GeriSeyahat İyon Denizi’nde özgürleştiren bir deneyim
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İyon Denizi’nde özgürleştiren bir deneyim

İyon Denizi’nde özgürleştiren bir deneyim

Teknemizle İyon Denizi’ni keşfetmeye çıktığımız yolculukta rotamız Bodrum-Atina-Korint Kanalı-Patras Körfezi-İyon Denizi-Bodrum. Yüzlerce mil kat etmenin heyecanı, kanal geçişleri, marina maceraları, filmlerde gördüğümüz seyirleri kendimiz yapmak... Herkesin hayali olan bu ilk uzun yol tecrübemizi ilham ve rehber olması amacıyla yazıyorum; niyet edenlere de ‘vira vira!’

Ülkemizde teknesi olan, yelkene gönül vermiş herkesin uzaklara gitme hayali vardır. Bizim kıyılarımız mükemmel; yıllarca yelken yapsanız bile gittiğiniz, konakladığınız bir koy her seferinde ilk defa gidiyormuşsunuz izlenimi yaratır. Ama uzaklara gitmek, yüzlerce mil kat etmek ayrı bir heyecan. Fotoğraflarda, filmlerde gördüğünüz seyirleri kendiniz yapmak, başarmak istiyorsunuz... Eşim ve ben teknemizle bir nisan sabahı yola çıkarak İyon Denizi’ni keşfetmeye gidiyoruz.

Hazırlıklar tamam...

Teknemizin uzun seyir öncesi gereken bakımları tamamlandı. Motor, yelkenler, tüm donanım kontrolden geçti. İki ay yetecek kadar kuru gıda alışverişimizi yaptık. Bodrum Limanı’nda pasaport ve gümrük işlemlerini tamamlayıp maceramıza başlıyoruz.
İlk olarak 1,5 saatlik rahat bir seyirle Kos Limanı’nda rıhtıma bağlandık. Giriş işlemleri iki saat sürdü, çok yorucuydu. Pasaport girişi, tekne kaydı, gümrük işlemleri hepsi rıhtımın dört bir tarafına yayılmış. Aslında bu giriş işlemlerini bir bedel karşılığında yapan aracılar var ancak biz kendimiz yaptık.

Yunanistan’a ülke girişi ve tekne için transit log (seyir izin belgesi) alıyorsunuz. Daha sonra uğrayacağınız limanlarda bu transit log’a, o limana geldiğinizi ve oradan ayrıldığınızı işletmeniz gerekiyor. Yunan sularından çıkana kadar böyle devam ediyorsunuz. Ancak aralardaki küçük adalarda, özellikle koylarda teknenizle konaklarken bu işlemi yapmanıza gerek yok.

Ertesi gün kuzeye yönelip 8,5 saat süren yüksek dalgalı bir seyirden sonra Patmos Adası’nda rıhtıma aborda olduk (Yan yanaşmak). Rıhtımda yardım edecek kimse yoktu. Burundan attığımız kementle bir babaya bağlandık. Gidenler bilir; Patmos, Doğu Ege’deki en güzel adalardan biri. Hıristiyanlık tarihi için de çok önemli bir yerleşim yeri ve buradaki Aziz John Manastırı Dünya Mirası Listesi’nde. Aziz John’un İncil’in Vahiy bölümünü yazdığına inanılan Apokalipsis Mağarası da burada.

Patmos’tan sonraki rotamız uzun. Hava durumunu kontrol edip çıkmamıza rağmen yolda rahatsız edici yüksek ve karışık dalga eşliğinde 20-25 knot (Hız birimi: Mil/saat) kuzeyli rüzgârla karşılaştık. Kendimizi emniyet kemerleriyle tekneye bağladık, yelkenleri küçülttük, can yelekleri zaten takılı. Dümende zor duruyorsunuz. 10 saatin sonunda 70 mil yol yapıp Naxos Adası’na vardık. Bu sefer de bağlanmada zorlandık. Rüzgâr altında demir atarken zincir karıştı. İkinci denemede zincir devamlı boşalmaya başladı. Şanslıydık, ponton (yat limanlarında yatların yanaşması için zincirle karaya bağlı sabit duba) görevlisinin  yardımlarıyla dördüncü denemede bağlanabildik.

Naxos sakin bir ada. Dar sokakları, beyaz badanalı evleri ve tarihi yapılarıyla ünlü. Burası aynı zamanda Orta Ege’deki tarım yapılan nadir adalardan biri ve orta alanları yeşil. Yemek için rıhtımdaki Zorba’s restorana girdik. Adadaki yegâne Türkiyeli olan Petros bu lokantanın sahibiymiş. Sarıyer doğumlu Petros, Kurtuluş’ta büyümüş, yıllar önce buraya göç etmiş.

Bu güzel adadan sonra yağmur altında
30 mil yol kat edip gittiğimiz Siros Adası ve Ermoupolis Limanı biraz hayal kırıklığı yaşattı. Yola çıkmadan önce bir Alman teknesi, Siros Adası ana limanının gemiler nedeniyle çok dalga yaptığı konusunda bizi uyarmıştı. Bu nedenle limanın güney kısmındaki küçük Sirou Marinası’na bağlandık. Ama ne bağlanma! Kötü, sahipsiz bir marina. İlgilenen kimse yok. Başka bir teknenin kaptanı yardım etti de uzun uğraşlardan sonra bağlanabildik. Akşam otostop yaparak ana limana gidip klasik bir taverna sonrası yürüyerek döndük.

Atina’dan önce son durağımız Kea Adası. Rahat bir seyirle adaya vardık. Kea çok şirin bir yer. Anakaraya yakınlığı nedeniyle ‘hafta sonu adası’ deniyor. Hızlı motorları, şık motor yatlarıyla belli ki Yunan sosyetesi burada takılıyor. Bu küçücük rıhtımda şaşırtıcı güzellikteki pastaneden biz de kurabiye ve ekmek almadan duramıyoruz.

Çok rahat bir seyirle Atina Pire Limanı’nda Zea Marina’ya bağlandık. Alargada (Teknenin kıyıya ya da bir yere yanaşmadan açıkta durması) durduğumuz koylardan, bağlandığımız küçük rıhtımlardan, ruhsuz limanlardan sonra ilaç gibi geldi. Çamaşırlarımızı yıkadık, teknemizi ve kendimizi bakıma aldık. Baharın tüm güzelliğiyle sakin Atina’nın tadını çıkararak şehri ve Akropolis’i keyifle gezdik.

Korint Kanalı geçişi

Korint Kanalı, Yunanistan’da Peloponez Yarımadası’yla  anakara arasında, oldukça stratejik ve tarihi bir öneme sahip yapay bir kanal. Korint Kanalı’nın fikri antikçağlara kadar uzanıyor. Ancak inşaatına 1881’de başlanmış, 1893’te tamamlanmış.

Kanal denizcilik açısından büyük bir zaman ve enerji tasarrufu sağlıyor. Peloponez Yarımadası etrafından dolaşmak yerine, 700 kilometrelik bir mesafe kısalttığından bugün yatlar ve küçük gemiler tarafından sıkça kullanılıyor.

Kanala girmeden önce iskelesine bağlanıp geçiş için ödememizi yaptık. Yarım saat bekledikten sonra köprü kapağı açıldı ve 4 mil uzunluğunda, 25 metre enindeki kanala girdik. Arkamızda da bir katamaran. Dik kayalıklar arasından yavaşça geçerek benzersiz bir deneyim yaşadık. Kanaldan çıktıktan sonra Patras Körfezi’nin güney sahilinde Kiato’da karar kıldık. Bizi görüp, teknelerinden çıkıp gelen iki İngiliz kadının yardımıyla balıkçı barınağı tarzı bir limana aborda olduk. Denizciliğin en güzel yanlarından biri, herkesin birbirine yardım elini uzatması. Belki de bu, denizcilik etiğinin ta kendisi.

Patras Körfezi’nin ardından İyon Denizi’ne ulaşılıyor; bu oldukça uzun bir mesafe, yaklaşık 110 mil. Bu yüzden yolu bölmeyi planlıyoruz. Acelemiz yok, amacımız keyif alarak ilerlemek. İlk hedef kuzeyde, anakarada Galaxidhi. İsmini çok beğendik, onun için seçtik burayı. Sakin bir gün beklerken kafadan dalgalı, 20-25 kn rüzgâra karşı zikzak yaparak 4 saatlik yolu 5 saatte aldık. Çok doğru bir seçimmiş. Muhteşem  bir köy ve rıhtım. Bu kez bağlanmamıza İtalyan bir tekne yardım etti.

Galaxidhi şimdiye kadar gördüğümüz en etkileyici yerlerden biriydi. İnsan hayran kalmadan edemiyor.

Yarım saat mesafedeki Itea şehrine taksiyle gidip geldik. Yunanistan’ın en önemli arkeolojik bölgelerinden Delphi Harabeleri tepede. Bu harabeleri görmeden olmaz.

Bağlandığımız rıhtımda 40-50 cm gelgit var. Gelgit bizim kıyılarda pek alışık olmadığımız bir durum. Adalarda değil ama bu körfezde olağanmış.

Tekneyle gezerken bağlandığınız limanlarda sahil polisine uğrayıp evrakınızı onaylatmalısınız. Özellikle büyük şehirlerde ve uzun süre kaldığınız rıhtımlarda bunu yapmanız gerekiyor. En son Atina’da işletmiştik, şimdi uzun yol geldik, burada da liman polisine transit log’a giriş/çıkışı damgalatmaya gittik. Kapkaranlık bir oda, kadın bir polis televizyon karşısında. Yunanca altyazılı bir Türk dizisi seyrediyor. Sonradan başka örnekleri de görüp daha iyi öğreniyoruz. Türk dizileri Yunanistan’da çok popüler.

Buraya bir başka seferde yeniden uğramak niyetiyle tekrar yola çıkıyoruz.

İnebahtı Savaşı’nın yeri...

Bir kalenin içine girer gibi surlar ve iki heykelin arasındaki bir boşluktan Navpaktos Limanı’na girdik. Balıkçı tekneleriyle dolu ufacık bir barınak. Normalde bizim gibi tekneler girmiyor ama o kadar orijinal bir
yer ki, neyse, anormal yağmur altında dibe oturmadan (derinlik 1-2 metre gösteriyor) zar zor bağlandık. Bağlandıktan sonra yağmur durdu. Navpaktos güzel, modern ve bakımlı bir şehir. Ünlü markaların dükkânları, kafeler, lokantalar... Öğrendiğimize göre bir üniversite şehriymiş, nüfusu çok genç. Liman girişindeki heykellerden biri Cervantes’e ait. Patras Körfezi’nde 1570’li yıllarda Osmanlı-Venedik savaşlarından İnebahtı Deniz Muharebesi’nin yapıldığı yer burası.

Patras Körfezi’nin güney kıyısında Patras şehri var. Burası Mora Yarımadası’ndaki en büyük şehir. Anakarayla  Mora arasında uzanan büyük asma köprünün altından geçiyoruz. Güzel ve etkileyici bir köprü. Patras şehrinden sonra körfezin kuzeyinde anakarada, çok çok ilginç bir kanaldan geçerek Missolonghi’ye vardık. Marinaya bağlandık. Adriyatik/Akdeniz’den gelenler için ilk ve korunaklı bir liman ve marina. Bu bölgede başka barınacak bir yer yok.

Batı Yunan kıyılarında (İyon Denizi) önemli ve büyük adalar var. Zakintos, Kefalonya, İthaka, Lefkada, Korfu en ünlüleri.

Kartpostal gibi köy

İthaka Adası, Homeros’un ‘Odysseia’ destanında Odysseus’un evi olarak geçiyor. Efsaneye göre Odysseus, Troya Savaşı’ndan dönerken 10 yıl boyunca İthaka’ya ulaşmaya çalışmış. Antik Stavros Köyü’nde, Odysseus’un sarayına ait olduğu düşünülen arkeolojik kalıntılar var.

Rahat bir yelken seyriyle İthaka Adası’na gidiyoruz. Ana şehir Vathi yerine, kuzeydoğu ucunda Kioni Koyu’na girdik. Kartpostal güzelliğinde bir köy. Koyun etrafında yamaçlardaki güzel, büyük evlerin çoğu boşmuş. Köy nüfusunun yüzde 80’i Avustralya’ya göç etmiş. Yunanistan’a özgü kuyruksuz kedilerden bolca gördük, hatta birkaçı teknemizi ziyaret etti.

Rotamıza göre Lefkas Kanalı’ndan geçeceğiz. Ana kara tarafında Preveze şehri var.

Maksimum 3 mil hız yapılan, 2-4 metre derinliğinde, yaklaşık 6 kilometre uzunluğundaki, kırmızı-yeşil şamandıralarla işaretlenmiş geçişleri belirlenmiş bu kanalın çıkışında bir yol-köprü-kapak var. Saat başı açılıp teknelere yol veriliyor. Sonra kapanıp üzerinden arabalar geçiyor.

Korfu Adası’na, genellikle Kerkira deniyor. Adayı boydan boya geçip kuzeydeki Gouvia Marina’ya girdik. Marina şehre 7-8 kilometre uzaklıkta. Atina’daki marinadan sonra bu mola da çok iyi geldi. Yine çamaşır, temizlik işleri yapıldı.

Paleokastritsa ve Ahilio şirin sahil kasabaları. Korfu broşürlerindeki manzaralar bu kasabalardan.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Eski Şehir, dar sokakları, Venedik tarzı binaları ve şirin meydanlarıyla görülmeye değer.

Korfu mutfağı, Venedik etkisini taşıyan lezzetlere sahip. Pastitsada (baharatlı domates sosunda makarna ve et) ve sofrito (şarap ve sarımsak soslu dana eti) yedik ve  kamkat meyvesinden yapılan likörle son noktayı koyduk.

Dönüşteyiz...

Dönüş yolunda Paxos Adası’nın Gaios Koyu’nda kaldık. Koyun ortasında bir ada var ve bu adanın etrafında kanal gibi bir yoldan giriliyor, öbür taraftan çıkılıyor. Cıvıl cıvıl bir kasaba. Hemen yanındaki Antipaxos Adası inanılmaz güzellikte bir denize ve sahile sahip. Bir elin parmakları görüntüsündeki Meganisi Adası’nda da muhteşem koylar var.

Kefalonya, ormanlarla kaplı dağları, zeytinlikleri ve üzüm bağlarıyla cennet gibi bir yer. Özellikle bu ada Venedik kültüründen çok etkilenmiş.

Kefalonya, 1953 yılında yaşanan büyük bir depremle ciddi hasar görmüş. Başşehir Argostoli depremden sonra yeniden yapılanmış, şimdi küçük bir İtalyan kasabasına benziyor. Adada ilk durağımız Fiskardo. Depremden zarar görmeden kurtulan nadir bölgelerden biriymiş, bu nedenle geleneksel mimari korunmuş. Liman ve çevresi lüks yatlarla doluydu. Plajları, mağaraları, dağları, tepeleri müthiş.  Örneğin Myrtos Plajı dünyadaki en güzel plajlar arasında gösterilirmiş.

Konakladığımız bir diğer yer, Sami Limanı oldu. ‘Corelli’nin Mandolini’ (Louis de Bernières tarafından kaleme alınan roman 2001’de filme çekildi) filminin çekildiği bu ada, bizi o kadar etkiledi ki, bu yazıyı haızrlarken tekrar gitme arzumuz iyice pekişti.

Zakintos Adası’nın kuzey ucundaki Ay Nikolaos Koyu, mavi mağaraları ve benzersiz deniz rengiyle büyüleyiciydi. Adanın simgesi haline gelen Navagio Plajı’na da uğradık. Turkuvaz suları ve bembeyaz kumlarıyla büyüleyici bu plajın en dikkat çekici özelliği, 1980 yılında kaçakçılık yaptığı iddia edilen ve fırtınalı bir gecede karaya oturan geminin enkazı. Sadece denizden ulaşımın olduğu bu koyda, gemiyi yakından görme fırsatımız oldu.

Dönüş yolunda Patras körfezi ve Korint Kanalı’ndan geçip Atina, Pire’ye ulaştık. İki gün kalıp, farklı adalara uğrayıp Bodrum’a doğru yola devam ediyoruz. Limanında konakladığımız Serifos Adası da şirin, bildik ada köylerinden biri. 

Ios Adası da şaşırtıcı güzellikte. Limana yanaşan feribotlardan yüzlerce turist indi. Burası Mikonos benzeri gece eğlenceleri, barları, diskoları bol bir yer.

Yelken açmayı özledik. Astapalaia Adası’nda Scala’da rıhtıma bağlandık. Böbrek şeklinde bir ada burası. Rıhtım, liman küçük, dar, zor bir girişti. Bu bölgedeki en güzel şehir gibi geldi bize.

Son durağımız Kos Adası’nın güneybatı ucundaki Kamares Koyu. Çıkış işlemleri için Kos Limanı’a gidene kadar özlediğimiz deniz, rüzgâr ve yüksek dalga karşımızda. Yelkenleri mendil kadar küçülttük, yine de uçuyoruz. Ve Bodrum... Marinada yerimize bağlandık. Çok gezdik, uzaklara gittik. Harika iki ay geçirdik. Evimize döndük. Mutluyuz.

False