Amsterdam'da laleler arasında renklerin büyüsüne yolculuk
Amsterdam…Bir çok kişinin sınırsız eğlence için gittiği bu şehirde farklı bir şey vardı beni çeken. Uçsuz bucaksız lale tarlaları. Bir de gün batımı tutkunu olduğumdan, artık yeni bir hayalim vardı: Amsterdam'da bir gün batımında lale tarlalarını fotoğraflamak, yerin ve göğün sımsıcak renklerinin büyüsünü deneyimlemek...
O dönem Lozan’da yaşıyordum. Nisan sonuydu. Yani, lalenin en güzel dönemi. Her şey arkadaşımla sohbet ederken “Haydi, hafta sonu için Amsterdam’a gidelim” fikriyle başladı. Üstelik ucuz uçak bileti bulamayıp arabayla gitmeye karar verdik. Hem ne olacaktı ki Google 9 saat gösteriyordu mesafeyi. Fotoğraf aşkından mı, çılgınlıktan mı bilmem, “9 saat bize vız gelir” dedik ve hemen hazırlıklara başladık, Cuma günü de izin alıp sabah erkenden yola çıktık. Bir de, hazır güzergâh üzerinde olunca ve orada da çekmek istediğim bir fotoğraf olunca Belçika’nın Bruges kentine uğramaya karar verdik. ( Bu kesin çılgınlıktan :)
Akşama doğru bu muhteşem şehre vardık. Biraz dolaşmaca, akşam yemeği, istediğim gece fotoğrafının çekimi derken oldukça oyalandık ve Amsterdam’a vardığımızda gece saat ikiydi. Ertesi gün büyük gündü: çünkü Cuma ve Pazar sadece araba kullanarak geçeceğinden, hayalime ulaşabilmek için sadece bir gün vardı ve bunun heyecanıyla uykuya daldım.
Hollanda ve lale deyince akla ilk gelen yer dünyanın en büyük çiçek bahçelerinden birisi olan Keukenhof. Sabah kısa bir kahvaltıdan sonra ilk durağımız burası oldu. Eğer renkleri seviyorsanız, lale tutkunuysanız, çiçeklere meraklıysanız mutlaka seyahat listenize ekleyin derim. Çünkü daha iyisi yok. Hal böyle olunca bu mevsimde her gün binlerce turist buraya akın ediyor ve girişinde ciddi bir trafik oluyor. Normalde Amsterdam merkeze 40 dk mesafede olmasına rağmen biz 3 saatte ancak girebildik.
Tavsiyem: Bisiklet kiralayın (Amsterdam’da en yaygın ulaşım aracı); ya da arabayla gidecekseniz sabah açılış saatinden önce orada olun, giriş için arkadaki yolu ve arkadaki kapıyı kullanın.
Her neyse, içeri girdiniz mi her şeyi unutuyorsunuz; 800 farklı çeşitten 7 milyon lalenin arasında, renklerin dünyasında kayboluyorsunuz. Kuğular, ördekler, mükemmel çiçek kombinasyonları ve bunların fotoğraflanması derken zaman gelmişti. Günbatımında fotoğraf çekeceğim tarlayı arama zamanı.
Bu noktada arkadaşla yolları ertesi gün sabaha kadar ayırdık. O Amsterdam merkezde şehrin tadını çıkarmaya gitti ben ise tarlalarda kaybolmaya. Tamamen içgüdüsel olarak sürdüm arabayı. Keukenhof’un arkalarından köylere doğru gittim. Güneşi kovaladım, renkleri takip ettim, tezek kokulu yollarda bir çok kez kayboldum, yolun bittiği yerler oldu, geri döndüm. Sonunda öyle bir tarla buldum ki… Kırmızı ve pembe tonlarının hakim olduğu uçsuz bucaksız bir tarla. Yaklaşık 2 km istediğim açıyı yakalamak için tarla içerisinde, lalelere zarar vermeyecek şekilde yürüdüm ve o noktaya ulaştım. Hem tarlanın sonsuzluğunu gösterecek, hem de güneşi karşıma alacak noktaya. Sonra günbatımını beklemeye başladım…Kilometrelerce tarlanın ortasında bir ben bir de renkler vardı. Ve tam da güneşi uğurlarken öyle bir an oldu ki…Sanki bir meleğin kanatlarını andıran bulutlar, gökyüzünün sarıdan kırmızıya çalan sıcacık tonları ve sonsuz laleler. Andaydım, minnettardım, şanslıydım. Bu anı deneyimleyebildiğim ve fotoğrafla ölümsüzleştirebildiğim için.
Bir şeyi tutkuyla istemek ve bunun için çaba harcamak…Gerisini de akışa bırakmak. Sanırım bütün mesele buydu. Renklerin büyüsüne yolculuktu bu.
Engin GÖKTEN / Instagram: @benowmehere