Sibel Arna

Anne popomun içine külot kaçtı

31 Mart 2012
Rüzgar uyuma konusunda çok ama çok problemli bir çocuk olduğu için şu an nasıl uyuduğu bizi takip eden anneler tarafından merak ediliyor. İşte son durum

Rüzgar uyusun diye bebekliğinden beri denemediğim yol kalmadı. Her yerde ve her şekilde salladım. Kucakta, ayakta, arabada hatta daha bebekken cahil cahil battaniyede bile! Ninnilerden ninni beğendim, masalların her türlüsünü öğrendim, uyku rutinine önem verdim. Her gün uyku saati yaklaşırken tempoyu yavaşlattım, ışıkları loşlaştırdım, diş fırçalama, duş yapma, süt içme gibi son dakika aktivitelerinin sırasını ve zamanını şaşmadım. Ama ne mümkün! Bu çocuk uykusuz arkadaşlar. Yetişkin gibi sekiz saat uyuyor ve geceleri dört kez de uyanıyor.
Allah’a şükür, artık sallamıyorum. Dört ay önce bıraktım. Bir gün geldi, puseti depoya kaldırdım, “Artık yatağın sallanmıyor” dedim. Uyuyana kadar karyolasının yanındaki sandalyede oturacağımı söyledim. Komedi o gün başladı. İlk gün Rüzgar tam 1 saat 45 dakikada daldı ve bu süre zarfında aralıksız konuştu. Bakın neler söyledi: “Anne düt ver, anne ayakımı ört, anne sırtımı kaşı, anne elini içine sok kaşı, anne koltuk altımı da kaşı, anne gıdıklandım, anne kafamı kaşı, anne su ver bi daha, anne ben uyumak istemiyorum ego (lego) yapmak istiyorum, anne dandini söyle, anne eeee yapma söyle, anne kakam var, anne popomun içine külot kaçtı, anne Pepe büyük mü, anne sıcak oldu çorabımı çıkar, anne ben nasıl memenden düt içiyodum, neden şimdi içemiyorum, senin pipin var mı, anne seni çok seviyorum, anne seni sevmiyorum...”

KONUŞMAMAK İMKANSIZ

Bunlar sadece bir çırpıda hatırlayabildiklerim. Ama gerçekten göllerde su biter Rüzgar’da uyumamak için uyduracağı laflar bitmez. İlk gün sallamadığım için panik ve yeni düzenin nasıl olacağını bilmediğim için biraz da heyecanlıydım. Ve büyük bir amatörlük yapıp laf yetiştirdim. Meğer asla cevap vermemek gerekiyormuş. Asla cevap vermemek imkansız ama ilerleyen gecelerde minimum konuştum: “Su ver, düt ver, ayakımı ört rutinimiz” hala var. Bazen çok direnip ağlıyor o zaman da yüzümü sil, burnumu sil talepleri devreye giriyor. Ama çok istisna bir durum olmazsa yarım saatte uyuyor.
“İyi geceler de, odadan çık” dediğinizi duyar gibiyim. Denedim. Ama inanın nuh diyor peygamber demiyor, bir hafta boyunca her akşam bir buçuk saat uyuyana kadar “gelin gelin” diye çığlıklar attı. Bir buçuk saatin sonunda yorgun düşüp uyuyordu ama ertesi gün sürede hiçbir kısalma olmuyordu. Üstüne üstlük gergin ve kısık sesli bir çocuk haline geliyordu. Yani özetle minimum yarım saat sandalyede oturma safhasındayız. Ama biliyorum, beş dakikada dalacağı güneşli günler kapıda. Hele şu öğle uykularını bir kaldıralım!

Yazının Devamını Oku

Küçük şef Rüzgar

24 Mart 2012
Patatesten kirpi, kendi açtığı hamurdan makarna yaptı; benimle köfte yoğurdu; kalıplardan kelebek, balık ve ayı şeklinde kurabiye çıkardı. Kız-erkek fark etmez Komili Hakiki Lezzetler Atölyesi’nin sıradaki ilk etkinliği 7 Nisan’da. Yerinizi ayırtın!

Babası restoran işletmeciliği yaptığı için mutfağa da, yemek pişirmeye de, sanayi tipi ocaklara da, aşçılara da yakın bir çocuk Rüzgar. Evde oynamayı en sevdiği oyunların başında da hamur yapmak, una su katıp yoğurmak geliyor...
Bu yüzden 6-12 yaş arası çocuklara açık olan ‘Komili Hakiki Lezzet Atölyesi Çocuk Şefler Mutfakta’ etkinliğine götürmek için her yolu denedim. “2,5 yaşında ama 4 gösteriyor” dedim. Ve başta yazdığım şeyleri sıraladım.
Yüzümü kara çıkarmadı oğlum. Kapıdan girdiği anda ilgisini belli etti. Onun için hazırlanan keklere, böreklere hiç ilgi göstermedi ve hemen mutfak tezgahına ışınlandı. Yetişsin diye koydukları yükseltinin üstüne çıktı ve işe başladı.
Bilimsel açıklamasını bilemeyeceğim ama yoğurmak çocuklara çok iyi geliyor arkadaşlar. Hamur yoğurmak, köfte yoğurmak, yoğurmak da yoğurmak. O minik eller bir şeylere batıp, çıkıp, sıktıkça Rüzgar zevkten dört köşe oldu. Deşarj oldu, motive oldu; sanki büyüdü, adam oldu. O önlüğü giyip, o şapkayı takınca kendini büyümüş gibi hissetti.
Mönü şöyleydi: Köfte, domates soslu makarna, portakal soslu salata, kumpir ve kurabiye... Kurabiye kısmı tamamen Rüzgar’a aitti. Kendi yoğurdu, kalıptan çıkardı, şekerlemeler serpti, gözlerine minik çikolata koydu. Piştikten sonra da “Ben yaptım” diye diye yemelere doyamadı.
İkinci favorisiyse patatesten yaptığımız kirpi oldu. Kulaklarına turp, gözlerine üzüm taktık. Yeşil soğanlarla kol, bacak, kuyruk yaptık. Benim obur oğlum yüzünden hayvancık 15 saniye yaşadı ama. Biter bitmez kaşığını daldırdı ve hapur hupur yedi.
Komili bu etkinliği, çocukların küçük yaşta doğru beslenme alışkanlığını kazanmaları ve birbirinden lezzetli yemeklere imza atmaları için düzenliyor. Ünlü şef Eyüp Kemal Sevinç’in Koşuyolu’ndaki atölyesinde gerçekleşiyor. Şubat ayından beri sık sık tekrarlanıyor.

Yazının Devamını Oku

Bu yıl çocuklar da yarışacak

17 Mart 2012
‘Survivor’ın yeni sezonuyla birlikte ünlüler Dominik’te mücadele verirken, minikler de ‘Survivor Minik Kahramanlar’da yarışacak, düşe kalka hayatı öğrenecek. Omo sponsorluğuyla hayata geçen Survivor Minik Kahramanlar’ın her bölümünde 5-8 yaş arasında 10 çocuk heyecanlı oyun-lar oynayacak. Acun Ilıcalı ile Dominik’e gitmeden önce hem Survivor’ı hem de minik kahramanları konuştuk.

- Şu bir gerçek ki Survivor’ı özlüyoruz. Bu işin sırrı ne? Her şeyi çok çabuk tüketen bizler bu programdan niye bıkmadık?  - Ben buna formatın doğru kullanılması diyorum. Çok yüksek reyting de alsak projeleri zamanında, tadında bitiriyoruz ve projeyi özletiyoruz. En son Survivor’dan bu zamana sekiz ay geçmiş. Önemli bir zaman sekiz ay. 

- Survivor çok zahmetli bir prodüksiyon. Siz kişisel olarak yılmadınız mı?  - Valla Survivor benim ruhum. Acun Medya’nın da ruhu diyebiliriz. Bizdeki en heyecanlı dönem Survivor öncesi bir ay oluyor. Gittiğimiz yerde öyle bir ortam oluşturuyoruz ki, tamamen sevgiye ve arkadaşlığa dayalı. Allah herkese bizimki gibi bir iş nasip etsin. Tropik bir ada ama bizim kaldığımız yerler düzgün yerler. Yarışmacılara bir saatlik mesafede oluyoruz. Kendi yaşadığımız şartların çok zor olduğunu söyleyemeyeceğim.

- Ama yine de gurbet... Bu duygu, şirket içindeki elemanların da birbirine kenetlenmesine yol açıyor mu? Acun Medya için de bir eğitim süreci mi? - Çok doğru bir şey yakaladın. Büyük şirketler Kilyos’ta Ağva’da sinerji toplantıları yapıyorlar. Bizim sinerji toplantımız üç ay sürüyor.

- Kaç kişi çalışıyor Acun Medya’da? - 150 olmuşuzdur. Ama Survivor’da 300 oluyoruz. 50 Arjantinli geliyor. 100 kişi de yerel halktan çalıştırıyoruz. 

- Kavga, gürültü ve şiddet sizin yarışmalarda pek olmaz. Ama geçen yıl her şey kontrolden çıkmıştı. Bu yıl geçen yıldan ders alarak hesaplarınızı yaptınız mı?
- Ben geçen yıl hiç tahmin etmemiştim fiziksel bir olay yaşanacağını. Bunun sonrasında yarışmanın favorilerinden olan hem de benim yakın arkadaşım olan Pascal Nouma’yı adadan almak zorunda kaldık. Bu sene öncesinden konuşmalarımızı, uyarılarımızı yaptık. Ama bizim yaptığımız program o kadar gerçek ki, hiç ummadığınız şeyler oluyor. Adamlar gerçekten aç kaldığı zaman iş hayat mücadelesine dönüşünce olay hiç ummadığın yerlere varabiliyor. O yüzden garanti veremem, kavga olmayacak diye. Sadece şunu söyleyebilirim: Fiziksel bir durum olursa yine gerekeni yaparız. Hiç tereddüt etmeyiz.

BÜYÜK SURVIVOR’INDA KİMLER YARIŞACAK

Yazının Devamını Oku

Abur cubura karşı kuru meyve

10 Mart 2012
Kıvanç Tatlıtuğ, Ece Vahapoğlu, Burcu Esmersoy gibi ünlüleri çalıştıran fitness ve beslenme uzmanları Karen ve Tony Hill üniversite öğrencilerine burs kaynağı sağlamak amacıyla 19 Mart Pazartesi günü ‘Sağlıklı Yaşam için Bilinçli Beslenme Semineri’ düzenliyor.

Onlarla geçen yıl nisanda tanıştım. Yanılmıyorsam Türk basınındaki ilk röportajlarını yaptım. Karen (45) ve Tony (52) Hill 20 yıl ABD’de bütünsel beslenme ve fitness alanında çalıştıktan sonra tası tarağı, iki oğullarını alarak Türkiye’ye yerleştiler. Röportaj sırasında bana bugüne kadar diyetler hakkında bildiğimiz pek çok şeyin tersini söylediler, doğru bildiğimiz yanlışlara işaret ettiler. Diyetisyenlere inanmıyoruz dediler mesela: “Diyet başlayan ve biten bir süreç. Halbuki beslenmeyi hayatımızı adapte etmek ve bunu bir hayat şekline dönüştürmek şart. Biz kişiye uygun beslenme programını sekiz haftada oturturuz. Sonra da kendisiyle bir daha görüşmek istemeyiz. Eğer görüşürsek başarılı olamamışız demektir.”
Beslenmenin altın kuralının doğal yemek olduğunu söylediler: “Gerçek gıda almaya dikkat edin. Nedir gerçek gıda? Mevsiminde yenendir. İşlenmemiştir, çabuk bozulur, doğal bir tadı vardır, paketlenmemiştir. Ekmek ağacı var mı yok. O zaman ekmek yemeyeceğiz.”
Proteinin önemini vurguladılar: “Karbonhidrat enerji için gereklidir. Bu yüzden sabah ya da öğle yemeğinde yenmelidir. Saat 18:00’den sonra yenilen yemeklerde bize protein gereklidir. Çünkü uykuda hücreler yenilenirken, bu yenilenme esnasında vücut proteine ihtiyaç duyar.”

ÇİKOLATA GİRMEYEN EV

Çocuk beslenmesine gelince: “Bu konuda bütün sorumluluk anne babalarda. Diyabet arttıysa hepimizin acelesi var diye arttı. Çocuklara hızlı ve çabuk yemek yedirmeye bir son vermeliyiz. Yemek diye yedirdiğiniz şeyde adını bile telaffuz edemediğiniz bir madde varsa koyun kenara. Ve unutmayın o paketlere yazılmayan 30 bin değişik katkı maddesi var. Biz evde çikolata bulundurmuyoruz. Canları abur cubur istediğinde çerez ve kuru meyve veriyoruz.”
Yetişkin ve çocukların sağlıklı beslenmesine dair bunlar ve bunlar gibi hayati bilgiler edinmek isterseniz 19 Mart Pazartesi Four Seasons Bosphorus’ta düzenlenecek ‘Sağlıklı Yaşam için Bilinçli Beslenme Semineri’ne katılmalısınız. Üstelik katılırsanız faydanız bir tek kendinize dokunmayacak. Biletlerin tüm geliri Çağdaş Eğitim Vakfı’na bağışlanacak, üniversite öğrenim hakkı kazanmış öğrencilere burs kaynağı sağlanacak. Satılan her biletin parası iki öğrenciye burs olarak verilecek. Ayrıca Mediasa ve World Travel Channel üç adet öğrenciye yazın staj ve seyahat imkanı tanıyacak. Four Seasons Bosphorus ile Harvey Nichols / Juicy Couture‘un destekleriyle gerçekleşen semineri Karen & Tony Hill gönüllü olarak sunacaklar.

NE ANLATACAKLAR

Yiyeceklerin beslenme ve sağlıkla ilişkisi, hastalıkların temeli ve beslenmeyle bağlantıları, çocukların beslenmesi ve ailelerin sorumlulukları, sağlıklı ve kaliteli yaşantının püf noktaları ve kaliteli yaşamda sporun yeri, beslenme ve sporla ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar gibi konularda bilgiler verecekler.

Yazının Devamını Oku

Pazarda neler olup bitiyor

3 Mart 2012
Hep söylüyoruz ya anne-bebek-çocuk artık apayrı ve kocaman bir sektör diye. Pazar sürekli büyümekte... İşte en son yenilikler

Capitol Alışveriş Merkezi geçen cumartesi, çocuklar için yeni bir eğlence merkezi açtı. 700 metrekarelik bir alana konumlandırılan Captune Eğlence Gezegenine çocuklar günlük kartlar ve günlük vizelerini alarak Captune Pasaportu ile girebiliyor. Üye olan her çocuğa kişisel bilgileriyle düzenlenen Captune pasaportu, içinde 25 lira değerinde kredi bulunan Captune Card, Captune tişört, Captune cüzdan ve rengarenk şekerler gibi hediyeler armağan ediliyor. Mimari tasarımı İtalyan mimar Franco Brazzoni, konsept uygulaması Hatsel Mimarlık / Endüstriyel tasarımcı Cem Kayalap tarafından gerçekleştirilen Captune Eğlence Merkezi’nde her yaştan çocuğun eğlencesi düşünülmüş. Kuponla oynanan oyunlardan, top havuzuna, trambolinlerden özel oyuncaklara pek çok farklı heyecanın yaşanacağı Captune Eğlence Merkezi’nde aynı zamanda atölye çalışmaları da mevcut. Pasta yapımı, kurabiye yapımı, boyama, kilden heykeller, ahşap boyama ve bilim atölyelerinin düzenleniyor.

AKATLAR’A DA BİR MY GYM

Ünlü çocuk spor ve eğitim merkezi My Gym 1 Mart’ta Akatlar’da açıldı. 1982’de ABD Kaliforniya’da kurulan My Gym 200’den fazla noktada, milyonlarca çocuk için fitness’ı eğlenceye dönüştüren bir merkez. Son beş yıldır Türkiye’de de bulunan My Gym, altı haftadan 13 yaşa kadar olan çocukların fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişimlerine yardımcı olmak için bir program yaratmış. 

BEBEKLERE ÖZEL HEDİYE SİTESİ

www.kumbebe.com yeni doğan bebeklerin tüm ihtiyaçlarını karşılayan özel hediye seçenekleriyle dolu yepyeni bir sipariş sitesi. Erkek, kız ve ikiz bebekler, anne adayları ve yeni anneler için özel olarak hazırlanan tasarımları, Türkiye’nin her yerinde adrese teslim ediliyor. Kendi annelik deneyimleri sırasında eksikliği fark eden iki kadın girişimci tarafından kurulan Kumbebe sitesi, doğum yapan yeni anneler ve yakınlarına alternatif bir hediye sistemi sunuyor. Estetik açıdan güzel olsa da uzun ömürlü olmadığı için atılmak zorunda kalınan çiçek gibi hediyelerin yerine, her zaman kullanılabilecek ve yeni doğan bir bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikle hediyeleri online sipariş sistemiyle sunan www.kumbebe.com önemli bir boşluğu dolduruyor. Bebek kıyafetleri, anı malzemeleri, bebek bakım setlerinden şık hediye sepetleri, sertifikalı Türk pamuğundan üretilen organik setler, bebek şekerleri, hayvanlar aleminden seçilmiş birbirinden şirin bebek kostümleri ve oyuncaklar gibi pek çok hediye alternatifi bulunuyor. 

BURT’ÜN ARILARI GELDİ

Tamamen doğal içerikleri ve geri dönüşümlü, doğaya saygılı ambalajlarıyla tüm dünyada birçok hayran edinen Amerika’nın 1 numaralı kişisel cilt bakım ürünleri markası Burt’s Bees Türkiye’ye geldi. Hem de çocuk ürünleriyle birlikte. Şampuan, duş jeli ve köpüğü, pişik kremi, pudrası mevcut. Ve her biri birbirinden güzel kokuyor. İtiraf edeyim, Rüzgar’a diye aldığım köpüğü ben de kullanıyorum. Onun kokusunu aldıktan sonra başka bir ürünü beğenmez oldum. Peki neden çocuklarımıza doğal ürün kullanmalıyız sorusunun cevabına gelince...

Yazının Devamını Oku

Rüzgarsız geceler

25 Şubat 2012
Boşanma erken yaşta gerçekleşince bazı çocuklar anne, anne evinde; baba, baba evinde yaşar zannederek büyüyor. Müşterek bir evin olabileceği, hatta o ikisinin aynı yatakta yatabileceği ihtimali akıllarına bile gelmiyor. Rüzgar o çocuklardan biri .

Alıştı, vallahi de billahi de alıştı. Üstelik hiç de zorlanmadık. Babasına giderken beni çekiştirdiği, bana gelirken babasına “Sen de gel” diye baskı yaptığı hiç olmuyor. Zannediyor ki, hayat böyle bir şey. Bir çocuğun iki evi olur. Anneyle anne evinde, babayla baba evinde vakit geçirir.
Buraya kadar, benim için de her şey normal, her şey güzel. Babasına gitmesi, baba-oğul baş başa vakit geçirmeleri, orada bir odasının ve farklı oyuncaklarının olması, bunları sahiplenmesi çok hoşuma gidiyor. Hele ki babası “Bu gece Rüzgar’a tavuklu türlü yaptım. Oğlumla birlikte yiyeceğiz” gibi cümleler kurunca keyif eğrilerim dört köşe bir hal alıyor.
Sorun ne biliyor musunuz? Üç haftadır düzenli olarak Rüzgar bir geceyi baba evinde geçiriyor. Bunun neresi sorun derseniz konunun Rüzgar’la ya da babasıyla hiçbir ilgisi olmadığını, birazdan size evde yalnız kalan Sibel’in dramını anlatacağımı belirtmek isterim.

EVİM DEMEK OĞLUM DEMEK

Ben hiç tek yaşamadım. Anne-baba evinden çıktım, evlendim. Boşandıktan sonra da oğlum hep yanımdaydı. Yurtdışı gezilerim hariç hiç ayrı kalmadık. İki buçuk yıldır bu böyle. Evim demek oğlum demek. Rüzgarsız bir ev nasıl olur, diye hiç düşünmedim. Niye düşüneyim, nasıl düşünebilirim!
Bana göre uyku gecede en az üç-dört kere bölünen bir şey mesela... Sabah olduğunu Rüzgar’ın uyanıp “Uyku bitsin, artık yego oynamak istiyorum” diye bağırmasından anlıyorum. Her sabah “Anne sen işe ditme” diye tutturan, kapının önünde beni tekrar tekrar öperek uğurlayan biri var.
Ama işte üç hafta önce bir akşam üstü gitti. “Anne sen burada beni bekle, ben baba evinde uyuyacağım” diyerek... Öylece kalakaldım.

Yazının Devamını Oku

Çıkış yolu Montessori mi

18 Şubat 2012
Çocuğunuzun kendi bireyselliğini erken yaşta farketmesi, koyulan kurallar yüzünden agresif bir şekilde yetişmemesi, yaşıtlarından farklı sularda cesurca yüzebilmesi ve kapasitesini sonuna kadar kullanması için iyi bir öneri: Montessori

Hiç duymadığım bir eğitimi sistemiyle tanıştım, kafam fena halde karıştı. Sistem çocuklarımızın; kendileriyle barışık, özgür düşünen, özgüvenli, yaratıcı, kendine ve topluma saygılı bireyler olarak yetişmesini amaçlıyor. Atatürk cumhuriyet döneminde bu eğitim sisteminin farkına varmış ve birçok öğretmeni bu modeli öğrenmeleri için yurt dışına göndermiş. Google’ın kurucularının da aldığı bu eğitimi size de anlatayım istedim.
3-6 yaş arasına okul öncesi eğitim veren bir anaokulu düşünün. Çocukların bireysellik haklarına saygı duyan bir okul. Oyuncak yerine ılık olarak ayarlanmış gerçek ütüyle oynayan, mutfak kısmına geçtiklerinde gerçek bıçakla salatalık doğrayan çocuklar hayal edin. Hatalarının farkına kendileri varıyor, uyumaya da, yemek yemeye de kendileri karar veriyorlar.
Var mı böyle bir yer? İstanbul’da bir tane var. Küçük Kara Balık Çocuk Evi. Kar amaçsız, velileri tarafından kurulup tamamen Montessori eğitimi veren ilkokul. Dünyadaysa çok daha önemsenen bir eğitim programı Montessori. Tarihçesi şöyle: 
İtalyan profesör Maria Montessori (1870-1952) yüzyıl başlarında her çocuğun bireyselliğine azami uyan bir pedagoji geliştirdi. Montessori 1907’de ilk çocukevi ‘Casa dei Banbini’de çocukların nelerden hoşlandıklarını ve hoşlanmadıklarını saptadı. Çocukların; ödüllerden, cezalardan, yetişkin tarafından programlanmış eğitimden, oyuncaklardan, öğretmen masasından, toplu derslerden, hoşlanmadıklarını... Buna karşılık özgür seçimden, hatalarını kendilerinin denetiminden, hareket etmekten, sessizlikten, özgür faaliyete dayalı bir disiplinden, kitapsız okuma ve yazmadan, alıştırmaların tekrarından, hoşlandıklarını gözlemledi. Eğitim sistemini çocuktan yola çıkarak kurdu. Bu, başka eğitim sistemleriyle karşılaştırıldığında çocukların kendi eylemleri sonucu hataların denetlenebildiği bir eğitim sistemi.
Montessori eğitimi temelde kişiliğin oluşumu üzerinde duruyor. Tıpkı Montessori’nin dediği gibi: “Eğitimde metot değil, insan kişiliği göz önüne alınmalıdır.”

TEMEL İLKELERİNİ TANIYALIM

- Çocuk, özeldir, tektir. Kendine has bir varlıktır.

Yazının Devamını Oku

Sokağa çıkma hareketi başlasın

11 Şubat 2012
Küçük büyük fark etmiyor, günümüz insanı sağlıklı iletişim kuramıyor. Sosyal mecralarda bol kepçeden beğenilen yazı ve fotoğraflar gerçek dünyada sahte bir gaz bulutu olup yükseldikçe yükseliyor. Patlayıp üzerimize lanet yağdırmaması için sokağa çıkma hareketi başlatıyorum

Sokakta oynayarak büyüyen bir neslin çocuklarıyız biz. Akşam olduğunda annelerimiz eve girmemiz için ne cambazlıklar yapardı hatırlıyor musunuz? Çocukluğumun en mutlu dakikalarını sokakta oynarken yaşadım, bundan hiç kuşkum yok! Özgüvenimi de sokakta buldum, fazla şımardığımda ağzımın payını da aldım.    

Hafta içinde Htv’de yaptığım televizyon programının konusu da bu oldu. Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden uzman klinik Psikolog Açelya Şahin Fırat ile dünün sokak çocuklarıyla bugünün evlere hapsolan apartman çocuklarını karşılaştırdık. Öyle güzel bir tespitte bulundu ki ağzım açık kaldı: “Sokağa çıkamayan çocuk ne yapıyor? İnternet aracılığıyla, sosyal paylaşım siteleri üzerinden arkadaş ediniyor ve ilişkiyi yine bu yolla geliştiriyor. Ama bu problemli bir ilişki. Çünkü yazarak iletişim çok sınırlı. Biz insanlar duygularımızı sadece yazarak anlatamayız. Bazen bir bakışımızdır bizi ele veren, bazen sessizliğimizden anlaşılır tepkimiz. Empatiden yoksun, daha donuk, daha bencil bir kuşak yetişiyor bence. Olay git gide daha vahim bir hal alıyor.”

BENİ NİYE HİSSETMİYOR 

Son yıllarda sık sık insanlarla iletişim kurmakta problem yaşıyor musunuz? “Bu adam/bu kadın beni neden hissedemiyor” cümlesi dilinize pelesenk oldu mu? İşte bence sorun tam da bu noktadan kaynaklanıyor. Çünkü Açelya Şahin Fırat’a göre bunun yaşı yok. Yani diyelim ki çocuğunuz 3-6 yaşındayken onun sosyal bir birey olması için elinizden geleni yaptınız. Parklara da götürdünüz, oyun gruplarına da... Ama altı yaşından sonra evden okula-okuldan eve! Facebook, Twitter tek eğlence. İşte o zaman çocuk yine karşısındakini hissetmeyi unutuyor. Bir bilgisayar oyunu ruhsuzluğuyla sadece o sanal mecrada vakit geçiriyor. Kendi yazdığı yazının, eklediği fotoğrafın kaç kişi tarafından beğenildiği hayattaki en önemli önceliklerden biri oluyor. Bizim bildiğimiz anlamda arkadaşlık ölüyor.
Ve bence bunun 3-6 yaşla da bir ilgisi yok. Çünkü biz de unutuyoruz. Bu sosyal mecra denilen illet hayatımıza girdiğinden beri hepimiz klavye delikanlılığı yapmaya çalışıyoruz. Ama bilmiyoruz ki o kurmaya çalıştığımız süslü cümleler, değerlerimizin içini boşaltıyor. Kendimizi bile olduğumuzdan çok farklı tanıtıyoruz bazen. Sahteleşiyorsun, sahteleşiyorum, sahteleşiyor.

NE YAPMALI 

Önce biz sokağa çıkalım. Yeni insanlarla tanışmaktan korkmayalım. Ne yapalım? Çocuklarımızı sokağa çıkartalım. 5 yaşından büyükse bir köşede oturup, kendi arkadaşlarıyla kendinin tanışmasına, tanıştıklarıyla kendisinin sosyalleşmesine izin verelim. Açelya Şahin Fırat’a göre sokakta oynamak bir çocuğun beden gelişimi için de çok çok önemli. Diyor ki: “Parktaki küçük kum tepeciklerinden atlamasının, çamurlu yollarda bata çıka yürümesinin, çimenlerde koşmasının ona faydalarını saymakla bitiremem. Son yıllarda çalıştığım çocukların büyük bir bölümü kaba motor gelişimlerinde geç kalmış durumda. Tek neden evlere hapsolmaları. Bir de üzerine tablet bilgisayarlar yüzünden gelişen duruş bozuklukları eklendi.”

Yazının Devamını Oku