GeriSeyahat Anadolu’nun bilge güneşi: Cizre
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Anadolu’nun bilge güneşi: Cizre

Anadolu’nun bilge güneşi: Cizre

Yeniden doğuşun şehri Cizre, efsaneleri, doğal güzellikleri, kültürü, çarşıları ve bitmeyen yazıyla Anadolu’nun doğusundan yükselen bilge bir güneş gibi... Yaz aylarında “Türkiye’nin en sıcak yeri” haberleriyle gündeme gelen kadim şehir, kışın da ülkenin en sıcak bölgesi ve yüreğimizi ısıtmak için bizi çağırıyor.

Bir dağı görmek için Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna gidilir mi? Bu dağ Cudi ise evet, kesinlikle gidilir. Cudi Dağı’nın 2 bin metreyi aşan dört zirvesinden avuç içine benzeyeni, Nuh Peygamber Ziyareti Tepesi olarak adlandırılıyor. Büyük Tufan’dan sonra Nuh’un gemisinin karaya çıktığı yer olduğuna inanılan Cudi’yi bir kez görmek bile şehrin yaydığı güçlü titreşimleri hissetmenize yetiyor. Çünkü ona bakmak demek, doğaya, ozanlara, halk hikâyelerine kulak vermek demek. Dahası, coğrafya, mitler ve edebiyat üzerinden Anadolu’nun ta kendisiyle buluşmak demek. Yaşar Kemal’in kitaplarında anlattığı gibi aşka ve inanca en çok konu olan yerlerden birinde zaman yolculuğuna çıkmak demek. Mem ile Zin’in çağları aşan aşklarına tanıklık etmek demek... Bütün bunlar ilginizi çekiyorsa bavulunuzu hazırlamaya başlayın. 

Şırnak şehir merkezine 17 kilometre mesafedeki Cizre, Dicle Irmağı’nın batı kıyısında kurulmuş. Sasaniler döneminden kaldığı sanılan köprünün kalıntıları, şehrin kuzeyindeki eski yerleşim alanını işaret ediyor. Anadolu’yu Mezopotamya’ya bağlayan, Büyük İskender’in de Dicle’yi aşarken kullandığı geçiş noktası, tarih boyunca farklı uygarlıkların cazibe merkezi olmuş.

Anadolu’nun bilge güneşi: Cizre

 

KÂBE TAŞLARI CUDİ’DEN

Bazı ortaçağ coğrafyacıları, şehrin kurulduğu yerin suni bir kanal vasıtasıyla adaya çevrildiğini ileri sürüyor. Yapılan incelemeler, kopmuş mendereslere (mendereslerin yakın çevresinde bulunan fakat mendereslere dahil olmayan, daha küçük göletimsi su birikintisi) ait tipik bir örneğin karşımıza çıktığını gösteriyor. Ancak oldukça yavaş cereyan eden bu coğrafi olayı hızlandırmak için kazma kürekle müdahale edildiği düşünülüyor.

Bugünkü Cizre’nin olduğu, yani uzaktan bakıldığında Nuh’un gemisine benzeyen surların kuşattığı yerde, Cezire adı verilen şehir kurulmuş. Anadolu’daki en eski örneklerden biri olan Cizre Ulu Cami de bu dönemden kalma. 7’nci yüzyılda kiliseden dönüştürülen cami, dikdörtgen planlı ve mihrap önü kubbeli olarak inşa edilmiş. 1203 ve 1284’te de bazı onarımlar geçirdiği biliniyor. 2007’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş. Yapının en dikkat çekici yanı, bronz kapı tokmakları. Tokmaklar, iki ejderin ortasına yerleştirilmiş aslan başı şeklinde. Kapı tokmaklarından biri, 1969’da yurtdışına kaçırılmış; diğeri İstanbul’daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sergileniyor.

Kutsal kitaplara göre ilk insan Âdem’in Cudi Dağı’ndan aldığı taşlarla Kâbe’yi inşa ettiği rivayeti de yine yöreye mal edilen inanışlardan biri. Söylencelerin ötesinde bir kültür ve inanç kenti olan Cizre’de görülmeye değer pek çok yer var. Önce Nuh Peygamber’in mezarının olduğuna inanılan ve adını verdiği camiyi ziyaret edip Eski Cizre’nin kalbi olan Dağkapı Mahallesi’ne doğru yürüyebilirsiniz. Şehrin batısındaki sur kalıntılarının üzerinde yükselen Kırmızı Medrese, dikdörtgen planlı inşa edilmiş. Medresenin güneyindeki beş kenarlı yapı, 16’ncı yüzyılda Cizre’de doğduğu düşünülen şair Ahmed El-Cezeri’nin türbesi.

İç kalenin güney tarafındaki askeri bölge içinde kalan Hamidiye Kışlası Osmanlı’nın son döneminde, Sultan 2. Abdülhamit tarafından bölgeye paşa olarak tayin edilen Cizre Miran Aşiretleri Reisi Mustafa Paşa tarafından Cizre ve Midyatlı taş ustalarına yaptırılmış. Biraz daha ilerideki Abdaliye Medresesi, 1437’den kalma bir Emir Abdal Abdullah eseri. Bu kişi, Cizre ile özdeşleşen ‘Mem ile Zin’ hikâyesinde adı geçen Emir Zeynuddin’in babası. Yapıdan günümüze mescit, türbe, medrese hücresi, avluya geçişi sağlayan giriş ünitesi ve bir eyvan gelebilmiş. Medresenin doğu ve batı kanadındaki hücrelerin de temel kalıntıları günümüze ulaşabilmiş. Bu bölüme sonradan namazgâh, cami ve şadırvan eklenmiş. Bu rotanın ruhuna inmek için Ahmedi Hani’nin ‘Mem ile Zin’ adlı eserini okuyabilirsiniz. Bölgede çok sevilen bu Doğu klasiği, hakikatin sırrına aşkla erişen kahramanların anlatısı. Yüzyıllardan beri dilden dile anlatılan hikâye, ölümsüz aşkı usulca kulağımıza fısıldıyor. Her sözcüğü, aşk ve erdem sarayının tuğlası şeklinde örülmüş eser, dünya edebiyatının ilk realist metinlerinden biri sayılıyor. Cizre’de bu eserin izini sürebileceğiniz en önemli mekânsa Mem ile Zin Türbesi elbette. Abdaliye Medresesi’nin avlusundaki türbe yeraltında ve aşağı 9 basamakla iniliyor. İçi, kuzeydeki bir pencere açıklığıyla aydınlatılan mekânda
3 mezar var: Bunlar: Mem (Memo), Zin (Zinet) ve Bekir’e (Beko) ait. Mezar taşlarının birinin üzerinde “Ölümü 854’tedir” ibaresi dikkati çekiyor.

Anadolu’nun bilge güneşi: Cizre

 

BÜYÜK BİR KÜLTÜR ROTASI

Yörede Anadolu’nun en eski kiliselerinden örnekler de var. Cizre’nin kapı komşusu İdil’deki Meryem Ana Kilisesi, Antakya’daki Aziz Petrus Kilisesi’nden sonra en eski ikinci kilise. İnşası MS 57 yılına uzanan etkileyici mabet, oldukça muhkem, yüksek duvarlı ve bakımlı bir avlunun içinde. Tıpkı Meryem Ana Kilisesi gibi Turabdin manastırları rotası içinde olan bir diğer yapı, Mor Dodo Kilisesi. İdil ilçesine bağlı Haberli Köyü’nün (Basibrin) kuzeybatısındaki kilise, dikdörtgen planlı ve iki bölümlü olarak inşa edilmiş.

Tarihi yapıların restorasyon çalışmalarının tamamlanmasıyla Cizre’de büyük bir kültür rotası oluşuyor. Cizre’nin kadim bir yerleşim yeri olduğunu belirten Cizreliler “Cizre Kalesi (Bırca Belek), Kırmızı Medrese, Ulu Cami, Dengbej Evi ve Eski Çarşı birbirine bağlandı. Bu sayede Cizre’ye gelen misafirlerimizin en az bir gün konaklamalı şekilde zaman geçirebilecekleri rota ortaya çıkıyor” diyorlar.

Öte yandan daha uzun bir seyahat planlayanlar için Cizre ve çevresini kapsayan 10 duraktan oluşan yeni bir keşif yolu açılmış: Güzergâhta terk edilmiş Ezidi yerleşimi Mağara Köyü, Şerefiye yürüyüş parkuru, Sefine Bölgesi, Finik Ören Yeri ve Kalesi’nin yanı sıra Faraşin, Kilise Dağı, Akdizgin Mevkisi, Cehennem Deresi ve Bertül Şelalesi de var. 

Rotanın heyecan verici duraklarından biri Güçlükonak ilçesindeki Kırkağaç Vadisi. Buradaki 15 kilometrelik parkurda yürüyüş gerçekleştiren doğaseverler, mağaralar, kanyonlar, dik yamaçlar, gözeler ve el değmemiş doğal alanlar görme fırsatı buluyor.

Cizre’de Gabar Dağı’nın güzelliklerini ve tarihi yapılarını tanıtmaya yönelik yürüyüş turları da düzenleniyor. İlk olarak Akdizgin Köyü’ndeki mağara evleri gezen doğaseverler, ardından Gabar Dağı’ndaki vadilerden geçerek Kırkağaç bölgesindeki 7 katlı apartman mağaraya ulaşıyor. Tarihteki ilk apartman olarak nitelendirilen primitif mağara yerleşimi, ziyaretçileri şaşırtıyor.

Bulunduğunuz toprakların köklü tarihini ve güçlü enerjisini hissederek gezmek için önerim Cizre rotasını mutlaka genişletmeniz. Bölgede otomobille yapılan yolculuklar adeta uygulamalı bir coğrafya dersi.

Derin vadi oluşumlarını seyrederek yaklaşık 50 kilometre sonra Şırnak’a ulaşırsınız. Şırnak’ın geçmişi çok eskilere gitmesine rağmen, bugünkü şehir merkezinin tarihi oldukça yeni. Konaklama ve yeme-içme alternatifleri için kent merkezini de tercih edebilirsiniz.

Anadolu’nun bilge güneşi: Cizre

 

HASANKEYF’TEN KALAN...

Batman’a oldukça yakınız, listenize Batman’ı ekleyebilirsiniz. ‘Buralara kadar gitmişken Hasankeyf’in son durumuna bakmak gerek’ diye düşünerek yolumuzu uzattık biz. Sular altında bırakıldığından beri artık Hasankeyf’ten geriye pek bir şey kalmadı ama en azından yeni yerine taşınan 550 yıllık Zeynel Bey Türbesi’ni ziyaret etmek iyi bir fikir. Farklı kültürlerin iki kardeş şehri olan Şırnak ile Batman arası yaklaşık 180 kilometre. Batman’ın geçmişi hakkındaki en eski bilgilere halk hikâyelerinde, mitlerde ve Herodot tarihinde rastlanıyor.

Anadolu’nun bilge güneşi: Cizre

 

False