Filmin prömiyerinde ve ertesi gün Jennifer Lopez ile konuşma fırsatı buldum.
Ben Affleck’e boşanma davası açtıktan sonra ilk kez basın önüne çıkan Lopez kırmızı halıya iki tarafı baştan ayağa yırtmaçlı cesur gümüş Tamara Ralph elbiseyle katıldı.
Bence Jennifer, 2023 Sevgililer Günü’nde tüm dünyaya gösterdiği Ben Affleck ile dövmesini sildirdiğini net bir şekilde göstermek için yanları tamamen açıkta bir elbise giydi.
Prömiyerde ışıl ışıl parladığını söylediğimde intikam elbisesine atıfta bulunarak “Ne giyeceğim konusunda bir merak vardı ben de ‘neden böyle bir elbise olmasın’ dedim ve giydim. İyi ki de giydim, beni iyi hissettirdi” dedi.
Filme gelirsek gerçek bir öyküyü anlatan “Unstoppable” ödül sezonunda yarışma hakkı kazanabilmek için aralık ayında gösterime girdikten sonra dijitalde yayınlanacak.
Kadrosunda Jharrel Jerome, Jennifer Lopez, Don Cheadle, Bobby Cannavale ve Michael Peña’nın yer aldığı yapım sağ bacağı olmadan doğan ancak bu eksikliğin profesyonel güreşçi olma hayallerine engel olmayan Anthony Robles’ın hikâyesini anlatıyor. Lopez, güreşçi Robles’ın annesi Judy’yi canlandırıyor.
Jennifer Lopez ve yönetmeni, William Goldenberg ile “Unstoppable”ı konuştuk.
◊ Kit, “Industry” dizisinin hayranı mıydınız?
- Evet, dizinin hayranıydım. İlk iki sezonu izlemiştim ve bayılmıştım. İnsanların dizileri karşılaştırmasından hoşlanmıyorum. Ama bu dizinin benzersiz olduğunu düşünmüştüm. Bu işin içinde olma şansını kaçırmak istemedim.
◊ Peki zaten var olan bir yapıma sonradan katılmanın en büyük zorluğu ne sizce?
- Sevdiğim bir işi mahvetmekten korkuyordum. Mahvetmemeye çalışmak duygusu zihnimde yaşadığım en büyük zorluktu. Oturmuş bir yapıma girdikten sonra ‘işe yaramıyor bu adam, bu hikâyede olmadı’ düşüncesi beni zorladı. Çünkü oynayan herkesi 2 sezon boyunca izledim, tüm performansları gördüm ve hepsine ayrı ayrı hayran kaldım.
Diziyi yaparken mükemmel bir toplulukla çalışacağımı biliyordum. Önemli olan onlara doğru şekilde uyum sağlayıp sağlayamayacağımdı.
◊ Karşılaştırmalardan hoşlanmıyorsunuz ama “Game of Thrones” başladığında dizideki birçok oyuncu kariyerinin başındaydı ve diziyle birlikte büyüyüp tanındı. Sezonlar boyu süren Thrones ailesi hafızalara kazındı. Bu dizide de aynı şey var. Birçok oyuncunun ilk işi. Bu yönden karşılaştırırsak ne dersiniz?
- Tema ve hikâye açısından hiçbir şekilde “Game of Thrones” ile kıyaslanabilir olduğunu düşünmüyorum. “Game of Thrones”a hiçbir şekilde benzemiyor. Ancak bir aktör olarak bu dizideki deneyimime gelince, aslında çok benzer. Haklısın, bu dizide oynayan çok sayıda aktörün ilk işi. Benim “Game of Thrones”taki deneyimim de aynıydı. Diziye girmemin sete bir heyecan getirdiğini düşünüyorum.
◊ Fütüristik senaryolar, aktörleri ve bizi yaşamadığımız ortamlara götürüyor. Çekimlerde içinde bulunduğunuz bir durumun hayal gücünüze meydan okuduğu bir an oldu mu ya da adrenalin patlaması yaşandınız mı?
Ella Purnell: Çekimlerin neredeyse tamamı yaşamadığımız şeylerdi. Çekimlerde çok fazla yeşil ekran da kullanmadık. Birçok şey gerçekti. Lucy’nin mahzenden ilk kez çıktığı ve terk edilmiş çorak arazide yürüdüğü gemi enkazıyla ilgili bir sahneyi çekmek için Namibya’ya kadar uçtuk. Jet-lag oldum. O sahnede iyi olmak için elimden gelenin en iyisini yapıyordum. Üzerine çalıştığın iş için tüm araştırmaları ve çalışmaları yapsan da sete çıktığın zaman gerçek zamanlı olarak da hareket etmeniz gerekiyor.
Aaron Moten: Fallout dünyasında tuhaf bir şeyler var; sanırım bazen bir oyuncu olarak bazı şeyleri anlama yeteneğinizi ve duyarlılıkları bir kenara bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Bir dönem hikâyesi veya fütüristik bir şey üzerinde çalışıyorsanız, size verilen dünyaya dahil olursunuz. Mesela bir sahnede Maximus daha önce hiç görmediği şekilde koltuklar görüyor. O gün çekerken çok eğlendik ama yaptığımız her şey tuhaftı. Sanırım bir ara kanepede sürünüyordum. Çünkü yarattığımız dünyada karakterlerimiz koltukların üzerinde nasıl rahatlayacağını nereden bilebilirdi ki?
OYUN KONUSUNDA ÇOK İYİ DEĞİLİM
◊ Fallout video oyunlarıyla ilk temasınız nasıl oldu? Bu projeden önce oynar mıydınız?
Ella Purnell: Üç erkek kardeşim var ve bu yüzden oyunları biliyordum. Ama oynamamıştım. Beni bu işe yönlendiren aslında senaryoydu. Hemen atladım. Rolü aldıktan sonra oyunları aldım ve oynadım. Oynadıkça daha da hoş bir sürpriz yaşadım. Gerçi pek iyi değilim ve oynarken sinirleniyorum. Çok rekabetçiyim oyun konusunda çok iyi olmadığım için çoğu zaman kızgınım. Oyun oynamaya hazırlanmak ve iyice öğrenmek için çok fazla zamanım yoktu, bu yüzden insanların oynamasını izleyerek zaman harcadım.
◊ Oyunlara aşinaydınız ancak fanlarının Fallout’a olan sevgisini ne zaman hissettiğini merak ediyorum.
◊ Oyuncu olarak özgün olmayı nasıl öğrendiniz?
- Oyunculuk okurken çoğunlukla sahne işi yapacağımı düşünüyordum. Okulda teknik ve genel eğitim hakkında çok şey öğreniyorduk.Okuldayken öğrenmediğiniz tek şey davranışlardır. Bu davranışlar, sanatçının doğasında olan bir şeydir.
Bazı genç aktörleri izliyorum ve sanki o davranış yeteneğine hep sahipmiş gibi hissediyorum. Çok genç yaşta başlayan ve beyazperdede de çok gerçek gibi oynayan Jennifer Lawrence gibi mesela… Sanırım bu benim için öğrenilmesi en zor şeylerden biriydi. Kamera karşısında başınıza bir şey gelmesine nasıl izin verirsiniz?
İşte, sinema oyunculuğu deneyiminin de kamera karşısında yaşamakla ilgili olduğunu düşünüyorum.
◊ Bir karakteri yaratma süreciniz nasıldır?
- Senaryo her zaman sizin en önemli belgenizdir. Başlayacağın yer de senaryodur. İnsanlar “Ah, bu karakteri siz yarattınız” dediğinde, “Yaratmıyoruz” diye karşılık veriyorum. Gerçekten biz yapmıyoruz. Her şey bize verilen sayfalarda var aslında. Okuduklarımla duygusal olarak çok güçlü bir bağ kurduğumda oyuncu olarak başarılı olduğumu hissediyorum.
TİYATRO OYUNU BİLE İZLEMEMİŞTİM
Altın Küre’nin ‘Uluslarası İkon Ödülü’nü Bodrum’da başlatma kararını aldırabilmek için ödül töreninin komitesine, şehrin doğal güzellilerinin yanı sıra lüks bir destinasyon olarak ününü de anlattım.
Lansman için Tokyo, Osaka, Londra, Doha, Dubai, Paris ve Roma gibi pek çok şehir ele alınırken ben de Bodrum fikrini sundum. Bodrum için “Türkiye’nin St. Tropez’i” dedim.
Ayrıca Türk dizilerinin başarısını anlattım. Galayı Türkiye gibi iki kıtada yer alan önemli bir lokasyonda yapmanın anlamlı olacağını belirttim.
Cannes Film Festivali’ni örnek olarak gösterdim. Bodrum’un Cannes potansiyeli olduğunu anlattım.
İlk aşamayı atlattık ve Altın Küre komitesi Türkiye kararını aldı.
Fakat davetli olacak Sharon Stone’un oğlu Türkiye’ye gelmek istemediğini söyledi. Los Angeles’taki arkadaşları Türkiye’ye geleceği için dalga geçmiş. “Ne işin var orada? Gitme sakın. Neden ödülü Türkiye’de veriyorlar” gibi yorumlar da yapmışlar.
Annesiyle tartışmış ve gelmeyeceğini söylemiş.
Onu da ikna ettik.
Otelin iç dekorasyonu Bodrum’u o kadar güzel yansıtıyor ki... Resepsiyonun hemen yanında Atlantic Records’un kurucusu efsanevi müzik prodüktörü rahmetli Ahmet Ertegün’ün resmini görmek beni çok mutlu etti.
Kendisine ait plajı yok ama isterseniz servisle anlaşmalı oldukları plaja götürüyorlar. “Sakin bir şekilde kafamı dinleyeyim, buna rağmen sıkıcı olmasın ve şehre yakın olayım” diyorsanız The Marmara Bodrum alternatif olabilir
NOSTALJİK BİR DÖNÜŞ
Bodrum’a ilk geldiğimde 16 yaşındaydım.
◊ Bu filmin neden sinemalarda deneyimlenmesi gerekiyor sizce?
- Ryan Reynolds: Kolektif coşku, temelde yalnızca belirli bir sebep için bir araya gelen grupta veya ortak bir deneyimde gerçekleşebilecek anlarda gizli. Hatırladığım kadarıyla küçüklüğümden beri sinema salonları kolektif coşkunun tapınağı. Özellikle de bizimki gibi bir neşe topu olarak inşa edilmiş, seyircinin zevki için çekilmiş bir filmi tabii ki sinemada izlemelisiniz. Sinema salonunda oturan herkes eğlenecek.
- Hugh Jackman: Bir şey ekleyebilir miyim? Filmin komik olduğunu, çok büyük bir aksiyonu olduğunu ve bir Marvel filminden isteyebileceğiniz her şeyi barındırdığını düşünüyorum. Ama film aynı zamanda arkadaşlıkla da ilgili. Bir arkadaşınız ya da yakınınızla sinemada izlerken keyif alacağınız bir deneyim olacağını biliyorum. Sinemanın kolektif mutluluğun yeri olduğunu düşünüyorum.
◊ Hugh, “Logan”ın ardından Wolverine kostümünü çıkardığınızı biliyoruz. Geri dönmek istemenizi sağlayan şey neydi?
- Hugh Jackman: “Logan”ın son filmim olacağını duyurduktan 3 gün sonra “Deadpool 1”i izledim ve “Ah” diye iç geçirdiğimi hatırlıyorum. Wolverine’i oynadığımdan beri insanlar böyle bir yapımı istiyordu. İnsanlar çizgi romanlardaki Deadpool ve Wolverine’den ve onların rekabetinden bahsediyordu. “X-Men Origins: Wolverine” ile bir nevi deneme yaptık zaten. Bu filmi yapma fikriyle oynadık. Tarih 1 2022’ydi, nedenini bilmiyorum ama vücudumdaki her hücrenin bana bağırdığını hissediyordum, “Bu filmi yapmak istiyorum” diye. Öyle güçlü bir his ki, arabamı kenara çektim ve hemen Ryan’ı (Reynolds) aradım. Çünkü çekimlere yaklaştıklarını biliyordum. Sorduğumda da çok şükür ki “Evet yapalım” dedi.
AYAK İZİNİN YAKININDA OLSAM BANA YETER
◊
◊ Cannes’daki prömiyerde ben de vardım. Filmin gösteriminden sonra 9 dakika alkışlanmak nasıl bir histi?
- O dakikalarda ne düşündüğümü bilmiyorum. Gerçekten şaşkına dönmüş hissediyordum. Şaşkınlığım, tüm doğru nedenlerin bir araya olmasından dolayıydı. Çok zaman ve çaba harcadığımız bu projenin seyirciler tarafından iyi karşılanmasını umuyorduk. En azından “umarım insanlar nefret etmez” diyorduk. Ama beklentilerimi aştı. Seyircinin filmi karşılaması muhteşemdi. Akıntıya karşı yüzdüğümüzü biliyorduk.
◊ Neden akıntıya karşı yüzüyordunuz?
- Oyuncu kadrosu ve senaryosu bakımından... Ayrıca bir Jacques Audiard filmiydi. Yönetmen beni görmek istediğinde “Film, cinsiyet değiştirmek isteyen bir narkotik liderini anlatan müzikal. Sen de ona yardım eden avukatı oynayacaksın” dedi. Bu hikâyeye şaşırırken “Ah, bir de İspanyolca ve filmi Meksika’da çekeceğiz” diye de ekledi.
Çılgıncaydı. Dolayısıyla Cannes’da olmak ve filmin herkesi etkilemesi çok önemliydi. İzleyen herkesin hikâyeyi ve performansları beğenmesi beden dışı bir deneyimdi. Ruhum o anda bedenimden çıktı, binayı terk etti ve sonra bana geri geldi.
KENDİME ÇOK SERT DAVRANIYORUM
◊