“Eğer Ilımlı İslam’la amaçlanan, İslam’ın hoşgörülü, şiddet ve kandan uzak, sevgi ve paylaşım temeline dayanan Kur’anî ve Muhammedî çehresi ise insanımız onu emperyalistlerden değil kendi dindaşı bilim ve düşünce adamlarından öğrenecektir. Bunun için insanlığın elindeki en büyük imkân, Batı’nın yok etmek istediği Atatürk Cumhuriyeti’nin yaratıcı iklimi ve ilkeleridir.”
“Saygıdeğer milletvekilleri;
“Meşum karikatür krizinin Müslüman vicdanlarda açtığı yara çok derin ve kahırlı olmuştur. Bu acı, bu kahır dindirilmemiştir.”
“Ilımlı İslam
“Atatürk’e dinmez bir hınç ve kin duyan Batı, irticaî hareketleri, anti-emperyalist Atatürk Cumhuriyeti’ni kundaklama aracı olarak sürekli kullanmıştır ve kullanmaktadır.”
“İslam dünyasında, emperyalizme karşı mücadele ederek onu mağlup edip ona rağmen devlet kuran tek ülke Türkiye’dir. Tek kişi ise Mustafa Kemal Atatürk. Onun içindir ki emperyalizmin temsilcileri, uzantıları ve dahildeki hizmetçileri Atatürk’ü içlerine asla sindiremiyorlar, onu yıkmak ve yok etmek için dört koldan saldırıyorlar.”
“Atatürk devriminin sağladığı muhteşem gelişme, Batı’daki benzeri gelişmelerden daha fazla bir şeydir. Çünkü Batı’da böylesi bir gelişme, dinin insan hayatından tümden kovulmasıyla sağlanmıştır. Oysaki, bizde bu gelişme, dinin gerçeği ve ruhuyla kucaklaşan bir gelişmedir. Bu gerçek göz önünde tutulduğunda şunu söylemek bir vicdan borcu olur:
“Türkiye Cumhuriyeti sadece bizim için değil, bütün İslam dünyası için bir tür ‘kutsal emanet’tir.”
“Saygıdeğer milletvekilleri!
“Atatürk, irticayı iki temel açıdan değerlendirmiştir:
1. Felsefî açıdan,
2. Türk tarihi ve Türk Kurtuluş Savaşı açısından.
“Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği konusundan hangi vesileyle söz edilirse edilsin, akla hemen bu cumhuriyetin kurulduğu günlerde karşılaştığı bâdireler gelmektedir.”
“Egemenliğimizin daha ilk günlerden beri karşılaştığı temel tehlikeler bugün de aynıdır ve daima şu iki başlık altında belirginleşmiştir:
1. İrticaî tehdit,
2. Bölücü tehdit.
“Dikkatlerden kaçmayan bir başka nokta da bu iki tehdidin her zaman ve tartışmasız bir biçimde dışarıdan kotarıldığı ve içimizden kendisine destek ve yandaş bulduğudur.”
Bayramdan önceki hafta yazdığım laiklik ve irtica ile ilgili yazılarımın yayını üzerine Türkiye’nin birçok yerinden değişik yollarla gelen ortak bir talep var:
“Sözünü ettiğiniz Meclis konuşmanızı, günlük yazınız olarak yayınlayın ki biz de okuyalım.”
Yazımda bahsettiğim Meclis konuşmaları, CHP’den ayrıldıktan sonra kurduğumuz ve 2007 genel seçimlerinde tüm yurtta seçime soktuğumuz parti olan Halkın Yükselişi Partisi’nin genel başkanı sıfatıyla 23 Nisan TBMM olağanüstü toplantılarında üç yıl üst üste yaptığım konuşmalardır.
Burada iki noktayı bilgilerinize sunmayı gerekli görüyorum:
Alttan alttan, sessiz ve sinsi.
Ustalıklı ve etkili.
Ama bütün bunlara rağmen değişmeyen bir gerçek var:
Kamuoyu yoklamaları hâlâ şunu gösteriyor:
Özellikle, sivil olan hemen hiçbir şeye güvenmiyor.
Başta basına güvenmiyor.
Sadece bu bile bir felaket sinyalidir.
Türk insanı artık devlete de güvenmez hale getirildi.
Şimdilerde, ABD’de, AB’de bir yığın sözde ‘İslamcı akademisyen’, daha doğrusu ‘oryantalist beslemesi aydın’ ‘bilimin İslamîleştirilmesi’ söylemini yaygınlaştırmaktalar.
Şu aldanışa, şu zavallılığa bakın!
Birileri bilim üretecek, bunlar da onu ‘İslamîleştirecek’...
Bu emperyalizm yalakaları‚ İslamî akıl’dan da dem vuruyorlar.