Şövalyelerin ülkesi: Malta
Akdeniz’in en görkemli adası Malta. Tarihinde pek çok kültürle buluşan Malta, sarı Malta taşından yapılan binaları, kilise ve katedralleri, St. John Şövalyeleri’nin mirasının sergilediği müzeleriyle her yıl binlerce turistin akınına uğruyor. İşte şövalyelerin ülkesi Malta...
Avrupa ve Afrika’nın ortasında yer alışı nedeniyle tarihte birçok imparatorluk bu küçük adaya sahip olmak istemiş. Öyle de olmuş... Hepsi bu mu? Tabii ki değil; Malta üzümlerinden yapılan eşsiz şarabı ve balıklarıyla ziyaretçilerini Akdeniz lezzetiyle tanıştırıyor. Son dönemde uyguladığı vatandaşlık ve oturum programıyla yeni bir hayat kurmak isteyenlerin tercih ettiği ülkelerden biri olan Malta’da hayat 24 saat dinamik ve keyifli...
Malta, dünya üzerinde kilometrekare başına en yüksek tarihi ve kültürel mirasa sahip. 11. yüzyılda tarih sahnesine çıkan şövalyeler, Hıristiyanlar’a kutsal topraklara erişmeleri için refakat ederken zamanla kutsal topraklardaki arazileri, kaleleri ele geçirip kendilerine bir donanma kurdular. Uzun süre Rodos’ta yaşayan şövalyeler, Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos’u fethiyle Malta’ya yerleşti. Kanuni’nin Malta Kuşatması’nda galip geldiklerinde Avrupa’nın takdirini kazandılar ve 16. yüzyılın sonunda Ada altın çağını yaşadı.
Mimari ve sanatta büyük eserlere imza atan Malta, bu dönemde görkemli yapıların yükselişine tanıklık etti. Şövalyelerin ustası Jean Parisot de La Valette’in ismini alarak kurulan Valletta şehri, en erken dönem raylı sistemin kurulduğu şehirler arasında yer aldı. Ama Malta’da hayat 16’ncı yüzyılda başlamadı. M.Ö. 5200’lerde burada bir yerleşim olduğu ve Sicilya’dan göçenlerin buraya yerleştiği biliniyor.
Birżebbuġa yakınlarındaki Għar Dalam Mağarası; geyik, hipopotam ve ilkel fil kalıntılarını barındırıyor. Gozo Adası’ndaki Ggantija Tapınağı, yeryüzünün ayakta kalabilen en eski tapınaklarından. UNESCO tarafından adadaki diğer tapınaklarla birlikte Dünya Mirası Listesi’ne alındı.
Antik Yunan, Fenike, Kartaca ve Roma’nın ardından Bizans, Arap ve İspanyol hakimiyetinin de görüldüğü Malta, 1964’te bağımsızlığını ilan edene dek Fransız ve İngiliz egemenliğine girdi. Adanın son hakimi İngilizler, bugün süren pek çok alışkanlığın temelini attılar: Trafikte, hukuk ve eğitimde İngilizler’in izi görülüyor.
Masalsı güzellik
Malta, dağın ve akarsuyun yer almadığı, küçük tepecikler ve düzlüklerden oluşuyor. Malta ve Gozo adalarıyla ön plana çıkan ülkenin başkenti Valletta... Burası sık sık işgal girişimlerine uğradığı için savunmaya dayalı bir yerleşime sahip. Büyük Liman ya da Marsamxett Limanı’ndan bakınca heybetli surlar ve burçlar dikkat çekiyor. Monte Kristo Kontu, Gladyatör gibi filminin çekimlerine evsahipliği yapan şehirde zaman durmuş gibi...
Tam bir Akdeniz kenti olan Valletta’da cumbalı ahşap balkonlar, balkonlardan sarkan rengârenk çiçekler var.
Valletta’da görmeniz gereken belki en önemli adres, Piazza San Gwann Meydanı’ndaki St. John Katedrali. Dünyanın en önemli Barok kiliseleri arasında yer alan Katedral, 1573’te inşa edildi. Heybetli yapısıyla başdöndüren yapının tavanında St. John’un hayatı resmedilmiş. Resmin tamamlanması 40 yıldan fazla sürmüş. Ünlü ressam Caravaggio’nun ‘St. John’un İnfazı’ ve ‘St. Jerome’ adlı eserleri de burada yer alıyor.
Tatlı küçük kız kardeş
Şehirde yükselen önemli yapılardan biri de bugün Parlamento Binası olarak kullanılan Şövalyeler Sarayı. Yaklaşık 100 metre genişliğinde uzanan Saray, 1580 yılında yapılmış. Birinci kattaki koridor boyunca freskler, zırhlar ve çeşitli tablolar bulunuyor. Zırh Salonu, buradaki en dikkat çekici bölümlerden biri. Zırh, silah, flama, top, mızrak, kalkan gibi aletlerin sergilendiği 5 bin parçalık koleksiyonun Malta tarihi için önemi büyük. Saray’da dikkat çeken önemli eserler arasında Kabul Salonu’nda bulunan ve Osmanlı kuşatmasını anlatan tablolar var.
Malta’dan daha yeşil ve daha kırsal olduğu için Gozo Adası’nın Malta’nın tatlı küçük kız kardeşi olarak anılıyor. Malta’dan feribotla 25 dakikada uzakta olan, hayatın daha yavaş ve kolay olduğu Gozo, etkileyici tarihi alanlara ve kültüre evsahipliği yapıyor.
Sessiz ve sakin
Şövalyelerin gelişine dek Malta’ya başkentlik yapan Mdina, Malta’nın en yüksek tepesine kurulu. Sessiz, soylu ya da eski şehir gibi isimlerle anılıyor. Büyük bir kalenin içerisine konuşlanan şehir, tarihi dokunun keyfini çıkarmak isteyenleri ağırlıyor. Faytonların turistleri surların giriş kapısında beklediği Mdina, dar sokakları, kendine has mimarisi ve uzun siesta’larıyla meşhur. Şehir meydanında yer alan ve yine Barok üsluptaki Mdina Katedrali buranın gözdesi. Valletta’dan yaklaşık bir saat süren yolculuğun ardından Mgarr Limanı karşınıza çıkıyor.
En lezzetli balıklar
İtalyan yemek kültüründen etkilenen Malta’da İngiliz ve Arap mutfağından esintiler de var. En önemli geçim kaynağından biri balıkçılık olan Malta’da pek çok restoranda iyi balık ve deniz mahsulleri yiyebilirsiniz.
İngilizce öğrenmenin ucuz yolu
İngilizce’nin ikinci ulusal dil olması nedeniyle Malta, dil öğrenmek isteyenlerin tercih ettiği bir ülke. Malta’da bulunan 40 dil okulu, hem gençler hem de yetişkinler için ekonomik şartlarla kurslar sunuyor.
Mavi lagün
Malta ve Gozo adaları arasında kalan Comino Adası üç kilometrekare. Denizinin temizliğiyle nam salan Mavi Lagün burada yer alıyor.
Malta'da yaşamak ister misiniz?
Malta'nın başlattığı 'Yatırım Yoluyla Oturum ve Vatandaşlık' programını tanıtmak amacıyla bir grup gazeteciyi adaya davet eden Yeni Bir Hayat Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Şevki Akaydın " Malta, 250 bin Euro'ya oturum izni veriyor. Devlet tahviline yatırılan bu miktar 5 yıl sonra geri alınabiliyor. Bunun karşılığında kendisi ve ailesine süresiz oturum ve Schengen ülkelerinde serbest dolaşım hakkı veriliyor. Üstelik ülkede sürekli ikamet şartı da aranmıyor" dedi.