
Tarih, sanat ve yemek... Porto
Etkileyici mavi-beyaz seramikleri, rengârenk binaları, Doura Nehri’nin harika görüntüsü, leziz mutfağıyla Porto büyüleyici bir şehir. Bu küçük şehirde hem görecek hem de sevecek çok şey var. İlk defa gidecekseniz canlı sokakları, tarihi dokusuyla sizi derinden etkileyeceğine eminim.
Lizbon ve Porto’yu görenler genelde ikiye ayrılıyor. Bir Lizboncular var, bir de Portocular... Lizbon büyük, modern ve heyecanlı. Porto ise homojen, değişmemiş, karakter sahibi ve etkileyici. Gördüğüm iki şehir de beni çok etkiledi ama açıkça belirtmeliyim ki Porto’nun kalbimde yeri bir parçacık daha fazla... Çünkü kendine has bir kimliği var, Portolular da zaten bununla gurur duyuyorlar.
Ülkeye adını veren Porto, Portekiz’in ikinci büyük şehri. Şehrin en karakteristik özelliklerinden biri, taş döşeli sokaklarıyla tepelere kurulmuş olması.
Porto Keltler tarafından Douro Nehri kıyısına kurulur. 4’üncü yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olan bu bölge ‘Portus Cale’ adıyla anılır ve bu isim günümüzdeki ismin de kökenini oluşturur. Porto’nun tarihi dokusu modern şehir hayatıyla iç içe geçmiş durumda. Binaları, müzeleri, lezzetli mutfağı ve canlı kültürüyle dünyanın her bir yanından insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Bu etkileyici şehrin tarihi merkezi UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş.
Porto deyince gözümün önüne hep mavi-beyaz çinilerle kaplı binalar gelir. Hiçbir yerde benzerini görmediğim bu çiniler, şehre damgasını vurduğu gibi değer katmış. İşte bu mavi-beyaz çinilere ‘azulejos’ deniyor. Bu çiniler genellikle binaların iç ve dış dekorasyonunda kullanılıyor ve kendilerine özgü tarzlarıyla biliniyorlar. Arapça kökenli kelime ‘mavi renkli taşlar’ anlamına geliyor. Araplar İranlılardan öğrendikleri seramik sanatını 14’üncü yüzyılda İspanya’nın fethiyle bu topraklara taşımışlar ve Sevilla bu tekniğin merkezi olmuş. 15’inci yüzyılda Portekiz kralının Sevilla’da bu seramikleri görmesinden sonra Portekiz için mimari seramik (çini) alanında yeni bir dönem açılmış. Zamanla, azulejos Portekiz’de dekoratif sanatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş.
Suyun can verdiği birçok şehirde olduğu gibi Porto’da da nehre doğru indikçe şehrin renkli ve hareketli bölgeleri artıyor. Gezmeye şehrin en merkezi konumundaki San Francisco Kilisesi’nden başlayabilirsiniz. Dışarıdan gotik bir yapı gibi dursa da içerideki barok atmosfer insanı şaşırtıyor.Dekorasyonunda 300 kilogram altın varak kullanılmış.
Başlangıçta borsa olarak kullanılan Bolsa Sarayı ise bugün kültürel etkinliklere, sergilere ev sahipliği yapıyor. Sarayın en önemli odalarından biri olan Salão Árabe (Arap Odası) Mağribi esinlenmeli bir şaheser.
İkonik sanatçıların eserleri
Kristal Sarayı Bahçeleri 1860’ta Alman peyzajcı Emile David tarafından tasarlanmış. Farklı temalara bölünen bahçe, şehir manzarasını da izleyebileceğiniz bir alana sahip.
Farklı mimarisiyle dikkat çeken Müzik Evi de en önemli fotoğraf noktalarından biri.
Portekiz’in en eski müzesi Soares dos Reis Ulusal Müzesiyse 1833’te kurulmuş. İçinde arkeolojik eserlerin yanı sıra Henrique Pousão, Silva Porto gibi ikonik sanatçıların eserlerini görebiliyorsunuz.
Pazar severlendenseniz Bolhao Pazarı’na uğramadan dönmeyin. 1839’dan beri açık olan market 1914’te şu anki adresine taşınmış. Rengârenk stantlar, sebzeler, çeşit çeşit ekmek ve peynir, balıklar, etler, yerel lezzetlerin yanı sıra el işi ürünler ve hediyeliklerden bolca bulmak mümkün.
Şehrin ilginç duraklarından biri de Lello Kitapçısı. 1906’dan beri açık. Mimarisiyle ünlü ama asıl şöhretini Harry Potter’ın yazarı J. K. Rowling’e ilham verdiği duyulduktan sonra kazanmış. Giriş ücretli ama alışveriş yaparsanız bilet parasını kasada düşüyorlar. Dom Luis I Köprüsü ise size biraz tanıdık gelebilir. Çünkü mimarı Eyfel Kulesi’nin mimarıyla aynı, yani Gustave Eiffel. En üstte metro ve yürüyüş yolu var, alttaysa normal trafik akıyor. Köprüde günbatımını izlemek harika oluyor.
Clerigos Kulesi ve Kilisesi şehrin her yerinden görüldüğü gibi tepesinden de harika bir Porto panoraması izleyebiliyorsunuz.
İncelikle seramiklerle bezenmiş São Bento Tren İstasyonu şehrin en güzel noktalarından. İstasyonun giriş salonu dev seramiklerle bezenmiş ve yolcudan çok turist ağırlıyor.
Riberia Rıhtımı şehrin en canlı yerlerinden biri. Gündüz şehri seyrederken bir şeyler yudumlamak, geceleri yerel yemeklerin tadına bakmak ve Portekiz melodileri dinlemek için ideal.
Carmelitas Kilisesi ve Carmo Kilisesi de yan yana iki kilise ve birbirinden sadece küçük bir binayla ayrılıyor. Mavi-beyaz seramikleriyle ünlü kiliseler görmeniz gereken yerlerin başında geliyor. Ruhlar Şapeli, Saint Ildefonso Kilisesi, Porto Katedrali çinileriyle ünlü diğer kiliseler.
Nostaljik tramvaylar
Ulusal Tiyatro’nun da olduğu şirin Batalha Meydanı, butikleri ve Majestik Cafe’siyle ünlü Santa Catarina Caddesi, şehir manzarası izleyebileceğiniz Gaia Teleferiği, doğa ve sanatın iç içe girdiği Serralves Park ve Müzesi, şehrin ana meydanı olan ve görkemli binalarla çevrili Aliados Bulvarı, silindir mimarisiyle Serra do Pilar Manastırı, yeşil bir mola için Şehir Parkı da görülecek yerler arasında. Nostaljik tramvaylara binmek isterseniz de Hat 1 deniz kıyısındaki Foz’a kadar gidiyor. Hat 22 de şehrin görülmeye değer yerlerinden geçiyor.