Yaşar Nuri Öztürk

İki tip deha üstüne

31 Aralık 2008
Yaratıcı ve teşkilatçı dehalardan bahsetmek istiyorum.

Varoluşun yükünü bu iki deha taşır. Kalabalıklar, varolmanın zevkini onların açtığı yolda yürüyerek tadar. Ve ruhlar, onların aydınlattığı ufukla nefes alır.

Yaratıcı deha, fikri (ideyi) önce sezer, sonra yakalar, sonra da ortaya çıkarır. Teşkilatçı deha ise bu fikri alır, eylemciyönetici kudretiyle şekillendirip hayata maleder.

Sürekli akan bir nehirdir yaratıcı deha... Teşkilatçı deha bu nehre yön verir, taşıp bendini yıkmasını ve kendini işe yaramaz hale getirmesini önler.

Yaratıcı deha doğuran rahim, teşkilatçı deha ise büyütengözeten eldir.

Varlık ananın birer memesini emer bu iki deha... Varlık ananın iki memesini birden emen dehaya çok az rastlanır. Yani teşkilatçı deha ile yaratıcı deha yok denecek kadar az birleşir bir tek insanda... Eski Yunan'ın büyük düşünce devi Platon ne güzel söylemiştir:

“Ya krallar filozof olsa ya filozoflar kral!”

Fakat bu olmuyor. Hem nehir hem de o nehri yönlendiren göz olmak çok az rastlanan bir yaradılış mucizesidir.

Yaratıcı deha fark ediş ve coşku, teşkilatçı deha ise denge ve stratejidir.

Yazının Devamını Oku

İslam dünyası hangi günahın faturasını ödüyor?

30 Aralık 2008
İslam dünyası İbrahim ruhlu Hanîflere yaptığı kötülüklerin günah faturasını ödüyor. Yani, kendi toprağındaki Galilelere yaptığı kötülüklerin cezasını çekiyor.

Tanrı’nın hanîflere yapılan zulümlere karşı çok duyarlı olduğunu ve bu zulmün faillerini rezil etmeye özen gösterdiğini, Kur’an’dan öğrendim...

 

Ne demek hanîf?

 

Kur’an’ın özel olarak Hz. İbrahim’in, genelde ise tüm Kur’an müminlerinin sıfatı olarak kullandığı (ve İbranice’deki anlamı atalar dinine karşı çıkan sapık demek olan) bu sözcük, Kur’an tarafından yeniden tanımlanmıştır.

 

Kur’an dilinde hanîf, gerçeği yakalayan ve seslendiren, ataların tabulaştırdığı akıldışılıklara karşı çıkan, dürüst, aydın, onurlu kişi demek...

Yazının Devamını Oku

Galile’ye sövmenin onursuz rantı

29 Aralık 2008
1642 yılında ölen Galile (özgün yazılışı ile Galileo Galilei), sadece bir isim değil, bir bilim, onur, ıstırap ve direnç ilkesi.

Dünyanın döndüğünü keşfettiği için başına gelenleri biliyoruz. Onu zamanın üstüne çıkaran sözü de birçoğumuz biliyor:

 

“Ben dönmüyor desem de dünya dönüyor:”

 

Şimdi tablonun ibret kısmına bakalım:

 

Galile “Dünya dönüyor” dediğinde bunun aksini söyleyenler, Allah ile aldatan egemen güçler tarafından ödüllendiriliyorlardı. Dünyanın döndüğünü söyleyerek Galile’ye katılanlar ise işkence ve hapse mâruz kalıyor, aileleri, yakınları takibe alınıyordu.

 

Yazının Devamını Oku

Prometheus’lara nankörlüğün bedeli

26 Aralık 2008
Prometheus’lara nankörlüğün bedeli, felaket ve çöküştür.

Tevhit geleneğinde, Prometheusların sembolü Hz. Nûh’tur. Ve Nûh’a nankörlüğün bedeli, Tûfan’dır. Yani çöküş ve hüsran…

 

Prometheuslar’ın sahibi Yaratıcı’nın bu bedeli ödetmedeki kararlılığını Kur’an’dan öğrendim.

 

Erteleme bilmeyen, tavizi olmayan bir kararlılıktır bu.

 

Zeus-Prometheus (veya ilahlaştırılmış güçlerle ışık taşıyan yaratıcı ruhun) kavgasının özünde akıl, ışık ve güç gibi değerlerin panteondan (dokunulmaz güçler alanından) halka kaymasının yarattığı panik vardır. Bu paniğin nasıl belirginleştiğini anlamada, Kur’an Sad Suresi’nin ilk ayetlerini okumak çok anlamlı olacaktır. O ayetler, Mekke panteonunun, ışık ve aydınlığı evrenselleştiren tevhit mesajı karşısında geleneksel ilahlarını savunma güdüsüyle kopardığı feryadı ve savurduğu tehditleri kayda geçirmektedir.

 

Yazının Devamını Oku

Işığı saklayanlar ve Çağdaş Prometheuslar

25 Aralık 2008
Prometheus’un neden tanınması gerektiğini, onun serüvenini öğrendikten sonra daha iyi anlayacağız.

Adının kelime anlamı ‘önceden gören’ veya ‘herkesin göremediğini gören’ demek olan Prometheus, ilahlar (veya ilahlaştırılmış güçler) panteonunun başına dert açacak bir devrimin habercisi ve hazırlayıcısı...

 

 

Prometheus, paganizmin akıl, ışık ve nimetler üzerinde hegemonya kurmuş panteonunun geleneksel zulmüne karşı çıkışın sembol ismi...

 

Peygamberler arasında Hz. Nûh, fakîhler arasında İmamı Âzam, sûfîler arasında Hallâc-ı Mansûr Kur’ansal bakış açısının Prometheuslarına örnek gösterebileceğimiz anıt isimlerden birkaçı…

 

Yazının Devamını Oku

Türk solunun büyük yanılgısı ve inadı

24 Aralık 2008
İslamofaşizmi (tâbir, Beyazsaray Başdanışmanı Michael Rubin’indir) ve maskeli bir engizisyonu Türkiye’nin ensesine bindirme noktasına gelen Haçlı ile işbirlikçi dincilik belasının bugünkü güce ulaşmasında Türk solunun bir türlü aşılamayan inadının payı büyüktür.

Türk soluna yıllardır şunu anlatamadık:

 

İnsan, düştüğü yerden kalkar.

 

Halk ve siyaset, dincilik çukuruna nereden düşmüşse oradan kalkması, kaldırılması lazım. Bunun için de, düşülen yerin tehlikeli olduğunun anlatılması gerekir. Bu anlatım, dinsel terminoloji kullanılmadan olmaz. İdeoloji, laiklik nutuklarıyla hiç olmaz.

 

Deniz Feneri dinci soygunu eleştirilirken ‘haram’ kelimesinin kullanımını bile ‘dinselleşmek’ olarak gören zihniyetlerin yarattığı gülünç ahmaklık kimin işine yarıyor?

 

Yazının Devamını Oku

Dini yanlış okumanın hüsranı

23 Aralık 2008
19 Aralık 2008 Cuma günü akşamı, Ankara’da, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi’nde bir konferans verdim: Türkiye’ye Din Üzerinden Oynanan Oyunlar.

Tıklım tıklım dolu bir salon, dikkatle ve not alarak dinleyen üçyüzü aşkın bir dinleyici.

 

İkibuçuk saat konuştum.

 

Oldukça eleştirel bir konuşma yaptım. Özellikle Türk soluna ve Alevî câmiaya dostça ama sertçe eleştirilerim oldu.

 

Yoğunlaştığım noktalardan biri de ‘din konusundaki yanlışlar ve aymazlıklar’ idi.

 

Yazının Devamını Oku

Gemi su alıyor!

22 Aralık 2008
Gemiden maksat genelde dünya, özelde de Türkiye’dir.

İslam Peygamberi'nin sözleri arasında, bir toplumu çöküş ve batışa götüren temel yanılgıya dikkat çeken bir gemi benzetmesi vardır.

 

Müthiş mi müthiş bir benzetme! 

 

Hz. Peygamber bu sözünde, genel insanlık câmiasındaki veya özel olarak herhangi bir toplumdaki haksızlık ve zulümlere önce sebep olan, sonra da bunlara seyirci kalan servet ve refahla azmış odakların hazırladıkları felaketli tabloya işaret ederken toplumu bir gemiye benzetmiştir.

 

Herkesin bindiği, ama birilerinin hoyratça yararlanıp geleceğini umursamadığı bir gemidir bu.

 

Yazının Devamını Oku