Selim Türsen

5 kişiden 2 bin 500 kişiye çıkmanın sırrı

2 Ekim 2012
Kapısına kilit vurulmak üzere iken son anda profesyonel yöneticilerin katımıyla beş ortakla kurtulan Teleset, 17 yılda 5 kişiden 2 bin 500 kişiye, 1 milyon dolardan 120 milyon dolar ciroya ulaşarak gerçek bir başarı hikayesi yazdı.

Başarı hikayeleri yeni ufuklar açıp örnek oldukları için her zaman ilgi çeker. Manisa Organize Sanayi’nin ikinci en fazla personel çalıştıran sanayi grubu Teleset de bunlardan biri. İcra kurulu üyesi ve şirket ortağı Murat Çam’dan, Teleset’in 5 kişiden 2 bin 500 kişiye, cirolarının ise 1 milyon dolardan 120 milyon dolara çıktığı sözlerini duyunca, “İşte güzel bir başarı hikayesi” diyerek, ilk fırsatta hikayenin tamamını dinledim.
Teleset, eski Salihli Ticaret Odası Başkanı merhum Talat Zurnacı ile Murat Çam’ın kapısına kilit vurulmak üzere iken ortak olup hayata döndürdükleri bir şirket. Bugün ise sektörlerinde Avrupa’da ilk üç içine girip, Türkiye’de pazar lideri olmuşlar. Şirketin cirosu 17 yılda 120 kat artarak 1 milyon dolardan 120 milyon dolara, fabrika sayısı 1’den 7’ye, kapalı kullanım alanı ise 44 bin metrekareye kadar ulaşmış.
Yaşamın vazgeçilmez ürünleri televizyon, buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinelerinin iç organlarını üreten bir kuruluş Teleset... Dışarıdan sadece düğmelerini görüyoruz ama bir otomatik çamaşır makinesinde yaklaşık 26 metre kablo var. Teleset’in yaptığı iş ise beyinle motor arasında iletişimi sağlayarak makineyi akıllı hale getiren, enerji aktararak güç kazandıran onlarca çeşit kabloyu yapacakları işlere göre gruplandırarak montaja hazır hale getirmek.
Aynı üretim organizasyonu televizyonun iç organları olan kablolar için de geçerli, buzdolabı ve bulaşık makinesi için de...  Zaten Teleset tesislerinde bir fabrikadan diğerine geçerken bir bölümde kablolar, diğerinde televizyonun camının takıldığı metal aksam, bir başka bölümde buzdolaplarının arkasındaki gaz boruları, bir diğerinde elektronik devrelerin takıldığı metal aksam ya da buzdolabı lambasının yapıldığı hat, hemen yanındaki fabrikada beyaz ve kahverengi eşyaların taşındığı ambalajların üretimini görünce harcanan emek ve organizasyonun büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.

1+1=11

Yazının Devamını Oku

Perde Berlin Filarmoni’yle inecek

25 Eylül 2012
Bu yıl Viyana Filarmoni ve Pink Martini gibi birbirinden güzel orkestra ve gruplarla İzmirlilere unutulmaz bir yaz yaşatan İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı, 26’ncı Uluslararası İzmir Festivali’nin perdelerini müthiş bir gösteriyle kapatıyor.

Yıllardır restorasyon nedeniyle konserlerin yapılamadığı Efes Antik Tiyatro özel bir izinle Berlin Filarmoni Orkestrası için kapılarını açacak. Gramophone Dergisi tarafından 2008’de dünyanın en iyi orkestraları listesinde ikinci sıraya yerleştirilen 130 yıllık efsanevi Berlin Filarmoni, yine dünyanın en önemli şeflerinden Sir Simon Rattle yönetiminde festivale konuk olacak.
Efes’in büyüleyici ortamında böylesine güzel bir konser öncesi İKSEV Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper’le, Uluslararası İzmir Festivali’nin sahnede gördüklerimizin yanı sıra bu büyük organizasyonun perde arkası üzerine de sohbet ettik. Sarper, 1985’te kurulan İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın kurucularından biri, 1993’ten bu yana da vakfın yönetim kurulu başkanı. Filiz Hanım bugün İzmir’in uluslararası tanıtımına büyük katkısı olan festival fikrinin ilk olarak 1982’de İzmir Devlet Opera ve Balesi’ni kuran sanatçı Necdet Aydın ve etrafındaki bir grup sanatçı ve sanatseverden geldiğini anlattı. Kurul o dönemde kendilerine önemli ölçüde yol gösteren İstanbul Kültür Sanat Vakfı Başkanlığı’nı da yürüten Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’na vakfın başına geçmesini teklif eder ve 16 Aralık 1985 günü İKSEV resmen kurulur. Artık 26 yaşında olan festivale bir de kardeş gelir bugün, 19 yaşında olan Avrupa-İzmir Caz Festivali başlar. Bunların yanı sıra uluslararası beste yarışması, İKSEV Akademi, müzik müzesi gibi etkinlikler birbirini takip eder.
Seneye New York Filarmoni
Festivale katılan toplukların nasıl belirlendiğini sorduğumda, Filiz Eczacıbaşı’ndan, gelecek yılın bomba haberini aldım. Evet, 27’nci festivale bir başka efsane New York Filarmoni Orkestrası geliyor. Hem de İzmir Festivali’ne katılabilmek için kendisi başvuruda bulunmuş. Bakın, Filiz Hanım festivale katılacak toplulukların seçimini nasıl anlattı: Uluslararası İzmir Festivali yurt dışında çok prestijli bir festival. Her yıl çok sayıda başvuru oluyor. Bu başvurular içinde, pek çoğunu bizzat izleyerek karar veriyoruz. Festival programı tabii ki yönetim kurulumuzun onayından geçiyor. Örneğin, Royal Concertgebouw Orkestrası İzmir Festivali’ne katılmak ve turne programlarına İzmir’i de almak istediklerini bildirmişti. Aynı şekilde talep 27’nci festivalin programında yer alacak New York Filarmoni’den de geldi. Bizim de davet ettiğimiz sanatçı ve topluluklar var tabii. Berlin Filarmoni Orkestrası’nı biz davet ettik. Festival program çalışmaları genellikle iki yıl önceden yürütülüyor.

115 orkestra, 24 bin sanatçı geldi
Bugüne kadar sadece İzmir Festivali için 115 orkestra ve 24 bin sanatçı geldi. Caz festivali için ise 95 grup ve 475 sanatçı dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye konuk oldu. İlk festivalde Ray Charles konseriyle Efes Antik Tiyatro sanatsal etkinliklere açıldı. Konsere İzmirliler büyük ilgi gösterdi. Ardından Joan Baez’in iki yıl üst üste o yıllarda 15 bin seyirci kapasitesi olan yine antik tiyatroda verdiği konserlerin biletleri günler öncesinden tükendi. İzmir-Selçuk arasında uzun konvoylar oluşurken o gün Selçuk’ta ekmek tükendi. Antik tiyatroyu dolduran konserler arasında Sting, Jethro Tull, Chris de Burg, Jan Garbarek, Jose Careras, Kızıl Ordu, Al Di Meola, Elton John, Martha Graham Dans Tiyatrosu gibi dünyanın en ünlüleri bulunuyordu.

1.5 milyon seyirci izledi

Yazının Devamını Oku

VEKAMP’ı satmak yerine aile mezarlığı yapmak

15 Eylül 2012

40 yıl kadar önce Çeşme denince akla Ilıca Plajı, Paşalimanı ve tabii ki VEKAMP gelirdi. Denizin içinde sıcak sudan soğuk suya geçilebilen, çam, okaliptüs ve sakız ağaçları arasında V şeklindeki bungalovlarda oluşan kamp yeri, İzmirlilerin en sevdiği köşelerden biriydi. Gel zaman, git zaman Çeşme büyüdü, Alaçatı, Dalyanköy, Marina derken bambaşka bir dünya oldu. Ama işin doğrusu, doğal güzellik olarak bugüne kadar VEKAMP’ın eline su dökebilen pek çıkmadı.


Son dönemlerde VEKAMP’ın satışı gündeme gelmiyordu. Ama geçenlerde Folkart Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak’la sohbet ederken ilginç bir hikaye dinledim. Turizm yatırımcılarını peşinden koşturan 104 dönümlük VEKAMP arazisi, hak iddiaları nedeniyle satılamaz ve yatırım yapılamaz duruma düşmüş. En az 150 – 200 milyon dolarlık turizm yatırımı için araziye talip olan Sancak, henüz işin içinden çıkamadıklarını belirterek şunları söyledi:

Tapu variste gelir vakfa
“Deniz ve jeotermal turizm yapılabilen bence dünyanın en güzel yerlerinden biri VEKAMP. Almak için en az 3-4 ay uğraştık. Ama, ‘tam bir sorunu çözdük’ derken başkası çıktı. Arsanın asıl sahibi ölmüş, tapusu 9 varisin üzerinde. Arsa sahibi Halis Temel, ‘Öldüğüm zaman bu arsa satılırsa gelirinin yüzde 85’i Binbaşı Dr. Halis Temel Vakfı’na gidecek’ diye şerh koymuş. Şimdi vakıf arsayı satmak istese tapusu onda değil. Varisler satmak istese gelirin yüzde 85’ini vakfa vermek zorunda. Tam iki taraf anlaşıp alım işlemlerine başladığımızda Hazine, ‘Arazinin yüzde 17’si benim’ dedi. Zaten Orman Genel Müdürlüğü daha önce 14 dönümlük bölümün kendisinin olduğu iddiasıyla dava açmış. Böyle en az 8 – 10 sorun var. Varisler herkesin  bir şeyler isteyip kendilerine bir şey kalmayacağını görünce, ‘Tapusu bizde değil mi? Satıp ona, buna vereceğimize aile mezarlığı yaparız daha iyi’  düşüncesine gelmiş.”

Varisler ne diyor

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin en hızlı kuleleri

11 Eylül 2012

Gözler, İzmir’in yeni kent merkezi olarak ilan edilen Bayraklı ve Liman çevresindeki bölgede  yapılacağı söylenen gökdelenleri aramaya başladı. Birbiri ardına projeler açıklanıyor ama henüz yeni bir şey ortada yok. İlk açıklanan projelerden biri olan Türkiye’nin ikinci, Avrupa’nın beşinci en yükseği olacak Folkart İkiz Kuleler’de son durumu Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak’la konuştuk. Bundan bir yıl önce Folkart’ın şantiyesine gittiğimde, temel kazıları süren derin çukurun başında Mesut Sancak, hafriyatta 10 bin kamyon toprak çıkacağını söylemişti. Geçen hafta gittiğimde kulelerden birinin temeli bitmiş otopark dahil yatay olan bölüm bitip dokuz kat çıkmış, diğer kulenin ise otopark bölümü tamamlanıp kulenin temel demirleri yeni döşeniyordu. İşin doğrusu, inşaatla pek ilgisi olmayanlar için, 40 katı geçip 200 metre yüksekliğe ulaşacak  binalar için henüz yolun çok başındaymış gibi bir görüntü vardı. Mesut Sancak’a projenin hangi aşamada olduğunu sorduğumda ilginç bilgiler verdi:
“Şu ana kadar projenin en zor kısmı yapıldı. Birinci kulenin hafriyat, beton, demir, çimento gibi malzemelerden oluşan kaba inşaatının yüzde 50’si bitti. Şimdi daha dar olan diğer yarısı yükselmeye başlayacak ve hızla 40 kata ulaşacak. Önümüzdeki haftadan itibaren (bu hafta) her 5.5 günde bir kat yükselecek. Gelecek üç ay boyunca Altınyol’dan gelip geçenler her ay kulelerin çok daha yukarı fırladığını görerek şaşıracak. Şubat sonunda birinci kulenin kaba inşaatı bitmiş olacak. 3.5 ay sonra, mayıs sonunda da ikinci kule bitecek. Önümüzdeki 2013 sonunda birinci kule açılışa hazır hale gelecek. 3.5 ay sonra da ikinci kule tamamlanacak ve ikisini birden işletmeye alacağız.”
Proje Müdürü Ayetullah Mutlu ise kulelerdeki hızlı yükselişi, inşaat sektöründe en ileri teknoloji olan hidrolik tırmanır kalıp sistemi ile başaracaklarını söyledi. Projelerinin Türkiye’deki en hızlı yüksek yapı inşaatı olacağını belirten Mutlu, ortalama 8 ile 10 gün olan kat atma süresini, kullandıkları teknolojiyle yüzde 50 azaltıp 5.5 güne kadar indirdiklerini kaydetti.
Depremi söndüren teknoloji
İkiz kulelerin her birinin yüksekliği 200 metre olacak. Böylesine yüksek bir yapının deprem ve rüzgara dayanıklılığını sağlamak için uluslararası danışmanlık alınmış. İngiltere’de bir rüzgar testi firmasından alınan sonuçlara göre binanın statik hesapları yapılıp, kullanılacak malzemelerin cinsi ve miktarı belirlenmiş. En az 9 şiddetinde depreme dayanacak şekilde inşa edilen kulelerin temelinde kullanılan 28’lik özel yapım demir ve betonla örülen blokların  yüksekliği 7 metreye kadar ulaşıyor. Bilimsel ve akademik çevrelerin katkılarıyla yapılan ileri mühendislik hesapları sonrasında ise özel derin temel baret kazıkları kullanılmış. Ayrıca, yapının deprem ve rüzgardan kaynaklanan hareketini sönümleyecek özel bir teknoloji kullanılıyor. ABD ve Japonya’da kullanılan bu teknoloji Türkiye’de ve bölgede ilk kez İzmir’de uygulanacak.  ‘Outrigger’ denilen, depremde ve rüzgarda yapının salınımlarını dengeleyen, amortisör gibi uzayıp kısalabilen sismik dengeleyici özel kiriş elemanları standart önlemlere ek olarak kullanılacak.

Ege ekonomisine katkısı

Yazının Devamını Oku

Ekmeği aslanın ağzından aldı

4 Eylül 2012

Tiryakiler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve EBSO Meclis Başkanı Mehmet Tiryaki, fabrikayı dolaşırken bir fotoğrafın önünde durdu. En zor doğa koşullarında yarışların yapıldığı dünyaca ünlü Dakar rallisinde çekilmiş bir fotoğraftı bu. Çölde şaha kalkmış bir kamyon, kum tepelerini aşmaya çalışıyordu. Aracın üzerinde yer alan isimlerden biri İzmir’de sanayide yakından bilinen bir marka, TİRSAN’dı. Tiryaki, otomotiv sektörü için büyük prestij olan bu yarışlara katılan Rus Kamaz kamyonlarının dünya birinciliği, ikinciliği ve dördüncülüğü olduğunu ve bu araçların yapımında kullanılan şaftların tamamının TİRSAN tarafından üretildiğini söyledi. Motorun gücünü  tekerleklere aktaran şaft, bir aracın can damarı. Motorla diferansiyel arasındaki bağlantının kopmaması için, her türlü yol koşullarına uygun sağlam şaftlar aracın emniyeti açısından büyük  önem taşıyor.
Volkswagen, Iveco, Ford gibi dünya devleri, TİRSAN Kardan’ın Manisa Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikalarında üretilen şaftları kullanıyorlar. Ama, Mehmet Tiryaki ve Genel Müdür Cihanser Ertunç İçin bu şirketlere yapılan satıştan çok, rakipleri olan dünya devlerinin ürünleri yerine  TİRSAN şaftlarını tercih etmeleri önemli. Son olarak Volkswagen, Amorok markasıyla ürettiği hafif ticari aracı için, dünyanın en büyüğü Amerikan DANA yerine TİRSAN’ın ürünlerini tercih etmiş.  Böylece yıllık 140 bin adet siparişle TİRSAN şaftlarının, Volkswagen’in Almanya ve Arjantin’deki  fabrikalarına yolculuğu başlamış.

Teknoloji kazandırdı
Genel Müdür Ertunç bu gelişmeyi, “Dünya devlerine kafa tutuyoruz. DANA gibi dünyanın her yerinde fabrikaları olan bir Amerikan firmasının siparişlerini elinden alıyoruz” diyerek gururla anlatırken, TİRSAN’ın sahibi Tiryaki bu zaferi şöyle yorumluyor:
“Volkswagen ihaleye çıktığında dünyada bu işi iyi yapan bütün firmaları çağırıyor. Bizi de rakibimiz DANA’yla birlikte davet ettiler. Kazanan biz olduk. Bizim için önemli olan, 100 yıllık geçmişi bulunan firmalardan bu işi kapabilmek. Fiyatın iyi olmasından çok, teknolojik üstünlüğümüzle bu siparişleri aldık. Böyle üstünlükleri olan bir şaftı üretebilmemizin bize verdiği güven ise her şeyden önemli. Bu özgüven kazanılınca Volkswagen’e de satış yapılıyor, bir başkasına da... Her global müşteri bir diğer global müşteriye referans oluyor.”

Rusya’ya fabrika kurdu Bu yıl 152 milyon TL olan cirosunu yaklaşık yüzde 50 artırarak 250 milyon TL’ye çıkarmayı hedefleyen TİRSAN KARDAN, senelik 500 bin adet olan şaft üretimini de ikiye katlamaya hazırlanıyor. Üretiminin yüzde 65’ini ihraç edecek firmanın bir başka büyük projesi ise Iveco  Daily ile yaptığı anlaşma. TİRSAN bu dünya devi için de yılda 125 bin şaft üretecek. Şaft dışında yılda 600 ile 700 bin adet üretimi yapılan parçaların 500 bin adedi ise Amerika’ya, bir başka  yedek parça devi Meritor’a gidiyor. Mehmet Tiryaki, bir yıl önce Rusya’da kurdukları şaft fabrikasındaki işlerin iyi gittiğini, oranın da parlak bir geleceği olduğunu söyleyerek, “Eğer bu işteki başarılarımızla özgüvenimizi kazanamasaydık Rusya’ya fabrika kurmayı hayal bile edemezdik. Özgüven her yerde çok önemli. Sanayide de önemli, kişilikte de” diyor. 

Sıçrama noktasında

Yazının Devamını Oku

Bebekler Türk zekasıyla emecek

28 Ağustos 2012
Buluşlarıyla dünya devlerini peşinden koşturan İzmirli mühendisin zekası şimdi de bebekler için çalışıyor. Çalışan annelerin kurtarıcısı süt pompaları Amerika’dan, Japonya’ya dünyanın dört bir yanına İzmir’den gitmeye başladı.

Sinan Kozanoğlu İngiltere’de Leeds Üniversitesi’nde elektronik eğitimi aldıktan sonra dünyaca ünlü elektronik tasarım firmalarında deneyim kazanmış. Sonra da İngiliz eşiyle birlikte Türkiye’ye dönüp İzmir’e yerleşmiş. Aslında Türkiye’ye geldiği yıllar, araştırma, geliştirme ve inovasyona önem verilmeyen, malzeme, araç gerecin bile bulunamadığı 1980’lerin başı. Ama Kozanoğlu öyle işler yapmış ki, geliştirdiği ürünlerin patent hakkı için dünya devleri peşinde koşmaya başlamış. Bir zamanlar yürüyen çamaşır makinelerinde titreşimi yok etme, Savunma  Bakanlığı için uzaktan kontrollü insansız mayın arama tanklarının elektronik sistemleri, yemek pişirirken tencerenin sadece altını ısıtıp yan yüzeylerin soğuk kalmasını sağlayarak mutfağa büyük kolaylık getiren ocak sistemleri, elektrikli otoların akülerini kendi içinde şarj etmesini sağlayan jeneratörler bunlardan bazıları.

Çok özel bir ürün
Ama Sinan Kozanoğlu’nun tasarımlarıyla son dönemde yapılan öyle bir ürün var ki yakın bir gelecekte dünya pazarlarının yüzde 10’una hakim olacak. Özellikle çalışan anneler için hayatı kolaylaştıran göğüsten süt çekme pompası bu ürün. Aslında benzerleri var, ama amaç en iyisini geliştirmek olunca, AR-GE ve inovasyondaki başarılar önemli oluyor.  Pompa deyip geçmemek gerek. Annenin memesinden süt çekebilmek çok özel bir bilgi birikimi. Öyle bir alet olmalı ki, bebeğin ağız hareketlerini taklit ederek ve negatif basınç yaparak annenin göğsündeki sütü çekebilsin. Bunun için bebeğin ağız hareketinin yapılmasını sağlayacak bilgisayar programının yazılımından, emme görevini üstlenecek mekanik bölüme kadar bir çok bileşenin bir araya getirilmesi gerekiyor. 
Halen dünyanın en büyük market zinciri Amerikan Walt Mart’ın raflarında satılan Lansinoh marka anne sütü pompaları, İzmir’de Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde yapılmış ürünler. Önümüzdeki beş yıl içerisinde Japonya’dan Çin’e kadar dünyanın en büyük pazarlarında satılacak olan milyonlarca ürün de, yine İzmir’de yapılıp bu ülkelere gidecek. İşte  ENKO Elekronik’in sahibi Sinan Kozanoğlu ve Lansinoh Türkiye Genel Müdürü Cahit Üstündağ ile yaptığımız sohbetten ilginç bölümler.

AR-GE NEDİR VE BİR ÖNERİ
Sinan Kozanoğlu’na günlük hayatta çok sıkıntı çekilen bir konuyu dile getirdim ve bir çözüm önerdim. Teknik olabilirliğini sordum. Kozanoğlu kendisinin de aynı sıkıntıyı yaşadığını söyleyerek, “Çok iyi fikir. Bunu hayata geçirelim. Elektronik tasarımı kolay ” dedi. Sonra da anlatmaya başladı:

Yazının Devamını Oku

Tansaş doğduğu topraklara kucak açacak

21 Ağustos 2012
Tansaş tezgahlarında Egeli üreticilerin ürünlerinin payı iki yıl içinde ikiye katlanarak yüzde 15’ten yüzde 30’a çıkacak.

İZMİR Enternasyonel Fuarı önümüzdeki cuma günü 81’inci kez kapılarını açacak. Yıllardır eleştiriler alan fuara eski cazibesini kazandırabilmek için yeni adımlar atılmaya başlandı. Bunlardan biri de bu yıl fuara Tansaş’ın sponsor olması. Fuarda kurulacak Tansaş Sokağı’nda İzmirlileri birbirinden güzel sürprizler bekleyecek.
Bundan 27 yıl önce İzmir’de doğan Tansaş’ın, İzmirlilerin gönlünde ayrı bir yeri var. Bugün Tansaş’ı da bünyesine alan Migros Grubu Genel Müdürü Özgür Tort, “Tansaş kurulduğunda 20 yaşlarında olan Egeliler bugün üçüncü kuşaklarına doğru Tansaş’la birlikte yol alıyor” diyor.


Tansaş’ın bölgeyle bütünleşmesi öyle bir noktaya gelmiş ki, grup son iki yıldır yeni Tansaş yatırımları için sadece Ege’de odaklanma kararı almış. Tort’la, günde ortalama 2 bin ile 5 bin kişinin girip çıktığı, yaklaşık 15 bin çeşit ürünün satıldığı mağazalarının bulunduğu Tansaş ve Migros’un yeni planlarıyla perakendecilik sektöründeki olası gelişmeler üzerine sohbet etik.
Özgür Tort önce, Tansaş’ı neden sadece Ege’de odaklandırma kararını aldıklarını şöyle anlattı: “Tansaş 27 yıl önce Ege’nin yarattığı bir marka. İzmirlilerle bütünleşerek tüm Egelilerin sevgisini, güvenini kazandığı için biz de Tansaş’ı buradan yöneterek kazanmaya, aynı zamanda Egeli’ye de kazandırmaya karar verdik. Mağazalarda düzenlenen çarpıcı indirim ve kampanyalardan sabah sporu imkanına, müşterileri kucaklayan sosyal projelere kadar çok geniş bir yelpazede hizmet vermeye başladık. Bugün Ege’ye odaklanarak ne kadar doğru bir karar verdiğimizi görüyoruz. Tansaş son iki yılda 60 yeni mağaza açarak, Ege ve Akdeniz’deki toplam mağaza sayısını 217’ye çıkardı.”


Yazının Devamını Oku

İzmir’e gökdelenler değil tek katlı kentsel dönüşüm yakışır

14 Ağustos 2012

Gazbetona, yenilikçi buluşlarla geliştirilmiş modern çağın tuğlası diyebiliriz. Çok daha iri olmasına rağmen tuğlaya göre çok daha hafif bir malzeme. Hafif olması depremlerde avantaj olurken, inşaat sırasında daha az demir ve çeliğe ihtiyaç olduğundan maliyetleri düşürüyor. Gazbetonla yapılan sekiz katlı bir binanın maliyetinde yüzde 8, temel maliyetinde ise yüzde 22’ye varan oranlarda tasarruf olduğu ODTÜ raporlarında belirtiliyor. İçinde hava kabarcıkları bulunan gözenekleri ile binalarda ısı kaybını engelleyen yalıtım özelliği ise mantolamanın yerini tutuyor. Bir başka önemli avantajı ise 1200 dereceye kadar ısıya olan dayanıklılığıyla yangına karşı adeta sigorta olması. Gazbetonla yapılan inşaatların çok hızlı bitirilmesi acil yapılması gereken kentsel dönüşümlerde ayrı bir avantaj olarak ortaya çıkıyor.
İzmir’de Swissotel ve Mövenpick, İstanbul’da bir süre önce hizmete giren  39 katlı iki gökdelen Trump Towers, Dubai’deki yüzyılın sekizinci harikası olarak adlandırılan Palmiye Adaları, AKG Gazbeton’la inşa edilen ünlü yapılardan birkaçı.

Yarımada’da genişleme
Geçtiğimiz haziranda Türkiye Gazbeton Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı seçilen ve Avrupa Gazbeton Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Üyesi de olan Levent Akgerman’la sohbette söz, İzmir’de başlayacak   kentsel dönüşüme geldi. Akgerman dikkat çekici önerilerde bulundu. İzmir’e gökyüzüne doğru dikey büyüme değil, ABD’nin en beğenilen şehirlerinden  San Diego gibi yatay büyümenin yakışacağını söyleyen Levent Akgerman, “Aslında gökyüzüne doğru dikey büyüyünce biz daha çok malzeme satarız, ama önemli olan İzmir’in geleceği. Kentsel dönüşüm bir kere olur, arazi sahipleri büyük rantlar sağlayacak ya da daha fazla malzeme satılacak diye 20, 30 katlı binaları savunamayız. Kentsel dönüşümde, tek ya da iki katlı bahçeli evlerden oluşan yeni ve güzel bir İzmir yaratma fırsatı kaçırılmamalı” dedi. Bakın, Akgerman kentsel dönüşüm konusunda neler söyledi:
“Kentsel dönüşüm mutlaka yüksek bina yapmak değildir. İnsanları üst üste bindirmek zorunda değilsiniz. Yeni şehirler rahatlıkla tek katlı veya iki katlı evler olarak yapılabilir. İzmir’e de bu yakışır. En büyük endişem  kentsel dönüşüm sonucu çevremizin iyice çirkin olması. Bu çirkinlikten kurtulmak için arazi rantının ikinci planda olması gerek. Türkiye’de çok boş bina var. Bunun da nedeni araziden rant alma kaygısından geliyor. İzmir’in en büyük sorunu Balçova’dan merkeze doğru gelişebilecek arazi olmayışı. O zaman Urla’ya, Çeşme’ye doğru Yarımada’da yayılmak gerek. Çeşme’ye kadar milyonlarca dolar harcanarak yapılmış otoyol var. Bağlantılarla onun çevresinin çalışması lazım. Tek katlı, yaygın bir yerleşimle 10 bin kişi belli bir yere sıkıştırılacağına, Seferihisar’a, Urla’ya, Çeşme’ye doğru yayılabilir. Çeşme-İzmir arasında yeni şehircikler kurulup birleşmeye başladığında, şimdi 8 ay boş kalan yazlıklar da Bodrum gibi 12 ay yaşanır hale gelir. Aslında Manisa’yla da artık birleştik sayılır. O nedenle gelişimi sadece İzmir’le değil, bölgesel olarak düşünmek gerek.”

Şapkadan fabrikatör çıktı

Yazının Devamını Oku