezinmedim desem yalan olur. Havasından mı suyundan mı bilmem ama İzmir insana iyi geliyor...

Hele böyle bir kupa finali bu şehre çok yakışıyor. Bence geleneksel olmalı... Türkiye Kupası finali bundan böyle İzmir’de oynanmalı. Bu arada maç saati 20:00 yerine 21:00 olsaydı kesinlikle çok daha iyi olurdu.

İzmir’in fanatizmi bile buharlaştıran havasına da tanık olduk dün. Caddeler, sokaklar, kafeler, restorantlar taraftarlarla doluydu... BJK ve FB taraftarları yanyana dolaşıyorlardı, kahve içiyorlardı. Bir gün İstanbulda da gerçekten tuhaf ama bir o kadar da özlediğimiz bir görüntü vardı İzmir’de. Küçük olaylar olmuşmudur bilmiyorum ama onları da küçük insanların dünyasıyla baş başa bırakıyorum...

Pide kuyruğu

MAÇIN İzmir’de olması, stadın ambiansı gerçekten çok güzeldi. Ancak organizasyon, maça giriş-çıkışlardaki güvenlik görevlilerin sert davranışları sanki Ramazan’da pide kuyruğuna girmiş halkı ıslah eder gibiydi... Yalnız Fenerbahçe için dün gece tam anlamıyla çok çok kötüydü.
Yazının Devamını Oku

Bana ha!!!

10 Mayıs 2009
BRUCE Lee filmlerini hatırlar mısınız? Kavga edeceği belli olduğu halde son ana kadar kavgaya bulaşmaz, döveceği belli olduğu halde önce dayak yer... Sonra kadeh tutan bir el estetiğiyle parmaklarını burnuna sürter...Bakar ki kan var!.. Allahh tutmayın Bruce Lee’yi, karşısına kim çıkarsa teker teker döver... Çocukken düşünürdüm, nasıl olurda biri onu yaralayabilirdi diye... O bir kahramandı ve dayak yememeliydi...

Dün akşam F.Bahçe-Denizlispor maçını izlerken nedense aklıma bu geldi. F.Bahçe alabileceği kadar yara aldı! Sonra da Allaah tutmayın F.Bahçe’yi...

Ya basında maç öncesi çıkan haberler?

F.Bahçe intikam yemini etti!

F.Bahçe, elinden şampiyonluğu alan Denizli’yi kümeden düşürme yemini etti!

F.Bahçe Kaptanı Alex; onlar bizi şampiyonluktan etmişti, biz de onları küme düşüreceğiz!

Geçen hafta yazımın başlığıydı; daha önceleri nerelerdeydiz... Denizli’yi küme düşürmekle, üç yıl önceki şampiyonluk ve kaybedilen saçma sapan puanlar eş değerde mi yani?

Neyse, önümüzdeki maçlara bakalım...

BAŞKAN OLURSAM ARAGONES’İ YOLLAYACAĞIM!

FENERBAHÇE’de kongre yaklaşıyor...

Ama daha elle tutulur bir aday "Ben kesinlikle varım" diyemedi. Aziz Yıldırım da aday olup olmayacağını net bir dille açıklamadı, ama aday olacağına kesin gözle bakılıyor...

Peki Aziz Yıldırım aday olmazsa kim gelir ve adaylar camiaya ne gibi vattlerde bulunurlar?...

Bana göre bir vaat var ki, o sözü veren kamuoyunun da, camianın da olurunu alır...

Basit bir vaat:

"Başkan olursam Aragones ’i Yollayacağım..."

UYKUGAZI!

OYUNCULAR, oyuncu eşleri, yakınları, taraftarlar... Hepsi Aragones’le devam edilip edilmeyeceğini merak ediyor. Böyle bir maça bu kadar taraftar gelmiş, ama Aragones’in stadda yaydığı uyku gazı herkesi uyuşturdu... Böyle zevksiz ve estetikten yoksun maçlar insanı futboldan bile soğutur alimallah...

Kadıköy’de Denizli’ye karşı beraberlik futbolu oynatan Aragones, çarşamba günü Fenerbahçe kupayı kazansa da kaybetse de taraftarın kredisini tüketti. Ayrıca Beşiktaş ile oynanacak kupa maçı nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bu Aragones’in dahliyle olmayacak...
Yazının Devamını Oku

Daha önceleri nerelerdeydiniz?

4 Mayıs 2009
FENERBAHÇE’nin haftalardır yaptıklarını, daha doğrusu yapamadıklarını anlatmaya gerek yok sanırım. Ama tek kelimeyle hayal kırıklığıydı diyebiliriz. Peki dün akşam yerli "El Clasico"da ne oldu?

Biri sihirli değneğini mi değdirdi Fenerbahçe’ye ?

Yoksa değerli büyüğümüz Aragones, futbolcularıyla iletişim kurmaya mı karar verdi?

Asık suratı futbolcuların motivasyonunu bozmasın diye yoksa "gülen adam" maskesi falan mı taktı soyunma odasında?

Ne oldu bilinmez ama, biraz olsun taraftar Fenerbahçe’yi hatırlar gibi oldu.

Buna da şükür.

BİRİ DEİVİD’E DUR DİYECEK Mİ?

DAHA önce Uğur Boral’la saha içinde tartışmıştı. Hatta Uğur bu nedenle kadro dışı kalmıştı.

Dün gece Deivid yine sahnedeydi. İlk önce Güiza ile daha sonra da Emre Belözoğlu’yla ağız dalaşına girdi.

Peki sonra?

Hoooop Emre dışarı!... Hem de ihtiyaç olduğu dakikalarda.

"Maçın içinde olur böyle şeyler " diyenlerin bu geyiğini hiçbir zaman anlamamışımdır. Bu nedenle böyle bir şeyi de kabul edemiyorum.

Bakalım biri dur demeden önce daha kaç arkadaşını yakacak Deivid?...

FORMALİTE İCABI!

ANTRENMANDA bile stoperde denenmeyen Gökhan Gönül stoper oynatılıyor...

Halbuki Gökhan ’ın en büyük özelliği nedir? Takımı sağ kanattan atağa kaldırır, kanatta çok iyi defans ve hücum yapar, ileri geri çalışır...

Peki onun görevini kim yapıyor?

Ali Bilgin...

Kendisi bir sağbek oyuncusu mudur? Hayır... İleri çıkar mı? Çıkar ama dönmesi biraz vakit alır...

Peki kadroda başka çözüm mü yok?

Var!..

Deniz Barış ve Can Arat stoper oynamak için yaratılmışlar...

Hele başkanın da "Bizim için çok özel" dediği genç Can Arat... Bu sene forma şansı bulmaya nail olamadı henüz...

Elbette değerli büyüğümüz Aragones’in derinliklerinde yaşadığı tecrübeye saygı duyuyoruz.

Ama o da formalite icabı!...

MAÇIN ÜÇ ADAMI

 SEMİH ŞENTÜRK -  GÜİZA -  SELÇUK ŞAHİN
Yazının Devamını Oku