Ayşegül Domaniç Yelçe

“Dünya Sigarayı Bırakma Günü”

9 Şubat 2025
Merhabalar sevgili okurlar.

Dünya Tütüne Hayır Günü (WNTD – World No Tobacco Day (Dünya Sigarasız Günü, Dünya Tütünsüz Günü ya da Dünya Sigarayı Bırakma Günü);  Dünya Sağlık Örgütü (WHO – World Health Organization) üye devletlerince 1987 yılından bu yana her yıl, dünya genelinde anılan önemli bir gün. Üye devletlerin çoğu bu özel günü her yıl 31 Mayıs tarihinde anarken, Türkiye’ de “Dünya Sigarayı Bırakma Günü” olarak 9 Şubat seçilmiş bulanıyor.

Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ nün amacı, sigaranın insan sağlığı üzerindeki yıkıcı etkilerine karşı küresel farkındalık yaratmak. Tütün kullanımını azaltmak için başlatılan bu gün, dünya çapında büyük bir mücadelenin simgesi haline gelmiş durumda. 2024'te DSÖ tarafından yayımlanan raporda, sigara kullanımındaki küresel düşüş ve alınan önlemler vurgulanmış bulunuyor.

2025 yılı Dünya Sigarayı Bırakma Günü kampanyası, tütün, nikotin ve bunlarla ilgili endüstrilerin zararlı ürünlerini renkli ambalajlar, cezbedici kokular ve göz alıcı pazarlama teknikleriyle özellikle çocuklar ve gençler için cezbedici hale getirmede kullandıkları sinsi stratejilere dikkat çekiyor. Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ nün bu yılki sloganı, “Cazibesinin maskesini düşür”;                        hashtag #TütünÇıplakKaldı (Unmask the appeal #TobaccoExposed)  

 

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre dünyada 1,3 milyar kişi tütün ürünü kullanıyor. Tütün ürünü kullananların %80’i genellikle yoğun tütün endüstrisi müdahalesi ve pazarlamasının hedefi olan düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Bu ülkeler aynı zamanda tütün ürünü kullanımına bağlı hastalık ve ölüm yükünün de en yüksek olduğu ülkeler. Tütün ürünü kullanımı hane halkı harcamalarını, gıda ve barınma gibi temel ihtiyaçlardan tütün ürünlerine yönlendirerek yoksullaştırmaya da sebep oluyor. Ülkemizde 15 yaş üzeri nüfusta tütün ürünü kullanmayanlar toplumun yaklaşık % 70’ini oluşturuyor. Tütün ürünü kullanmayanların toplumun çoğunluğunu oluşturuyor olmasına karşın, tütün ürünü kullanımının yoğunluğu ve görünürlüğü oldukça yüksek.

Dünyada her gün 22 bin kişi olmak üzere yılda 8 milyondan fazla kişi tütün ürünü kullanımına bağlı hastalıklar sebebiyle yaşamını yitiriyor. Bu ölümlerin 7 milyondan fazlası doğrudan tütün kullanımının sonucu iken, 1,2 milyondan fazla kişi de tütün ürünü kullandığı için değil tütün ürününün dumanına maruz kaldığı için hayatını kaybediyor.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyadaki çocukların yarısı tütün dumanıyla kirlenmiş havayı soluyor ve her yıl 65 bin çocuk pasif etkilenimin yol açtığı hastalıklar sebebiyle yaşamını yitiriyor. Hamilelik döneminde tütün ürünleri kullanmak, bebekler için ömür boyu sürecek çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyor. Özetle, tütün ürünleri pasif etkilenim yoluyla kullanmayanlar için de ölümcül zararlar veriyor. Elektronik sigara, nargile, ısıtılmış tütün ürünleri gibi her türlü tütün ürünleri zararlı. Bu ürünler, içeriliklerindeki kanserojen maddeler nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaratıyorlar.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de en yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı madde olan tütün ürünleri; kanser, kalp damar hastalıkları, KOAH gibi pek çok önlenebilir hastalık ve erken ölüm sebepleri arasında ilk sırada yer alıyor.

Yazının Devamını Oku

Dünyada her yıl yaklaşık 9.9 milyon kişi kanser nedeniyle hayatını kaybediyor

7 Şubat 2025
Merhabalar sevgili okurlar.

Kanser hem dünyada hem de ülkemizde ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alıyor. Ölüm nedenlerine bakıldığında dünya geneli için yaklaşık her 6 ölümden birinin, ülkemiz için ise her 5 ölümden birinin kanser nedeniyle gerçekleştiği görülüyor.

Dünyada her yıl yaklaşık 19 milyon kişi kansere yakalanıyor, 9.9 milyon kişi ise kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Benzer seyir devam ettiği takdirde, 2040 yılında 30 milyon yeni vaka ortaya çıkması bekleniyor. En sık görülen kanser türleri sırası ile meme, akciğer, kalınbağırsak, prostat, mide olarak karşımıza çıkıyor. Bu kanser türleri ülkemizde de ilk sıralarda yer alıyor.

Türkiye Kanser İstatistikleri Raporu’na göre, bir yıl içerisinde 211.273 kişiye kanser tanısı konulmuş bulunuyor. Kanser hastalığına erkeklerde kadınlara oranla daha sık rastlanıyor. (Erkeklerde yüz binde 262,4, kadınlarda ise yüz binde 188,0). Yaş ilerledikçe görülme sıklığı da artıyor.

Kanser başlıca; tütün kullanımı, yüksek beden kütle indeksi (fazla kilolu ya da şişman / obez olma), meyve ve sebzeden fakir beslenme, yetersiz fiziksel aktivite ve alkol tüketimi gibi başlıca beş davranışsal ve beslenme ile ilgili risk faktöründen kaynaklanıyor. Oysa yine günümüz şartlarında, kanserlerin yaklaşık üçte birinin; risk faktörlerinden kaçınma ve mevcut kanıta dayalı önleme stratejilerinin uygulanması yoluyla önlenebilir durumda olduğu biliniyor. Ayrıca, erken tanı konmuş ve uygun şekilde tedavi edilmişse, birçok kanserin iyileşme olasılığının da yüksek olduğu ortaya konulmuş bir gerçek.

Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC - The Union for International Cancer Control) tarafından, 2005 yılında ilk kez, kanserle mücadele konusunda farkındalık yaratmak amacıyla “Dünya Kanser Günü” düzenlendi. Aynı yıl ülkemizde de Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği tarafından konu ile ilgili farkındalık oluşturma çalışmaları başlatıldı. Dünyada ve ülkemizde kanser konusundaki en büyük kampanyalardan biri oldu bu.

Bu ilk Dünya Kanser Günü etkinlikleri, izleyen yıllarda her yılın 4 Şubat gününün “Dünya Kanser Günü” olarak anılmasını sağlamış oldu. UICC ve iş birliğindeki kuruluşlarla birlikte küresel düzeyde yürütülen kampanyalarla da geleneksel hale getirildi. 4 Şubat Dünya Kanser Günü, gerek kanser konusunda farkındalığı ve eğitimi artırarak gerekse dünyanın her yerindeki hükümetler ile bireyleri hastalığa karşı harekete geçmeye zorlayarak, her yıl milyonlarca önlenebilir ölümün önüne geçmeyi amaçlıyor.

Özetle; Dünya Kanser Günü; yankı uyandırmayı, değişim aşılamayı ve farkındalık günü ile sınırlı kalmayarak daha sonraki günlerde de sürdürülebilecek bir eylemi harekete geçirmeyi amaçlayan bir kampanya.

Geçtiğimiz Salı, Dünya Kanser Günü’ idi. Bu özel gün, bu yıl, “Benzersiz Birlik” temasıyla ‘kanserde kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımları’ na dikkat çekiyor. Bu tema; her kanser hastasının ihtiyaç duyduğu tedavinin farklı olduğunu, kişiye özel yaklaşımların tedavide başarı oranını artıracağını simgeliyor.  Kanser üzerine yapılan yeni araştırmalar da; sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve kişiye özel olarak alınacak önlemlerin, kansere yakalanma riskini azaltma tezini destekliyor.

Yazının Devamını Oku

“Küçük Kıvılcımlar, Büyük Umutlar”

2 Şubat 2025
Merhabalar sevgili okurlar.

DLD (Değişim Liderleri Derneği),  genç kız ve kadınların kendilerine güvenerek neler başarabileceğine inanan, onların potansiyelini gören ve onlara değer veren gençlerin kurduğu ve idare ettiği bir dernek.

Bu derneğin kurucuları ve üyeleri; genç kız ve kadınların toplum içinde değer gördüğü, liderlik becerilerinin ve potansiyellerinin desteklendiği, topluma fayda sağlayabilmek için genç kız ve kadınlara da ihtiyaç olduğunun benimsendiği bir dünya istiyorlar.

Genç kız ve kadınların katkılarını arttırmak suretiyle Türkiye’nin gelişim ve refah seviyesinin yükseltilmesine destek olma misyonu ile çalışan DLD; genç kız ve kadınların aktif, toplumsal ve çevresel sorumluluk bilincine sahip, üretken bireyler olmalarını arzu ediyor. Ve bu amaçla onlara; liderlik becerileri kazandıran, eğitim fırsatları ve ekonomik bağımsızlığı mümkün kılan programlar sunuyor.

Dernek; genç kız ve kadınların yaşamını iyileştiren, sürdürülebilir ve yaratıcı programlar geliştirmek adına; bireyler, eğitim kurumları, şirketler, yardım amaçlı gruplar ve kâr amacı gütmeyen oluşumlarla ortak çalışmalar yapıyor. Bu süreçte; kültürlerarası diyalog ve kaynak alışverişi geliştirmenin yanı sıra, farklı kuşakları kucaklayan uluslararası iletişim ağları kurulmasının önünü açmaya da azami gayret gösteriyor.

Dünya Bankası verilerine göre;

Dünya Ekonomik Forum’un 2011 Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde belirtilmiş 135 ülkenin arasında, Türkiye 122. sırada yer alıyor.

UNDP (United Nations Development Programme / Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) nın Cinsiyet Eşitsizliği Göstergesi’ ne (Gender Inequality Index) göre (bu ölçüm kadınların ve erkeklerin ekonomik ve politik hayatta karar almada ne derecede yer aldıklarını inceler), Türkiye; 187 ülke arasında 77. sırada yer alıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 'İstatistiklerle Kadın, 2023' bültenine göre, 15 ve daha yukarı yaşta kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 35,1, erkeklerin yüzde 71,4 oldu. 2024 yılının ilk altı ayında ise, kadınların iş gücüne katılım oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2,5 artış göstererek yüzde 36,6 seviyesine yükseldi.

Yazının Devamını Oku

Bir kas hastasının anı defterinden…

30 Ocak 2025
Merhabalar sevgili okurlar.

Hemen hepinizin bildiği gibi, bir kas hastasıyım ben. İlk belirtilerini 19 yaşındayken veren ve tanısı o zaman konan bu hastalık, yıllar içinde giderek ilerledi. Şu anda yaşamımı yardımsız sürdürmem mümkün değil. Ama ne mutlu bana ki ne öğrenimime ne iş hayatıma ne de sosyal yaşantıma engel oldu hastalığım. Çünkü hayatım boyunca bana destek olan bir ailem ve kardeş kadar yakın arkadaşlarım vardı yanımda… 13 yıldan beri de yanımdan hiç ayrılmayan ve bana gözü gibi bakan artık kızım saydığım bir yardımcım -Mercan’ ım- var

1972 yılıydı… Ben henüz 20 yaşındaydım… O zamanlar hem dışardan üniversiteye devam ediyor hem de Çayırova’ da, Şişecam’ın bir yan kuruluşu olan, Cam Elyaf Sanayii A.Ş.' nde çalışıyordum. Bir gün, sağ ayak bileğimi yukarıya doğru kıvıramadığımı fark ettim. Bir kırık ya da çatlak olduğunu düşünerek, Şirket Doktoru’ na gittim ve beni hastanenin ortopedi bölümüne göndermesini rica ettim (O zamanlar ancak sevkle gidilebiliyordu SSK Hastaneleri’ ne). Doktorumuz orta yaşı biraz geçkin, oldukça insan canlısı bir kişiydi. Beni Göztepe SSK Hastanesi’ nin Ortopedi Servisi’ ne sevk ederken, “Gitmişken bir de Asabiye’ ye (bugünkü adıyla Nöroloji) görün istersen.” dedi ve sevk kâğıdıma onu da ekledi.

Ertesi sabah erkenden hastaneye gittim ve Ortopedi Servisi’ ne başvurdum. Bölüm sekreteri bana bütün ortopedistlerin ameliyatta olduklarını ve öğlene kadar ameliyattan çıkamayacaklarını; ancak belki Fizik Tedavi Servisi’nde bana yardımcı olabileceklerini söyledi. Bunun üzerine oradan çıkıp Fizik Tedavi Servisi’ ne başvurdum. Bölüm sekreterine durumu anlattım ve doktorun beni görebilmesinin mümkün olup olmadığını sordum. Ben sekreterin cevabını beklerken, doktor odasından çıktı ve “Bu ne rezalet… Ortopedi Sekreteri ne hakla hasta havale edebilir buraya?” diye bağırmaya başladı. Ben kendisine bunun bir havale olmadığını, yalnızca bana verilmiş bir tavsiye niteliği taşıdığını anlatmaya çalıştım. Ancak doktor beni dinlemeyi reddetti. Bense, kendimi ifade edemediğim ve Ortopedi Servisi’ ni zora soktuğumu düşündüğüm için, üzüntüden düşüp bayıldım. Kendime geldiğimde başımda doktor değil, muayene sırası bekleyen hastalar vardı. Ve doktor baygın olduğum süre içinde yanıma hiç uğramamıştı…

Kendimi toplar toplamaz oradan çıktım. Uzun bir süre hastane bahçesinde ağladıktan sonra, iş yerine hastaneye geldiğimi gösterir bir belge götürebilmek için, Asabiye Servisi’ ne başvurdum. Kısa sürede doktorun yanına aldılar beni. İçeriye girip de muayene masasına oturduğumda, Asabiye Mütehassısı yanıma geldi ve bana “Sen neden ağladın çocuğum?” diye sordu. Bu sözleri duyar duymaz tekrar ağlamaya başladım. Ağlamayı kesmeyi başardığımda ise olanları anlattım ve “Koskoca bir doktor nasıl bunu yapabilir?” diyerek üzüntümü bildirdim. Doktor, “Bak, orada dur işte… Üzerindeki kıyafetin içindeki insandır önemli olan. Yani doktor önlüğü giyse de çöpçü üniformasının içinde olsa da değişen bir şey olmaz. Yani demem o ki, üstündeki kıyafet ne olursa olsun; içindeki insandır asıl olan.. Gerisi boş…” dedi. Sonra da bileğimi kas hastalığım nedeniyle kıvıramadığımı anlattı ve ne zaman istersem beni takip eden uzman doktorun önerdiği ilaçları sigorta reçetesine geçirebileceğini söyledi.

Hastaneden hayatımın en önemli derslerinden birini almış olarak ayrıldım. Ve o günü, hep, bana bu kıymetli dersi veren o doktorla hatırladım.

Aile Hekimleri; kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile 1. basamak teşhis, tedavi, rehabilitasyon ve danışmanlık hizmetleri veren doktorlar. Ben ve kızım, İstanbul Kadıköy 095 Nolu Aile Hekimliği Birimi’ ne bağlıyız. Birkaç yıl önce bir Cuma günü saat 14.00’de, her zaman kullandığım ancak bitmiş olan raporlu ilaçlarımı yazdırabilmek için Aile Hekimliği’ ni aradım. Sekreter Hanım bana, bağlı bulunduğum doktorun ev ziyaretlerinde olduğunu bildirdi. Ben de konuyu aynı birimde hizmet veren diğer doktora aktarmak istedim. Sekreter Hanım, önce, bunun mümkün olmadığını söyleyerek itiraz etti. Kendisine, engelli olduğumu hatırlatarak, bana yardımcı olmasını rica ettim. O da beni kırmadı ve konuyu doktora iletti. Ancak doktor, benim duyabileceğim bir sesle, bu isteği reddetti. Sekreter Hanım ise, eczaneye müracaat etmemi önerdi.

Pazartesi günü üç günlük bayram tatili başlayacak ardından da 2 gün grev yapacaklardı hekimler. Yani, dokuz gün boyunca ilaçlarıma erişebilmem mümkün olmayacaktı. Bu durumda ben ne yapacaktım? İlaçlarımı yazmayı reddeden o doktor, cebimde eczaneye verecek param olup olmadığını düşünmüş müydü acaba? Bağlı bulunduğum Aile Hekimi ise, madem her cuma günü öğleden sonra ev ziyaretlerine gidiyordu, neden beni hiç ziyaret etmemişti? Sahip olduğum %90 oranlı “Engelli Raporu” beni de ziyaret edebilmesi için yeterli değil miydi?

İşte bu olay oldu, Göztepe SSK Hastanesi Fizik Tedavi Servisi’ nde yaşadığım ve yıllardır unutmaya çalıştığım o acıyı bana tekrar hatırlatan. Ama yaklaşık elli yıl ara ile yaşadığım bu iki acı, doktorluk mesleğine olan saygımı korumamı engelleyemedi. Hâlâ, doktorluğun çok saygın bir meslek olduğuna ve doktorlarımızın tamamına yakınının, insanüstü bir gayret göstererek, fedakârca çalıştıklarına inanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Paraya doyamamak…

26 Ocak 2025
Merhabalar sevgili okurlar.

Para, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde bir emek karşılığında elde edilen kazanç olarak tanımlanıyor.

Mal ve hizmet alımlarında değişim aracı olma işlevini yerine getiren, değer tespitlerinde kullanılan ve değer saklama ya da tasarruf aracı olma gibi farklı nosyonları yerine getiren ekonomik bir birim olan para, toplumda ortak bir değer ölçüsüdür.

Parayı kağıt üzerinde bu şekilde açıklayabiliriz. Ancak, benim düşünceme göre, sahibine göre yön değiştirebilen bir değerdir para. Kimileri yalnız kendisi ve yakınları için harcamayı sever, kimileri ise ihtiyacı olanlarla bölüşmek ister. Tabii ki yaşamına yetecek ve artacak kadar parası olanlardan söz ediyorum burada…

Eğer Kartalkaya Grand Kartal Oteli yapılırken inşaat maliyetinden kazanç sağlamayı düşünmek yerine misafirlerin can güvenliği düşünülmüş olsaydı; 21 Ocak gecesi saat 03.21’ de Ülkemiz’ i yasa boğan felaketle karşılaşmamış, 78 Canımız’ ı yitirmemiş olacaktık.

Eğer arka cephesi yamaç olan bu otele, o cephede dışarıya açılan yangın merdiveni bulunmadığı için baştan ruhsat verilmemiş olsaydı, yine bu felaket yaşanmayacaktı.

Eğer kısa bir süre önce itfaiyeden alınan yangın raporunda belirtilen eksiklikler dikkate alınsaydı, belki de bu otel bir süreliğine kapatılacak ve misafirler için daha güvenli bir ortam hazırlamak adına gerekenler yapılacaktı.

Ama ne yazık ki Kartalkaya Grand Kartal Otel’ in yöneticileri, sömestir tatilinde kazanmayı düşündükleri parayı misafirlerinden öne koydular ve birçok çocuğun ve ailenin yanarak ya da dumandan boğularak acı içinde ölümüne neden oldular. Oysaki o çocuklar ve aileleri kim bilir ne hayallerle gelmişlerdi o kayak merkezine… Belki de kimi yeni başlayacaktı kayak dersi almaya, kimi ise daha ustaca kaymayı öğrenecekti… ‘Belki’ lerin sonu yok ne yazık ki… Tıpkı ‘keşke’ lerin de olmadığı gibi… Ve ben, kafamın içindeki ‘keşke’ ve ‘belki’ leri bir türlü susturamıyorum. 78 Canımız’ ı bizlerden koparan eksiklikler, ihmaller ve yanlışlar zincirini hiçbir şekilde içime sindiremiyorum.

21 Şubat’ ı ve o tarihte yaşadığımız büyük acıyı ömrümüz oldukça unutmayalım, unutturmayalım…  Zira içimizi derinden acıtan bu büyük acıyı da unutacak olursak eğer, işte o zaman; insanlığımızdan utanmalıyız…

Yazının Devamını Oku

“İnsanlığın ortaya çıkardığı en kıymetli ürünlerden biri: Kitap”

20 Ocak 2025
Merhabalar sevgili okurlar.

1985 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye Yayıncılar Birliği, Ülkemiz’ in faaliyetini sürdüren en eski yayıncı birliği. Türkiye’de yayıncılık sektöründe faaliyet gösteren yayıncıları ve yayın dağıtımcılarını temsil eden Birlik, 400’ ün üstünde üyeye sahip.

Türkiye Yayıncılar Birliği’ nin başlıca amaçları ise, şöyle sınırlanıyor:

Türkiye Yayıncılar Birliği, Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin (International Publishers Association – IPA) Türkiye’ yi temsil eden tek üyesi. Uluslararası etkinliklere Türkiye’ deki yayıncıları temsilen katılıyor ve Türkiye’ ye özgü sorun ve ihtiyaçları aktarıyor. Ayrıca, diğer ulusal ve uluslararası yayıncılık örgütleriyle dayanışma içinde sorunlara çözüm arıyor, IPA’ nın Yayınlama Özgürlüğü, Telif Hakları, Korsanla Mücadele,  Okuryazarlık ve Kitap Politikaları Komiteleri ile Eğitim Yayıncılığı Forumu’ nda aktif görev üstleniyor.

Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından, 1994 yılından bu yana düzenli olarak Yayınlama Özgürlüğü Raporları hazırlanıyor ve her yıl bir yazar, bir yayıncı ve kitapçıya “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü” veriliyor. Birlik, ayrıca, 2008 yılından beri her yıl “Türkiye Kitap Pazarı Raporu” yayınlıyor.

Geçtiğimiz günlerde, Çukurova 17. Kitap Fuarı açıldı. Fuar’ ın açılış konuşmacısı, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı ve Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Kenan Kocatürk idi. Kocatürk, konuşmasında yayın sektörü ile ilgili çok önemli bilgiler paylaştı.

Sevindirici ve umut verici olduğunu düşündüğüm bu bilgileri ben de buradan Sizler’ le paylaşmak istiyorum:

Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) tarafından açıklanan bandrol verilerine göre; yayın sektörü 2024 yılını 413 milyon 860 bin 263 adet kitap üretimiyle tamamlamış bulunuyor. Bu rakamlar, 2023 yılına kıyasla 13 milyon 519 bin 686 adetlik (yani %3,38 oranında) bir artışı gösteriyor. Bu durum, sektörün son iki yılda üst üste büyüme kaydettiğine ve 2022 yılında yaşanan ekonomik kriz ve olumsuzluklar nedeniyle 380 milyon seviyesine kadar düşen kitap üretimindeki olumsuzlukların geride bırakıldığına işaret ediyor.

Bağımsız yayıncıların ürettiği bu miktarın dışında, Millî Eğitim Bakanlığı’ nın 2024 yılında üretip ücretsiz olarak öğrencilere dağıttığı kitap sayısı da 182 milyon 308 bin 230. Ayrıca, 48 sayfanın altında olan ve bandrol zorunluluğu bulunmayan kitap sayısının da yaklaşık 100 milyon olduğu tahmin ediliyor.

Yazının Devamını Oku

“Genç Hayat Vakfı”

29 Aralık 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Genç Hayat Vakfı; hiçbir ayrım gözetmeksizin, insan odaklı yaklaşıma önem vererek 11-18 yaş grubu çocuk ve gençlerin eğitime erişimlerini desteklemek amacıyla 2008 yılında kuruldu. Vakıf; bugüne kadar ulaştıkları on binlerce çocuk ve gencin sahip olduğu becerileri keşfetmeleri ve yetenekleri doğrultusunda bilgiye ulaşmaları için çalışıyor. Sadece çocuk ve gençlerle değil, onlarla temas eden herkesle çalışarak sürdürülebilir modeller üretiyor.

Mevsimlik tarımda çocuk işçiliğinin önlenmesi, gençlerin ve çocukların 21. yüzyıl becerileri edinmeleri, sosyal uyum ve kız çocuklarının güçlendirilmesi üzerine ortaya koyduğu projeler ve verdiği burslarla çocuk ve gençlerin eğitimini destekleyen Genç Hayat Vakfı, yaptığı araştırmalarla da bu alanlardaki çalışmalara katkı sunuyor.

Genç Hayat Vakfı, geçmiş afet müdahale deneyimleriyle, depremden birincil olarak etkilenen ve deprem sonrasında göçlerle beraber depremin yarattığı dalgadan hasar gören şehirlerde de çalışmalar yapıyor.

Kamu kurumları, özel sektör, bireysel/kurumsal bağışçılarla yapılan iş birlikleri ve uluslararası fonlarla “acil/akut müdahale”, değişen/dönüşen ihtiyaçların tespiti ve giderilmesi, eğitim faaliyetleri, Toplum Merkezleri çalışmaları ve psikososyal destek gibi faaliyetler yürütülürken; Vakıf’ ın hak temelli bakış açısı ve bütüncül yaklaşımıyla örtüşecek şekilde, saha ekibinin iyi olma hali de destekleniyor.

Genç Hayat Vakfı, geçtiğimiz ay, “Afetten Etkilenen Gençler” bir araştırma yaptı. 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrası yaşanan deneyimleri incelemeyi amaçlayan Araştırma kapsamında, Hatay ve Adıyaman’da yaşayan 12-21 yaş aralığında 1638 çocuk ve genç ile görüşüldü. Araştırma; çocukların ve gençlerin internete erişimlerine ilişkin durumları, gönüllülük faaliyetlerine katılımları, sosyalleşme biçimleri, baş etme mekanizmaları, travma sonrası önceliklerdeki değişimler, kariyer hedeflerindeki değişiklikler gibi geniş bir yelpazedeki deneyimleri hususlarında bilgi edinilmesini hedefliyordu.

Genç Hayat Vakfı’nın Araştırması,  çocuk ve gençlerin ‘Deprem Sonrası Yaşamı’ na dair bazı istatistiki bilgiler ortaya koydu:

Deprem Sonrası Artan Gelecek KaygısıDeprem öncesinde gençlerin sadece %15'i düşük düzeyde gelecek kaygısı yaşarken, deprem sonrasında gençlerin %67’si daha kaygılı olduklarını belirtiyor. Bu artış kız öğrencilerde (%71), erkek öğrencilere (%56) göre daha belirgin.

Teknoloji ve Sosyal Medya Kullanımı                                                                                     

Yazının Devamını Oku

“Derin Yoksulluk Ağı”

27 Aralık 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye ve ortakları Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ na ulaşılması için çalışıyor. Birbiri ile bağlantılı 17 Amaç, Türkiye dahil tüm Dünyada insanların karşı karşıya kaldığı ana sorunların çözümünü hedefliyor. BM Türkiye de bu Amaçlara 2030 yılına kadar erişilmesi için desteğini sürdürüyor. 

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları; yoksulluğun sona erdirilmesi, çevrenin korunması, iklim krizine karşı önlem alınması, refahın adil paylaşımı ve barışı hedefliyor. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ nın birincisi “Yoksulluğa Son”, ikincisi “Açlığa Son”, üçüncüsü “Sağlık ve Kaliteli Yaşam”, dördüncüsü “Nitelikli Eğitim”, onuncusu ise “Eşitsizliklerin Azaltılması”

2018 yılında Açık Alan Derneği gönüllü ve üyeleri tarafından kurulmuş   bulunan “Derin Yoksulluk Ağı”; gönüllüler, destekçiler, genel yönetimler,   kamu kurumları ve derin yoksulluk yaşayan kişilerin katılımı ile büyüyen bir dayanışma ve araştırma ağı. Bu ağ; derin yoksulluğun sürdürülemeyen koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlâli olarak tartışmak için çalışmalar yürütürken, acil durum müdahalesi olarak da #EvdenDeğiştir modeli ile yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlıyor. 

İsterseniz önce “Derin Yoksulluk Ağı” nın bugünlere geliş öyküsüne, kısaca, bir göz atalım:

Uzun yıllar boyunca kent yoksulluğu ve insan hakları alanında gazetecilik ve aktivizm yapan Hacer Foggo ve çocuk hakları alanında çalışan gönüllüler Harbiye/Elmadağ’da Çimenev Bilim ve Sanat Merkezi’ ni kurdular. Gönüllüler, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin iş birliği ile onlarca çocuk, genç ve kadın; Çimenev bünyesinde sanat, drama, yoga, müzik, alan dersleri, okuma yazma, insan hakları, çocuk hakları ve kodlama atölyelerine katıldı. Merkez, 2020 Yılı Kasım ayından itibaren Şişli Belediyesi İnönü Mahalle Evi olarak faaliyetlerine devam ediyor.

Çimenev koordinatörleri, atölye yürütücüleri ve gönüllüleri tarafından 2018 yılında, İstanbul’da, Açık Alan Derneği kuruldu. Derneğin kuruluş amacı; sosyal, ekonomik ve kültürel olarak farklı kesimlerden -başta gençler olmak üzere- kadınlara ve çocuklara yönelik eğitim, sivil toplum bilinci, sosyal girişimcilik ve teknoloji gibi alanlarda kapasitelerini geliştirmeyi amaçlayan faaliyetlerde bulunmaktı Açık Alan Derneği’nin bir diğer kuruluş amacı ise; üretim, araştırma ve geliştirme yapan kişiler ile kurum ve kuruluşların elde ettikleri yenilikçi deneyimleri ve sürdürülebilir çözümleri, toplumsal ve ekonomik gelişmeye katkı sunmak üzere, paylaşmalarını sağlayacak ve iş birliğini geliştirecek bir sosyal inovasyon ekosistemi oluşturabilmek idi.

2019 yılında, Çimenev atölyeleri ve sahadan gelen deneyim ve gözlemler neticesinde bir grup araştırmacı, sosyolog, psikolog ve gazeteci tarafından; derinleşen yoksulluğu araştırmak ve boyutlarını ortaya koymak, insan hakları izlemesi yapmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlâli olarak tartışmaya açmak üzere Derin Yoksulluk Ağı (DYA) kuruldu.

Mart 2020’de pandemiyle mücadele kapsamında alınan önlemler dolayısıyla, günlük işlerde güvencesiz bir şekilde çalışan, işten çıkarılan, ücretsiz izne ayrılan ve yoksulluk koşullarında yaşayan bireylerin acil ihtiyaçlarına destek olabilmek için

Yazının Devamını Oku