◊ Öncelikle Türkiye’yi hiç ziyaret edip etmediğinizi sormak istiyorum.
- Pedro Pascal: Hayır, hiç ziyaret etmedim ama gelmek için can atıyorum.
◊ “The Last of Us” çok sevildi, bunun sebebi ne sizce? Bu dizi neden bu kadar özel?
- Yazarımız Neil Druckmann ve yönetmenimiz Craig Mazin müthiş bir adaptasyona imza attı. Çok çok büyük bir kitleye sürükleyici, çığır açıcı bir hikâye anlatımı ve izleme deneyimi yaşattılar. Böyle bir şeyi kolayca mahvedebilirsin aslında. Mahvetmek için fırsat doluyken, onlar çok özel ve çığır açıcı bir iş yaptılar.
◊ “The Last of Us”, kaybetmek, kopmak ve ilişkiler üzerine yoğunlaşıyor. Siz bu temalarla kişisel olarak nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Bu duygular sizde nasıl karşılık buluyor?
- Hayatta olmak, bir şeyleri eninde sonunda kaybedeceğimiz anlamına gelir. Kayıplar hepimizin insanca ilişki kurabileceği bir duygu. Aynı zamanda katartik bir deneyim, çünkü dizide koşullar çok uç noktalarda ve bu, muazzam bir acıyı hissetmek için güvenli bir yer. Ama bu tür bir acıyı gerçek hayatta hissetmek, güvenli bir his değil gibi...
İKİNCİ SEZONA BAŞLAMAK
◊ Basın notlarında “Long Bright River”ın uyarlandığı kitabı “dinlediğiniz” yazıyor. Kitap okumak yerine, sesli kitapları mı tercih edersiniz genelde?
- Evet, aynı anda birçok kitap dinliyorum hatta. Eminim biliyorsunuzdur, tığ işleri yapmadan duramıyorum. Oyunculuk ve çocuklarımın yanında hayattaki gerçek tutkum örgü örmek. Örgü örerken sesli kitapları dinlemeyi tercih ediyorum. Dizinin uyarlandığı kitabı da dinledim. Senaryoyu okuduktan sonra kitabın çok beğenildiğini fark ettim. Hatta Obama’nın en sevdiği kitaplardan biriymiş. Bu kitabı nasıl kaçırdığımı bilmiyorum, çünkü en çok satanlar listesindeki tüm kitapları okurum genelde. Ama kaçırmışım işte! Bunu da 2 günde dinleyip bitirdim.
◊ Kitapta sizi en çok ne etkiledi?
- Hikâye karanlık ama çok fazla umut içeriyor. Güzel mesajı olan bir kitap. Genç yaşta annesini kaybetmiş, bağımlılık içinde büyümüş, travmatize olmuş bir kadının hikâyesini anlatan bu kitaptan gerçekten etkilendim. Beni içine çekti.
KİTAPLARA SAÇMA DERECEDE ÇOK PARA HARCIYORUM
◊ Bize önerebileceğiniz kitap var mı?
- Jane Fonda’nın “Prime Time” kitabını seviyorum. “Tomorrow and Tomorrow and Tomorrow”u dinlemeyi seviyorum. Denemeler dinliyorum şu anda, Nora Ephron denemelerini özellikle. John McWhorter’a yeni başladım, “Woke Racism” büyüleyici bir kitap. Eşim onun çok büyük bir hayranı. Başka neler dinliyorum... Dani Shapiro’nun “Devotion”u muhteşem. Ann Patchett ile ilgili her şeyi seviyorum. Audiobook’a çok para harcıyorum. Gerçekten saçma derecede çok para harcıyorum kitaplar için. Takıntılıyım, gerçekten takıntılıyım.
◊ “Zero Day”in çekimleri New York’ta yapıldı. Orası diziye neler kattı?
- Robert De Niro: Diziyi kabul etme sebeplerimden biri, çekimlerin New York’ta yapılacak olmasıydı. Bir süredir menajerimle New York’ta bir şeyler yapmayı konuşuyorduk. 5-6 ay sonra bu dizi geldi ve konuştuk. Sonra bölümlerin senaryosu gelmeye başladı, okudum, hepsi iyiydi. Kabul etmek konusunda hiçbir tereddüdüm olmadı.
◊ New York’ta çekim yapmak sizin için neden önemliydi? Ve nasıl bir deneyimdi?
- Robert De Niro: Çok iyiydi. Evim New York’ta. Burada çekim yapmak çok istediğim bir şeydi ve harika bir deneyimdi. Dış çekimler çok güzeldi ama en güzeli 5-6 ay boyunca New York’ta evde olmaktı. Bu şehirde sokaktaki enerji çok farklı...
◊ Dizinin yalnızca yıldızı değil, aynı zamanda yapımcısınız. Çalıştığınız projelerin perde arkasında yer almak fark yaratıyor mu ya da sizi heyecanlandırıyor mu?
- Robert De Niro: Gerçek şu ki; yönetici yapımcı olsam da olmasam da katkım aynı olurdu. Kabul etmeliyim, yapımcılık güzel bir kredi. Ama bu krediyi abartmak istemiyorum. Bazen insanlara bu krediler çok fazla veriliyor ama aslında hak etmiyorlar. Yeni bir şey var; iş geldiğinde “Tamam ama bana bu yapımda bir kredi de verin” diyorlar. Sanki bu yapımcı kredileri anlamını yitiriyor. Bu projede yapımcı kredisine sahip olmaktan mutluyum. Olmasaydım da katkım ve heyecanım aynı olurdu.
◊ Çok fazla ikonik karaktere hayat verdiniz. Bu karakterlerden en çok hangisini oynarken zevk aldınız?
Kahramanmaraş merkezli 9D Medya ve TRT ortak yapımı “Akıllı Tavşan Momo: Büyük Takip” filminin Los Angeles’taki görkemli galasına ben de katıldım. Los Angeles merkezli Rising Tides Films şirketinin kurucusu Sadia Ashraf’ın ev sahipliğinde düzenlenen gala, Disney, Warner Bros. ve Apple TV gibi dev stüdyoların animasyon departmanlarından temsilcileri bir araya getirdi. Dünyaca ünlü animasyon sanatçıları Andy Erekson, Jeff Ranjo ve Troy Quane de geceye katılan isimler arasındaydı.
Sinema dünyasının en saygın mekânlarından biri olan Directors Guild of America (DGA)’da gerçekleşen bu özel etkinlik, genellikle dizilerle tanınan ülkemizin animasyon alanında da iyi yapımlar yaptığını göstermesi açısından önemli bir adım.
Filmin yapımcısı Mustafa Karayer ve yönetmeni Mahmut Hasan ile sohbetimiz sırasında, altı yıllık emeğin ardından böyle bir animasyon yapımına imza atılmış olmasının beni gerçekten mutlu ettiğini dile getirdim. Ülkemizin animasyon alanındaki potansiyelini görmek heyecanımı daha da artırdı. Animasyonda dünya çapında rekabetçi bir konuma gelebiliriz. Zaten son yıllarda “Rafadan Tayfa”, “Kral Şakir” gibi yerli animasyon projeleri büyük ilgi gördü ve uluslararası pazarlara açıldı.
TÜRKİYE DİZİ İÇERİKLERİNDE DÜNYADA İKİNCİ SIRADA
Etkinliğe ev sahipliği yapan yapımcı Ashraf, Türkiye’nin zengin ve etkileyici hikâyelere sahip olduğunu vurgulayarak “Türkiye, dünyada televizyon içeriklerinde ikinci sırada yer alıyor. Animasyon alanında da bu başarıya ulaşabilir çünkü ülkenizde inanılmaz derecede yetenekli insanlar var” dedi.
TÜRK ANİMASYON SEKTÖRÜ YÜKŞELİŞİNİ SÜRDÜRECEK
◊ “A Real Pain” (Gerçek Acı) filminde çok yoğun duygularla boğuşan bir karakteri canlandırdınız. Gerçek hayatta böyle insanlarla karşılaştınız mı hiç?
- Oynadığım karakter Benji’nin hangi versiyonuyla karşılaşacağınızı, karşınıza ne çıkacağını hiçbir zaman bilemezsiniz. Muhtemelen ben de öyle biriyim. Tabii daha tahmin edilebilir olduğumu ve duygularımı biraz daha kontrol edebildiğimi düşünüyorum. Ama kesinlikle Benji gibi insanları tanıyorum. Senaryoyu okurken karakterle bu kadar iyi anlaşmamın ve onu bu kadar komik bulmamın sebebi de böyle birini tanıyor olmam. Bu insanların tepkisinin ne olacağını çoğu zaman bilemezsiniz. Ben de bu adamdan ne çıkacağını gerçekten bilmiyordum, bu nedenle onu oynamak çok eğlenceliydi.
◊ Yani rolü kabul etmeniz zor olmadı diyebilir miyiz?
- Evet. Mükemmel şekilde yazılmış bir senaryoydu. Çok nadir olan bir şey bu; filmin bütün hikâyesini sevdim, karakterimi sevdim ve beni neden bu karakter için istediklerini tamamen anladım. Senaryoyu okurken çok güldüm. Bu inanılmazdı. Sadece orada olmak istedim. Filmle ilgili aklımda tek bir soru ya da tereddüt yoktu. Benji hakkında anlamadığım tek bir şey bile olmadı. Her söylediğinin nedenini ve yaşadığı tüm hisleri anladım. Sadece onu oynamak istedim. O nedenle Benji rolü benim için çok açık bir “evet”ti.
ÇEKİMDEN ÖNCE SAHNE HAKKINDA KONUŞURSANIZ, MAHVEDERSİNİZ
◊ Filmin aynı zamanda yönetmeni ve senaristi olan rol arkadaşınız Jesse Eisenberg ile yakaladığınız kimya muhteşem. Bu bağı nasıl kurdunuz?
- Hiç uğraşmadan oldu. Birbirimizi tanımıyorduk. Daha önce birbirimizi hiç görmemiştik, karşılaşmamıştık, konuşmamıştık. Birlikte prova da yapmadık. Sahnelerden önce çok fazla konuşan bir aktör değilim. Sahne hakkında konuşmayı da sevmem. Bence sahnelerin ne hakkında olduğunu kelimelere dökerseniz, bir nevi mahvedersiniz. Orada yazılı olanların o anda sadece olması gerekir ve siz sahnede kendi yorumunuzu katmalısınız. Ben bu şekilde yaklaşmak istedim. Jesse’nin ise çok daha planlı bir yaklaşımı var. Ama ilk sahnemizi çekerken aramızda hemen bir kimya oluştu. Yani ilk anda başardık.
◊ Sanat geçmişiniz, aile hikâyeniz, annenizin Macaristan’da doğmuş olması ve kökleriniz, bu karakteri anlamanıza nasıl yardımcı oldu?
- Benim için birçok yönden dikkate değer bir deneyim. Kendi aile geçmişim ve bu rolü üstlenmem doğrudan paralellik gösteriyor. Benim için çok önemli ama aynı zamanda çok evrensel bir şey... Düşünsenize annem ve ailesi, 1956’da Budapeşte’den kaçıp Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. Aslında annemin yolculuğu da bir sanatçının yolculuğuydu. Annem hayatını işine adamış bir fotoğrafçıydı. Her şeyi geride bırakmak ve Amerika’ya gelmek benim karakterimle benzerlikler gösteriyor. Annemin geçmişindeki deneyimlerinin işini etkileme şekli benim çok farkında olduğum bir şeydi.
Sadece işini değil aslında aynı zamanda empatik yapısını ve dünyaya bakışını da etkiledi. Bu durum bir aktör olarak benim seçimlerimi de etkiliyor. Annemin mücadelesi onun geçmiş yolculuğunu filmde temsil etmek harika bir şeydi diyebilirim. Benim için çok anlamlı.
◊ Yaratıcı zekâsı çok yüksek birini oynamaya nasıl hazırlandınız?
- Bu rol için doğmuşum. Karakter muhteşem bir karmaşıklığa sahip ve azimli. Ben de işinde oldukça karmaşık ve azimli bir insanım. Yönetmenimiz inanılmaz bir rehberdi, Brady’nin vizyonu yol gösterdi. Keza bahsettiğim gibi annemden ilham aldım. Annemin yaratıcı zekâsı yüksek. Tüm bunlar oldukça otantik, karmaşık ve zeki karakteri portrelememe yardımcı oldu.
MİMARİYE KARŞI GERÇEK BİR SEVGİ DUYUYORUM
◊ Bu rolü oynarken mimarlık ve azmetmek hakkında neler öğrendiniz?
◊ Bob Dylan’ın filmi izleyecek olması üzerinizde ekstra bir baskı yaratıyor mu?
- Eğer filmi izlerse çok heyecanlanırım. Bu çok büyük bir onur olur. Ama Bob o kadar değişken ve o kadar gizemli bir karakter ki eğer filmi izlemezse gerçekten şaşırmam. Martin Scorsese’nin onun hakkında yaptığı “No Direction Home” belgeselini izleyip izlemediğini bilmiyoruz. Kimse bilmiyor. Böyle bir söylenti duydum. Yani eğer izlerse çok büyük bir onur olur ve heyecan duyarım ama izlemezse de şaşırmam.
◊ Çekimlerde geçmişe mümkün olduğunca sadık kalıp bugünden etkilenmemeyi nasıl başardınız?
- Sette çalışırken cep telefonu yoktu, çağdaş döneme veya çağdaş değere sahip hiçbir şeyi sette tutmuyorduk. Sahneler arasındaki zamanlarda o dönemden bir şeyler, günlük tutmak gibi uğraşlarla vakit geçiriyorduk. Hepimizin kurbanı olduğu çağdaş alışkanlıklara düşmediğimizden emin olmak istedik.
◊ Endüstriyel kısıtlamalar altında sanat yapma biçimine karşı çıkan genç Bob Dylan figürü için kahramancaydı diyebilir miyiz?
- Yani, kahramanca kelimesini kullanıp kullanmayacağımı bilmiyorum ama ilham verici demek isterdim. Şöyle anlatabilirim birçok sanatçının onun çok genç yaşta anladıklarını anlaması onlarca yıl sürer. O bir şekilde çok genç yaşlardan itibaren yaptıklarının doğru şey olduğunu bilen bir sanatçıydı…
AŞK VE MÜZİK İYİLEŞTİRİR
Brady Corbet: Rol için tek adam oydu
◊ Adrien Brody’nin harika performansı, bu sene de ödül sezonunda karşılığını alıyor. Yönetmen olarak Adrien Brody’i sizden dinlemek istesem...
- Adrien’ın yaptığı işleri seviyorum. Örneğin Andrew Dominik’in “Blonde” filmindeki performansı... Arthur Miller’ı canlandırdığında, sanki büyülenmiştim. Oynadığı yardımcı rollerde bile gerçekten cüretkâr seçimler yapıyor. Bence Adrien başka bir dönemin oyuncusu gibi. Bana göre Gregory Peck ya da erken De Niro dönemi gibi. Adrien modern dönemimizdeki çok az oyuncunun sahip olduğu bir şeye sahip.
“The Brutalist” birçok kez yenilendi. Başlangıçta, 2020’de yapacağımız film için farklı oyuncuları bir araya getirmiştik. Ama sonunda Adrien müsait olduğunda, her şey yerine oturdu. Rol için tek adam oydu.
◊ Merak ediyorum sinematik bir ilham kaynağınız var mıydı?
- En sevdiğim filmler, Odyssey filmleri... Bu filmlerde sadece geçmişe yönelik bir saygı duruşuyla ilgilenmiyorum, yapmak istediğim 1950’lerden kalma bir teknoloji parçasıyla çağdaş emülsiyonlara geri dönmek. Eski malzemelerden yeni bir şey yaratıyorsunuz; yeni ve eski...