Paylaş
◊ Sürekli çalışan ve çok farklı kadın karakterleri canlandıran bir oyuncu olarak; kendinizi role sokarken daima başvurduğunuz, size yol gösteren bir duygu ya da yöntem var mı?
- Karakteri oluştururken, kendi fiziksel halimi “İşte ben buyum” diyerek sunmadığım bir ortamda büyüdüm. Karakteri oluşturan şeyler aslında saç, makyaj, kostümler, yönetmen ve karakterin psikolojisi. Biz karakter oyuncularıyız. Yaptığımız iş; karakteri yaratmak. Eğer seni bir film yıldızı olman için işe alıyorlarsa, o tamamen başka bir şey. Gelirler, “Biz sadece seni istiyoruz” derler. Ben hiç böyle bir sebepten dolayı role seçilmedim. Her zaman bir karakter yaratmam için seçildim. Zaten sevdiğim şey de bu. Avustralyalı bir oyuncu olarak, drama okulunda diğer öğrencilerle beraber her türlü aksanı öğrendim. Çünkü kendi aksanımızı kullanacağımız rollerin çok nadir olacağını biliyoruz. Farklı yürümeyi öğrendik, farklı nefes almayı öğrendik, sahne arkasında büyük ustaların işlerini izlemeyi öğrendik. Tüm bunların yaptığım işte büyük katkısı var.
GECELERİ GİZLİCE HİKÂYELER YAZIYORUM
◊ Senaryo yazma, hikâye ve karakter yaratma sürecinde de kendinizi geliştirmeye başladığınızı ve içinizde yeşeren bazı hikâyeleri senaryoya dönüştürmek istediğinizi duydum. Bu doğru mu? Eğer öyleyse, nasıl hikâyeler anlatmak istiyorsunuz?
- Bunu zaten yapıyorum. Sürekli bir şeyler yazıyorum. Aklıma gelen fikirleri ya bir yönetmenle paylaşıyorum ya da yönetmenlere “Neden bu tarzda bir şey yaratmıyorsun?” diyorum. Bu, onlarca yıl süren yaşamın, gözlemin ve en büyük zihinlerle çalışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Felsefeye ve şiire çok ilgi duyuyorum. Felsefe ve şiir, hikâye yaratmak için çok faydalı. Ama aynı zamanda sürekli çalıştığım için yazmaya pek de vaktim olmuyor. Gizlice yapıyorum bu işi. Sabaha karşı 3’te yazma seansları gibi. Uyanıyorum ve bir şeyler yazıyorum. Bazen bir rüyayı, bazen o an kafamda, hayatımda, kalbimde dolaşan bir şeyi yazıyorum. Bence gece 2 ile 3 arası, bir şeylerin ortaya çıkması için çok verimli bir zaman dilimi. Çünkü gerçeklikten biraz kopuk olduğun bir haldesin, diğer taraftan rüyaların ve ruhun çok aktif.
ROL BENİ ÇEKERSE YÖNETMENE ‘KARAVANI BOŞ VER, ARABADA BEKLERİM’ DERİM
◊ Her projede farklı hikâyeler anlatıyor ve her rolde kendinizi yeniden keşfediyorsunuz. Bu yolculukta size ilham veren şey nedir?
- Bu, kendimi yeniden keşfetmekle ilgili değil. Daha çok kendimi hiç bulunmadığım yerlere, rahatsız edici olabilen ya da kendimi yeni ve farklı hissettiren durumlara yerleştirmekle ilgili. Ben her zaman yönetmen arıyorum. Dün bir yönetmenle toplantım vardı. İçeri girdim ve bana şöyle dedi: “Elimde son derece rahatsız edici bir şey var, bu hikâyeden korkar mısın?” Dedim ki; “Kesinlikle hayır, bu sadece beni heyecanlandırır!” İşte beni tam olarak böyle şeyler çekiyor. Aynı zamanda çok düşük bütçeli, tamamen deneysel sinemayı da çok seviyorum, çünkü büyük riskler barındırmaz. Bu filmler geldiğinde eğer hikâye ve rol beni çekerse, yönetmene “Beni sakın dert etme. Sette lüks karavanı boş ver, arabada beklerim. Hadi sen sadece kameranı al gel, çekime başlayalım” derim. Ben o ortamdan geldim. Avustralya’da o koşullarda doğdum ve o dünyayı çok seviyorum.
BU SEKTÖRDE ÇOK SERT YARGILANIYORUZ
◊ Bir yönetmenin kariyerindeki ilk adımlarında yanında durmak, sonraki filmlerini çekmelerine vesile olmak sizin için ne ifade ediyor?
- Bu fırsatları elde eden insanlarda o duyguyu görmek, tarif edilemez bir his. Asıl mesele de bu zaten. Hayatımın bu aşamasında beni ayakta tutan şeylerden biri, böyle bir amaca sahip olmak. Çünkü her ne kadar oyuncu olsam ve harika rollerin peşinde koşsam da, aynı zamanda denemeler yapmak istiyorum. Sınırlanmak istemiyorum, güvenli alanda olmak da istemiyorum. Sürekli sınırları zorlamanın peşindeyim ve biliyorum ki genç yönetmenler de tam olarak bunu söylüyor: “Gel, benimle birlikte farklı denemeler yap.” Çünkü onlar yaratıcı anlamda gerçekten özgür ve denemeye açık. Bu sektörde çok sert yargılanıyoruz ama önemli olan, o darbeleri, o yargıları göze alıp yine de ilerlemeye devam edebilmek.
ÇOĞU ZAMAN MESELE: PARA
◊ Kadınların sinemadaki varlığını nasıl daha güçlü ve kalıcı hale getirebiliriz? Bu alandaki dönüşüm sizce nasıl devam etmeli?
- Çalışmak, maddi olarak desteklemek, mentorlar bulmak... Mentorlar derken finansal mentorları da kastediyorum. Çünkü çoğu zaman mesele bu. Birilerinin çıkıp “Şu anda tanınmasa da bu yönetmeni desteklemek için para yatırmaya hazırım. Bu riski alacağım, destek olacağım” demesiyle dönüşüm devam edebilir.
Paylaş