Komşu kapısı Atina
Bir şehrin ismi, bir tanrıçanın isminden geliyorsa, o şehre dikkatli bakmakta fayda oluyor umumiyetle. Mesela Antakya, mesela Atina, mesela Ereğli. Atina'yı seçiyorum şimdi. Tanrıça Athena'ya, selamını götürmeye gidiyorum. Ne de olsa yapyakın, âdeta komşu kapısı. Bi tıklatıp geleyim hadi...
Oğlum Ata ile gidiyoruz. Ata 22'sinde bir genç akıl. Uluslararası İlişkiler okuyor ve bildikleri benden çok. Daha da öğrensin diye hep peşimden sürüklüyorum. Bu yüzden ders kaçırdığı çok. Olsun, dersin hası bu.
ATİNA'YA UÇUŞ 1 SAAT
Uçaktayız. Ege, adalarla dolu. Sanki mitolojik bir dev, büyük adımlarla Anadolu'dan Yunanistan'a yürüyerek geçilebilir hissi gelişiyor.
Bir saat kadar uçuş süresinin ardından Atina'dayız. Şehre giden otobüs 96X. Bilet 5 Euro.
PİRE LİMANI, ATİNA'NIN PENCERESİ
Evvela Pire Limanı ve eski Turko Limano'ya, yani şimdiki Micro Limano'ya yürüyoruz.
Manzara güzel...
Bir kilisenin önünden geçiyoruz. Yunanlar Ortodoks...
AYRINTILAR İSTANBUL'U ANIMSATIYOR
Ata, sarı bayrağı gösteriyor. "Anne bak" diyor, "Çift başlı kartal. Bu Bizans'ın simgesi." Yunanistan'ın hemen her yerinde, İstanbul'u ve Bizans'ı anımsatan figürlere rastlamak mümkün.
Balkonlarını seviyorum. Bizden gayrı her milletin balkonla medeni durumu, âşık sevgililer gibi, bizimki ise tıpkı kötü bir karı koca ilişkisi...
Micro Limano'nun 1907'deki hâli. Bahaliko'nun içinden çekiyorum bunu.
BAKKAL OLMUŞ BAHALİKO
Bahaliko, zamanında buranın bakkalı imiş. Şimdi Rum tavernası.
Atina'da sokaklar, yer, gök turunç. Ben olsam, katiyen limona, ekşiye para vermem. Salatalara, yemeklere hep bunları sıkarım.
Yürümeye devam. O görünen, Olympiakos Stadı.
Kaldırımlarını yabani otlar bürümüş. Ekonomik krizlerine ve biraz da tembelliklerine bağlıyorum.
Balkondan sarkan halıya dikkat! Bize çok benziyorlar.
İNSANLAR SEMPATİK
Ertesi sabah bir taksiye atlayıp Sweet Melek Pastanesi'ne gidiyoruz. Taksici, İstanbul'u çok sevdiğini anlatıyor.
Sweet Melek Pastanesi'nin sahibi Anuşka Crisian adlı İstanbullu bir Ermeni.
Pastanenin dekoru çok güzel.
Burada Stefanos Damatos isimli Rum oyuncu ile tanışıyorum. Anılarıyla pastaneyi şenlendiriyor. Stefanos, 13 yaşındayken ada vapurunda karşılaştığı İsmet İnönü'yü tanımaz. İnönü, kafasını tarih kitabına gömmüş Stefanos'a, "Okuma evladım o kitapları, onlar hep yanlıştır" deyince, "Sen ne biliyorsun be" diye terslemiş. Rahmetli İsmet İnönü de, "Nasıl bilmeyeyim, ben yaptım" diye cevap vermiş.
Sweet Melek Pastanesi'nin tam karşısındaki kilise ve manzara bu.
Şimdi yeniden durağa...
Bileti, durağa gelir gelmez değil de tam tramvaya binerken makineye göstermek gerek. Çünkü belli bir kullanım süresi var. İndikten sonra belki bir daha binersin, süre azalmasın beklerken.
SYNTAGMA, ATİNA'NIN TAKSİM'İ
Syntagma'da iniyoruz. Syntagma, Atina'nın Taksim'i... Yunanistan karışınca, evvela bu meydan hareketlenir.
Bu meclis binası...
Meclisin önündeki askerlerin nöbet devir töreni görülmeye değer. Meclis binasına arkanı dönünce tam karşındaki Ermou Caddesi'nden Monastiraki'ye iniliyor. Ermou, bizim İstanbul'daki İstiklal Caddesi gibi.
Monastiraki Meydanı'na yaklaşınca, Atina Metropolitan Katedrali'ne uğruyoruz.
Katedralin içinde iki lahit var. Bunlar Osmanlı tarafından öldürülen iki aziz için yapılmış.
Kiliseden çıkınca son Bizans İmparatoru Konstantin Palaiologos ile karşılaşıyorsun. Katedral gibi, onun heykeli de restorasyonda.
Savaş kötü bir şey, bir savaşta biz İstanbul'u almış olsak bile. Keşke İstanbul taa başından beri bizim olsaydı da savaşmamıza gerek kalmasaydı. Ama madem savaşarak almışız, işte o savaşta bu Konstantin Palaiologos teslim olmamış, ölmüş.
Cesedi bulunmuş mu, bulunmamış mı tam belli değil. Ölü askerlerin içinde biri varmış, ayağında mor çizmeleri olan. Bir tek imparatorlar giyermiş o çizmeyi. İşte belki o Konstantin olabilirmiş. İnanışlarına göre cesedi bir melek tarafından mermere dönüştürülmüş ve Rumlar bir gün İstanbul'u alınca yeniden dirilecekmiş. O güne dek, altın kapılı bir mağarada duruyormuş.
Yunanistan'dan bisikletle geçecek turcular için not: Monastiraki'de kocaman bir bisikletçi var.
Şimdi de bir daha trene. Trenleri grafiti dolu...
DİZİLERDE TÜRK İZİ
Akşam televizyondaki dizi ilgimi çekiyor. Dizinin adı Tamam...
Bir Türk ile bir Yunan'ın aşkını anlatıyor. Bizim Yabancı Damat gibi.
METRO İLE AKROPOL YOLU KARIŞIK
Ertesi sabah tekrar metrodayız. Hedef Akropol. Yani, şehre ismini veren Athena için yapılan Parthenon Tapınağı... Atina metrosu bana göre çok karışık. Üst üste birkaç kat var. Eğer yabancısı isen, istasyonu ıskalaman işten bile değil. Zaten biz de öyle yaptık.
Kısa bir kaybolma macerasının ardından nihayet Akropoli'deyiz.
Parthenon'a doğru tırmanırken, okulda öğrendiklerimi hatırlamaya çalışıyorum. Mimarlık dersinde en sevdiğim konulardan biri, duvar örme teknikleri idi. Yunan kardeşlerimiz duvar örer fakat sıvamazdı. Tıpkı burada olduğu gibi. Ve bu dörtgen taşları aşırtmalı olarak dizerlerdi ki sağlam olsun.
Eğer bu taşlar her sırada aynı boyda ise buna isodomum, bir sıra geniş bir sıra dar olursa buna da pseudoisodomum denirdi. İnsan aklı ne acayip. En lazımlı şeyleri unutur da bu gereksiz bilgileri çatır çatır aklında tutar.
Akropol, tırmanmalı bir yerde. Tırmandıkça kente yavaş yavaş yukarıdan bakıyorsun ve sonunda Parthenon ile burun buruna geliyorsun... Yunanistan'da hâlâ 12 tanrılı antik Yunan dinine inanan varmış. Söyleyenlerin yalancısıyım.
ATİNA BETON YIĞINI
Görüldüğü üzere, çirkin! Taş yığını. Belli bir hat içine sıkıştırılmış Gazze şeridi gibi görünüyor.
Antik kentin taşları üzerine kazınmış yazılar hep çok dikkatimi çeker. 1920 tarihi gerçek olabilir mi?
YUNAN MUTFAĞI BENZERSİZ
Monastiraki'de sıra sıra şahane lokantalar var. Fiyatlar fena değil. Bu garson İranlı, Türkçe de konuşuyor.
Bu Greek salad. Soğanları kocaman doğranmış, bol zeytinyağlı peynirli çoban salatası.
Kebap enfes. Bu yoğurt yığınının altında 4 tane Adana usulü kıyma kebap var. Etler mis gibi ve çok lezzetli. Monastiraki'de kişi başı 10 Euro'ya çok lezzetli sofralar kurman mümkün. Yunan sofraları, en unutamadıklarım listesinde en başta.
ATİNA'DA CAMİ YOK
Burası Monastiraki Meydanı. Tam arkamızdaki 1759'da yapılan Mustafa Ağa Camisi. Burada ibadet yok. Avrupa başkentleri içinde bir tek Atina'da cami yok.
Eve dönüş yolunda, ilk geldiğimizde tepeden gördüğümüz Olympiakos Stadyumu'nun yamacından geçiyoruz.
ATİNA GECELERİ ÇOK RENKLİ
Gece tavernaya gittik. Çok acayip bir yerdi. Arnavutlar, Bulgarlar, Yunanlar, biz birkaç Türk ve müsamere tipleri gibi müzisyenler vardı.
Sonra oradan kalkıp hani ilk gün gösterdiğim, eski bakkal, Bahaliko diye bir taverna vardı ya, oraya giriyoruz... Sahnede yanık sesli Kristina, şarkılarıyla herkesi kendinden geçiriyor. Bu geceden, iyi bir ses kaydımız yok ama kendimi sahnede Kristina ile düet yaparken buldum. O gece Bahaliko, Türk-Yunan ortak şarkıları, Beni Yak Kendini Yak, Rüzgâr ve Olmasa Mektubun ile sanki Sezen ile Haris sahnedeymiş gibi dağıldı, inledi.
Ελλάδα αχ! Ω όμορφη και παλιούς φίλους!
Ah Yunanistan! Ah güzel ve eski dost!
EvBezgini'nin izinden turlar için tıklayın!
evbezgini.com Tarafından hazırlanmıştır.