Selim Türsen

2012 tohumların atıldığı bir yıl oldu

25 Aralık 2012

YILIN son günlerinde İzmir’de 2012’ye damgasını vuran olayları hatırlamaya çalıştığımda ilk aklıma gelen Büyükşehir Belediyesi Davası oldu. Başkan Aziz Kocaoğlu’nun çete reisi iddiasıyla 397 yıl hapis istemiyle yargılandığı 130 sanıklı dava, İzmir’de 2012’nin unutulmazları arasında liste başı olacak. Dava nasıl sonuçlanır bilemeyiz ama tutuklu 18 sanıktan 17’sinin tahliye edilmesi önemli bir gelişmeydi.
Siyaset dışında 2012’de İzmir için önemli yatırımları gözümün önüne getirmeye çalıştım. EXPO heyecanının yeniden ateşlenmesi yılın en çok konuşulan konuları arasındaydı. İzmir’in geleceği için büyük önem taşıyan önemli altyapı projelerinin temellerinin atıldığı, bazılarının ise hayata geçtiği yıl oldu 2012.
Hem hükümet hem Büyükşehir Belediyesi tarafından ayrı ayrı veya ortak olarak yapılan projelerin başında raylı sistemin gelişmesi ve giderek Efes’e ve Bergama’ya kadar uzayarak bir turizm hattına dönüşecek olması, hızla gelişen kruvaziyer  turizmi ve konteyner taşımacılığı için liman genişletme çalışmalarının başlaması, Çandarlı Limanı’nın temellerinin atılıp inşaat çalışmalarının başlaması, Adnan Menderes’te yeni iç hatlar terminalinin inşasının başlaması, İzmir-İstanbul  Otoyolu’nun inşaatının devam etmesi, İzmir-Manisa arasını 15 dakikaya indirecek Sabuncubeli Tüneli, şehir içi trafiği rahatlatacak Konak Tünelleri ve Uçanyol inşaatlarının başlaması, bitmeyen Metro’da mutlu sona yaklaşılması, deniz taşımacılığında yeni şehir hatları vapurları için siparişlerin verilmesi, Körfez’i derinleştirme ve temizleme çalışmalarının başlaması için
düğmeye basılması, şehir içi trafiği rahatlatmada çok önemli rol oynayacak tramvay hatları için projelerin hazırlanıp DPT’nin onayından sonra çalışmaların başlayacak olması, Körfez’e yeni bir kimlik kazandıracak sahil düzenleme projelerinin hazırlanması, yeni kent merkezi Bayraklı’da yükselecek gökdelenlerin temellerinin atılmaya başlaması, bazılarının ise hızla boy atması, kentsel dönüşüm için
ilk kazmaların vurulmaya başlaması bir çırpıda aklıma gelenler oldu. Ayrıca, ilçe belediyeleri tarafından hazırlanan ya da hayata geçirilen daha niceleri var.
Dikkat edilirse bu projelerin büyük bölümünün tohumları 2012 yılında atıldı. İzmir’e yepyeni bir altyapı, yeni bir kimlik kazandıracak bu çalışmalar tamamlandığında üç-dört yıl içerisinde bambaşka bir İzmir’de yaşamaya başlayacağımız çok açık.

Yazının Devamını Oku

İzmirli kadınlar yine birinci

25 Aralık 2012

BUNDAN birkaç ay önce Atatürk Organize Sanayi Bölgesi ve Manisa Organize Sanayi Bölgesi’ne gittiğimde sanayicilerin en önemli derdi kalifiye eleman bulamama sıkıntısıydı. Avrupa olmazsa Afrika’ya, Rusya’ya gidiliyor pazar bir şekilde bulunuyordu ama eleman
sıkıntısından üretim aksarsa tehlike büyük oluyordu.

EBSO Başkanı Ender Yorgancılar da geçtiğimiz günlerde bu konuyu yine gündeme getirdi. Türkiye’de işsizlik değil, mesleksizlik krizi yaşandığı uyarısında bulunarak kanayan yaraya bir kez daha parmak bastı. Sanayide kalifiye eleman sıkıntısının en önemli nedenlerinden
biri olarak gençlerin fabrikada tezgah başında kol gücüyle çalışma yerine masa başında çalışma arzuları gösteriliyordu. Ayrıca gençler turizm gibi hizmet sektöründe, otellerin yıldızlı ortamlarında çalışmayı fabrikalara tercih ediyorlardı.

Çalıştıracak eleman bulamayan sanayi kesiminin yoğun bir eğitimle kadın işçilerin istihdamına ağırlık vererek sorunu çözmeye çalıştıkları dikkatimi çekmişti. Gerek Atatürk Organize, gerekse Manisa Organize’de bazı fabrikalarda kadın işçi sayısı erkeklerden
daha fazlaydı. Öyle ki, bazı ağır sanayi iş kollarında bile erkekleri iş başında görmeye alıştığımız makine ve tezgahların başında kadınların bulunduğunu gördüm.

Bu ay içerisinde Türkiye Ekonomik ve Politik Araştırmalar Vakfı’nca (TEPAV) Türkiye’de kadın istihdamı üzerine bir araştırma gözlemimi doğruladı. Erkeklerin boş bıraktığı alanları kadın işçiler dolduruyordu. Bunun sonucu olarak 2004 ile 2011 arasında tarım kesimi hariç Türkiye’de kadınların işgücüne en fazla katıldığı il yüzde 30’la İzmir olmuş. İstanbul’da bunun yüzde 25.4, Ankara’da yüzde 24.6 olduğunu düşünürsek İzmir’in üç büyük kent arasında birinci sırada olmasının anlamı daha önemli oluyor.

Araştırmada dikkat çeken bir başka nokta ise ofis, alışveriş merkezleri gibi yerlerin sayısındaki artışla kadın çalışan sayısındaki artışın birbiriyle doğrudan ilişkili olması. Bu oran İzmir’in yeni kent merkezinde yükselmeye başlayan gökdelenlere paralel kadınlara daha çok kapılar açılacağını gösteriyor. İş arayan ya da iş beğenmeyen erkeklerin dikkatine...

Yazının Devamını Oku

Bak Arapların yaptığına

19 Aralık 2012

DÜNYANIN en zengin petrol yataklarına sahip Araplar çok yakında petrolle birlikte güneş enerjisi ihracatına da başlıyor. Suudi Arabistan, çöllerde güneş enerjisi istasyonları kurmak için tam 100 milyar dolarlık bütçe ayırmış. Böylece topraklarındaki petrol bittiği zaman bile hiçbir zaman tükenmeyecek bir kaynağa, güneş ışınlarından enerji üretebilecek tesislere sahip olacak.
Hafta başında, İzmir Kalkınma Ajansı, 25 milyon TL tutarındaki yeni destek programını açıkladığında aklıma Suudi Arabistan’ın güneş enerjisi yatırımları geldi. İZKA’nın mali destek vereceği programın konusu ‘Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri...’ Böyle yatırımlar için proje getiren özel sektör ve kamu kuruluşlarına harcayacakları paranın bir bölümü İZKA tarafından tamamen karşılıksız hibe olarak verilecek. Yeter ki hazırladıkları projeler kabul edilsin.
Suudi Arabistan’ın 100 milyar dolarlık yenilenebilir enerji bütçesinin yanında İZKA’nın 25 milyon TL’lik bütçesi solda sıfır gibi bir şey. Yine de tepemizde parlayan güneşin ve dağlarda esen rüzgarın paraya çevrilebileceğinin hatırlanması açısından önemli.
Zaten asıl sorun da burada. Petrol denizinde yüzen Suudi Arabistan bile bir gün denizin biteceğini görüp milyarlarca dolarlık alternatif enerji kaynaklarına yatırıma hazırlanıyor. Türkiye ise, “Bizim petrolümüz yok ama girişimcimiz var” diye övünüp küçük küçük desteklerle zaman geçiriyor.
Başta Ege ve Akdeniz olmak üzere şimdiye kadar çoktan ülkenin birçok yerinde güneş tarlaları kurulmuş olmalıydı.
Nükleer santrala kaynak bulabilen Türkiye’nin güneş enerjisine kaynak bulmakta hiç zorlanacağını sanmıyorum. Çin’e kadar gidip baksalar yeter.

Pozitif kıyamet

Yazının Devamını Oku

Yeni AVM’ler bir yana, yeni Kemeraltı bir yana

18 Aralık 2012
Otomobilin yaygınlaşmasının günlük yaşamımızda yarattığı en önemli değişikliklerden birisi de Alış Veriş Merkezleri (AVM) oldu.


  Beğensek de, beğenmesek de günümüzün  çarşıları AVM’ler den alışveriş yapmak kolayımıza geliyor. Bırakıyorsunuz otomobilinizi, alıyorsunuz alışveriş arabanızı bu kadar basit. Zaten AVM’lerin hızla yayılmasının en önemli nedenlerinden birisi  otopark sorununu çözmüş olmaları.  Neredeyse mağazaların kapladığı metre kare kadar alan  otopark yeri olarak ayrılıyor.
Alışveriş Merkezleri Yatırımcıları Derneği kayıtlarına göre  4 milyon nüfuslu İzmir’de 18 tane AVM var.  5 milyon nüfuslu Ankara’da  ise İzmir’dekinin iki katı kadar tam 34 AVM  var.  Bu karşılaştırma bile İzmir’e alış veriş merkezi yatırımlarının devam edeceğini gösteriyor.  İstanbul ise  zaten sayıları 101’adede ulaşan AVM ‘leriyle  başka bir olay. Türkiye’de sayıları 310 adede ulaşan AVM’ler  çalıştırdıkları toplam 630 bin personelle de istihdam yaratmada  bir numaralı sektör oldu.
Görülen o ki İzmir’e yeni AVM’ler geldikçe rekabette hayli renklenecek. İstanbul’da son yılların en popüler alışveriş merkezlerinden  İstinye Park , İstinye Park Balçova adıyla zincirine yeni bir halka ekleyecek. Yeni kent merkezi Bayraklı bölgesinde yapımı devam eden  Folkart İkiz Kuleri, İş Gayrimenkul Yatırım ortaklığı  kuleleri  Ege Perla ,  Kavuklar İnşaat’ın Bornova’da yapacağı  Türkiye’nin en büyüklerinden  rezidans  ve AVM gibi çok sayıda proje yola çıktı bile.
Talebin yoğun olduğu bir ortamda AVM’lere hayır demenin bir çözüm olmadığını  geçen yıllar gösterdi. Buna karşılık AVM’den  hoşlanmayan tüketicilere hitap eden  geleneksel mağaza ve  dükkanların da, kendilerine çeki düzen verdikleri zaman yaşamlarını sürdürebildikleri batıdaki örneklerinde çokça görülüyor.  Hatta bazı Avrupa ülkelerinde tüketici tercihlerinin, AVM’lerden  müşteriye özel ilgi gösteren butik tarzı mağaza ve dükkanlara doğru kaymaya başladığı bile biliniyor. O nedenle dünyanın en büyük çarşısı Kemeraltı’na yeniden hayat verecek  projelerin başarılı olma ihtimali hayli yüksek. Yeter ki kamusuyla özeliyle, yereliyle, merkezi  yönetimiyle bütün  İzmir buna sahip  çıksın, bıktıracak engellere  takılmasın.

Cep telefonundan reklamlar tacize dönüştü
Son zamanlarda cep telefonu numaranızı  yanlışlıkla banka ya da finans kurumu  gibi bir kuruluşa kaptırdıysanız yandınız demektir.  En olmadık zamanlarda araç kullanırken  ya da önemli bir toplantının ortasında çalan cep telefonundan bazen bant kaydı, bazen ise arayan görevli  kişi insanı canından bezdiriyor.  Bant kaydıyla gelen mesajı dinlemek istemezseniz otomatiğe bağanmış bir iki saat sonra yine  arıyor. Olmazsa bir başka gün yine arıyor.  Verilen mesajı sonuna kadar dinleyip , evet  ya da hayır diye cevap vermeden kurtuluş yok.

Yazının Devamını Oku

Eski köye yeni adet gerek

12 Aralık 2012

İCAT ya da yeni bir keşif anlamına gelmeyen inovasyon son yıllarda hemen her yerde karşımıza çıkıyor. Ben kendi payıma inovasyonu tam olarak birkaç yıl önce İzmir’de düzenlenen bir konferansta anlamıştım. Eczacıbaşı Holding CEO’su Erdal Karamercan inovatif bir ürüne örnek olarak bir duşu göstermişti. Yeni geliştirilen duşlar soğuk ve sıcak su musluklarını açıp kapayarak ısıyı ayarlama yerine bu işi otomatik olarak kendileri yapıyordu. Böylece hem soğukla sıcağı birbirine karıştırıp uygun dereceyi bulmaya çalışırken suyun boşu boşuna akması önleniyor hem de enerjiden tasarruf ediliyordu. İşte yeni nesil bu duşlar inovatif bir üründü.
Geçen hafta İstanbul’da düzenlenen inovasyon toplantısı çok önemliydi. Günümüz dünyasında inovasyonun ülkelerin kalkınmasının itici gücü olduğunu vurgulayan konuşmacılar, “Eski köye yeni adet getiren gençlere, girişimcilere ihtiyacımız var” diyordu. Zengin, gelişmiş bir ülke olmanın yolu teknolojide öncülüğü ele almış olmaktan geçer. Yapılan bir hesaba göre bir sanayi yatırımı 1’e 10 kazandırırken, biomedikal alanında ilk kez yapılan bir görüntüleme cihazının getirisi 1’e 100 oluyor.
Tekrar İzmir’e dönelim... 2010’da ESBAŞ’da Türk Amerikan Bilim İnsanları ve Akademisyenleri Derneği eski Başkanı Banu Onaral’ın organizasyonuyla çok önemli bir toplantı düzenlenmişti. Tersine beyin göçünü hedeflediklerini söyleyen Drexel Üniversitesi Optik Beyin Görüntüleme Başkanı Prof. Onaral, “Amerika’da yaşayan bilim adamı, doktor, mühendis gibi büyük başarılara imza atmış Türkler arasında yapılan bir ankette, geri dönüşte yaşamak ve çalışmak istenen kentlerin başında İzmir ve Ege Bölgesi geliyor. Benim bulunduğum laboratuvarda çalışan gençlerin yüzde 40’ı İzmir’i istiyor. Aileleri için uygun bir ortamın bulunduğunu, İzmir’in Avrupa’nın başka kentlerinden daha iyi şartlara sahip olduğunu biliyorlar...” demişti.
İzmir’i tıbbi cihazların geliştirildiği biomedikal alanında kümelenme merkezi yapmayı hedefleyen ve Türkiye’ye teknolojik anlamda sınıf atlatmayı amaçlayan bu proje üzerine Prof. Onaral’la yaptığımız sohbette, “Amerika’da 250 bin bilim adamı, doktor, mühendis gibi entelektüel düzeyi yüksek Türk var. Bunların arasında benim gibi belirli bir yaşa gelip ABD’de çok şey öğrenmiş ve artık Türkiye’ye bir şeyler vermesi gerektiğine inanan çok sayıda insan var. Beyin güçleriyle ABD’yi kalkındıran bu Türkler şimdi Türkiye’yi kalkındırmaya hazır, yeter ki doğru bir organizasyon yapılsın” demişti. Aradan iki yıldan fazla süre geçti. Bu proje şu anda ne durumda bilemiyorum. Ama ses seda çıkmadığına göre pek yeni gelişmeler olmasa gerek.
İstanbul’daki inovasyon toplantısıyla ilgili haberleri izlerken aklıma yine birkaç yıl önce İzmir için çok büyük bir heyecan yaratan Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün Urla’daki kampus alanına kurulması düşünülen tekno kent geldi. Yaklaşık 25 bin kişinin çalışacağı, dünyanın en büyük şirketlerinin yeni buluşları için çalışmalarını yaptıracağı müthiş bir projeydi. İzmir’i San Fransisco’dan sonra dünyanın en büyük bilişim vadilerinden biri yapacak bu projenin de ne olduğunu bilemiyoruz.
İzmir üç-beş yıl sonra yollarıyla, gökdelenleriyle daha farklı bir kent görünümüne bürünecek. Ama unutmayalım, gerçek gelişme teknolojiye, inovasyona yatırım yaparak oluyor. Bu alandaki yatırımların ışık hızıyla arttığı bir dünyada galiba İzmir ayağına gelen fırsatları kaçırıyor.

Hayali bile güzel

Geçtiğimiz günlerde Mithatpaşa Caddesi’ndeki trafik kaosu üzerine bir yazım vardı. İzmir’de yaşam kalitesinin artmasıyla ilgili konuları yakından takip eden Hürriyet İdare Müdürü Murat Gökerti’den Mithatpaşa Caddesi için çılgın bir proje önerisi geldi. “İstanbul’a ikinci boğaz yapılır da Mithatpaşa Caddesi’nde ulaşım Hollanda’da olduğu gibi kanaldan yapılmaz mı” diyen Gökerti, bunun için görsel bir taslak bile hazırlamış. Maliyeti ve olabilirliğini bilemem ama proje bakınca insan, “Hayali bile güzel” demekten kendini alamıyor. Zaten bir kentte farklılık yaratan hayali bile zor projeleri gerçekleştirmiş olması değil midir? Hayallerini geniş tutan kentleri Barcelona gibi kentlerin bugün geldikleri noktaları hep birlikte görüyoruz.

Yazının Devamını Oku

Almanya’nın ‘Nobel’ini kazanan izmirli Onur

11 Aralık 2012

GEÇEN hafta Almanya’dan gelen bir mail, “Onur, Nobel’e bir adım daha yaklaştı” diyordu. Maili okuyunca aklım 2009’un yaz aylarına gitti. Bu güzel maili gönderen sevgili dostlarım Ayşen ve Kemal Ertan’ın Selçuk’taki sevimli evlerinin bahçesindeydik. Onur ve ailesiyle orada tanışmış keyifli sohbetlerle dolu bir gün geçirmiştik.
Bochum Ruhr Üniversitesi’nde yaptığı araştırmalarda, bilinenin aksine, sağ beyinle sol beynin birbirinden bağımsız çalıştığını ispatlayan Prof. Onur Güntürk, beynin sırrını çözen bilim adamı olarak ün kazanmıştı. Yaptığı buluş öylesine önemliydi ki otistik ve parkinson gibi nörolojik hastalıkların tedavisinde önemli gelişmeler kaydedilmeye başlandı. Zaten çalışmalarıyla birçok üstün başarı ödülünün yanı sıra 1995’te Almanya’nın en büyük bilim ödülü olan 1 milyon mark değerindeki Krupp Bilim Ödülü’nün de sahibi olmuştu.
Geçen hafta gelen mail ise, bir süreden beri Nobel’e aday gösterileceği konuşulan Onur’un, Almanya’nın Nobel’i sayılan en büyük araştırma ödülü, 2.5 milyon Euro tutarındaki Leibniz Bilim Ödülü’nü kazandığını müjdeliyordu. Zaten ertesi gün Hürriyet dahil Türk basınında bu önemli haber geniş bir şekilde yer aldı.
Maili aldığım zaman çok mutlu oldum. Çünkü üstün bir bilim adamı olmasının ötesinde insan olarak da hem çok mütevazı hem de olağanüstü özelliklere sahipti Onur. Henüz 4 yaşında iken geçirdiği bir kazayla çocuk felci olmuştu. Bisikletinden düştüğü o talihsiz andan beri son 50 yıldan bu yana tekerlekli sandalyeye bağımlı olarak yaşıyordu.
İzmir’de 1958 yılında doğan Onur, Zonguldak’ta o talihsiz kazayı geçirmesinden sonra tedavi için Almanya’ya götürülmüş. Tekrar İzmir’e dönüşü 1973 olur. Atatürk Lisesi’nde eğitimine devam eden Onur, daha o zaman TÜBİTAK’ın yarışmasında balıkların dünyayı siyah beyaz gördüğünü kanıtladığı deneyiyle finale kalır.

35 yaşında prof. olduLiseyi birincilikle bitirdikten sonra da üniversite için Almanya’ya dönerek Bochum’da psikoloji tahsiline başlar. Bitirme tezi olarak ‘beyin’i seçer. İnsan beynine kısmen benzeyen güvercin beyni üzerinde yaptığı araştırmalarla diploma tezini verir. Üniversiteyi 1980’de bitirip burslu olarak ABD’ye gider. Almanya’ya tekrar dönüşünde 1995’te kazandığı bilim ödülüyle birlikte 35 yaşında iken Almanya’nın en genç profesörü ünvanını kazanır. İki yıl sonra ise ordinaryüs profesör olur.

Yazının Devamını Oku

İzmir, Efes olmayacak

5 Aralık 2012

 

İZMİR’in tarihinin en az 5 bin yıl öncesine kadar uzadığı biliniyor. Son bulgulara göre ise 8 bin yıllık tarihi geçmiş söz konusu. Dünyada aynı bölgede 8 bin yıl önce kurulmuş ve hala aynı yerde yaşayan bir şehir herhalde parmakla gösterilecek kadar azdır. Belki de hiç yoktur. Zaten kazdıkça altından medeniyet fışkıran İzmir, sahip olduğu bu hazineyle bile başlı başına bir dünya markası.


Aslında antik çağda birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Efes, Teos, Milet, Aspendos, Olimpos gibi İzmir’den daha önemli liman kentleri vardı. Ama bugün hepsi taş yığını. Sadece İzmir bugünlere kadar gelebildi.
Tarihçiler bir zamanların ünlü kentlerinin tarihe karışmasını, limanlarının yok olmasına bağlıyor. Efes’in bir zamanlar deniz kıyısında olduğunu, zamanla nehirlerin getirdiği alüvyonların yavaş yavaş denizi doldurarak şehri kıyıdan uzaklaştırdığını biliyoruz. Aynı akıbet Teos’un, Milet’in ve diğerlerinin de başına geldi.

Yazının Devamını Oku

İzmir otoyol sonrasına hazır mı?

4 Aralık 2012

Uzun süredir kullanmadığım Mithatpaşa Caddesi’ne yolum düştü. Girdiğime gireceğime pişman oldum. En özensiz taşra  kasabalarında bile daha düzenli bir trafik olduğuna bahse girerim. Araçlar cadde üzerine sağlı sollu, bir değil iki sıra gelişigüzel bırkılmış. Öyle ki, bazen tek şeride düşen, bir zamanlar troleybüslerin geçtiği caddede karşıdan gelen araca yol vermek için uzun süre beklemek gerekiyor. Ana caddeye açılan yan yollardan burnunu sokan araçların yarattığı karmaşa ise bir başka şenlik. Eminim caddeye adı verilen Mithat Paşa’nın kemikleri sızlıyordur. O Mithat Paşa ki, iki kez sadrazam olup birçok reformun başını çekmiş ve Osmanlı’nın 1876’da kabul edilen ilk anayasası olan Kanun-i Esasi’yi hazırlayan kurulun başkanlığını yapmış, Abdül Aziz’i tahttan indirip önce V. Murat’ı sonra Abdülhamit’i çıkarmış. Ama hep yenilikler ve düzen için çalışırken tahta oturttuğu Abdülhamit tarafından sürgüne gönderildiğinde katledilmiş bir devlet adamı.
Bugün Mithat Paşa’nın adını taşıyan caddede ve kentin birçok yerinde yaşanan keşmekeş için söylenen, “Trafik polisleri iki arabayı çekip ceza yazsalar bir daha kimse aracını bırakmaz” lafları işin kolayı. “Vatandaş trafikteki karmaşanın sorumlusunu belediye zannediyor. Oysa sorumluluk valilikte, bir başka deyişle hükümette. Belediyeyi yıpratmak için vatandaşa çile çektiriliyor” görüşleri ise çok komplo kokuyor.
Aslında fazla kafa yormaya gerek yok. Otopark yapmadan, ulaşım altyapısını oluşturmadan her eve en az bir otomobil girerse olacağı budur. İzmir’deki otomobil sayısı yarım milyonun üzerinde. Diğer araçlarla birlikte toplam motorlu taşıt sayısı 1 milyonu aşıyor. Ama daha işin başındayız. Geçtiğimiz aylarda ‘Kentleşme Analizi Çalıştayı’ için Türkiye’ye gelen, alanının en önemli uzmanlarından Harvard Üniversitesi’nden Prof. Ed Glaeser, trafik konusunda uyarırken bakın neler demişti:
“Nüfusunuzun yüzde 80’i arabayla bir yerden bir yere gitmeye başlamadan önce siz gerekli kentsel dönüşümü tamamlayıp altyapısını hazırlamak durumundasınız. Ulaşımı özel araçlarla çözmeye çalışmak, sebil gibi yol yapmak anlamsız. Çözüm, kesinlikle toplu taşımacılıkta.”
Prof. Glaeser’in uyarısı çok göç alan bir kent olan İzmir için çok önemli. Üç–dört yıl sonra İzmir-İstanbul Otoyolu’nun tamamlanmasıyla beraber göçün daha da hızlanacağı çok açık. Tramvay, yeni gemiler gibi projelerle toplu ulaşıma yatırım yapılıyor ama acaba yeterli olabilecek mi? Yılan hikayesine dönen ‘metroda mutlu son’ bile çare olmayabilir. Konak Tünelleri, Uçan Yol projeleri devam etse bile şehir plancılarının önerdiği gibi işin özü şehir merkezine trafik akışını kesmekten geçiyor. Merkezde her noktaya toplu ulaşım kolaylaşırsa araç girişi de azalır.
Aslında aklın yolu bir. Ama zaman dar, sorun burada...

Eskişehir’i marka yapan logo değil insanca yaşam

Yazının Devamını Oku