Sibel Arna

Seni korkularınla seviyorum Rüzgar

26 Mayıs 2012
Gökgürültüsünden yani ‘Bumbum Abi’den korkuyor, havai fişeklerin saçtığı renkli ışıklardan etkilense de fena tırsıyor, mümkünü yok bir süredir gece odasında yalnız uyuyamıyor. Rüzgar ve korkuları konusunda imdadıma bir kitap yetişti

Ne demiş Michel de Montaigne: “Beni en çok korkutan korkunun ta kendisidir”. Al benden de o kadar. Rüzgar’ın durup dururken geliştirdiği korkulardan ödüm patlıyor. Mesela geçen gece “Neden ellerini yastığın altına sokarak uyuyorsun oğlum” soruma verdiği cevap: “Çünkü gece birinin gelip ellerimi kesmesinden korkuyorum...” Gel de panikleme!
Gökgürültüsünden yani ‘Bumbum Abi’den korkuyor, havai fişeklerin saçtığı renkli ışıklardan etkilense de fena tırsıyor, mümkünü yok bir süredir gece odasında yalnız uyuyamıyor. Her gece odasındaki ikili koltuğu benimle birlikte açıp yatak haline getiriyor. Benim yatağımdaki çarşafı, yastığı, yorganı getirip, kendi elleriyle seriyor. “Şimdi sen burada uyu, ben de yatağımda” diyor ve güvenli bir şekilde yatağına geçiyor. Ortalama uykuya dalma süresi yarım saat - 40 dakika. Bu sürede en az 15 kere orada olup olmadığımı kontrol ediyor. Tabii ki “Orada mısın” diyerek değil; “Anneciğim ben seni çok seviyorum” diyerek. “Ben de” diyorum bir beş dakika susuyor ve yine orda olup olmadığımı kontrol etmek için “En çok ben” diyor. “En çok ben” dersem bittim. Karşılıklı 50 kere tekrarlamışlığımız var inanın! Son zamanlarda “İkimiz de” diyerek geçiştirmeye çalışıyorum.
Uzun lafın kısası korkularla başım dertte. İmdadıma bir kitap yetişti. Çocuk psikolojisi uzmanı Maria Luisa Ferreros’un yazdığı ‘Çocuğunuzun Korkularıyla Başa Çıkmanın Yolları - Seni Korkularınla Seviyorum’ adlı kitap. Yazara göre korku, çocuklukta yaşanması gereken doğal bir durum. Ancak çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için korkularını geride bırakması ve kendine güven duyması gerekiyor. Ferreros şöyle diyor: “Hepimiz bir şeylerden korkarız ve korkularımızla başa çıkmaya çalışırız. Peki, korkunun bazen en iyi arkadaşımız olabileceğini hiç düşündünüz mü? Çocuklarımıza korkularıyla başa çıkmayı öğreterek daha mutlu bir çocukluk yaşamalarına katkıda bulunabiliriz.”
Yazarın gece korkularıyla ilgili ne dediğine gelince: “Gece korkularıyla baş etmek konusunda ebeveynlerin denemediği yöntem yoktur. Bazen öyle bir noktaya gelinir ki, durup çocuğun sakinleşmesini ve elinizi tutarak uykuya dalmasını beklemekten çok yorulur, kızar, çeker kapıyı çıkarsınız. Çünkü birileri bize çocuğun aslında dalga geçtiğini ve onu orada öylece ağlarken bırakırsak nasıl olsa bir süre sonra ağlamaktan yorulup uyuyacağını söylemiştir. Oysa çocuğu rahat bir uykudan alıkoyan şeyler vardır; ölmekten korkmak veya ilgi çekmek gibi çok çeşitli nedenleri olabilir. Bu yüzden de çocuğun uyku sorununu araştırırken bunun ardında yatan nedenleri de araştırmak gerekir. Anlamadan onu karanlıkta yalnız bırakmak ileride çeşitli fobiler geliştirmesine bile yol açılabilir. Yani çocuğun ne yaptığı değil, onun neden yaptığı önemli. Davranışın ardındaki neden bize yol gösterir.”
Kitap, gece korkusunun olabilecek nedenlerini detaylı olarak anlatıyor ve her nedene özel örneklerle çözümler öneriyor. Ama her defasında çocuğumuzun korkularının nedenlerini çözümlememiz gerekiyor. Bunun için onun korkularını sevmek şart. Şifre: ‘Sev, Nedenini Anla ve Çöz’... O halde ben başlıyorum: “Seni korkularınla seviyorum Rüzgar!”

UYUMAYI KOLAYLAŞTIRAN RAHATLAMA TEKNİĞİ

Kitapta, uykuya dalmakta zorlanan çocuklar için Jacobson progresif gevşeme tekniği öneriliyor. Bu teknik uygulanırken çocuğunuzla alçak bir ses tonuyla konuşarak bedeninin tepeden tırnağa, yukarıdan aşağıya her noktasının rahatlamasını sağlayabilirsiniz. Teknik doğru uygulandığı taktirde, çocuk öyle rahatlar ki sanki bir mıknatıs onu yatağa bağlar ve parmağını bile oynatacak hali kalmaz. Bedenin her noktasının gevşemesiyle birlikte çocuk çok yavaş bir ritimde nefes almaya başlar. Bu esnada anne veya baba beş saniye kadar sayarken çocuk uykuya dalar.

Yazının Devamını Oku

Rüzgar ve soruları

19 Mayıs 2012
Yaş üçe yaklaşıyor ya, soruların ardı arkası kesilmiyor. Rüzgar bugünlerde her şeyin nedenini merak ediyor. Kakanın nereden çıktığından, havai fişeklerin nasıl patladığına kadar.

SAHNE 1: Rüzgar’ın odasındayız. O karyolasında, ben de koltukta uyuyorum. Sabah 06.50 Rüzgar uyanır....
Rüzgar: Anne uukun (uykun) bitti mi?
Ben: Bitmedi oğlum, senin de bitmemesi gerekiyor, daha çok erken. 
Rüzgar: Benim bitti, kalkalım. Kalk, kalk, kalk, kalkalım. Anne karrrrlllkkk!!!
Ben: Peki Rüzgar kalkalım. Hadi gel kucağıma.
Rüzgar: Tamam. Anne neden tek gözün açık değil? 
Ben: Uyanamadığım için olabilir mi aşkım?

Yazının Devamını Oku

Hocam biz bu çocuklara ne yedireceğiz

12 Mayıs 2012
Gün geçmiyor ki yeni bir sağlığa zararlılar listesi açıklanmasın. Sakızdan sucuğa, baldan bademe neredeyse her üründe hayal kırıklığı... Anneler ve bir kısım babalar kara kara çocuklarına ne yedireceğini düşünüyor. İstanbul Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu’na anlattırdık.

Güvenli besin için söylenecek çok şey var fakat en önemlisi sağlıklı ve yaşa uygun beslenme. Sağlıklı beslenme kesinlikle anne karnında başlar. Anne adayına bu noktada büyük görev düşüyor. Alkol, kafein, sigara gibi zararlılar beslenmeden çıkarılacak. İlaç kullanılmayacak, sağlıklı ve dengeli beslenilecek. Doğum sonrası ilk altı ay kesinlikle anne sütü! Ve asıl iş altıncı aydan sonra... İşe vitamin ve liften zengin bir sebze çorbasıyla başlamak gerek.
Fakat hangi sebze? Bugün bilinçli annelerin hepsi panik halinde. Hangi yoğurt, hangi sebze, hangi et?   

TAVUK ÖNERMİYORUM

Malum dünya nüfusu çok hızlı artıyor ve hiçbir besin yetmiyor. Bu tüketime besin yetiştirmek çok zor. Bunun için de hızlı besin yetiştirmenin yolları bulundu. Ortaya GDO’lu ürünler çıktı. Eskiden bir tavuk üç ayda yetişirken şimdi 20 günde hazır. Nasıl? Doğal olmayan ortamlarda, karanlık odalarda, suni yemlerle beslenerek ve hiç hareket etmeyerek. Tarlalarda yürüyerek büyüyen, güneş gören köy tavukları neredeyse mazi. Mevcut tavuklar konusunda endişe etmekte haklıyız. Ben kendi adıma kimseye tavuk önermiyorum. Kendi evime de minumumda sokuyorum. Güvenirsem organik olanlarından alıyorum.

ERGENLERİN DEMİR İHTİYACI

Ete gelince… Kırmızı et vücudun demir ihtiyacını karşılıyor, proteini yumurta, süt, peynir ve yoğurttan da alabiliyoruz. Ama çocuğunuza et yedireceksiniz ki vücudu kan yapsın. Özellikle de ergenlerin ne kadar çok demire ihtiyacı olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Kuzu, keçi ya da dana eti arasında çok belirgin bir fark yok.    
Balık söz konusu olduğunda ağır metal tehdidi akla geliyor. Bu yüzden onun da fazlası zarar. Beslenmede çeşitlilik adına haftada iki gün balık yemek yeterli. Eğer temiz, taze ve güvenilir olduğuna eminseniz üç-beş kere de yiyebilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Mardin’e sağlıklı süt çıkarması

5 Mayıs 2012
‘Sağlık için, Sağlıklı Süt için’ Türkiye’nin en uzun süreli sosyal sorumluluk kampanyalarından biri... Tam 11 yıldır devam ediyor. 2012’nin ilk durağı Mardin’e Tetrapak ekibiyle birlikte gittim.

Mardin Artuklu Üniver-sitesi’nin konferans salonunu 500’den fazla dinleyici doldurmuş. İki uzman profesörün süt ve sütün kullanımıyla ilgili anlatacaklarını dinleyecekler.
Uzmanlar, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Serhat Ünal ile Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Tanju Besler. Hocaların amaçları
açık: sütün sağlık açısından yarattığı tehlikeler konusunda toplumun bilinçlenmesine
katkı sağlamak. 2001’den bu yana 67 ilde, 6 milyonun üzerinde kişiye bu seminerler aracılığıyla bilgi aktarmışlar.
Konuşmaya Serhat Ünal başlıyor. Sütün çok sağlıklı bir gıda olmasına rağmen uygun koşullarda saklanmadığı zaman mikroorganizmalara açık bir hale geldiğini detaylarıyla anlatıyor. Meğerse oda sıcaklığında bekleyen açık süt her 20 dakikada bir, içindeki bakteri sayısını ikiye katlıyormuş.

Yazının Devamını Oku

İçimdeki çocuk ve Koruncuk

28 Nisan 2012
Kiehl’s ve Koruncuk Vakfı’nın bir sosyal sorumluluk projesi için 13 isimle birlikte etiket tasarlayıp objektif karşısına geçtim. İşte sonuçlar

Kiehl’s bilir misiniz? Aslında 1851’de New York’ta kurulmuş bir eczane. Eczacı John Kiehl’in özel formüllerle yaptığı cilt ve saç bakım ürünleri o kadar beğenildi ki, Kiehl’s bugün tüm dünyada beğenilerek kullanılan bir kozmetik markasına dönüştü. Marka bu yıl tüm dünyada ve Türkiye’de 160. yılını kutluyor. En önemli misyonu dünyanın neresinde olursa olsun içinde bulunduğu topluma katkıda bulunmak olan Kiehl’s; projelerini tüm dünyada Çocuk, AIDS ve Çevre başlıkları altında topluyor. 160. yıla özel de dünyanın dört bir yanında yüzlerce proje gerçekleştiriyor. Türkiye’de de ilk kez özel bir proje ile çocuklara yardım elini uzattı.
Projeyi, Yöntem PR şekillendirdi. 160. yıl konsepti için 13 isim ‘İçimdeki Çocuk’ projesine imza atmak için bir araya geldi. 13’ün biri benim. Diğerleri Deniz Akkaya, Ceyla Aysal, Tuvana Büyükçınar, Aslı Ekşioğlu, Tansa Mermerci Ekşioğlu, Harika Güral, Işın Görmüş, Michele Kafar Gültan, Ebru Şallı, Ece Şirin, Yalın ve Selçuk Yöntem…
Peki ne yaptık? Bir Kiehls ürünü için etiket tasarladık. Bizlerin etiketlendirdiği Ultra Facial Cream’i mayıs ayında satışa sunulacak. Ve satıştan elde edilen gelirin büyük bir kısmı Koruncuk Vakfı’na bağışlayarak korunmaya muhtaç çocuklara gidecek.
Peki benim etiketimde ne var? İlüstrasyon Haluk Erkmen’e ait. Kendisi beni ve gazeteciliğimi böyle karikatürize etmişti. Bana da içindeki çocuğu dışarı çıkar dediklerinde aklıma bu çizim geldi. Süpürgesinin ucunda kalem olan bir cadıdan daha çocuksu ne olabilirdi ki!
Etiket işi bittikten sonra projenin tanıtımı için hepimiz çocuksu fotoğraflar çektirdik. Kimi prenses, kimi Mickey Mouse, kimi kedi kız, kimi korsan oldu. Benim ne olduğum meçhul. Bir tek elimdeki şeker o zamanlara ait. Komik ve çocuksu. Önemli olan da niyet zaten. Dileğimiz dünya üzerindeki bütün çocukların eşit haklara sahip olabilmesi. Bu projeyle bu dileğe bir adım daha yaklaşıyoruz, çorbaya tuz atıyoruz, ya tutarsa diye göle maya çalıyoruz.

Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı yani Koruncuk Vakfı 1979’da zamanın üst düzey bürokratları ve gönüllüler tarafından kuruldu. Her çocuğun şefkat, sevgi, anlayış görme, yeterli beslenme, sağlıklı ortamda yaşama, oyun ve eğlence olanaklarından yararlanma, çağdaş bir eğitim alma ve yeteneklerini geliştirme, kısaca insan haysasiyetine yakışır bir şekilde yaşama hakkı olduğuna inanıyorlar. Koruncuk Vakfı kurup yaşattığı ‘Çocuk köyleri’ ile korunmaya muhtaç çocukları, yani Koruncukları, okul öncesi yaştan başlayarak sağlıklı bir aile ortamında gelişmelerini sağlayıp, geleceğe hazırlıyor. Geleceğe destek vermek ve içinizdeki çocuğu yaşatmak adına siz de Koruncuklara el vermek isterseniz: (212) 274 95 45.

Yazının Devamını Oku

Rüzgar’ın çikolatayla imtihanı

21 Nisan 2012
Geçen cumartesi The Marmara otelin girişinde açılan Chocolate Shop’u tanıtmak için çocuklara özel bir çikolata yapım kursu düzenledi. Rüzgar’la Sibel durur mu? Hemen çikolata ustalığına soyunduk tabii. Çikolata giyinip döndük!

 Rüzgar 2 yaşına kadar çikolata nedir bilmeden geldi. Bırakın çikolatayı ağzına şekerli hiçbir şey sürmedi. Çünkü inat ettim. Yağ hücreleri fazla büyümesin istedim. Danıştığım tüm uzmanlar da beni destekledi. Ama 2 yaşına geldiğinde benim de yelkenler suya indi, kaleler yıkıldı. Çünkü ödül ceza defteri açıldı, ana okulu faslı başladı. Tuvalet alışkanlığı kazandırmak için her kaka yaptığında bir ince dilim bitter çikolata vermeye başladım. Okulda da birbiri ardına üflenen doğum günü pastaları yasağımızı deldi. Sonra baktım her çikolata yediğinde yüzünde güller açıyor. Onu bu zevkten, bu mutluluktan mahrum etmeye yüreğim razı gelmedi. Artık Rüzgar enine boyuna çikolata yiyen bir çocuk. Tabii bir sınırımız var ama çikolatasız gün geçtiği pek olmuyor.
“Seni çikolata yapım kursuna götüreceğim, çikolata ustası olacaksın” dediğimde gözlerinin ne kadar büyüdüğünü tahmin edersiniz. Hatta o gün banyo yaparken bana dönüp şöyle dedi: “Anne çok yıkama çünkü yarın her yerim çikolata olacak”. Oldu da; kurstan üstümüz başımız, saçımız, bacağımız çikolata kaplı olarak döndük. Ama müthiş eğlendik ve çok şey öğrendik.
The Marmara’nın yenilenen Chocolate Shop’ında her daim 35 çeşit çikolata bulunuyor. Hepsi özgün reçeteli, el yapımı. The Marmara çikolata şefi Sabri Akgün, yıllarını bu işe adamış gerçek bir çikolata tutkunu. Bundan 29 yıl önce The Marmara çikolata markasını yaratmak üzere getirtilen Fransız çikolata uzmanı Bernard Fountenau ile birlikte beş yıl boyunca çalışarak The Marmara çikolatalarına özel reçeteler yazmış. Şu an elinde değiştire değiştire ürettiği 200 özgün çikolata tarifi var. Wasabili olanından, çarkıfelek meyvelisine kadar...
Sabri Usta gerçek çikolata konusunda biraz takıntılı. “Yiyecekseniz gerçeğini yiyin” diyor. Gerçek çikolata nasıl anlaşılır diye soruyoruz anlatıyor:
* Gerçek çikolatanın en belirgin özelliği dilimizdeki zerreciklerin bile algılayamayacağı kadar pürüzsüz ve yumuşak olmasıdır.
* Gerçek çikolata da yüzde 50-70 arasında kakao oranı bulunmalıdır. Şeker oranı yüzde 30’u geçmez.
* ‘Tanrıların besini’ çikolata çok hassastır, içine bir damla bile su damlasa bozulan bu eşsiz doğal lezzet ısıya da duyarlıdır.

Yazının Devamını Oku

İnadına yaşamak

14 Nisan 2012
Kötü zamanlar geçiriyoruz. Kanser, grip gibi yaygın, dağ gibi insanlar kısacık zamanda devriliyor. Bugün varız yarın yok. Herkes, piyango bize ne zaman çıkacak diye bekliyor. Antidepresanlar leblebi, çekirdek. Biraz inat, işi çözer mi?

Yaşadığımız şeyin tam tanımı, ‘yaprak dökümü’. Hem de baharda, tam da yeşermeyi, yenilenmeyi, aşık olmayı beklediğimiz mevsimde. Yakınlarımız, tanıdıklarımız, tanımayıp uzaktan uzağa akıl ve gönül birliği yaptıklarımız, sevdiklerimizin tanıdıkları, anneleri, babaları öldü. Sanki hepsi bu ara fazla üst üste geldi.
Canım arkadaşım Nora Romi’nin güzeller güzeli annesi Lizet’i uğurladık perşembe günü. 15 yıldır tanırım. Nora ile birlikte hayatıma girmişti. Üzerimde çok emeği var. Evine her ay düzenli aldığı yabancı moda dergilerinden az beslenmedik ekipçe.
Cenaze ve sonrasında Nora’nın örnek metanetinden bahsetmek istiyorum size. Tabii ki ağladı, hem de çok. Ama kısa kısa. Ben biliyorum ki hep konuştu annesiyle. Olan biteni anlattı. Duyduğuna emindi, emindik. Sonra bol bol andık onu. Yaptığı nefis tatlılardan da bahsettik, fırfırlı mayolarını da konuştuk. Hatta gülümsedik bile.
Nora ölümü bir kayıp olarak görenlerden değil. Onu dünyaya getiren kadının hayatının son gününe kadar yanında olacağına, yine eskisi gibi yaşamının her detayına dokunacağına emin. Özleminin gün geçtikçe artacağının da farkında ama iyi. Çünkü inatçı. Nazım Hikmet’in ‘Yaşamaya Dair’ şiirindeki gibi düşünüyor: “Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da 50’ye yakın, daha da 18 sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım, hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...”
Formül budur arkadaşlar: İnadına yaşamak! Sevdiklerimize, dostlarımıza, ailemize inadına sarılmak. Kendimize inadına değer vermek, önemsemek. İncir çekirdeğini doldurmayacak dertler için diz çürütmemek, üç kuruşluk adamlar/kadınlar için gözyaşı dökmemek. Hiçbir şey için hırpalanmamak!
Yeni doğanlardan güç alabiliriz mesela. Bu karanlık haftamızı yayın yönetmenimiz İskender Baydar ve eşi Esra’nın yakışıklı bebekleri Poyraz aydınlattı. Eminim sizin de etrafınızda birileri yeni doğum yapmıştır. Gidin o süt kokusunu içinize çekin. Çocuklarınıza, eğer yoksa da ilk bulduğunuz çocuğa sarılın. “Masum değiliz hiçbirimiz” diye haykıran bir kuşağı ancak çocukların masumiyetleri ayakta tutar!

‘Zil Çalınca’ başlıyor

‘Zil Çalınca’ yerli yapım, kısa metrajlı bir çocuk dizisi. İlk bölümü Disney Channel Türkiye ekranlarında 23 Nisan pazartesi 15.00’te izleyenleriyle buluşacak. Teneffüs aralarında, okul koridorlarında 10 arkadaşın başından geçen olayları anlatan, eğlence dolu bir yapım. 10 gencin hayalleri, dertleri, ergenliğe alışmaya çalışmalarını görebileceğimiz dizinin tüm bölümleri koridor penceresinin önünde başlayıp ders zilinin çalmasıyla bitiyor. 8-14 yaş arası çocukları hedefleyen dizi Türkiye dışında 20 ülkede daha yayınlanıyor. Yayınlandığı pek çok ülkede hızlıca birinci sıraya oturarak Avrupa’da çok popüler olmuş ve 2011’in üçüncü çeyreğinde 14.1 milyon kişi tarafından izlenmiş (İtalya, İspanya ve Polonya’da). Yapımcısı ve senaristi yabancı ama kadro yüzde 100 Türk oyunculardan oluşuyor.

Yazının Devamını Oku

Geliyor 23 Nisan neşe doluyor insan

7 Nisan 2012
Ya algıda seçicilik ya da gerçekten böyle bu yıl 23 Nisan her zamankinden daha coşkulu geçecek sanki. Disney daha şimdiden tüm Nisan’ı Prenses ayı ilan etti. Yeni bir Mickey gösterisi yolda... Trump Towers’ta çocuklara özel bir katın olduğu AVM kapılarını 20 Nisan’da Donald Trump’un katılımıyla açacak

15 Mart tarihinde kapılarını misafirleri için açmaya hazırlanan Trump Towers AVM’de bu yıl 23 Nisan coşkusu açılışla birleşiyor. 20 ile 30 Nisan arasında İstanbul’daki Trump Towers AVM’yi ziyaret edecek çocuklar Yaratıcı Çocuklar Derneği’nin Türkiye genelindeki 200 okulun katılımıyla onlar için hazırladığı birbirinden keyifli etkinliklerle eğlenceli dakikalar geçirecek.
16-30 Nisan arasında Trump Towers Mall içi rengarenk ve birbirinden ihtişamlı kuş süslemeleriyle renklenecek. Atölye çalışmalarında seramikten, heykele, ritim atölyesinden, atıklardan oyuncak yapımına kadar birçok eğitici ve eğlenceli atölye çalışmasına yer verilecek. Atölye etkinliklerine birçok ünlü de katılacak. Mesela 29 Nisan’da Arzu Kaprol çocuklarla beraber tişört boyama atölyesine katılacak. Can Yücel’in ressam kızı Su Yücel de 28 Nisan da ‘Geleceği Şekillendierecek Atölye Çalışması’nı düzenleyecek.
Bununla beraber Mini Mall’daki sahne alanında okulların drama, folklor, dans ve dinleti performanslarına yer verilecek. AVM’nin sütunları da çocukların çalıştığı karikatürlerle renklenecek. Ayrıca ziyaretçiler, Aydın Doğan Vakfı tarafından düzenlenen karikatür sergisini de gezebilecek.

MICKEY YİNE GELİYOR

Yapımcılığını Feld Entertainment’ın üstlendiği ‘Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali’ İstanbul Çocuk Tiyatrosu (ICT) işbirliği ve ERGO ana sponsorluğuyla Türkiye çapında, dokuz şehirde, İstanbul’da, Bursa, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Kayseri, Samsun ve Antalya’da sergilenecek. Gala 23 Nisan’da yine Trump Towers’ta. Biletler Biletix’te.
Gösterinin konusuna gelince... Mickey Mouse ve arkadaşları, ‘Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali’nin yepyeni Türkçe gösteriminde bu müzikal gösteride Küçük Deniz Kızı, Aladdin ve Disney/Pixar’dan Oyuncak Hikâyesi’nin yıldızlarıyla beraber renkli bir eğlence sunacaklar. Tüm aileye yönelik bu müzik festivalinde; Mickey Mouse, Minnie Mouse, Donald ve Goofy muhteşem bir konser sahneliyor ve hip hop, swing, pop, reggae, rock, country ve başka pek çok tarzdan esinlenen müziklerle eğleniyor.

PRENSES AYI

Diğer Disney aktivitelerine gelince... Disney, 23 Nisan’a ve çocuklara yönelik aktivitelerine ek olarak nisan ayını da Prenses Ayı olarak ilan etti. Disney Prensesleri Aktivitesi 21-22-23 Nisan’da Ankara Gordion AVM’de. En sevilen Disney Prensesleri Sindrella, Pamuk Prenses ve Belle ile tanışma fırsatı yakalayabilecek küçük ziyaretçiler, öncesinde hazırladıkları taç gibi prenses aksesuarlarıyla bir dans ögretmeninden zarafet eğitimi alacak. Ardından sahneye çıkacak Disney Prensesleri ile birlikte aldıkları eğitimi onlara da gösterme fırsatı bulacaklar. Ayrıca nisan ayı boyunca her pazar saat 10:15’te Disney’in en sevilen prenseslerinin filmleri yepyeni yüzleriyle Disney Channel ekranlarına gelecek.

Yazının Devamını Oku