Alzheimer; başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan, günlük yaşam aktivitelerini etkileyen ilerleyici bir beyin hastalığı. Beyinde belirli proteinlerin birikmesine yol açan değişikliklerle karakterize olan bu hastalık, beynin küçülmesine ve beyin hücrelerinin sonunda ölmesine neden oluyor. Halk arasında “bunama” olarak bilinen “demans” hastalığının en yaygın nedeni, Alzheimer.
Bugün, “21 Eylül Dünya Alzheimer Günü”. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de bu özel günde ve devam eden hafta içinde düzenlenen çeşitli etkinliklerle kesin tedavisi bulunmayan bu ilerleyici hastalık konusunda farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. Bu yılın teması ise; “Alzheimer’ı tanı, Alzheimer’dan korun” şeklinde belirlenmiş bulunuyor.
Alzheimer hastalığı; yaşam süresinin uzamasıyla birlikte giderek artan sıklıkta görülen, hastalanan bireylerin ailelerini de psikolojik, sosyal ve ekonomik bakımdan etkileyen önemli bir sağlık sorunu.
Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre; halen 55 milyonun üzerinde olan demanslı hasta sayısı 2030 yılında 75 milyona, 2050 yılında da 132 milyona ulaşacak. Yapılan incelemeler her üç saniyede yeni bir demans tanısı konulduğunu ve bunların %60-80’inin Alzheimer hastası olduğunu gösteriyor.
Alzheimer, dünyada altıncı en sık ölüm nedeni. Bu hastalığın dünyaya yıllık maliyeti yaklaşık 604 milyar dolar olarak hesaplanmış bulunuyor. Bu rakam tüm dünya bütçesinin %1’ini oluşturuyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; “Türkiye 2050 yılında dünyada en fazla Alzheimer hastasına sahip dört ülkeden biri durumuna gelecek…”
TÜİK tarafından yayımlanan 2022 yılı Türkiye Sağlık Araştırması Raporu’na göre, ülkemizde 65 yaş üzerindeki bireylerde Alzheimer hastalığı görülme sıklığı %5,5. Bu durum, dünyada olduğu gibi ülkemizde de Alzheimer ile etkin bir şekilde mücadele etmenin gerekliliğini ortaya koyuyor.
Hastalığın seyri genel olarak üç evreye ayrılıyor: Erken, Orta ve İleri Evreler
Alzheimer'ın
Koç Üniversitesi Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü’ nün faaliyet alanı kanser hastalıklarının tanısı, tedavisi, önlenmesi, destek tedavisi ve kanserle ilişkili her türlü klinik durumu kapsıyor. Bölümde tüm kanser türlerinin hem tanısı hem de tedavisini ilgilendiren kararlar, disiplinlerin ortak katılımıyla yapılan haftalık toplantılarda veriliyor.
Eylül ayı dünya genelinde “Prostat Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kabul ediliyor. Bu ay prostat kanseri ile ilgili farkındalığı artırmak ve erken teşhisin önemine dikkat çekmek amacıyla önemli bir fırsat sunuyor bizlere.
Prostat erkek üreme sisteminde önemli bir parça. İdrar torbasının altında, makatın önünde, ortalama ceviz büyüklüğündeki bir salgı bezi olarak tanımlanıyor. Bu salgı bezinin tam merkezinden “üretra” adında bir idrar kanalı geçiyor. Prostat bezinin normal sayılan ölçüsü 20 gram. Ancak boyutunun artması kanser belirtisi olarak tanımlanmıyor.
Prostat kanserine, genel olarak, prostatın dış kabuğunda başlayan ve zamanla yayılım gösteren kötü huylu tümörler neden oluyor. Vücuttaki doku hücreleri genellikle kendilerini belirli bir kontrol mekanizması içerisinde yenileme eğiliminde olduklarından, hasar gören dokular tamir ediliyor. Kontrol dışında kalan ve sürekli olarak çoğalan hücreler “tümör” adı verilen hücre gruplarını oluşturuyor.
Prostat tümörlerinin bir kısmı bulundukları bölge içerisinde kalıyor ve diğer organlara yayılmıyor. Yayılım göstermeyen tümörlere “iyi huylu tümör”, yayılım gösteren tümörlere ise “kötü huylu tümör” adı veriliyor. Kötü huylu tümörler de prostat kanserine neden oluyor.
Prostat kanseri belirtileri birçok kişide farklı semptomlara sebep olabiliyor. Ya da bazı kişilerde hiçbir belirti görülmeyebiliyor. Genel olarak rastlanan belirtiler şu şekilde sıralanıyor:
Tüm bunların yanı sıra, bu semptomların prostat kanseri dışında farklı hastalıklardan da kaynaklanabileceği unutulmamalıdır. Yani prostat kanseri tanısı, mutlaka, uzman bir doktor tarafından konulmalıdır.
Evrelere ayrılması sayesinde prostat kanserinin yayılma derecesi tespit edilebiliyor ve bu şekilde hastalığın tedavisinde izlenecek yöntem belirleniyor.
Gitgide insanlığımızı kaybediyoruz galiba… Ben, şahsen, etrafımızda yaşananları gördükçe ya da yazılanları okudukça derin bir acıyla sarsılıyor ve olanlara inanmak istemiyorum…
Şimdi sizlere son bir hafta-on gün içinde karşı karşıya kaldığımız, kendimizin dahli olmasa da, yaşanan utanç verici olaylardan söz etmek istiyorum:
Mardin’in Mazıdağı ilçesinde bir anaokulunun bahçesinde nöbetçi öğretmen Yusuf E., ‘kapı açma’ nedeniyle tartıştığı biri amatör boksör iki kardeş tarafından darp edildi. Okulun iki giriş kapısı vardı ancak ana giriş kapısı, okul saatleri dışında bulunulduğu için kapalıydı. Nöbetçi öğretmen kardeşlerden, sadece, iki kapılı okulun kapalı olmayan kapısını kullanmalarını rica etmişti. Ama kardeşlerden biri öğretmene yumruklarla saldırırken, diğeri de pantolonundaki kemeri çıkartarak darp etti O’nu. Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Mardin İl Başkanı ve üyeleri olayın yaşandığı okulun önünde basın açıklaması düzenlediler. Açıklamada; eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin toplumsal bir sorun haline geldiğini belirterek, ‘şiddeti önleyecek önemli bir aktör olması gereken eğitimciler maalesef şiddetin mağduru durumuna gelmiştir. Bu saldırıyı ve kamu çalışanlarına yönelik tüm şiddet eylemlerini kınıyoruz ve lanetliyoruz.’ diyerek üzüntü ve kaygılarını ifade ettiler.
Adana’da aile sağlık merkezine giden Seracettin D., Doktor Can Cevher Gürler’e gelerek işe giriş raporu almak istedi. Doktor Gürler’in kendisinde kayıtlı olmayan kişiye sadece durum bildirilir raporu verebileceğini söylemesi üzerine çıkan tartışmada; Seracettin D. odadaki elektrikli çaydanlık ile doktora saldırdı. Saldırı sonucunda Gürler’in sol omzunda çıkık, kafatasında çatlak ve açık yaralar oluştu. Sağlık ekiplerince hastaneye kaldırılan Gürler yoğun bakım ünitesinde tedaviye alındı. Ben, şahsen, sağlığımızı emanet ettiğimiz Değerli Doktorlarımız’a yapılan bu saldırıların bir an önce sonlanabilmesi için, faillere olabilecek en üst sınırdan ve kesinlikle hapis cezası verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Muammer-Zeynep Çokyaşar çifti iki yaşındaki çocukları Hanife Çokyaşar ile Ordu’daki baba evine fındık toplamaya gittiler. Üvey babaanne Şerife Çokyaşar çocuğun balkondan düştüğünü söyleyince mağdur bebek sağlık ekipleri tarafından ambulans ile hastaneye götürüldü. Ancak evdeki güvenlik kamerası görüntülerini izleyen anne Zeynep Çokyaşar, çocuğunun kayınvalidesi Şerife Çokyaşar tarafından itildiğini gördü. Ailenin ihbarı üzerine adrese sevk edilen jandarma ekipleri Şerife Çokyaşar’ı gözaltına aldı. Yapılan soruşturmanın ardından, üvey babaanne 7 Eylül’de çıkarıldığı mahkemede ‘öldürmeye teşebbüs’ suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Haziran ayında İstanbul Bakırköy Florya’da bir vatandaş Paşa Türk adlı bir kişiyi ‘Alice’ isimli köpeğe tecavüz ederken suçüstü yakaladı. Geçtiğimiz günlerde köpeğe tecavüz ettiği iddiası ile yargılanan Paşa Türk, avukat eşliğinde savunma yapmak istediğini belirtti. Mahkeme hemen bir avukat tayin etti kendisine, ancak gelen avukat, olayın konusunu öğrenince dosyadan çekildi. Köpeğin sahibi Özlem Sönmez sanığın 2020, 2021 ve 2024’de ‘Alice’i üç kez kaçırıp tecavüz ettiğini beyan etti. Mahkeme sanığın avukat eşliğinde savunmasının alınması ve görüntülerin incelenmesi için, duruşmayı 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’ne erteledi.
9 Eylül tarihinde Mehmet E. yabancı uyruklu kız arkadaşı Maıa A.’yı Beyoğlu’nda bir otele götürdü. Öğlen saatlerinde iki sevgili tartıştı ve tartışmanın kavgaya dönüşmesi ile Mehmet E., Maıa A’yı darp ederek ağır yaraladı. Bu olayın ardından hızla olay yerinden kaçmaya çalışan Mehmet E., peşine düşen otel görevlisi Hakan Karaçal tarafından yakalandı. İhbar üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri yaralı Maıa A.’yı, olay yerinde yaptıkları ilk müdahalenin ardından, ambulansla hastaneye sevk etti. Ancak Maıa A., doktorların tüm çabasına rağmen hayatını kaybetti. Olay sonrası yapılan incelemelerde otelin ruhsatsız olduğu öğrenildi ve otel mühürlendi.
Antalya’da bir sitenin yöneticisi olan Fadim Temirhaneoğulları’nın, üç ay uzaklaştırma kararı aldırdığı boşanma aşamasındaki eşi Savaş Temirhaneoğulları 11 Eylül günü saat 05.00 sıralarında Fadim’in evine gelerek eşine tabancayla beş el ateş ettikten sonra evden ayrıldı
Dün yayımlanan yazımı Ağustos 2024’te öldürülen kadınların isimleri ve özet hikayeleri ile tamamlamak istiyorum.
Siirt’te yaşayan 5 çocuk annesi Saliha K. eskiden evli olduğu İdris K. tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüldü. Fail daha sonra bileklerini keserek intihar teşebbüsünde bulundu. Hastaneye kaldırılan Saliha K. hayatını kaybederken, İdris K., tedavisinin ardından sevk edildiği adli makamlarca tutuklandı.
Antalya’da 43 yaşındaki Aynur Çilli birlikte olduğu Mehmet Altın tarafından ormanlık alanda başına taşla vurularak öldürüldü. Fail daha sonra Aynur Çilli’nin 8 yaşındaki oğlu Umutcan Çilli’ yi de, olaya şahit olduğu gerekçesiyle, boğarak öldürdü. Fail Mehmet Altın’ın 17 farklı suçtan kaydı olduğu ve 5 kez evlendiği öğrenilirken, sevgilisi Aynur Çilli’nin ise 20 farklı suç kaydı bulunduğu ortaya çıktı.
Kayseri’de yaşayan 55 yaşındaki Nuray Dabaz ve oğlu Ali Dabaz akrabaları Selfat Aydoğdu tarafından tüfekle vurularak öldürüldü. Nuray Dabaz’ ın diğer oğlu Serkan Dabaz ise yaralandı. Nuray ve oğlu Ali Dabaz' ın hayatını kaybettiği belirlenirken; diğer oğul Serkan Dabaz ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.
Konya’da 49 yaşındaki Arife Öz bir süredir ayrı yaşadığı eşi Hasan Öz tarafından silahlı saldırıya uğradı. Vücuduna 3 mermi isabet eden Arife Öz, kanlar içinde yere yığıldı. Ambulansla hastaneye kaldırılan Arife Öz kurtarılamadı. Failin 5 ayrı suçtan kaydı olduğu öğrenildi.
Afyon’da 19 yaşındaki Sultan Tosun eskiden birlikte olduğu 23 yaşındaki Yusuf Ç. tarafından bir parkta boğazından bıçaklanarak öldürüldü. Failin Sultan Tosun’u öldürdükten sonra parktaki su kanalına atarak kaçtığı belirlendi.
40 yaşındaki Mustafa Demir, arazi anlaşmazlığı yüzünden kardeşinin eşi 3 çocuk annesi 37 yaşındaki Fatma Demir'i 24 yerinden bıçaklayarak öldürdü. Cinayet sırasında Fatma Demir'i Mustafa Demir'in annesi Esme Demir ile lise öğrencisi oğlu Ü.D.' nin tutup, Mustafa Demir'in bıçakladığı ileri sürüldü. Fatma Demir olay yerinde hayatını kaybederken, olaydan sonra kaçan Mustafa Demir, annesi Esme Demir ile lise öğrencisi oğlu Ü.D., jandarmanın takibi sonucu yakalanarak çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.
Tekirdağ’da T.A. ile annesi 55 yaşındaki
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; Ağustos 2024’te 33 kadın cinayeti işlendi, 24 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Öldürülen 33 kadından 9’u boşanmak istemesi, barışmayı, evlenmeyi ya da ilişkiyi reddetmesi gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahane edilerek, 2’si ekonomik bahanelerle, 4’ü annelerinin boşanmak istemesi bahanesiyle öldürüldü. 18’inin ise hangi bahanelerle öldürüldüğü tespit edilemedi. 18 kadının neden öldürüldüğünün tespit edilememesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucu olduğunun göstergesi. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça; önleyici tedbirler uygulanmadıkça; şiddet, boyut değiştirerek devam etmeyi sürdürüyor.
Ağustos ayında öldürülen 33 kadının 10’u evli olduğu erkek, 7’si birlikte olduğu erkek, 6’sı babası, 3’ü tanıdığı biri, 2’si akrabası, 2’si oğlu, 1’i eskiden evli olduğu erkek, 1’i eskiden birlikte olduğu erkek, 1’i de kardeşi tarafından katledildi. Ağustos 2024’te kadınların %30’u evli olduğu erkek tarafından öldürüldü.
Öldürülen kadınların 12’si en güvende olmaları gereken yerde yani evinde, 8’i sokakta, 5’i ıssız bir yerde, 3’ü suda veya su kenarında, 2’si arabada, 1’i işyerinde katledildi. 2 kadının öldürüldüğü yer ise tespit edilemedi. Ağustos 2024’te katledilen kadınların %36’sı evlerinde öldürüldü.
Yine Ağustos’ta öldürülen kadınların 12’si ateşli silahlarla, 11’i kesici aletlerle, 4’ü boğularak, 4’ü darp edilerek, 1’i yakılarak katledildi. Bir kadının öldürüldüğü silah ise tespit edilemedi. Ağustos 2024’te öldürülen kadınların %36’sı ateşli silah ile katledildi.
Geçtiğimiz Ağustos Ayı’nda öldürülen kadınların %36’sı 36-65, %12’si 0-11, %9’u 19-24, %6’sı 25-35, %3’ü 15-18, %3’ü de 12-14 yaş aralığındaydı. Katledilen kadınların %18’inin yaşı ise tespit edilemedi. Ağustos 2024’ öldürülen kadınların çoğu 36-65 yaşları arasındaydı.
Katledilen bu kadınların %43’ü evli, %30’u bekârdı. Kadınların %27’sinin ise medenî durumu tespit edilemedi. Geçtiğimiz Ağustos Ayı’nda öldürülen kadınların yarıya yakını evliydi.
Kadınların yalnızca %3’ünün 6284 koruma kararı vardı. Geriye kalan %97’lik kesimdeki kadınların durumları ise tespit edilemedi.
Öldürülen kadınların %58’i çocuklu, %21’i çocuksuzdu. Kadınların %21’inin çocuklu mu çocuksuz mu oldukları ise tespit edilemedi.
Günümüzde hastalıkların teşhis ve tedavisinde birçok yeni teknik ortaya çıkmış bulunuyor. Bu tekniklerden biri de, birçok avantajı ve geniş uygulanabilirliği ile tercih edilen yöntemlerden biri olan, Girişimsel Radyoloji. Girişimsel Radyoloji işlemleri sırasında x-ray, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans (MR) ve ultrason gibi görüntüleme tekniklerinden yardım alınıyor. Görüntüleme ile birlikte delme iğnesi, kılavuz teller, kateterler ve kılavuz üzerinde kayan kılıflar kullanılarak işlemler minik kesikler ile gerçekleştiriliyor. Yapılan işlemler ameliyat ile gerçekleştirilebilen işlemler yerine yapılsa da ameliyathaneler yerine anjiyografi odalarında ya da daha küçük ölçekli ancak donanımlı tedavi odalarında gerçekleştiriliyor. Cerrahi olarak değil minimal invaziv yöntem olarak adlandırılan girişimsel radyoloji daha az risk bulunduruyor
Girişimsel radyolojik işlemler iki çeşide ayrılıyor: İlki vasküler yani damar hastalıkları ve tedavisi, ikincisi ise nonvasküler yani damar dışı girişimsel radyoloji işlemleri. Birçok alanda kullanılan girişimsel radyoloji sadece kalp damarları için kullanılamıyor. Uygulama yapılırken girişimsel radyolog tarafından görüntüleme teknikleri kullanılarak vücut içi görüntüleniyor ve işlem ekranlar yoluyla takip edilerek gerçekleştiriliyor.
Girişimsel radyolojinin ortak kullanıldığı işlemler de mevcut. Örneğin; ilaç ve besin maddelerinin alınabilmesi için damar veya deri altına tüp yerleştirilmesi, pıhtılaştırıcı maddelerin doğrudan kanama olan bölgeye verilmesinin sağlanması, beslenme tüplerinin mideye yerleştirilmesi gibi işlemler için de girişimsel radyoloji alanına başvuruluyor.
Ağustos ayında geçirdiğim çift taraflı zatürre nedeniyle 9 gün süre ile Koç Üniversitesi Hastanesi’ ne misafir olduğum süreçte, ben de tanıştım Girişimsel Radyoloji alanı ile. Hangi sebeple olduğuna gelince: Sol kolumdaki lenf bezleri, 45 yaşındayken geçirdiğim meme kanseri ameliyatı sırasında alındı. Bu nedenle sol kolumdan hiçbir işlem yapılamıyor; hatta hastanelerdeki sık aralıklarla tansiyon ölçen cihazlar bile o koluma bağlanamıyor. Zira kolum aletin uyguladığı basınçla kısa süre içinde şişiyor ve tarifsiz ağrılara neden oluyor.
Sağ kolum, elim ve parmaklarımdaki damarlara gelince; yıllar içinde geçirdiğim çeşitli rahatsızlıklardan ötürü damar yoluyla uygulanması şart olan tedaviler ve hastanede yatış süreçlerinde tetkikler için alınması gereken kanların ardından işlevlerini neredeyse yitirmiş duruma gelmiş bulunuyorlar. Bu yüzden, damar yoluyla yapılması zorunlu her tetkik ve tedavi artık hem hemşireleri hem de beni çok zorluyor.
İşte tam bu noktada boynumdan santral katater açılmasına karar verildi. Bu işlem için beni donanımlı bir tedavi odasına götürdüler ve üstünde gidip gelebilen, sonradan bir çeşit röntgen cihazı olduğunu öğrendiğim, bir modül bulunan bir masaya yatırdılar. Odada, ayrıca uzman doktorun uygulama esnasında işlemi takip edebilmesini sağlayan büyük bir ekran bulunuyordu. İşlemi gerçekleştirecek olan Dr. Mert Bayramoğlu önce boynumun kesi yapılacak yerini uyuşturdu. Ardından da çok kısa bir zaman dilimi içinde işlemi tamamladı. Son olarak da boynumun, işlem boyunca yararlanılan masa üstündeki röntgen cihazı ile filmi alınarak işlem belgelenmiş oldu. Sonrasında da hem ben rahat ettim hem de hemşireler…
O zamana kadar hiç görmediğim bu donanımlı tedavi odası çok ilgimi çekmişti. Bu yüzden, iyileştikten sonra Dr. Mert Bayramoğlu’ dan randevu isteyerek kendisiyle görüşmeye gittim.
“Fotoğraf Sizler için betimlemeye çalıştığım donanımlı tedavi odasında çekildi.”
“ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı); ülkemizin doğal, tarihsel ve kültürel varlıklarını korumak amacıyla, 1990 yılında, vakıf statüsünde kuruldu. Kuruluşundan itibaren doğa-kültür-insan arasındaki yaşamsal uyumun savunucusu olan ÇEKÜL, “Doğa ve Kültürle Varız” sloganıyla yaşama geçirdiği proje ve programlarla, en küçük yerleşmeden ülke bütününe açılan bir yaklaşımı benimsedi.
Kültürel dokunun korunarak geleceğe aktarılması amacıyla, koruma amaçlı kent planları hazırlanmasını; kentlerin eski mahallelerinde sağlıklaştırılması çalışmalarını, geleneksel evlerde cephe düzenlemesi yapılmasını; tarihi yapıların, çarşıların onarılmasını ve kent meydanlarının yeniden düzenlenmesini sağladı.
Ülkenin dört bir köşesindeki küçüklü büyüklü kentte, koruma hareketini koruma seferberliğine dönüştürerek tarihi dokunun çağdaş kentle ilişkilendirilmesine, kentlere kültür öncelikli bir gelecek vizyonu kazandırılmasına öncülük etti.
Doğal doku kaybolmaya başladığında insanın yaşam alanının da tükendiği ve kültürel mirasın da yitirilmeye başlandığı bilinciyle hareket ederek; toprağı, yeşili korumak ve çoğaltmak için İstanbul’ da başladığı ağaçlandırma çalışmalarını Anadolu’ nun her karışına yaydı.
Anadolu kentlerinin yerel yöneticilerinin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının, girişimcilerinin ve halkının, kendi kentlerinin benzersiz doğal ve kültürel birikiminin farkına varmaları ve bu değerli birikime sahip çıkmaları için yol göstericilik yaptı; hâlâ da yapıyor.
Kısacası; ÇEKÜL Anadolu kentlerinde bıraktığı kalıcı izlerle her zaman danışılan, yol gösteren, güvenilen; gönüllü temsilcileri ve uzman kadroları ile doğal ve kültürel mirasın korunması taleplerine yetişmeye çalışan bir sivil toplum kuruluşu.”
ÇEKÜL/Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı Kurucu Başkanı olan Prof. Dr. Metin Sözen; önceleri T. Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. (ve bağlı kuruluşu CAMELYAF), sonraları ise KONDA ARAŞTIRMA’ da uzun yıllar birlikte çalıştığım Çok Değerli Büyüğüm Sevgili Tarhan Erdem’ in çok yakın arkadaşıydı. Sayın Erdem, ayrıca, ÇEKÜL’ ün ilk mütevelli heyeti üyeleri arasındaydı. Dolayısıyla, ben de Vakfın tüm kuruluş aşamalarına vakıf bulunuyorum.
Uzun yıllar Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’ nın üyeliğini ve başkanlığını yapan Prof. Dr. Metin Sözen’in; Türkiye’de çevre ve kültür öncelikli yeni bir gündem için ülke-bölge-havza-kent ölçeğinde planlama-uygulama çalışmaları yapılması ve bunların hedeflenen amaçlara uygun biçimde yaşama geçirilmesi yolundaki girişimleri, oluşumuna katkı sağladığı Tarihi Kentler Birliğinin 2000 yılında kurulmasıyla somut sonuçlara yöneldi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun “2024 Temmuz Ayı’nda da erkekler tarafından yine 23 kadın öldürüldü, 23 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.” konulu raporu ile ilgili bilgileri Sizler’le paylaşmaya 20 Ağustos 2024 tarihli yazım ile başlamış; devamının 23 Ağustos’ta yayımlanacağını söylemiştim. Ancak o tarihte raporlu olduğum için sözümde duramadım. Hepinizden özür diliyor ve konunun devamını aşağıda Sizler’ e sunuyorum.
İşte isim isim Temmuz 2024’ te öldürülen kadınların listesi ve cinayetlerin kısa özetleri:
Ramazan Yener, boşandığı İklim Altınsoy ile konuşmak için evine gitti. Yener ve Altınsoy arasında tartışma çıktı. Yener, av tüfeğiyle Altınsoy'a ateş açtı. Altınsoy, yere yığıldı. Yener, aynı silahla kendi başına ateş etti. Altınsoy ve Yener'in hayatlarını kaybettikleri belirlendi. Çiftin iki çocuklarının olduğu öğrenildi.
Psikolojik sorunları olduğu öğrenilen İnşaat Mühendisi Murat Keklik, evde 11 yaşındaki kızı Doğa Keklik ve 14 yaşındaki oğlu Yağız Keklik' i tabanca ile rehin aldı. Keklik, önce çocuklarını vurdu, ardından aynı silahı başına dayayıp, ateşledi. Murat Keklik ve çocuklarının yaşamlarını yitirdikleri tespit edildi. Olay yerine gelen anne Cemile Yıldız ise Keklik sinir krizi geçirdi.
Vedat Bıçak, yaklaşık 2 ay önce eşiyle oturduğu daireden bir üst katta olan annesinin yanına taşınmıştı. Boşanma aşamasındaki eşi 2 çocuk Safiye Bıçak, kardeşiyle birlikte işe gitmek üzere evlerinin karşısındaki kaldırımda yürümeye başladı. Safiye Bıçak kaldırımdaki konteynere çöp atmaya gittiği sırada, yanına yaklaşan Vedat Bıçak silahını çıkararak Safiye Bıçak' a defalarca ateş etti. Kadın kanlar içinde yere yığılırken, komşuları ambulans çağırdı. Safiye Bıçak, ambulansla hastaneye götürüldü ancak hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Çanakkale Biga ilçesi Esentepe Mahallesi'nde bir apartmanın 2'nci katında oturan İsmail Çakmak ile eşi Filiz Çakmak arasında henüz belirlenemeyen bir nedenle tartışma çıktı. Tartışma, kısa sürede kavgaya dönüştü. İsmail Çakmak, pompalı tüfeğini alıp, eşi Filiz Çakmak ve oğlu Baturalp Çakmak'a ateşe edip öldürdü. Çakmak, ardından tüfeğini çenesinin altına dayayıp, bir kez daha tetiğe dokundu. Silah sesini duyan komşular, durumu polis ve sağlık ekiplerine bildirdi. İhbarla gelen sağlık ekiplerinin yaptığı kontrolde 3 kişinin de yaşamını yitirdiği belirlendi.
Kütahya’da yaşayan 53 yaşındaki Ünal Koçer, 48 yaşındaki eşi Sevgi Koçer ile tartıştı. Kısa sürede kavgaya dönüşen olayda Ünal Koçer, eşi Sevgi Koçer’e pompalı tüfekle ateş etti. Sevgi Koçer vücuduna isabet eden saçmalarla kanlar içerisinde yere yığılırken, bu sırada evde bulunan ve Sevgi Koçer’in ilk eşinden olan 19 yaşından oğlu Mert Furkan Şenol da üvey babası Ünal Koçer’e tabancayla ateş etti. Sevgi Koçer ile eşi Ünal Koçer’in hayatını kaybettiği belirlendi.
Malatya'nın Arguvan ilçesinde 64 yaşındaki İsmet Budak, boşanma aşamasında olan 33 yaşındaki kızı Cansu Aslan ile tartıştı. Büyüyen tartışmada