Şehrin en ucundaki fener
İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’deki ucuna kurulu Rumeli Karaburun Feneri’nin öyküsü ilgi çekici. Hemen önündeki ‘Kimsesizler Mezarlığı’ndan başlayıp burayı mesken tutan korsanları hayal ederek kıyı boyu bir tur atalım...
Metropolün karmaşasından kaçıp hava almak için bu hafta yönümüzü kuzeye çevirdik. Bizim gibi hafta içi çalışanlar için kalabalıktan uzak, sosyal mesafeli ve bolca doğada zaman geçirmeye uygun köyler İstanbul’un Karadeniz kıyısında sıralı... Rotamızı Karaburun, Yeniköy ve Durusu olarak belirleyip yola çıktık. Başakşehir, Arnavutköy istikametinden köy yollarından geze geze gitmeyi tercih ettik ancak daha hızlı bir rota için Kuzey Anadolu Otoyolu tercih edilebilir. Yol boyu farklı köylerden ve Terkos olarak bildiğimiz Durusu Gölü’nün yanından geçip Karaburun’a giriliyor.
Tipik bir Karadeniz köyü. Şansa bakın ki köy pazarı cumartesileri kuruluyor. Pazar dediysem, kısacık bir caddede sağlı sollu birkaç tezgâh var. Olsun, çevredeki üreticilerden gelen çıtır çıtır yeşillikler sabah toplanmış, mis... Birkaç kasa da Karadeniz hamsisi var, pırıl pırıl ama maalesef çok küçükler...
Pazarın başındaki köy kahvesi, ilk durak. Soluklanmak ve çevreyi sorabileceğiniz Karaburunlularla sohbet için ideal. Fırın, market, kasap gibi tüm alışveriş ihtiyacınızı bu meydandaki dükkânlardan alabilirsiniz. Kahve molasının ardından sahile inip sola dönerseniz köyün içine ve fenere doğru tırmanacaksınız. Sağda göz alabildiğine uzanan kumsal var. Büyük liman balıkçı tekneleriyle dolu.
Köyün içine doğru yokuşu tırmanıp fenere çıkılıyor. Feneri 1860’ta Fransızlar inşa etmiş, ardından da İngilizler bir gemi kurtarma yani tahlisiye teşkilatı kurmuş. Fenerin bulunduğu alan eski bir Ceneviz kalesiymiş ancak kaleden eser yok. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün sitesinde yazdığına göre denizden 54 metre yükseklikteki fenerin kulesi 12 metre. 15 milden görülebilen çakar fener, her 5 saniyede bir yanıp sönüyor ve ışık gücü bakımından dünyanın üçüncü büyük feneri. Orijinal bakır kubbesinin yanlarındaki yağmur suyu saçakları aslan kafalarıyla süslü. Saçaklarda biriken sular, aslanların açık ağızlarından akması için tasarlanmış.
Romantik bir piknik
Fenerin orijinal yapısı korunuyor; oldukça bakımlı. Bahçedeki direk ve direğe gerili uzun halat, kötü hava şartlarında sığ zeminde bir gemi mahsur kalırsa, teleferik sistemiyle yolcuların kurtarılması için kullanılmış yıllarca... Ayrıca fenerin denize doğru eteğinde tel örgüyle çevrili alan Kimsesizler Mezarlığı. Yüzyıllar boyunca denizden çıkan, sahipsiz kişiler buraya gömülmüş. Burun aynı zamanda bir korsan yatağı olarak da biliniyor. Yani bölgede efsane çok...
Fener binası kapalı, içine giremeseniz de yanından geçip önündeki uçurumdan manzarayı izleyebilirsiniz. Biz oradayken iki genç piknik örtülerini tam fenerle uçurumun arasındaki küçük yeşil alana yaymış piknik yapıyordu. Film karesinden fırlamış gibi duran böyle romantik bir organizasyon yapmak isteyenler için iyi bir öneri olabilir.
Uçurumun üzerinden fotoğraf çekip uçsuz bucaksız Karadeniz manzarasını izlemek iç ferahlatıcı. Fenerin olduğu tepeden baktığınızda solda dik kayalıkların dibindeki kumsallar, sağdaysa ta Yeniköy’e kadar uzanan dümdüz plajlar çok cazip. Yazın buralar çok kalabalık oluyormuş. Belediye, kumsal boyu sık aralıklarla mendirekler yapmış.
Belli ki yazın da hırçın olan denizde yüzmek pek tekin değil. Fenerin bulunduğu kayalıkları fotoğrafladıktan sonra geleneksel mimariyi yansıtan sokaklarda yürüyebilirsiniz. Sahile indiğinizde maalesef yarım kalmış yazlık inşaatlarıyla dolu beton bir sahil bulacaksınız. Upuzun kumsal boyunca yürüyüş yapmak veya bisiklete binmek, paten yapmak mümkün. Kumsalın ucundaysa kömür limanı var. Bölge uzun yıllar maden sahası olarak kullanılmış. Köylüler ya madenci ya balıkçı zaten. Sahildeki birkaç balıkçıdan birine oturup açıklardaki gırgırları izleyerek yemeğinizi yiyebilirsiniz.
Gölde kuşları izleyin
Biz buradaki gezimizi bitirip, geldiğimiz yoldan dönüp Durusu Gölü kenarındaki piknik yerlerinden birinde yemeyi tercih ettik. Tesadüfen girip kuzuları ve serbest gezinen koyunları görünce oturmaya karar verdiğimiz Bahçem Piknik Alanı, giriş için otomobil başına
30 lira ücret alıyor. Burası aslında bir çiftlik belli ki...
İnekler, koyunlar, tavuklarla ilgilenen çalışanlar var. Oldukça düzenli ve çok sakin. Yandaki ağaçlık alan kamp yapmaya da uygun. Gölün üzerine uzanan iskelede oturup kuş gözlemi yapabilirsiniz. Biz sazlıklarda dinlenen birkaç balıkçıl ve ördek yavruları gördük. Mangal servisi yapıyorlar, siz de yanınızda götürdüklerinizle kendi pikniğinizi yapabiliyorsunuz.
İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan ve Terkos adıyla bilinen Durusu Gölü, eski bir lagün. Girişi zamanla kapanıp yarı tuzlu bu gölü oluşturmuş. 1883’te kıyısına bir terfi merkezi ve pompa istasyonu kurulmuş ancak hikâyesi yüzyıllar öncesine dayanıyor. Roma İmparatoru Konstantin tarafından yaptırılan su kemerleri Vize’den başlayıp Terkos Gölü’nün güneyinden geçerek İstanbul’a yüzyıllarca su taşımış.
Yıkılmış kemerleri görecek kadar vaktimiz yoktu, güneşi göle batırıp kuşlarla vedalaşırken günün sonunda gökyüzündeki binlerce leyleklik bir sürüye selam verdik. Bu da gezinin hediyesi oldu... Ne derler bilirsiniz: “Leyleği havada gören, o yıl çok gezer!” Ve burası leyleklerin bahar göçü rotasında.