Tarihi kalelerin efsaneleri
Binlerce yıldır kentleri savunan, her bir taşı asırların sabrını, sırrını taşıyan kaleler meraklı gezginleri ağırlıyor artık. Tarih kitaplarına yazılı medeniyetlerin izleriyle birlikte sadece o yöre halkının bildiği efsaneler de kalelerin kadim geçmişini unutulmaz kılıyor. İşte Türkiye’nin dört bir yanından filmlere konu olacak efsaneler...
Bir kılıç darbesiyle fışkıran şifalı su
Karahisar Kalesi / Afyonkarahisar
Tüm heybetiyle yıllardır ayakta duran Afyonkarahisar Kalesi ya da diğer adıyla Karahisar Kalesi, tarih boyunca öyle çok el değiştirmiş ki adına yazılan şarkılar, şiirler, maniler kitapları doldurur. Kale, günümüzden 3 bin 340 yıl önce, Arzava’ya sefer düzenleyen Hitit Kralı 2. Murşil tarafından, askerlerinin kışı geçirmelerini sağlamak amacıyla yapılmış. Lidyalılar, Persler, Helenler, Bergama Krallığı, Pontus Krallığı, Romalılar ve Bizanslıların egemenliğine geçmiş tarih boyunca. Sonra da Alparslan’ın oğlu Melikşah zamanında Selçuklu topraklarına katılmış.
Defalarca el değiştiren Karahisar Kale’si, hep yeni bir efsane, yeni bir destana ev sahipliği yapmış. Bunlardan birine konu olan yer Afyonkarahisar’ın merkezindeki Çavuşbaşı Olucak Mahallesi’nin ünlü Olucak Çeşmesi. Çeşmenin karşısında da Çavuş Dede Türbesi var. Çok eskiden Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmemişken dönemin Türk hükümdarı kalenin valisine haber salmış: “Kaleyi kansız bize teslim!” Her defasında ret cevabı almış. Sonunda en güçlü çavuşbaşını Karahisar Kalesi’ni alması için görevlendirmiş. Kale komutanı haberi alır almaz hazırlıklara başlamış. Kalenin dışındaki Karakuyu’nun suyunu bile zehirlemiş. Karakuyu’ya kadar ulaşan Türk askerleri kuyu suyundan içip kamp kurmuşlar ama ilk içen asker yere düşüp ölünce anlamışlar ki zehirli. Çevrede su aramaya dağılmış pek çok asker. Fakat damla su yok! Çavuşbaşı yanına beş-on asker alıp ‘Yağdan’ denilen kayalıklara doğru gitmiş. Çok yüksek bir kayanın önünde durmuş ve dualar okumaya başlamış. Duaların sonunda “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya olanca gücüyle vurmuş. Yarılan kayadan buz gibi sular fışkırmaya başlamış. Şifalı bir suymuş Çavuşbaşı’nın bulduğu. Oluk oluk akan suyu içen tüm ordu yenilenmiş, kaleye saldırmış ve kolayca zapt etmişler. Eğer Afyon’a giderseniz Olucak Suyu isteyin, o suyun kaynağındaki Olucak Çeşmesi ile çeşmenin karşısındaki Çavuş Dede mezarını da ziyaret edebilirsiniz.
Üç mezarın sırrı
Şeytan Kalesi / Ardahan
Şeytan Kalesi bir tane değil. Mimarisi Şeytan Kalesi’ne benzeyen iki kale daha var Gürcistan sınırları içinde. Ve efsane bu üç kaleyi de kapsıyor. Bu kez rivayet kralın kızının hasta olmasıyla başlıyor. Nice şifacılar, nice doktorlar uğraşıyor ama kız babasının gözü önünde günden güne eriyip gidiyor. Ve hayata veda ediyor. Kral, çok sevdiği kızını tüm değerli eşyasıyla bu üç kaleden birine gömmek istiyor. Ancak mezar hırsızları var... Kral kızının huzur içinde uyuması için en sadık askerlerini her üç kaleye de gönderiyor. Gece yola çıkıp üç kalede de mezarlar kazıyor ve bunlardan birine kralın kızını ve altınlarını gömüyorlar. Sabah kralın huzuruna vardıklarında “Sizden başkası kızımın nereye gömüldüğünü biliyor mu?” diye soruyor kral. “Hayır” diyor askerler. Kral görev verdiği tüm askerleri de öldürtüyor. Bu efsaneyi defineciler de biliyor ve maalesef kralın kızının mezarı üç kaleden birinde diye kazıp üçüne de hasar veriyorlar.
Dünya güzeli savaşçı prenses
Eğil Kalesi / Diyarbakır
Asur’dan Roma’ya kadar, Roma’nın bölünmesinden ortaya çıkan Bizans’tan Selçuklu ve Osmanlı’ya kadar ev sahipliği yapmadığı uygarlık kalmamış Diyarbakır’ın Eğil ilçesinin. Bu yüzden peygamberler, evliyalar, krallar gömülmüş Diyarbakır’ın bu diyarına... Evliya, kral, hele bir de Dicle Baraj Gölü’nün üstündeki üç gizli geçitle çıkılan Eğil Kalesi olursa güzel de bir efsanesi olur... Zamanın birinde bu kentte hüküm süren bir kral ve bu kralın güzelliği dillere destan bir kızı yaşarmış. Barbar bir komutan da toplamış ordusunu çıkmış yola, ‘En güzel benim olmalı’ diye. Eğil Kalesi’ni kuşatmış; sadece kral ve kızı değil, tüm kale halkı eziyet görmüş. Yufka yürekli kral, halkının daha fazla zarar görmesini istemediği için yenilgiyi kabul etmiş. Ancak kralın güzel kızı bir plan yapmış. En gösterişli, en baş döndürücü kıyafetleriyle komutanla görüşmeye gitmiş. Sohbet, komutan ve kızın evliliğine gelince prenses “Yalnız küçük bir şartım var” demiş. Ancak karşılıklı bir müsabakada kendisini yenebilen biriyle evleneceğine dair yemini olduğunu söylemiş. Komutan kahkahalarla gülmüş, teklifi kabul etmiş. Güzel prenses bir anda korkutucu bir savaşçıya dönüşmüş ve komutanı yere sermiş. Askerler de diz çöküp egemenliğini kabul etmişler kralın kızının. Kız, dönmüş kaleye, vermiş müjdeyi babasına ve tebaasına. Günler süren kutlamalar yapılmış. İşte tüm bu yaşananların olduğu kale, Eğil Kalesi’ymiş.
Yaşlı kadının şaha karşı zaferi
Van Kalesi / Van
Doğu Anadolu’nun MÖ 7000’li yıllardan beri yerleşim olan güzel şehri Van’ın kalesi birçok kez kuşatılmış. 17. yüzyılda da İran Şahı Abbas dayanmış surlara. Güçlü kale duvarlarını geçemeyince kuşatmış şehri, kalenin karşısındaki Köprü Dağları’na da otağını kurmuş. Fakat bir türlü teslim olmamış kale. O kadar uzun sürmüş ki kuşatma, otağını kurduğu yerlerde askerleri bağlar kurmuş, üzümler yetiştirmiş. Bu nedenle hâlâ ‘Şahbağı’ o bölgenin adı. Kale beyi de kalesini sonuna dek savunmak niyetindeymiş ama erzak depoları boşalmaya başlamış. Sabırlar da tükenmekteyken bir yaşlı kadın çıkmış beyin huzuruna. Gayesi kaleden çıkıp Şah Abbas’la birkaç çift laf etmekmiş. Kadın, kendisi kaleden ayrıldıktan sonra askerlerin kale duvarlarından bolca kireç tozu dökmelerini istemiş.
Yaşlı kadın keçisiyle bir bakraç yoğurt alıp gitmiş, çıkmış huzura... Keçisini ve yoğurdunu sunup “Şahım, bizde misafire hediye götürmek âdettir” demiş. Tam da o sırada kale duvarlarından dökülen beyaz tozları fark etmiş Şah. Şaşırmış, sormuş kadına “Ne döküyorlar?” diye. Kadın da “Onlar undur Şahım” demiş: “Kalede çok fazla olduğu için hepsini yiyemiyorlar, bozulan unları döküyorlar.” Şahı almış bir düşünce... Eğer kalede bu kadar erzak varsa kuşatmayı sürdürmek niye? Toplamış otağını, dönmüş İran’a. Kale halkı bayram etmiş, bizim yaşlı bilge kadın da kraliçeler gibi yaşatılmış.