Barbaros Tapan

Oscar getiren filmi Kelebek’e anlattı: Benji’yi oynamak çok eğlenceliydi

16 Mart 2025
“Evde Tek Başına” serisiyle tanıdığımız Macaulay Culkin’in kardeşi Kieran Culkin, “A Real Pain” (Gerçek Acı) filmindeki ‘Benji’ rolüyle büyük bir başarıya imza attı. Culkin performansıyla Altın Küre, Eleştirmenlerin Ödülü, BAFTA ve Screen Actors Guild Ödülü’nün ardından 97’nci Akademi Ödülleri’nde ‘en iyi yardımcı erkek oyuncu’ Oscar’ını kazandı. Ünlü aktörle karakterle kurduğu bağı, senaryonun kendisini nasıl etkilediğini ve rol arkadaşı Jesse Eisenberg ile arasındaki kimyayı konuştuk.

◊ “A Real Pain” (Gerçek Acı) filminde çok yoğun duygularla boğuşan bir karakteri canlandırdınız. Gerçek hayatta böyle insanlarla karşılaştınız mı hiç?

- Oynadığım karakter Benji’nin hangi versiyonuyla karşılaşacağınızı, karşınıza ne çıkacağını hiçbir zaman bilemezsiniz. Muhtemelen ben de öyle biriyim. Tabii daha tahmin edilebilir olduğumu ve duygularımı biraz daha kontrol edebildiğimi düşünüyorum. Ama kesinlikle Benji gibi insanları tanıyorum. Senaryoyu okurken karakterle bu kadar iyi anlaşmamın ve onu bu kadar komik bulmamın sebebi de böyle birini tanıyor olmam. Bu insanların tepkisinin ne olacağını çoğu zaman bilemezsiniz. Ben de bu adamdan ne çıkacağını gerçekten bilmiyordum, bu nedenle onu oynamak çok eğlenceliydi.

◊ Yani rolü kabul etmeniz zor olmadı diyebilir miyiz?

- Evet. Mükemmel şekilde yazılmış bir senaryoydu. Çok nadir olan bir şey bu; filmin bütün hikâyesini sevdim, karakterimi sevdim ve beni neden bu karakter için istediklerini tamamen anladım. Senaryoyu okurken çok güldüm. Bu inanılmazdı. Sadece orada olmak istedim. Filmle ilgili aklımda tek bir soru ya da tereddüt yoktu. Benji hakkında anlamadığım tek bir şey bile olmadı. Her söylediğinin nedenini ve yaşadığı tüm hisleri anladım. Sadece onu oynamak istedim. O nedenle Benji rolü benim için çok açık bir “evet”ti.

ÇEKİMDEN ÖNCE SAHNE HAKKINDA KONUŞURSANIZ, MAHVEDERSİNİZ

◊ Filmin aynı zamanda yönetmeni ve senaristi olan rol arkadaşınız Jesse Eisenberg ile yakaladığınız kimya muhteşem. Bu bağı nasıl kurdunuz?

- Hiç uğraşmadan oldu. Birbirimizi tanımıyorduk. Daha önce birbirimizi hiç görmemiştik, karşılaşmamıştık, konuşmamıştık. Birlikte prova da yapmadık. Sahnelerden önce çok fazla konuşan bir aktör değilim. Sahne hakkında konuşmayı da sevmem. Bence sahnelerin ne hakkında olduğunu kelimelere dökerseniz, bir nevi mahvedersiniz. Orada yazılı olanların o anda sadece olması gerekir ve siz sahnede kendi yorumunuzu katmalısınız. Ben bu şekilde yaklaşmak istedim. Jesse’nin ise çok daha planlı bir yaklaşımı var. Ama ilk sahnemizi çekerken aramızda hemen bir kimya oluştu. Yani ilk anda başardık.

Yazının Devamını Oku

Adrien Brody Oscar'ı aldı, Hürriyet'e konuştu: Bu rol için doğmuşum

9 Mart 2025
Oscar tarihine adını altın harflerle yazdıran Adrien Brody, kariyeri boyunca iki adaylık elde edip iki adaylığında da ödüle uzanan tek aktör oldu. 2003 yılında “Piyanist” (The Pianist) ile ‘en iyi erkek oyuncu’ Oscar’ını kazanan aktör bu kez de “The Brutalist”teki performansıyla aynı dalda ikinci Oscar ödülünü kazandı. Sahnede yaptığı uzun, duygusal konuşması ve sevgilisi Georgina Chapman’a sakızını fırlatmasıyla gecenin en çok konuşulan isimlerinden biri olan Adrien Brody yönetmen Brady Corbet’nin yıllar süren emeğiyle hayata geçen “The Brutalist” filminde Macar asıllı mimar László Toth karakterine hayat verdi. Usta aktörle “The Brutalist”in yaratım sürecini konuştuk.

◊ Sanat geçmişiniz, aile hikâyeniz, annenizin Macaristan’da doğmuş olması ve kökleriniz, bu karakteri anlamanıza nasıl yardımcı oldu?

- Benim için birçok yönden dikkate değer bir deneyim. Kendi aile geçmişim ve bu rolü üstlenmem doğrudan paralellik gösteriyor. Benim için çok önemli ama aynı zamanda çok evrensel bir şey... Düşünsenize annem ve ailesi, 1956’da Budapeşte’den kaçıp Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. Aslında annemin yolculuğu da bir sanatçının yolculuğuydu. Annem hayatını işine adamış bir fotoğrafçıydı. Her şeyi geride bırakmak ve Amerika’ya gelmek benim karakterimle benzerlikler gösteriyor. Annemin geçmişindeki deneyimlerinin işini etkileme şekli benim çok farkında olduğum bir şeydi.

Sadece işini değil aslında aynı zamanda empatik yapısını ve dünyaya bakışını da etkiledi. Bu durum bir aktör olarak benim seçimlerimi de etkiliyor. Annemin mücadelesi onun geçmiş yolculuğunu filmde temsil etmek harika bir şeydi diyebilirim. Benim için çok anlamlı.

◊ Yaratıcı zekâsı çok yüksek birini oynamaya nasıl hazırlandınız?

- Bu rol için doğmuşum. Karakter muhteşem bir karmaşıklığa sahip ve azimli. Ben de işinde oldukça karmaşık ve azimli bir insanım. Yönetmenimiz inanılmaz bir rehberdi, Brady’nin vizyonu yol gösterdi. Keza bahsettiğim gibi annemden ilham aldım. Annemin yaratıcı zekâsı yüksek. Tüm bunlar oldukça otantik, karmaşık ve zeki karakteri portrelememe yardımcı oldu.

MİMARİYE KARŞI GERÇEK BİR SEVGİ DUYUYORUM

◊ Bu rolü oynarken mimarlık ve azmetmek hakkında neler öğrendiniz?

Yazının Devamını Oku

Bob Dylan’a adanmış 5 yıl

2 Mart 2025
Timothée Chalamet, Bob Dylan’ın hayatını anlatan “Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez” (A Complete Unknown) filmindeki performansıyla bu akşam sahiplerini bulacak 97. Oscar Ödülleri’nde ‘en iyi erkek oyuncu’ kategorisinin favori adaylarından. Zoom üzerinden gerçekleştirdiğimiz röportajda Timothée Chalamet ile yeni filmi hakkında konuştuk. Efsane müzisyen Bob Dylan’ı canlandırmak için 5 yıl boyunca titizlikle hazırlanan Chalamet bu sürecin onun için nasıl bir saplantıya dönüştüğünü anlattı.

◊ Bob Dylan’ın filmi izleyecek olması üzerinizde ekstra bir baskı yaratıyor mu?

- Eğer filmi izlerse çok heyecanlanırım. Bu çok büyük bir onur olur. Ama Bob o kadar değişken ve o kadar gizemli bir karakter ki eğer filmi izlemezse gerçekten şaşırmam. Martin Scorsese’nin onun hakkında yaptığı “No Direction Home” belgeselini izleyip izlemediğini bilmiyoruz. Kimse bilmiyor. Böyle bir söylenti duydum. Yani eğer izlerse çok büyük bir onur olur ve heyecan duyarım ama izlemezse de şaşırmam.

◊ Çekimlerde geçmişe mümkün olduğunca sadık kalıp bugünden etkilenmemeyi nasıl başardınız?

- Sette çalışırken cep telefonu yoktu, çağdaş döneme veya çağdaş değere sahip hiçbir şeyi sette tutmuyorduk. Sahneler arasındaki zamanlarda o dönemden bir şeyler, günlük tutmak gibi uğraşlarla vakit geçiriyorduk. Hepimizin kurbanı olduğu çağdaş alışkanlıklara düşmediğimizden emin olmak istedik.

◊ Endüstriyel kısıtlamalar altında sanat yapma biçimine karşı çıkan genç Bob Dylan figürü için kahramancaydı diyebilir miyiz?

- Yani, kahramanca kelimesini kullanıp kullanmayacağımı bilmiyorum ama ilham verici demek isterdim. Şöyle anlatabilirim birçok sanatçının onun çok genç yaşta anladıklarını anlaması onlarca yıl sürer. O bir şekilde çok genç yaşlardan itibaren yaptıklarının doğru şey olduğunu bilen bir sanatçıydı…

AŞK VE MÜZİK İYİLEŞTİRİR

Yazının Devamını Oku

Bu kadar epik bir film yapabilmek gerçekten inanılır gibi değil

23 Şubat 2025
Brady Corbet’in son filmi “The Brutalist” ödül sezonunda en çok konuşulan yapım oldu. Göçmen bir mimarın Amerika’da yeni bir hayat kurma mücadelesini anlatan film, güçlü oyuncu kadrosu ve çekimleriyle büyük övgü topladı. Başrolde yer alan Adrien Brody, Altın Küre ve Bafta’da ‘en iyi erkek oyuncu’ ödülünü kucakladı. Filmin diğer başrol oyuncuları Felicity Jones, Guy Pearce ve yönetmen Brady Corbet ile Zoom üzerinden Kelebek okurları için konuştuk. Oyuncular, ‘en iyi film’, ‘en iyi yönetmen’ ve ‘en iyi erkek oyuncu’ dahil olmak üzere 10 Oscar adaylığı alan “The Brutalist”in kendileri için ne kadar özel olduğunu anlattı.

Brady Corbet: Rol için tek adam oydu

◊ Adrien Brody’nin harika performansı, bu sene de ödül sezonunda karşılığını alıyor. Yönetmen olarak Adrien Brody’i sizden dinlemek istesem...

- Adrien’ın yaptığı işleri seviyorum. Örneğin Andrew Dominik’in “Blonde” filmindeki performansı... Arthur Miller’ı canlandırdığında, sanki büyülenmiştim. Oynadığı yardımcı rollerde bile gerçekten cüretkâr seçimler yapıyor. Bence Adrien başka bir dönemin oyuncusu gibi. Bana göre Gregory Peck ya da erken De Niro dönemi gibi. Adrien modern dönemimizdeki çok az oyuncunun sahip olduğu bir şeye sahip.

“The Brutalist” birçok kez yenilendi. Başlangıçta, 2020’de yapacağımız film için farklı oyuncuları bir araya getirmiştik. Ama sonunda Adrien müsait olduğunda, her şey yerine oturdu. Rol için tek adam oydu.

◊ Merak ediyorum sinematik bir ilham kaynağınız var mıydı?

- En sevdiğim filmler, Odyssey filmleri... Bu filmlerde sadece geçmişe yönelik bir saygı duruşuyla ilgilenmiyorum, yapmak istediğim 1950’lerden kalma bir teknoloji parçasıyla çağdaş emülsiyonlara geri dönmek. Eski malzemelerden yeni bir şey yaratıyorsunuz; yeni ve eski...

Yazının Devamını Oku

Alireza gibi biriyle çalışınca daha coşkulu oluyorsun

16 Şubat 2025
İranlı yönetmen Alireza Khatami’nin yeni filmi “Öldürdüğün Şeyler” (The Things You Killed) uluslararası alanda büyük ses getirdi. Sundance Film Festivali’nde ‘en iyi yönetmen ödülü’nü kazanan filmde Ekin Koç; Hazar Ergüçlü, Ercan Kesal ve Erkan Kolçak Köstendil ile başrolü üstlendi. Los Angeles’ta buluştuğumuz ünlü oyuncuyla annesinin şüpheli ölümünden sonra hayatı ve benlik duygusu değişmeye başlayan 40’lı yaşlardaki bir profesörü konu alan filmi, İranlı bir yönetmenle çalışmanın getirdiği deneyimleri ve heyecanla beklenen Barış Manço projesini konuştuk.

◊ Sundance Film Festivali’nde olmak nasıl bir duyguydu?

- Orası festival yapmak için çok sıra dışı bir yer. Küçük bir kasaba aslında. Bir kış oteli gibi. Her yer karlarla kaplı. O yüzden atmosferi diğer festivallere göre çok farklı. Havanın soğukluğuna nazaran insanlar aşırı sıcak ve kucaklayıcıydı. Yani çok güzeldi gerçekten. Onun dışında film, bizim beklediğimizin çok daha ötesinde olumlu eleştiriler aldı. Bu da bizi ekip olarak çok mutlu etti.

◊ Yönetmen Alireza Khatami ile bu film için yollarınız nasıl kesişti?

- Alireza Türkiye’de bir film yapmak istediğini söylemiş. Konuştuğu insanlar da kim oynayabilir diye aralarında tartışırken beni önermişler. Alireza o sırada Kanada’daydı, benimle görüntülü konuşma yapmak istedi. Zoom üzerinden görüştük. Zaten birbirimize ısınmamız 5 dakika bile sürmedi. Ondan sonra bu yolda beraber yürüdük.

◊ Filmin aynı zamanda ortak yapımcısı olarak da görüyoruz sizi, işin bu tarafında daha önce yer aldınız mı?

- Evet, kısa filmlere yapımcılık yapıyorum zaten. Şimdi ilk kez hem uzun metraj hem de benim içinde yer aldığım bir filme ortak yapımcı oldum ve devam ettirmek istiyorum.

ARAMIZDA DİL BARİYERİ VARDI 

Yazının Devamını Oku

Robot Roz’da Siri’den ilham aldım

9 Şubat 2025
Peter Brown’un çok satan kitabından uyarlanan “Vahşi Robot” (The Wild Robot) adlı animasyon film fırtınada ıssız bir adaya sürüklenen robot Roz’un hayatta kalma ve doğayla uyum sağlama mücadelesini anlatıyor. Etkileyici görselliği ve dokunaklı hikâyesiyle ‘en iyi ses’, ‘en iyi animasyon film’ ve ‘en iyi orijinal müzik’ dallarında Oscar’a aday gösterilen yapımda Roz’u ödüllü oyuncu Lupita Nyong’o seslendirdi. Filmin yönetmeni Chris Sanders ve Lupita Nyong’o ile Kelebek okurları için konuştuk. Lupita Nyong’o filmin çok beğenilmesinin mutluluğunu paylaştı ve izleyicinin filmi izledikten sonra nezaketin güç olduğu mesajını almasını umduğunu belirtti.

◊ Bu kadar geniş bir duygu yelpazesini yalnızca sesle ifade etmek ve bunu mekanik bir hisle yapmamak… Bunun nasıl üstesinden geldiniz?

- Chris inanılmazdı. Bu işin başında ona neden beni Roz rolünde düşündüğünü sordum, sesimin sıcaklığını sevdiğini söyledi. Yani, benim gibi sesi olan ama ve onun geçirdiği evrimi tasvir eden bir Roz istediğimizi biliyorduk. İş başlayınca bir nevi tersine mühendislik yaptık. Siri’den, TikTok ve Instagram’daki seslerden ilham aldım... “Vahşi Robot” için çok sayıda deneme yanılma yaptık, Roz’un birçok versiyonunu hayata geçirdik. İki buçuk yıl boyunca çalışmanın güzelliği de bu zaten. Senaryo geliştikçe ses de gelişti. Zaten senaryoda Roz’un sesinin yeni ortamına nasıl uyum sağladığına dair işaretler vardı... Sadece ne zaman ve nasıl olduğunu ayarlamak gerekiyordu...

◊ İzleyicilerin bu filmden almasını istediğiniz en önemli mesaj nedir?

- Nezaketin bir güç olduğu mesajı. Bence çoğu zaman nezaket bir zaaf gibi düşünülebilir. Ve bu filmde bunu gösteriyoruz... Hesaplaşılması gereken bir güç.

DOĞRU YARATICI KİMYAYI BULMAK ÇOK ÖNEMLİ

◊ Kayıt deneyimi nasıldı? Ses kabininde neler yaşanıyordu?

- Çok eğlendim. Her kayıt oturumuna gittiğimde, yeni sayfaların üstünde yönetmenimize notlar vererek başlardım. Ve Chris buna çok açıktı... Bunu Chris’le paylaşmak gerçekten harikaydı. Sayfada yaşadığım sorunu ele alırdı, kabin sessizleşirdi. Ben diğer odada neler olup bittiğini duyamazdım. Chris sonra mikrofona geri dönerdi ve sorunu çözmüş olurdu. Harika bir ilişkimiz vardı. Filmde kendimi değerli ve katkı sağlayan hissettim. Bu yüzden, son ürünü gördüğümde bir parçası olduğum için parmak izlerimi üzerinde gördüğüm için minnettarlıkla doldum. Sonra herkesin filme kattıklarını gördüm. Bu harikaydı. Bence doğru yaratıcı kimyayı bulmak çok önemli. Ayrıca kendime karşı nazik olmayı öğrendim çünkü bir ses kazası geçirdim.

Yazının Devamını Oku

Margaret Qualley: Demi Moore’un büyük hayranıyım

2 Şubat 2025
Demi Moore ve Margaret Qualley’nin başrolünde olduğu “Cevher” (The Substance) bu senenin en çok konuşulan yapımlarından biri oldu. ‘En iyi film’, ‘en iyi yönetmen’ ve ‘en iyi kadın oyuncu’ başta olmak üzere 5 dalda Oscar adaylığı alan filmde Demi Moore yaşı ilerlemiş televizyon yıldızı Elisabeth Sparkle rolünde izleyici karşısına çıktı. Moore’un ‘genç versiyonu’na ise Margaret Qualley hayat verdi. Margaret Qualley ve yönetmen Coralie Fargeat ile Kelebek okurları için bu sıra dışı filmi konuştuk.

Bu filmde çalışmak size Hollywood’daki görünüm veya belirli bir imajı koruma baskısı konusunda yeni bakış açıları kazandırdı mı?

- Sanırım senaryoya yönelme sebeplerinden biri, filmin hepimizin hayatında ne yazık ki fazlasıyla mevcut olan bu konuları zarif, fantastik ve heyecanlı bir şekilde ele almasıydı. Dansçı olarak büyüdüm çok kısa bir süre modellik yaptım ve sonra oyunculuğa başladım. Ve izlediğim yolun her bir adımında özellikle dans dünyasında, mükemmel olma veya sahip olduğun görüntüde ulaşılamaz şeylere sahip olma fikri üzerinde inanılmaz baskı vardı... Ama artık bu standartların çoğunun yıkılıp yeniden inşa edildiği bir zamanda yaşıyoruz. Bunun için çok şanslıyım. Hâlâ bu sektörde hayatta olduğum için gerçekten minnettarım. Herkesin hayatında bir şekilde bu temalarla uğraştığını düşünüyorum. Ve Sue’yu oynamak kesinlikle fırtınanın içine girmekti. Zorluydu, zihinsel ve fiziksel olarak zorlayıcıydı ve bir nebze yorucuydu. Ama tüm bunlarla başa çıkmak zorunda kaldığım için mutluyum ve kendimi daha güçlü hissediyorum. Aynı zamanda kadına yönelik beden ve yaş algısı konularında dünyanın 10 yıl öncesine göre daha iyi bir yerde olduğunu düşünüyorum ve umarım daha iyi bir hale gelir.

Birçok kadının sahip olmak istediği güzelliğe sahip ama aynı zamanda düşmanca bir karakteri canlandırmak nasıl bir histi?

- Dürüst olmak gerekirse garip bir karakteri oynadım. Daha önce hiç buna benzer bir deneyim yaşamamıştım. Çok tuhaf, kalpsiz, ruhsuz bir kadındı Sue. Bir insan olmanın en kötü yanları. Ama ben bu karakteri oynayarak daha büyük bir mesajın parçası olduğumu hissediyorum.

Filmde çekerken en çok eğlendiğiniz sahne neydi?

- En eğlendiğim dans sahneleriydi ve talk show sahnemi yaparken çok eğlendim. Gerçi bu filmde benim için en ödüllendirici olan Demi Moore ile birlikte çalışmaktı. Ona çok hayranım.

Yazının Devamını Oku

Senaryo geldiğinde büyük tedirginlik hissettim

26 Ocak 2025
2014 yılında “The Theory of Everything” filminde canlandırdığı bilim insanı Stephen Hawking rolüyle Oscar kazanan Eddie Redmayne yıllar sonra televizyon ekranına döndü. “The Day of the Jackal” adlı casus gerilim dizisinde bu kez suikastçı rolünü canlandıran başarılı oyuncu ile Kelebek okurları için bir araya geldik. Eddie Redmayne “Senaryo geldiğinde, çok büyük bir tedirginlik hissettim çünkü sevdiğim bir hikâyeyi mahvetmek istemiyordum” itirafında bulundu.

* “The Day of the Jackal” sizi televizyona geri getirdi. Neden?

- Gerçek şu ki, iş seçme şeklimde bir strateji çok olmasını isterdim ama yok. Her zaman içgüdüsel kararlar veririm. Bana “The Day of the Jackal”ın ilk üç bölümünün senaryosu gönderildi. 1973 yılında Edward Fox’un rol aldığı “The Jackal” filmini izleyerek büyümüştüm. Babamın en sevdiği filmlerden biriydi. O filmi çok genç yaşta izlememe rağmen, içinde ilgi çekici bulduğum bir sürü şey vardı. Senaryo geldiğinde, çok büyük bir tedirginlik hissettim çünkü sevdiğim bir hikâyeyi mahvetmek istemiyordum. Senaryo orijinalinde sevdiğim tüm nitelikleri koruyordu. Bu da beni projeye katılmaya yöneltti.

* Televizyonda bir karakteri keşfetmek için 10 bölüm gibi uzun zamana sahip olmak hakkında neler söylemek istersiniz?

- Karakterle birlikte uzun formatlı kalabilmek televizyonun güzel yönü. “The West Wing” tutkunuydum ve hâlâ da öyleyim. Yıllar önce Altın Küre’deydim eşimle birlikte. Odanın diğer ucunda Allison Janney oturuyordu. Eşim Hannah, Allison’ın yanına gidip, “Kocam yanına gelip kendini heyecandan rezil edecek çünkü çılgın bir CJ hayranı” demişti. Tamamen doğruydu. Karakterler uzun ve geniş zaman dilimlerinde hayatınızda olduğunda onları tanırsınız. Bir bakıma bu karakteri filmlerden çok daha samimi hale getiriyor.

* Çok fazla lokasyonda çekim yapmışsınız gibi görünüyor. Gittiğiniz yerlerden biraz bahsedebilir misin?

- Lokasyon çekimleri beni projeye yönlendiren çok çekici bir özellikti. Londra’da kış ve yağmurlar varken bir yere ışınlanmak güzeldi. En çekici lokasyonlardan biri Macaristan’dı keza Viyana, Londra, Hırvatistan çekimler yaptık. Budapeşte’de çalışmıştım ve oraya bayılıyorum. Daha önce Hırvatistan’a hiç gitmemiştim, gerçekten güzel buldum. Pag adında bir yer var, çekim yaptığımız bir ada, çok beğendim.

SAKİN VE SABIRLI OLMALISIN

Yazının Devamını Oku