10 TEKNOLOJİK GELİŞME
METAVERSE EVRENİ AÇILDI
Yıla damgasını vuran en önemli gelişme metaverse oldu. Facebook’un şirket ismini Meta olarak değiştirmesiyle anaakıma giren ve arazi satışlarıyla ünlenen metaverse, sınırsız olasılık ve fırsat barındıran yeni dünyamız...
İŞE, OFİSE, MESLEKLERE BAKIŞIMIZ DEĞİŞTİ
Uzaktan çalışmanın artık vazgeçilmez olacağı 2021’de kesinleşti. Oyun oynamak artık bir meslek olarak kabul görmeye başladı.
APPLE’DA DEĞİŞİM
Apple, yeni mikroişlemcisi M1 ile tüm PC’lerini hızlandırdı, MacBook Air’ler bile güçlü bilgisayarlarla yarışır oldu. Macbook’lara eski portları yeniden geldi, sorunlu ‘touchbar’ kalktı.
Yıl 2027... Yer: İstaverse... Lokasyon Dünya gezegeni, koordinatlar Kuzeybatı Anadolu’yu gösteriyor. Siber kürede açılan bir portaldan geçerek, Galaktik Havayollarının servisiyle şehrin popüler merkezine iniyorsunuz. Havalı ve cafcaflı kıyafetleriyle mahşeri bir kalabalık... Dev reklam panoları ve sonsuz etkinlik davetlerinin arasından süzülerek ilerliyorsunuz. Gezici Robo-kafe’den aldığınız kahvenin aroması, sanal maskenizin havalandırmasına yayılıyor. Son ziyaretinizden bu yana şehrin renkleri değişmiş. Yeni fosforik atmosfere uygun bir kıyafet seçmeli... Göğe fazlaca baktığınızı fark eden bir yapay zekâ, sizi gerçek hayatta sevdiğiniz butiğin metaverse şubesine davet ediyor. Hoşgeldin bonusunu kullanmak için iyi fırsat... Kendinizi yenilenmiş hissettiyseniz, şimdi işleri düşünme vakti geldi... Peki, hangisi daha ilham verici? Şirketin yeni siber plazada açtığı, NFT’leriyle ünlü ofiste uluslararası takım toplantısı yapmak mı? Yoksa şehrin sentetik keşmekeşinden uzaklaşıp ormanın derinliklerindeki stüdyonuza ışınlanmak mı? Her halükârda yolculuk uzun... Başlamadan VR kaskını çıkarıp biraz balkona uğramak iyi bir fikir olabilir...
Sanal dünyadaki en yeni akım metaverse evreni içinde arsa satın alarak kendi yaşam alanını yaratmak. Metaverse’te yer satın almak isteyenler, bunun için sadece aralık ayının başından bugüne, yaklaşık 100 milyon dolardan fazla harcadı.
METAFASHION ETKİSİ
Biz okul çağındayken bilgisayarda fazlaca oynamak haytalık sayılırdı. Atari salonları muhteşem yerlerdi; oradayken hayal dünyamızda bir metaverse’e girerdik. Video oyunlarının karakterleri içimizde yaşardı. Şimdiyse Atari, NFT ayakkabılarını metaverse’te ayağımıza giydirecek. Evet, bildiğimiz Atari, metaverse’ün kült moda markalarından biri olma yolunda. Sanal ortamın modasına ‘Metafashion’ deniyor. Gerçek modayı da etkileyeceğini düşünüyorum. Meta kıyafet tasarımları insanların Instagram selfie’lerinde görülmeye başlamış bile. Haydi içeri geri dönelim, dışarısı soğuk... Metaverse’te sıcak bir yerlere seyahat etmek mümkün ama hemen Maldivler havası esmeyebilir. Şimdilik kültür turizmi daha cazip... Dünyadaki büyük müzelerin metaverse şubeleri açması, galerilerini kopyalaması için birkaç yıl yeterli. Konserler, festivaller, büyük buluşmalar metaverse’ten faydalanmaya başladı bile... Henüz ismi ortaya çıkmamışken, ilk metaverse haberini geçen yıl mayısta duyurmuştum. Fortnite oyun evreninde Travis Scott konseri düzenleniyordu... İtiraf edeyim, o günden sonra her şey beklediğimden çok daha hızlı gelişti.
Facebook, WhatsApp ve Instagram gibi uygulamaları bünyesinde barındıran Facebook Inc.’nin CEO’su Mark Zuckerberg, ekimde yaptığı açıklamada Facebook’un yeni adının ‘Meta’ olduğunu duyurarak “Facebook artık bir metaverse şirketi” dedi.
Facebook’un bir süre önce ismini Meta olarak değiştirmesi bir dönüm noktasıydı. Geçen günlerde Oculus platformunda Horizon Worlds adlı meta evreninin açılmasıyla işler hızlandı. Sandbox gibi bağımsız platformlar şimdiden yüz binlerce dolara arazi satıyor, hatta toprak sahiplerini billboard reklam gelirlerine ortak ediyorlar. Metaverse’te iki hafta önce 650 bin dolara satılan sanal yatı duymuşsunuzdur.
Metaverse evreninde satılan ilk yat olan The Metaflower isimli süper mega yat NFT’si 149 ETH yani 650 bin dolara alıcı buldu. Republic Realm şirketi tarafından OpenSea platformunda piyasaya sürülen NFT, The Fantasy Collection serisinin bir parçası...
Grafiklerine bakıldığında oyun platformu gibi görünen metaverse ortamları, kısa sürede iş ve çalışma alışkanlıklarımızı da değiştirmeye başlayacak. Meta evren yaratma hazırlığındaki Microsoft’un kurucusu Bill Gates, 2-3 yıl içinde iş görüşmelerinin ve toplantılarının tamamen metaverse’e taşınacağını söylüyor. Halen zihninizde somutlaşmadıysa metaverse’ün tek bir yer olmadığını belirteyim.
Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya yönelik teknolojik girişimlere ‘iklim teknolojileri’ deniyor. Bloomberg Green’de yayımlanan yeni bir makaleye göre iklim teknolojileri, son yılların en hızlı büyüyen yatırım alanlarından biri. ‘Etki yatırımı’ (impact investment) adı verilen bu yatırımlar risk sermayesiyle yönetiliyor. Söz konusu etki, karbon emisyonlarının çevreye etkisini ifade ediyor. İlginç olansa herhangi bir endüstrinin çevreye ve iklime olumsuz etkisi ne kadar büyükse, bunu telafi etmeye yönelik girişimlerin bir o kadar kârlı hale gelmesi. En belirgin örneği taşımacılık ve ulaşım. Elektrikli scooter, elektrikli bisiklet gibi mikro mobilite araçları, tüm iklim teknolojisi yatırımlarının yüzde 63 kadar büyük bir oranını kapsıyor.
Küresel Sürdürülebilir Yatırım Birliği’nin son raporuna göre tüm dünyada sürdürülebilirlik üzerine yatırımların hacmiyse 35.5 trilyon dolara ulaşmış. Bunların içinde söz konusu iklim teknolojilerini kapsayan pazar 2013-2019 arasında muazzam bir büyüme sergileyerek
5 katına erişmiş. Yapay zekâ gibi popüler bir alanı bile 3’e katlayan iklim teknolojisi girişimlerine yönelik riskli sermaye yatırımlarında, geçen yılın verilerine göre 60 milyar dolarla başta gelen ABD’yi Kanada, Çin ve Avrupa izliyor. ABD ve Çin’de yapılan yatırımların en büyük bölümü mobilite ve taşımacılık faaliyetleri...
İklim teknolojileri çoğunlukla insanlığın yararına olsa da bazı çözümler uzun vadede daha büyük sorunlara yol açma riski taşıyor. Geçen aylarda yer verdiğimiz jeolojik mühendislik çözümleri bunlardan biri.
ÇİN HAVAYI MODİFİYE EDİYOR
Jeo-mühendislik, yeryüzündeki karbon emisyonlarını azaltmaktan ziyade doğrudan iklimin kendisini ve doğal koşulları modifiye etmeye yöneliyor. Bu hafta Futurism blog’undaki bir habere göre Çin, kendi menfaatine iklimi değiştirmeyi başaran ilk ülke oldu. Güney Çin Sabah Postası gazetesinin haberine göre araştırmacılar, Çin’in geçen yaz yapılan ulusal kutlamalar esnasında havayı başarılı biçimde değiştirdiğini doğruladılar. Biliminsanlarına göre Çin, tartışmalı bir yöntem olan ‘bulut tohumlama’ teknolojisini kullanmış. Gümüş iyodür parçacıklarının bulutlara ateşlenmesiyle su damlacıkları bir araya toplanıyor ve hava durumunu kontrol etmek mümkün oluyor. Çin, hava modifikasyon programını 2025’e kadar yaklaşık 9 milyon kilometrekarelik bir alana genişletmeyi planlıyormuş. Hindistan’ın yüzölçümüne denk gelen devasa büyüklükteki alanın iklimine yapılacak müdahale, Çin’in havasını dengelerken komşu ülkeler için tam tersi yönde, büyük fırtınalara ve sel felaketlerine yol açabilir.
KISA KISA
Bildiğim kadarıyla, 3.400 yıllık kayıtlı insanlık tarihinde yalnızca 268 yıl savaşsız geçmiş. Bu oran, maalesef medeniyetimizin savaşsız yapamadığını gösteriyor. Hani bazı bilimkurgu filmlerinde savaşçı uzaylı ırkları vardır... Güya barışçıl insan ırkının huzuruna kastetmek için uzak galaksilerden gelip ortalığı karıştırırlar. İşte o savaşçı uzaylılar aslında biziz. Şimdiyse teknoloji marifetiyle yeni bir cephe daha icat ettik; siber savaşlar.
Konuyu gündeme taşıyansa, İsrail ile İran arasında giderek büyüyen ve sonunda sivillerin hayatını da ciddi biçimde etkilemeye başlayan siber çatışma. İran’ın nükleer silah çalışmalarının ezelden beri İsrail’i rahatsız ettiği biliniyor. İran hükümetine gözdağı vermek isteyen İsrail, vaktiyle İran’ın nükleer tesislerine siber saldırıda bulunmuştu. 26 Ekim’deyse ülkenin akaryakıt dağıtım şebekesini bloke ederek bu kez sivil halkı etkileyen bir atak gerçekleştirdi. The New York Times’ın haberine göre saat 11.00 itibariyle tüm ülkede 4 bin 300 gaz istasyonunda pompalar kilitlendi, halk hiçbir şekilde akaryakıta ulaşamadı. Yakıt bekleyen müşterilere İran lideri Humeyni’yi şikâyet etmeleri için dijital mesajlar iletildi ve devlet dairesinin telefon numarası verildi. Ülkenin dijital reklam panolarını da kontrol altına alan İsrailli hacker’lar, meydanlarda “Humeyni, benzinim nerede” şeklinde mesajlar yayımladılar.
Akaryakıt kesintisiyle beraber yükselen hükümet karşıtı protestolara yönetimin cevabı ağır oldu ve 300’e yakın vatandaş hayatını kaybetti. Siber saldırıdan 4 gün sonra Kara Gölge isimli İranlı hacker grubu, Tel Avivli sivil vatandaşları hedef alan bir siber saldırı gerçekleştirdi. LGBTQI+ içerikli arkadaşlık sitelerine sızan hacker’lar yaklaşık 1.5 milyon İsrail vatandaşının mahrem bilgilerini Telegram aracılığıyla ifşa ettiler. İnsanların mahrem fotoğrafları, cinsel yönelimlerini içeren bilgiler ve daha fazlası açığa çıktı. İran’ın gaz istasyonlarına yönelik saldırının yarattığı hasarı gidermesi 12 gün sürmüştü. İsrailli vatandaşların yaşadığı duygusal hasarın sonuçlarını öngörmekse pek mümkün değil... Uzmanlar, İran’ın doğrudan sivil halkı hedef almasının sebebini bir bakıma çaresizlik olarak yorumluyor. Sıkı güvenlik önlemleriyle korunan hükümet ağlarına sızmak zor olduğu için hacker’lar, çareyi çok daha savunmasız olan sosyal medya platformlarını hedef almakta bulmuştu. Neticede iki hükümet arasındaki gerginliğin bedelini ödeyenler, iki taraftaki masum vatandaşlar oldu.
İran ve İsrail arasındaki çatışma, sivilleri etkileyen yönüyle bir milat sayılabilir. Bu şekilde gelişen siber atakların artması halinde
-ki öyle olacağı düşünülüyor- sonunda aleni savaş sebebi sayılması en büyük endişelerden biri. Görünüşe göre siber savaş terimini gelecekte daha sık duyacağız... Öyleyse savaşçı gezegenin bu yeni ‘marifetini’ daha yakından tanımakta fayda var...
CAN KAYBINA NEDEN OLUYOR
Siber savaş, tanım itibariyle iki hükümet arasında gerçekleşen sistematik siber atakları ifade ediyor. Siber ataklar, hükümetlerin veritabanlarına ve ağ şebekelerine hasar vermeyi, gizli bilgileri çalmayı ve ifşa etmeyi hedef aldığı gibi elektrik, su, sağlık ve iletişim şebekelerine zarar vermeyi amaçlayabiliyor. Saldırıların etkisi fiziki yapılara hasar vermeye, hatta insanların hayatını kaybetmesine kadar varabiliyor ve fiziki savaşları tetikleme potansiyeli barındırıyor. Öte yandan ‘siber savaş’ teriminin dünyamızda henüz bir karşılık bulmadığını savunan kimi uzmanlar, gerçekleşen saldırıların yalnızca ‘siber atak’ kapsamında değerlendirilebileceğini öne sürüyorlar.
Akıllı asistanlar, yapay zekâ ve robotlar... İnsan karakterini taklit eden, insan davranışları sergilemeye çalışan teknolojiler çoğu zaman kadınsılıkla özdeşleşiyor. Alexa, Siri, Cortana ve dahasının varsayılan ayarlarında kadın sesi var. Kablosuz hoparlörümüzün içindeki bir kadın sesi, telefon bankacılığının ucundaki de... Peki, gelişmiş teknoloji arayüzlerinde çokça rağbet gördükleri halde kadınlar neden halen bilim-teknoloji ve mühendislik sahalarında yeterince fark edilmiyor?
Kadınların bilim-teknoloji odaklı mesleklere erkekler kadar ilgi duymadıkları yönünde yaygın bir kanı hâkim. Dünyadaki tüm toplumlarda karşılık bulan bu yanlış anlayış; erkeklerin rasyonel ve mantık odaklı, kadınların duygusal ve yaratım odaklı düşünce yapısıyla açıklanıyor. Ama tabii ki bu teori moda, tasarım ve reklamcılık gibi yaratım odaklı işlere neden erkeklerin hâkim olduğunu açıklamaya yeterli gelmiyor. Cinsiyet kalıplarının meslek seçimleri üzerine etkisini inceleyen Houston Üniversitesi ile Washington Üniversitesi’nden akademisyenler bir süre önce önemli bir rapor yayımladılar. 2.200 çocukla birlikte yapılan deney ve çalışmalar, basmakalıp inançların meslek seçimlerini daha çocuk yaşta etkilediğini ortaya koydu.
Bilgisayar bilimleri ve mühendislik özelinde gerçekleştirilen araştırma, önce çocukların bu meslekler konusundaki inançlarını ölçmüş. Anket sırasında çocuklara “Kızlar bilgisayar bilimlerine oğlanlardan daha az ilgi duyar. Buna katılıyor musunuz?” sorusu soruluyor. Çocukların yüzde 51’i kızların bilgisayar bilimlerine daha az ilgi duyduğu fikrine katılırken mühendislik mesleğine dair bu oran yüzde 63’e yükseliyor.
FİKİRLER BİRE BİR ÖRTÜŞÜYOR
Buna kıyasla, kızların bilgisayar bilimlerine oğlanlardan daha fazla ilgi duyduğuna inanan çocukların oranı yüzde 14’te kalırken, mühendislik için bu oran yüzde 10’a düşüyor.
“Houston, bir sorunumuz var!” Hafızalara yer eden bu cümle, öngörülmemiş ve aniden tehlike arz eden durumlar için sıkça kullanılır... Cümleyi ilk sarf eden, 1970’te Apollo 13 görevi sırasında uzay mekiğinde bir patlama sesi duyan NASA astronotu Jack Swigert olmuştu. Tarih kayıtlarına geçen olay popüler kültüre mal oldu. Tom Hanks’in başrol oynadığı ‘Apollo 13’ filmi dahil onlarca filmde duyuldu, hatta 2016’da adına bir belgesel film bile çekildi.
Bilimkurgu sahnelerinin hayatımıza serpildiği zamanlardayız. Geçen pazartesi, NASA Görev Komuta Merkezi yani Houston, yörüngeden aynı minvalde bir mesaj aldı. Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) astronotları ve kozmonotları, hayati bir tehlike nedeniyle alarma geçmişti. Tahliye kapsüllerine girerek her an Dünya’ya dönmek üzere hazır bulunuyorlardı. Tam olarak filmlerde gördüğümüz sahnelerden... ISS’nin karşısında aniden devasa bir atık bulutu belirmişti. Futbol sahası büyüklüğündeki uzay istasyonu kıvrak bir manevrayla döndürülemezse irili ufaklı 1.500 parçadan oluşan uzay atıkları istasyonu mermi gibi delip geçebilirdi...
Aynı günün erken saatlerinde Rusya’nın uzay araştırmaları merkezi Roscosmos ve Rus ordusunun uzay komuta biriminde hareketli anlar yaşanıyordu. Yörüngede gerçekleşen bir tatbikat başarıyla tamamlanmıştı. Devre dışı bırakılan Kosmos-1408 adlı uydu, kinetik bir anti-uydu silahıyla vurulmuş ve paramparça edilmişti. İçinde ABD’li astronotların yanı sıra çeşitli ülkelerden biliminsanları ve Rus kozmonotların da bulunduğu ISS’yi ölümcül tehlikeye sürükleyen uzay atığının kaynağı anlaşıldı. NASA Başkanı Bill Nelson “Rusya’nın sadece Amerikan ve diğer ülke astronotlarını değil, kendi kozmonotlarını da tehlikeye atması düşünülemez” sözleriyle tatbikatı eleştirdi ve kınadı. Açıklama yapan Rusya ise iddiaları yalanlayarak yörüngeye dağılan parçacıkların uzay aktiviteleri için tehdit oluşturmadığını söyledi. Ayrıca vurdukları uydunun ISS’nin yörüngesinden uzakta olduğunu ifade etti.
Uluslararası düzeyde tepki çeken olay tarihte ilk değil... Yakın zaman önce Hindistan yine kendisine ait bir uyduyu patlatmış ve eleştirilmişti. 2007 yılında anti-uydu silahı denemesi yapan Çin, yörüngede büyük bir kirliliğe yol açmıştı. Hatta ISS, birkaç hafta önce Çin’in patlattığı uydunun atıklarıyla karşılaşmış ve benzer bir manevra yapmak durumunda kalmıştı. Neyse ki ISS bir kez daha sıyrık almadan yoluna devam etmeyi başardı. Ancak yörüngede kalan atıklar, uzay çalışmaları için tehdit oluşturmayı sürdürüyor. Üstelik yalnızca bilimsel araştırmaları değil, yeni başlayan uzay turizmini de etkiliyor. NASA ile ortaklaşa büyük bir uzay istasyonu ve ‘uzay oteli’ inşa etmeyi planlayan Axiom Space, hadise üzerine yetkilileri duyarlılığa çağırdı. SpaceX ile NASA’ya hizmet veren Elon Musk’ın konuya sessiz kalmasıysa dikkat çekti.
Uzay atıklarının yörünge faaliyetleri adına oluşturduğu tehlike uzun süredir gündemde. Mayısta konuya kapsamlı biçimde değinmiştim. O vakitlerde Çin’in yanlışlıkla Dünya’ya düşen roketi gündemdeydi. Uzay atıklarına çoğunlukla devre dışı kalan ve birbiriyle çarpışan uydular sebep oluyor. Şimdiyse anti-uydu silahları ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı.
Günümüz teknolojisinde uydular her zamankinden önemli. Güncel bir araştırmaya göre olası bir toplu uydu blokajının sadece ABD’ye maliyeti günlük 1 milyar dolar civarında. GPS uydularını hedef alarak bireysel ve toplu ulaşımları, ticari sevkıyatı, hatta askeri operasyonları sabote etmek mümkün. Yalnızca birkaç iletişim uydusunu düşürerek milyonlarca insanın irtibatını kesintiye uğratmak olası. Uydular giderek ülkelerin yumuşak karnı haline gelirken anti-uydu silahları da yeni güç gösterisi araçlarına dönüşüyor.
SAATTE 27.000 KM HIZ
Yoksa siz hâlâ elektrikli araç kullanmaya başlamadınız mı? Birden şaşırmış olabilirsiniz. Evet, bu soruyu duymak için biraz erken olduğu doğru. Ancak yine de fazla beklemeyeceğiz. Dünyanın hızla elektrikli araçlara (EV) yönelmesinin ardında ekolojiden ekonomiye pek çok etken var. Küresel ısınmanın başlıca sebepleri arasında gösterilen fosil yakıtların terk edilmesi bunlardan biri... 2030’lu yıllarda başta ABD ve İngiltere gibi büyük ekonomiler benzinli araçları tedavülden kaldırıp karbon izi düşük elektrikli araçlara yönelecek. Elektrik devrimi denilen bu büyük dönüşümün ayak sesleriyse şimdiden duyulmaya başladı. Geçen haftalarda araç kiralama şirketi Hertz tarafından elektrikli araç üreticisi Tesla’ya 100 bin araçlık sipariş verileceği öğrenildi. Sipariş henüz resmileşmedi ancak haber, EV dünyasında heyecan yaratmaya yetti.
GÖZLER E-BİSİKLETTE
Elektrikli araç denince akla önce otomobiller gelir. Devrim niteliğinde bir dönüşüm söz konusu olduğundaysa yalnızca teknolojinin değil, alışkanlıkların toptan değişmesi beklenir. Öyle de oluyor. Araştırma kuruluşu Deloitte’in verilerine göre bilinçli tüketicilerin yeni gözdesi, elektrikli bisiklet. 2020 itibariyle ABD’de yarım milyona yakın elektrikli bisiklet satılmış. Satılan elektrikli otomobil adediyse 231 bin civarında.
Sokaklarda sıkça görmeye başladığımız e-scooter’lar şimdiden fuzuli araç kullanımını azaltarak karbon salımına dolaylı yoldan etki etmeye başladı. Pandemi koşullarında toplu taşımadan ziyade bireysel ulaşıma yönelen pek çok insan da elektrikli araçları tercih öncelikleri arasına alıyor. Dünya çapında 11 milyon civarında e-bisiklet var. Önümüzdeki 10 yılda bu rakamın 150 milyona ulaşması bekleniyor.
BÜYÜK SORUN KAPIDA
Karbon üretmeyen elektrikli araçlar ekolojik yönden olumlu bir imaja sahip ancak madalyonun bir de öteki yüzü var. Martı markasıyla yaygınlaşan kiralık e-scooter’lar şimdiden İstanbul gibi metropollerin görüntü kirliliğine fark edilir bir katman ekledi.
Elektrikli araç pilleri kimyasallar ve ağır metaller içeriyor.
Twitch, oyun oynarken canlı yayın yapanların bağış yoluyla gelir elde ettiği bir ortam... Geçen hafta çalıntı kartlarla elde edilen kara paraların bağış süsüyle aktarıldığı ve daha sonra aktaranlar ve yayıncılar arasında bölüşüldüğü ortaya çıktı. #temiztwitch etiketiyle Twitter’da trend olan olayın yankıları sürüyor... Bit paraların kullanıldığı hadise, kripto piyasaların kirli parayla olan ilişkisini gündeme getirdi.
Bitcoin, 2008’de paranın gerçekliğini doğrulamak için bir bankaya ve de hükümete ihtiyaç olmaması idealiyle Satoshi Nakamoto mahlaslı, kimliği saklı kişi veya grup tarafından icat edildi. Dolaşıma girdiği 2009’dan bugüne değeri 66 bin katına çıkan Bitcoin’in varoluş amacı aslında yatırım aracı olmak değil, dijital para birimi olmaktı. Bugünlere kolay geldiği söylenemez...
Paypal’ın kurucularından, eski CEO’su Bill Harris gibi isimler, Bitcoin’in insanlık tarihinin en büyük sahtekârlıklarından biri olduğunu, balonun er ya da geç patlayacağını iddia ediyor. Elon Musk gibi spekülatörlerse gelecekte kripto paraların piyasaya hâkim olmasını kaçınılmaz olarak nitelendiriyor.
BİTCOİN ÖNCE DE VARDI
Her durumda Bitcoin’den fazlasıyla faydalanan bir grup var: Siber suçlular. Aslında siber suçlulara Bitcoin’in gerçek sahipleri diyebiliriz... Çünkü telefon uygulamanızda Bitcoin alıp satmaya başlamadan çok önceleri, internetin karanlık tarafında Bitcoin ile derin ticaretler yapılıyordu... Bitcoin’in çalışma prensibini hatırlayalım: Tüm kripto paralara örnek olan Bitcoin, merkeziyetten muaf ve dijital ortamda aktarıldıkça var oluyor. Bu yapıya blok zinciri (blockchain) deniyor. Blockchain teknolojisinde veri her zaman belirli bir sıralama yaklaşımıyla kayıt altına alınıyor. Değiştirilemez olmasının nedeni bu. Basit bir örnekle açıklayalım: Beş tane karton etiketiniz ve uzun bir ipiniz olduğunu düşünün. Etiketlerden birinin üzerine adınızı yazarak imzalıyorsunuz ve bu etiketi ipe geçiriyorsunuz. Sonra bir arkadaşınız da aynısını yapıyor ve etiketini aynı ipe geçiriyor. Bu işlemi beş arkadaşınızın hepsi tekrarlıyor. Artık elinizde belirli bir sırayla ilerleyen, her birinin üstünde bir kişinin adı ve imzası olan etiketlerin düğümlendiği bir ipiniz var. Blockchain kayıt sisteminde isimlerimiz veriyi, etiketler blok adı verilen yapıları, ipse zamanın akışını temsil eder. Yüksek işlem hacimli bilgisayarlar bu sıralamayı kontrol ederek işlemlerin tekil olduğunu kanıtlar. Bunun karşılığında da sistemden küçük bir ödül alır. Buna da madencilik denir.